İşe bir kuaför salonunda kaş alarak başladı, zamanla tiyatro, fotoroman, sinema ve müzik sektöründe makyöz ve kuaför olarak tanındı. ‘80’lerde Sezen Aksu’nun oynadığı Çalıkuşu fotoromanın çekimlerinde Aksu’yla tanışmasının onu uzun yıllar sonra, 47 yaşına geldiğinde başlayacak şarkıcılık macerasına sürükleyeceğini ise o günlerde aklına bile getirmemişti. Suzan Kardeş’le ilham verici hayat hikâyesini ve dünyaca ünlü sevdalinka grubu Divanhana’yla birlikte yaptığı yeni albümünü konuşmak için bir araya geldik.
(Milliyet Sanat dergisi Mayıs 2018 sayısında yayımlanmıştır.)
1936 yılından itibaren 300’den fazla roman yazarak kırılması
zor bir rekora imza atan, birden fazla kuşağın duygu ve düşünce dünyasında
acıklı izler bırakan Kemalettin Tuğcu hayata gözlerini yumduğunda takvimler 18
Ekim 1996 tarihini gösteriyordu. Aynı günlerde henüz 24 yaşında gencecik bir
kız bir ay sonra piyasaya çıkacak ilk albümünün heyecanını yaşıyordu. Hiç
Kemalettin Tuğcu romanı okumuş muydu bilinmez. Henüz farkında değildi belki ama
onun kaleminden çıkanlar da bir başka kuşağın duygu ve düşünce dünyasında izler
bırakacaktı. Bu kez romanla değil; şarkıyla. Zaten yeni nesil de öyle eskisi
gibi acıklı romanlara pek itibar etmiyordu artık. Hayatın sert yanları başka
türlü dile getirilir olmuştu.
Mehmet Erdem rahat, mutlu ve huzurlu. En çok da o huzurdan mütevellit olsa gerek, hemen hiç birinci tekil
şahıs yok dilinde; hep üçüncü çoğul şahıs var. “Yine bir Ahmet Kaya şarkısı
söyledik,” diyor misal. Hâliyle bu kışkırtıcı sorum bile o meşhur televizyon
klişesini, “stüdyoda gerginlik” hâlini yaratmıyor. Sahiden bir stüdyodayız
oysa. Yeni albüm konserleri için orkestrasıyla birlikte prova yapacaklar
birazdan.
Bora Uzer ilk albümünü 2009 yılına yayınlamıştı. O zamandan
bu zamana geçen dokuz yıllık zaman diliminde kimi kez farklı projelerde gördük
adını. İkinci albümü “Benim Umrumda” ise geçtiğimiz günlerde GTR Müzik
etiketiyle yayınlandı. Bora Uzer’le yeni albümünü ve müzik geçmişini konuşmak
için bir araya geldik.
Henüz sekiz yaşındayken Ankara’da TRT Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu ile başlayan müzik yolculuğu, 2006 yılında piyasaya çıkan ilk albümüyle profesyonel kulvarda devam etmiş ancak, ilk albümünden önce üç kitabı yayımlanmış bir yazar olarak adını duyurmuştu Aydilge.
2018’i yeni şarkısı “Gece Uyku Tutmazsa” ile karşılayan Aydilge, şu sıralar henüz adı konulmamış yeni albümünün kayıtları için stüdyoda. Aydilge ile yeni albümünü ve müzik geçmişini konuşmak için bir araya geldik.
(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2018 sayısında yayımlanmıştır.) “Adım Muazzez Abacı. En büyük idealim babam Oktay Altınok
adına düzenlenen Altıok Kupası boks maçlarında büyük bir konser verebilmektir.”
Dönemin en önemli müzik dergisi Hey, 12 Temmuz 1972 tarihli
sayısında “Boksör Babanın Şarkıcı Kızı” başlığıyla yaptığı haberin ilk
satırlarında o günlerde radyo ve televizyon programları sayesinde dikkatleri
üzerine çekmiş Muazzez Abacı’yı kendi ağzından bu cümlelerle tanıtmaktadır
okuyucularına.
Müzik sektörünün darboğazdan geçtiği bir dönemdi. Babamın
çalıştığı gruplar sürekli dağılıyordu. İşsiz kalmıştı kısacası. Ona çok bağlı
büyüdüğüm için hep gözünün içine bakardım. Üzgün gördüm onu. Gittim yanına, “Ne
yapıyorsun?” dedim. “Repertuvara bakıyorum. Bir şeyler düşünüyorum. Tek başıma
çalıp söylemek için teklif götüreceğim mekânlara,” dedi. O sırada da Antalya’da
İngilizce şarkı söyleyen kız solist modası var. Daha birkaç gün önce bana
bundan bahsetmişti babam. “Hani bana anlatmıştın ya kız solist modası var diye.
E ben bütün şarkıları biliyorum, hadi gel tonlarıma bakalım,” dedim. Babama iş
teklifinde bulundum yani.
