İzmir’de Rezzan Birol adıyla orkestra şarkıcılığı yaparken Ali
Kocatepe tarafından keşfedildi. Tıpkı filmlerdeki gibiydi her şey. Önce adını
değiştirdiler. O artık Aylin Urgal’dı. Sonra ilk 45’liği “Paran Pulun Senin
Olsun / Nerelerdeydin?” piyasaya çıktı. Takvimler 1975 yılını gösteriyordu ve özellikle
45’liğin B yüzündeki şarkı ile Aylin Urgal, adını tüm ülkeye duyurmuştu.
Farklı bir ses rengi vardı ve sağlam bir şarkıcıydı. Ali
Kocatepe gibi usta bir prodüktörle yola çıkmış olması ise büyük bir avantajdı.
Nitekim 1976 yılında “Sen Yarattın Beni / Nedir Bu Halin?” 45’liği ve “Sen
Yarattın Beni” 33’lüğü ile ilk plaktaki başarısını perçinlemişti. Bir yıldızdı
artık. Sevilen ve beğenilen bir yıldız.
Son 45’liği “Sevgili Dostum / Sakın Ağlama Ardından” 1978
yılında yayımlandı. Ali Kocatepe’den ayrılmış, Ronnex Plak’la anlaşmıştı ve bu
yeni 45’likteki şarkılar Selami Şahin imzası taşıyordu. Düzenlemeler ise Norayr Demirci tarafından yapılmıştı.
Sonrasında bir daha plak yapmadı. 1979 yılında İkiz bebek
sahibi olmuş, bir süre müzikten uzaklaştıktan sonra tekrar sahneye çıkmaya başlamıştı.
Bu dönemde eşiyle gel gitli ilişkisi onu intihar teşebbüsüne kadar
sürükleyecek, özel hayatındaki sıkıntılar kariyerini de etkileyecekti. 1985
yılında Ankara’da bir gece kulübünde çalışıyordu. Programını bitirdiği 29 Nisan
günü İstanbul’a dönmek için bindiği otobüs Bolu Dağı’nda uçuruma yuvarlandı. Kazada
hayatını kaybeden 21 kişiden biri de Aylin Urgal’dı.
Aylin Urgal’ın ölümünden sonra “Sakın Ağlama Ardından”
şarkısı bir müddet onun anısına çalındı, söylendi. Plağa kaydedilmiş şarkısı
adeta bir vasiyet olmuştu. O günleri yaşayanlar ve onu tanıyanlar için bu şarkı
artık nerede, ne zaman çalınsa Aylin Urgal’ı hatırlatacaktı.
Aşağıdaki video TRT tarafından yapılmış bir çekim. Şarkının
plak versiyonu ise Fono Müzik tarafından bir süre önce dijital platformlara
yüklenmişti. İkisini arka arkaya dinlediğinizde aradaki fark çok net gözüküyor.
Plak versiyonunda tamamen kendi gibi söyleyen Aylin Urgal, TRT versiyonunda bu
defa son derece edepli, gırtlak nağmesi yapmadan, dümdüz söylüyor. Bilenler
bilir, şayet şarkıcı azıcık nağme yaparsa şarkı denetimden geçmez, radyo ve
televizyonlarda yayınlanmazdı. Belli ki Aylin Urgal da plak versiyonu denetimden
geçmeyince şarkıyı TRT için böyle seslendirmiş, hatta bir cümlesini de
değiştirmiş.
Şimdilerde de envayı çeşit tuhaflıklar oluyor müzik dünyasında; o
zamanlar da böyle şeyler olurdu işte. Buna benzer örnekler çoktur o yıllarda. Bugün
1978 yılına giderken hem bu mevzudan bahsetmek hem de Aylin Urgal’ı anmak
istedim. Ruhu şâd olsun.
Veys Çolak Malatya’da doğmuş, küçük yaşlarda önce org, sonra
gitar çalarak müzikle haşır neşir olunca Kocaeli Üniversitesi’nde Müzikoloji Bölümünde
müzik eğitimi almış. Okul yıllarında bir yandan fotoğrafçılıkla ilgilenirken, bir
yandan müzik yazarlığı yapmış. Derken kendini müziğin içinde bulmuş. Hem
sahnede hem de stüdyoda birlikte çalıştıkları arasında Peyk, Kesmeşeker ve Funk
Alaturka gibi gruplar da var.
