Yol Project, yıllardır müzik piyasasının içinde ve dahi sahne üzerinde olup da bir albüm yapmak için acele etmeyenlerden. Sahnede yerli ve yabancı “rock” şarkıları başta olmak üzere, “cover”lar ve kendi şarkılarından oluşan geniş bir repertuar ve etkileyici bir performansla kendi hayran kitlesini yaratan Yol Project’in ilk teklisi “Sonuna Kadar”, geçtiğimiz günlerde RUNLTD etiketiyle yayımlandı.
Grubun çatısını Zeki ve Orçun Açabey kardeşler oluşturuyor. “Sonuna Kadar”ın söz ve müziği ise Orçun Açabey’e ait. Düzenlemeyi Ender Çabuker yapmış.
Güzel bir şarkı, güzel bir yorum ve “rock” şematiği içine hapsolmamış enteresan bir düzenleme ile “Sonuna Kadar”, dikkat çekici bir şarkı. Ama ben yine de bu tek şarkıyla yetinmeyip grubun dillere destan canlı sahne performansını, o da olmazsa sahne videolarını izlemenizi de öneririm.
Hayatına müzik dokunmuş insanların yolu dönüp dolaşıp eninde sonuna yine müziğe çıkıyor. Bu genellemeyi haklı çıkaracak kaç biyografi okudum bilmiyorum ama Ferhat Çağlar’ın hikâyesi de aynen böyle. İzmir’de başlayan müzik macerası, onu Selanik’e kadar götürmüş bir dönem. Hem şarkı söylemek, hem de şarkı yazmak üzerine kurmuş sonra yaşamını. Ferhat Çağlar’ın ilk teklisi “Aşk Adam Ediyor”, geçtiğimiz günlerde Seyhan Müzik etiketiyle dijital platformlarda yayımlandı.
Neşeli bir şarkı ve neşeli bir kliple Ferhat Çağlar, güzel bir başlangıç yapıyor. Bir yanı çok şehvetli ve çok yüksek tempolu, bir yanı ise çok içli ve çok acıklı şarkılarla standardize olan günümüz Türk popu erkek şarkıcı prototipinden uzak duruyor en azından. Ufak tefek prozodi hatalarına karşın, net ve temiz bir şarkı söyleme biçimi var. Sesi kulak dolduruyor ve yormuyor. Tansel Doğanay’ın düzenlemesi, kıvrak ve kolay ezber edilir melodiyi ve sözleri destekliyor. Kendi adıma Ferhat Çağlar’ın bir sonra atacağı adımı merakla bekleyeceğim.
Dünyaca ünlü Belçikalı yıldız Lara Fabian ve ünü henüz memlekete sınırlarını aşmamış Cecelimiz, dünya pazarına da sunulacak bir tekli için bir araya gelmiş. “Al Götür Beni” adını taşıyan tekli, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Neresinden baksanız haber değeri var. Zira koskoca Lara Fabian bu. Yani Ömür Gedik’in Al Bano’yla düet yapması gibi bir şey değil. Dünyada ses getirir mi, ne kadar getirir, Ceceli’ye dünyanın kapıları açılır mı onu bilemem ama Türkiye’de sükse yapacağı kesin zira biz bayılırız böyle şeylere. Sertab, Rciky Martin’le yüz yüze bile gelmeden düet yapmıştı da biz ne sevinmiştik, hatırlasanıza. Üstelik Ceceli, Fabian’la sırt sırta poz vermekle kalmamış, sırt sırta klip bile çekmiş.
Buraya kadar her şey iyi hoş ama sözleri ve müziği Anthony James ve Yiorgios Ballapaisiotis tarafından ortak yazılmış bu şarkı öyle aman aman bir uluslararası “hit” olacak gibi de durmuyor. Mesela ikili bu şarkıyla Eurovision’a katılsaydı (ama Türkiye adına değil, Azerbaycan adına), kesin ilk 7’ye girerdi. Ya da bir Disney animasyonunda seslendirilmiş olsaydı bu şarkı, sinema salonunda izleyenlere duygusal anlar yaşatabilirdi. Peki daha fazlası? Elbette bu tarz şarkıların dünya çapında bir alıcısı var. Yoksa ne Lara Fabian olurdu dünya müziğinde ne de Celine Dion ve benzerleri. Ama bu kulvardan da öyle dakika başı bir “hit” çıkmıyor haliyle. “Al Götür Beni” de “A plus” değil belki ama “B” kategorisinde iş yapabilir gibi görünüyor en fazla. Daha fazlası olursa, o da Lara Fabian’ın kredisi hatırına olur.