Müzisyen bir babanın
kızı olan Burcu Güneş’in profesyonel müzik yaşamı Antalya’da, henüz çocuk
denecek yaşlarda, böyle başlamış. İlk albümünün piyasaya çıkışının üzerinden
yirmi yıl geçmesine çok az bir zaman kala “kariyerimin en özel albümü” diye
tanımladığı yeni albümü ile dinleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor
şimdilerde. Güneş’le bu özel projesini konuşmak üzere bir araya geldik.
(27 Kasım 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Sanki aradan 30 küsur yıl geçmemiş gibi. Tek kanallı siyah beyaz televizyonun yerini YouTube, çıtır çıtır plakların yerini dijital müzik almış ne gam. Nur Yoldaş’ın sesinin yankılandığı her an ‘80’lerin ilk yarısı. Masumiyet yılları. Ortaokul çağlarındaki küçük bir çocuk müziğin o güne dek bildiği, duyduğu, sevdiği şarkılardan ibaret olmadığını fark ediyor önce. Sonra önünde açılan o büyülü kapıdan içeri giriyor. Enstrüman sesiyle, insan sesiyle, notalarla, kelimelerle neler yapılabileceğini anlıyor, keşfe koyuluyor. Nur Yoldaş’ın sesini, Ergüder Yoldaş’ın notalarını başucuna koyuyor ve öyle büyüyor.
O zaman bu zaman Türk müziğini, makamları evrensel armoniyle bu kadar tutkulu öpüştüremedi hiç kimse. Şiirin içindeki müziği kimse bu kadar namusuyla çıkaramadı açığa. Tek tük denemeler oldu; iki şarkı, üç şarkı, teknik anlamda başarılı olanlar da oldu ama o vakit bu vakit Ergüder Ve Nur Yoldaş birlikte yarattığı o iki albümün üzerine bir albüm daha konulamadı.
Mübalağa etmiyorum. Etsem ne çare. Görünen köy kılavuz istemiyor.
Ergüder Yoldaş’ın müziğe ve de herkese, her şeye küsüp gitmesinden sonra Nur Yoldaş ve onun kusursuz şarkıcılığı, sesi de düştü gündemimizden. Keşke düşmeseydi ama onun için de hiç kolay değildi o iki albümün üzerine yeni bir şeyler koyabilmek.
Nur Yoldaş’ın yeni teklisi “Masal”, geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz, müzik ve düzenlemesi Ergüder ve Nur Yoldaş çiftinin oğulları Tunç Devrim Yoldaş’a ait. Tunç Devrim Yoldaş, babasından devraldığı bayrağı yine annesiyle birlikte taşımaya devam ediyor. Bu yola çıkışın üçüncü durağı bu şarkı. Daha önce, 2014 yılında “Bir Gamlı Hazan” ve “Sahiden” isimli şarkılar yayımlanmıştı.
“Masal”ın servis edildiği haberini görür görmez açıp dinlemeye koyuldum. İşte bu yazının ilk paragrafı da o vakit düştü aklıma.
Kuşkusuz Tunç Devrim Yoldaş babasının güçlü ekolünün izinden olabilecek en doğru biçimde yürürken, kendi bilgi, birikim ve müzisyenlik deneyimini de katıyor bu harmanın içine. Nur Yoldaş ise yine benzersiz sesi ve şarkıcılık tekniğiyle kelimenin tam anlamıyla büyülüyor. “Masal” hakikaten masal gibi bir şarkı. Ve bu üçüncü şarkı da gösteriyor ki Yoldaş imzası üçüncü bir albümü doğurmaya doğru gidiyor (Nur Yoldaş’ın ‘90’larda yaptığı ve dönemin “sound”una yenik düşmüş “Sakine” adlı albümü konu dışı tutuyorum.)
Tek bir yerde takılı kalıyorum. Ergüder Yoldaş “Sultan-ı Yegah”ı yaptığında yapıldığı dönemin çok ilerisinde, çok ötesinde, yepyeni, bambaşka bir şeydi karşımıza çıkardığı. Bir yanıyla da güncelin içinde yer bulabilecek kadar moderndi ve nitekim liste başlarına çıktı kısa sürede. Oysa “Masal” ve ondan öncesinde yayımlanmış iki şarkı o dönemin izlerini sürerken bugünü yakalamak konusunda ister istemez zorlanıyor. Bu belki bilinçli bir tercih ama artık bir yerinden bugüne, hatta yarına da dokunmalı bir sonraki iş. En azından bugünün ortaokul çağındaki çocuklarına müzikte yeni keşifler yapabilmeleri için cesaret vermesi adına (tıpkı Ergüder Yoldaş’ın bana yaptığı gibi.) Tunç Devrim Yoldaş’ın bu donanım ve yeterlilikte bir müzisyen olduğuna dair şüphe duymadığım için bunu da rahat rahat yazabiliyorum.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.