2016 yılında yayımlanan “Ne Haldeyim” adlı ilk teklisiyle
kendi şarkılarını yayımlamaya başlayan Veys Çolak, son olarak 2019’un Mart
ayında 4 şarkılık “Ömür Yetmez” adlı kısaçaları ile dinleyici karşısına çıkmıştı.
Çolak’ın yeni teklisi “Yalansa Söyle”, geçtiğimiz günlerde Independent
etiketiyle yayımlandı.
Veys Çolak’ı şayet kendi şarkılarından tanımıyor iseniz bile,
en azından milyonlar tıklanmış Melek Mosso videolarında gitar çalan genç adam
olarak tanıyor olma ihtimaliniz var. Tesadüf, bu yazıyı kaleme aldığım gün Veys
Çolak ve Melek Mosso’nun sahnede de sürmekte olan ortaklıklarını bitirdiklerini
öğrendim. Müzikte uyumlu ve verimli ortaklıkların sona ermesi, nedenini
çoğunlukla bilmesek bile bizi üzer. Ne ki bazen sonuç bir kayıp değil; her iki
taraf için de kazanç olur, başka yollar, başka kapılar açılır. Mosso ve Çolak
için de böyle olacağını tahmin ediyorum zira her ikisi de yetenekli ve kendi renkleri
olan isimler.
Söz ve müziği Veys Çolak’a ait “Yalansa Söyle”, kemanıyla, cümbüşüyle,
ritmiyle alaturka esintili, hoş, sıcak bir parça. Özellikle Semih Çelikel
tarafından çalınan kemanın şarkıya kattığı teatral havaya bayıldım. Şarkı sonlara
doğru vokallerin de katılmasıyla bir masabaşı şarkısına dönüşüyor ve ister
istemez dinlerken sizin de eşlik edesiniz geliyor.
Albüm geleneği bitme noktasına geldiğinden şimdilerde her
müzisyenin yaptığı her işi takip etmek, o parça parça işlerden bir fikir, bir
beğeni sahibi olmak giderek zorlaşıyor dinleyici için. Belki bir dijital
platformda Veys Çolak şarkılarından bir çalma listesi yapıp, öyle dinlemekte
fayda olabilir. Belki henüz çok şahane, kusursuz bir şarkıcıyla değil ama çok
şahane bir müzisyenle karşı karşıya olduğumuz o zaman daha iyi anlaşılacaktır.
Bir nesil onu Çağan Irmak’ın yönettiği Issız Adam filminde Hakan
Eren’in önerisiyle kullanılan “Anlamazdın” adlı şarkısı ile tanıdı. Filmin
vizyona girdiği 2008 yılı Kasım ayından itibaren her yerde “Anlamazdın” çalınıyor,
şarkı dilden dile dolaşıyor, kıyametler kopuyor, tanımayanlarsa birbirine
soruyordu: Kimdi bu billur sesin sahibi?.. Kimdi bu Ayla Dikmen?..
Ayla Dikmen ölümünden tam 18 yıl sonra yeniden popüler
olmuştu. Bir süre sonra yeğeni Meltem Çelebioğlu’nun da çabalarıyla diğer şarkıları
da yeniden gündeme geldi, CD formatında basıldı ve dahası anısına bir de albüm
yapıldı. Giden geri gelmedi elbette ama en azından yeni nesiller Ayla Dikmen’i böylece
tanımış oldu.
Özenli ve tertemiz Türkçe telaffuzu, tartımlı ve pürüzsüz
şarkıcılık tekniği ile adeta Zeki Müren’in dişi versiyonuydu Ayla Dikmen. ‘60’larda
halk müziği söyleyerek başladığı şarkıcılık serüveni, Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanışması
sayesinde farklı bir dönemece girmiş, bir süre Parla Nur takma adını kullanarak
orkestra şarkıcılığı yapmıştı.