Teklide şarkının İngilizce/Türkçe karışık ve tamamen İngilizce (“Make Me Yours Tonight” adıyla) versiyonları ikişer ayrı düzenlemeyle yer alıyor. Orijinal düzenlemeler Mustafa Ceceli, akustik düzenlemelerse Sinan Ceceli tarafından yapılmış. Dünya pazarına da aynı düzenlemelerle mi servis edilecek/edildi, o konuda bir bilgi bulamadım ama şayet öyleyse, Türk enstrümanlarının sakınmadan kullanılmış olması ve böylesi batı formunda bir besteye ustaca yedirilmesi enteresan olmuş. Ne diyelim; yolları açık olsun (pardon, Fabian’ınki zaten açık, temennimiz Cecelimiz için; pop müzikte bir Ceceli kolay yetişmiyii.)
Daha önce de yazmışımdır; Yeşim Salkım’ın sesine en çok Balkan havalarının yakıştığını düşünüyorum. Keşke “Sen Nasılsan Öyleyim” albümünün arkasında daha çok dursa ve peşi sıra benzer işler yapsaydı da demişimdir. İşte tam da öyle bir işle çıktı karşımıza Yeşim Salkım geçtiğimiz günlerde. Ne ki iki kere ters köşe bir iş bu…
Neden mi? Bir kere tamamen Balkan havasında düzenlenmiş “Şeker Oğlan” türküsü aslında bir Ankara türküsü ve Balkan coğrafyasıyla uzak yakın ilgisi yok. Dahası Yeşim Salkım bu türküyü bugüne dek bu taraklarda hiç bezi olmamış Gündoğarken (2.0 amcasız versiyon) ile birlikte söylüyor. ‘80’lerin Ferhan Şensoy menşeli dile pelesenk laflarından biriyle özetlemek gerekirse, tam bir “alakaya çay demle” durumu var. Ne ki hiç de fena olmamış. Ve de üstelik sadece dijital platformlarda, İşimiz Müzik etiketiyle yayımlanan bu tekli, aslında bir konser serisi projesinin ayağıymış. Yani Yeşim Salkım ve Gündoğarken bu tekliyle bir örneğini verdikleri tür/tarz üzerinden hazırladıkları konseptle, birlikte konserler vermeye hazırlanıyorlarmış.
Popüler müzikte ters köşe her zaman iyidir. Bazen hiç de yeni ve yaratıcı olmayan bir fikri öyle bir işleyip sunarsınız ki, beklenmedik bir başarı getirir size. Kim bilir belki Yeşim Salkım, Gündoğarken ve halk türküleri bileşimi de böyle bir sonuç yaratır, neden olmasın?
Erkan Güleryüz hakkında iki konunun altını çizmek isterim öncelikle.
Birincisi, hayır Erhan Güleryüz’ün kardeşi değil, hatta akrabası bile değil. Basit bir isim benzerliği bu. Kaldı ki onları birbirinden ayıran sadece bir harf farkı da değil. Zira müzikal anlamda da birbirlerine pek yakın oldukları söylenemez.
İkincisi, Erkan Güleryüz’ün ilk albümün 1996 yılında piyasaya çıkan “İstanbul Bekliyor” olduğu doğru değil. Ondan önce çocuk şarkıcı olarak yaptığı iki albüm daha var çünkü. Biri “Taverna Neşesi”, diğeri de “Kuşadalı Kız” adını taşıyor ve her ikisi de zamanında kaset formatında yayımlanmış, şimdilerde piyasada bulunmayan albümler (“Kuşadalı Kız”ı dijital platformlarda bulmak mümkün.)
Bunları yazıp rahatladığıma göre şimdi asıl konuya, yani Erkan Güleryüz’ün yeni mini albüme gelebilirim. “Beni Yollara Yazmışlar” adını taşıyan ve SN Müzik etiketiyle sadece dijital platformlarda satışa sunulan bu mini albüm, aslında bir tek yeni şarkı içeriyor ki o da albüme adını veren şarkı. “Beni Yollara Yazmışlar” bu albümde iki versiyonla yer alıyor.
Diğer üç şarkı ise yakın dönemde tekli ya da video formatında yayımlanmış, tanıdık şarkılar.
Sezen Aksu’nun birkaç yıldan beri kol kanat gerdiği, destek verdiği isimlerden biri Erkan Güleryüz. Bugünlere gelene dek basamakları birer ikişer değil, ağır adımlarla, hazmederek çıkmış bir şarkıcı Güleryüz. Diskografisine baktığınızda hep özenli işler yapmaya çaba sarf ettiği de çok net görünüyor. Nitekim Sezen Aksu ile ortaklığından ortaya çıkan şarkıların hemen hepsinde Aksu’nun ‘90’lı yıllarda Aşkın Nur Yengi’den Levent Yüksel’e dek sayısız genç isme verdiği şarkıların tadı, kokusu var. “Beni Yollara Yazmışlar” tam da böyle bir şarkı mesela. Derinlikli sözleri, akılda kalıcı melodisi ve Ozan Bayraşa’nın müzikal tadı yüksek düzenlemesi… Her şey yerli yerinde... Erkan Güleryüz de şarkıcı olarak şarkıyı iyi taşıyor.
Albümdeki diğer şarkılara gelince… 2009 yılında Kış Masalı adlı televizyon dizisinin jenerik müziği olarak kullanılan “Esmer”, 2010 yılında dijital tekli olarak yayımlanan “Aşk Dansı” ve 2011 yılında video olarak yayımlanan “Gül Bakalım”. “Esmer”in sözleri Sezen Aksu’ya, bestesi Aksu ve Mithat Can Özer’e ait, düzenlemesini ise Mustafa Ceceli yapmış. “Gül Bakalım” ve “Aşk Dansı”nın söz ve müzikleri Sezen Aksu tarafından yazılmış, düzenlemeleri Kıvanç K. yapmış.
Özellikle yukarıda bahsi geçen ‘90’lı yıllar Sezen Aksu şarkılarını sevenlerin bayıla bayıla dinleyeceği bir albüm bu. Erkan Güleryüz’ün sessiz sedasız ve de iddiasız bir biçimde ortaya çıkardığı bu küçük şahesere mutlaka kulak vermek lazım.
Metin Arolat en son 2010 yılında “Çok Daha Ötesi” adını taşıyan bir albüm yayımlamıştı ve bu onun dördüncü albümüydü. Geçtiğimiz günlerde ise iki şarkı ve dört farklı versiyondan oluşan yeni teklisi “Karavan”, Poll Production etiketiyle müzik market rafları ve dijital platformlardaki yerini aldı.
Sanırım kendisi de kabul eder ki, Arolat öyle kadife pürüzsüzlüğünde ve dahi dört oktavlık sesi olan bir şarkıcı değil. Aslına bakarsanız şarkıcı da değil. Ama müziği seviyor, bu uğurda ciddi bir emek harcıyor, samimi işler yapıyor ve bu da dinleyiciye bir şekilde geçiyor. Bir de asıl işi olan reklam filmi yönetmenliğinin avantajlarını çok iyi kullanarak averaj kazanıyor. Mesela bugün bile Metin Arolat denilince ilk aklımıza gelen Merve İldeniz, yoğurt, yeşil elmalar ve cam göbeği mavisi denizse (yani Arolat’ın on yıl önce çektiği “Dert Değil“ şarkısının klibiyse) bu durum, pop denen şeyin yüzde ellisinin, hatta bazen daha da büyük yüzdesinin görsel illüzyon olduğu gerçeğinin bir ispatıdır.