Bu orkestrayla katıldığı Boğaziçi Müzik Festivali’nde
“en başarılı şantöz” ödülünü kazandı. Sonrasında Balkan Melodileri Festivali’ne
Milli Orkestra ile birlikte katılması için seçilen üç solistten biri oldu ve bu
festival ve festivalde seslendirdiği “Niksar’ın Fidanları” türküsü adının ülke
çapında duyulmasını sağladı.
1970 yılından itibaren o artık ülkenin gözde şarkıcılarından
biriydi. ‘80’lere kadar çok parlak bir dönem geçirdi. Bu dönemde hem o günlerin
popüler söz yazarları Fikret Şeneş ve Ülkü Aker’le çalışıp aranjman şarkılar
söyledi hem de Mustafa Alpagut, Ziya Azbazdar gibi yerli bestecilerin
şarkılarını seslendirdi. Statlarda söylenecek kadar popüler olan “Al Yanaklım”
başta olmak üzere, “Olacak Olacak”, “Onu Bunu Bilmem Kararlıyım”, “Anlamazdın”,
“Aşk Defteri” gibi şarkıları dillerde dolaştı. Sesi ve şarkıcılığı kadar zarif
ve naif kişiliği ile de ayrı bir yerde durdu.
Son plağı 1979 yılında yayımlandı, sonrasında daha az
sıklıkla televizyonda ve basında görünür oldu. Hayatı boyunca tek bir adam
sevdi; Enis Erge’yle dillere destan aşkı ölümüne dek devam etti. O kadar ki Enis
Erge o öldükten sonra tek birini bile atmadığı sahne kostümlerini, ona ait her
şeyi İzmir’deki evinde saklamaya devam etti.
Ayla Dikmen’i 20 Ağustos 1990 tarihinde kaybetmiştik. Henüz
46 yaşındaydı. Hastalığını gizlemiş, bu yüzden de ölümü beklenmedik bir haber
olarak basına düşmüş ve hikâyesi sessiz sedasız bitivermişti. Kaderin cilvesinin
ona 18 yıl sonra ikinci kez şöhreti getireceğini ise o günlerde kimse
bilmiyordu.
Bugün onu bence en güzel şarkılarından biriyle anmak
istedim. Yabancı bir şarkıya Ülkü Aker tarafından yazılmış Türkçe sözlerle
oluşturulmuş ve ilk kez 1978 yılında 45’lik plak olarak yayımlanmış “İlk Ve Son
Aşkım Sen Olacaksın” sanki biraz da Ayla Dikmen’i anlatır gibi çünkü. Yarım
kalmış bir aşk hikayesi ve “Bu dünyaya bir daha gelirsem, ilk ve son aşkım sen
olacaksın”, diyen âşık bir kadın. Ruhu şâd olsun.
2014 yılında yayımlanan “Aşk Beni Bulunca” adlı şarkısıyla tanımıştık
Gökçe Kılınçer’i. 2016’da ilk albümü “Kalbimde İzi Var” yayımlandı. Kendi
şarkıları kadar “cover” şarkıları da ses rengi, şarkı söyleme biçimi ve bütün
olarak “sound”u da ’60 ve ‘70’lerden ses veriyordu. Öyle sevildi ve oradan
devam etti. 2018 yılında “Neyleyim / Sev Derim” 45’liği ile karşımıza çıktı.
Geçtiğimiz günlerde ise yeni 45’liği “Bu Son Akşamda / Aşkınla Ben” Hicazplaks
etiketiyle piyasaya sürüldü.
Geçmişin müzikal anlayışından faydalanan çok fazla iş
yapıldı, hâlâ yapılıyor. Fakat bu kadar doğru bir biçimde yapıldığına pek sık şahit
olmuyoruz. Çünkü Kılınçer’in şarkılarında “retro” sadece bir renk, nostaljik
bir unsur değil. Sanki bir zaman makinesi icat edilmiş ve Gökçe Kılınçer o
yıllarda yazdığı ve kaydettiği şarkıları da alıp bugünlere gelivermiş. Şarkı sözlerindeki
duyarlılıklar, melodik yapılar ve düzenlemeler tamamen o geldiği dönemin
sıcaklığını ve müzikal zarafetini taşıyor çünkü.
45’likte yer alan her iki şarkının da söz ve müzikleri Gökçe
Kılınçer tarafından yazılmış, prodüktörlüğü ise Bobina üstlenmiş.
“Aşkınla Ben”, yer yer “Misirlou”yu andıran melodisiyle Doğu
Akdeniz etkisinde bir parça. “Bu Son Akşamda” ise özellikle yaylı partisyonlarıyla
‘70’ler disko müziğinin izlerini taşıyor. Şayet bu tarzı seviyorsanız, her iki
şarkının da kısa sürede aklınıza kazınacağını ve sizi etkisi altına alacağını
rahatlıkla söyleyebilirim.
Yazının başından beri 45’lik tabirini boşuna kullanmadım
çünkü bu iki şarkı sahiden 45’lik plak formatında da yayımlandı. Dilerseniz
dijital platformlardan dinlemek de mümkün elbette ama Gökçe Kılınçer
şarkılarını plaktan dinlemenin de ayrı bir keyfi var; mümkünse tercih etmenizi
öneririm.
İkiye On Kala – “Bazı
Şeyler Telefonda Eksik Anlatılır (Akustik)”
2014’de İzmir Bornova’da, Uğur Uras’ın önderliğinde 6 kişi
olarak kurulan İkiye On Kala, şarkılarını internet üzerinden yayımlayarak kendi
dinleyici kitlesini yavaş yavaş oluşturmuş. “Eski Yeşil Araba” isimli ilk kısaçalarını
2018’de yayımlayan grup, bu süreçte yoluna 4 kişi olarak devam etmeye başlamış.
Yine aynı yıl önce “Merak Ediyorum Kadın” isimli tekli, sonra internette
yayımlanan şarkıları bir araya getiren “Ev Kayıtları” albümü ve nihayet ilk
stüdyo albümü “Yaka Paça” piyasaya sürülmüş.
Temmuz 2019’da albümdeki şarkılardan biri olan “Koptu İpim
Düşüyorum”un akustik versiyonu yayımlanmıştı. Geçtiğimiz günlerde ise grubun
hem ilk kısaçalarında hem de “Ev Kayıtları” albümünde yer alan “Bazı Şeyler
Telefonda Eksik Anlatılır”ın akustik versiyonu CES Yapım etiketiyle yayımlandı.
Başından bu yana uzun ve dikkat çekici şarkı isimleri kadar gündelik
hayatın içinden hikâyeler anlatan şarkı sözleri ve melodik besteleriyle Uğur Uras’ın
şarkı yazarlığı İkiye On Kala’nın belkemiğini oluşturuyor. Bir parça Teoman ikliminde dolaşan, yer yer depresif, çoğunlukla çapkın, şehirli genç adam şarkıları bunlar. Çatıları sağlam, hikâyeleri çekici, melodik
örgüleri güçlü.
Bu akustik versiyonlarla günün akustik furyasına ayak uydurmalarının
onlara yeni dinleyiciler kazandırması mümkün. Ancak uzun vadede daha çarpıcı
düzenlemeler, daha profesyonel kayıtlar ve daha güçlü bir tanıtımla grubun mevcut
potansiyelini daha fazla gösterebileceğini düşünüyorum.
Bu arada internette grubun dağıldığına dair birtakım
yorumlar takıldı gözüme ve sordum öğrendim ki grup dağılmamış. Uğur Uras solo
işler de yapacakmış önümüzdeki dönemde ama İkiye On Kala da devam edecekmiş.
Meraklısına duyurulur.
O gece sarsılarak korkuyla uykusundan sıçramış ya da sarsıntıyı
duymamış olsa bile o gecenin sabahına korkunç bir felaket haberiyle uyanmış
herkes eminim ki 17 Ağustos tarihini hiç unutmadı. Ama en çok da depremde
sevdiklerini, yakınlarını kaybedenler, hayatları saniyeler içinde değişenler
unutmadı. Çok ağırdı. Bırakın deprem sırasında içinde olmayı, yerle bir olmuş binlerce
evi, o uçsuz bucaksız enkazı televizyonlardan, gazetelerdeki fotoğraflardan görmek
bile dayanılmazdı.
17 Ağustos 1999 depremi, ardında sayısız acı hikâye bıraktı.
Yarası hâlâ kapanmamış sayısız acı hikâye…
Enkaz büyük oranda kaldırılmış, ölenlerin, yaralananların
muhasebesi yapılmış, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa da hayat olağan
akışına dönmeye başlamıştı yavaş yavaş. Tam da o günlerde yeni milenyuma
girmiştik. Umut tazelemeye, hayata tutunmaya ihtiyacımız vardı. Candan Erçetin’in
“Elbette” adı verilmiş albümü 2000 yılının ilk günlerinde yayımlandı.
Müzik yaraları iyileştirir, acılara merhem olur mu?.. Yoksa yaraları
dağlar mı?.. Müzik sadece eğlendirir mi yoksa?.. Unutturur mu, daha çok mu hatırlatır?.. Cevapları bilmiyorduk, hâlâ bilmiyoruz. Ama ben şuna şahit oldum: O günlerde
her yerde ama her yerde “Elbette” çalınıyordu. Aslına bakarsanız “hit” olmaya
müsait bir pop şarkısı değildi. Candan Erçetin’in o albümünde kolayca “hit”
olabilecek başka şarkılar vardı. Ama “Elbette” o günlerde bize iyi gelmişti. “İnanmadım,
asla inanamam, her şeyin bir sonu olduğuna,” diyordu çünkü. “Elbette bugün
ağlıyorsam, yarın güleceğim,” diyordu.
Şarkılar böyledir. Hiç o maksatla yapılmamış, yazılmamış bir
şarkı, bir gün gelir bir günün, bir olayın, bir anının, bir zamanın şarkısı
oluverir. 17 Ağustos’un ardından yazılmış hiçbir şey bu şarkı kadar o güne, o
âna ait değil bence. Bir ağıt, bir isyan, bir anma değil ama bir umut şarkısı çünkü
“Elbette”. Her şeye rağmen hayata tutunabilmenin, gücünü toplayabilmenin, devam
edebilmenin şarkısı.
2000 yılında Topkapı Müzik etiketiyle yayımlanan albüme
adını vermiş “Elbette”nin bir Akın Ertübey bestesi olduğunu, sözlerininse
Candan Erçetin tarafından yazıldığını ilave edeyim son olarak. Düzenleme ise
Alper Erinç’in imzasını taşıyordu.
2010 yılında İngilizcenin dünya çapında klasik sayılabilecek
şarkılarından oluşan ve “Yesterday” adı verilmiş ilk albümüyle müzik dünyasına
ilk resmi girişini yapan Gökcan Sanlıman, 2012 ve 2016 yıllarında da birer
albüm yayımlayarak sektörde tanınırlığını artırdı. 2018’de “Akşam Güneşi” adlı
teklisi piyasaya sürüldü, aynı yıl içerisinde aynı şarkının Emrah Göktaş
tarafından yapılmış “remix” versiyonları yayımlandı. Gökcan Sanlıman’ın yeni
teklisi “Aramızda” ise geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle dinleyici
karşına çıktı.
Şarkının söz ve müziği Gökcan Sanlıman’a ait, düzenleme ise
Gökcan Sanlıman, Sefa Hendem ve Mehmet Cem Ünal’ın ortak imzasını taşıyor.
Gökcan Sanlıman diskografisini şöyle bir baştan sona
dinlediğinizde kendi müziğini bulmaya doğru yavaş yavaş ilerlediğini fark etmek
mümkün. “Cover” bir albüm olan ilk albümü bir kenara koyarsak, Sanlıman’ın
şarkıları ve şarkıcılığındaki Teoman etkisi giderek azalmış. “Akşam Güneşi”nden
sonra bu şarkı da bunu bir kez daha gösteriyor.
Retro tınıların ve ‘70’ler disko müziği havasının hâkim olduğu
ve fakat buna rağmen “genç” bir şarkı “Aramızda”. Eğlenceli, neşeli ve kışkırtıcı.
Bence Sanlıman’ın kendini konumlandırması gereken yer tam da burası.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.