“Karavan” teklisine adını veren şarkı Alper Narman ve Onur Özdemir tarafından yazılmış. Şarkının düzenlemesini ise Volga Tamöz yapmış. Teklideki diğer şarkı ise “Vay Vay Vayyy” adını taşıyor. Sözleri Metin Arolat tarafından yazılan bu şarkının bestesi Lübnanlı besteci ve şarkıcı Nicolas Saade Nakhle’a ait. Düzenleme yine Volga Tamöz imzası taşıyor. Teklide her iki şarkının birer “Slow”, birer de “Eller Havaya” versiyonları var ki “Eller Havaya” versiyonlarına aranjör olarak Volga Tamöz’le birlikte Burak Buluç da imza atmış.
“Karavan”, ritim ve melodi itibarıyla Ege kıyılarından, “Vay Vay Vayyy” ise Doğu Akdeniz sularından ses veriyor. Yani ikisi de kulağımızın kolay kavrayacağı, kanımızın kolay kaynayacağı şarkılar. Öyle ki her iki şarkının “slow” versiyonunun da pek “slow” olduğu söylenemez. Çünkü bu versiyonlarda da kıvrak ritimlerden kaçınılmamış. Hatta bence bu versiyonlara “slow” yerine “oryantal” dense de olurmuş.
“Karavan” ve “Vay Vay Vayyy” belki büyük birer “hit” olmayacak ama Metin Arolat’ın şarkıcılık kariyerinde sesine ve tarzına yakışan, doğru yerde duran şarkılar olarak hatırlanacaktır muhtemelen.
“Karavan”ı yine görsel estetiği yüksek bir kliple taçlandırdı Arolat. Cem Talu’nun fotoğrafları ve Titrifikir’in kartonet tasarımı da olabildiğince iyi. Bu arada Metin Arolat’ın benim “Metin Arolat pozu” diye adlandırdığım bir alâmet-i farikası var. Arolat bir yandan nedenini bilmediğimiz bir neşe içerisinde gülmektedir ama bu bir yandan da yine bilmediğimiz bir nedenle bir eliyle yüzünü kapamıştır. “Bknz: İlk albüm “Ayrılık Olmaz” ve “Lütfen Yaz Gelsin” teklisinin kapak fotoğrafları. Bu teklide ise CD üzerinde ve kartonetin CD arkasında aynı pozun tekrarı var. İyi ki de var zira bu pozun olmadığı Arolat albümleri bence biraz eksiktir.
Henüz yaşı çok genç ama çok iddialı bir şarkıcımız oldu. Adı Bengisu. Resmi internet sitesinde müzikteki hedeflerini şu cümlelerle anlatıyor Bengisu: “Uluslararası kürsülerde ödül alıp o kürsülerden ülkeme Türkçe selam göndermek istiyorum. Hayal kurmaktan korkmuyorum, ama hayallerim için de uğraşıyorum. Gurur duyulacak işlere imza atmak istiyorum. Okulum bitince muhakkak Amerika’da ve Fransa’da müzikal anlamda işler yapmak istiyorum. Hem İngilizce, hem de Fransızca’ya hâkimim ve bunu müzikal anlamda kullanarak Billboard Hot 100’a bir kaç şarkı sokmak istiyorum.”
21 yaşındaki Bengisu, halen Berklee’de hem şan hem de müzik işletmesi/menajerlik eğitimi alıyormuş. Şöyle söyleyeyim; Berklee College of Music, dünyanın en saygın müzik eğitim kurumlarından biri ve orada (kurs değil) lisans eğitimi alıyor olmak elbette az şey değil. Birkaç yabancı dil birden bilen Bengisu’nun hayallerinin gerçek olmaması için de bir sebep yok. İnsan belli bir yaştan sonra bu tip yüksek idealleri dudak bükerek karşılıyor ama bu yine de Bengisu’nun hevesini kırmak için bir sebep değil. Ona çıktığı bu yolda başarılar dilemek ve destek olmak lazım.
Bengisu’nun Türkiye pazarı düşünülerek hazırlanmış ilk teklisi “Dünyanın Öteki Ucuna”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz, müzik ve düzenlemesi Erkin Arslan imzası taşıyor.
Bilenler bilir, Erkin Arslan az sayıda ama hep iyi şarkı yazmış ve kariyerini ağırlıklı olarak reklam müzikleriyle sürdürmüş bir müzisyendir. İrem Derici’nin yakın zamanda yayımlanan yeni şarkısı “Bir miyiz?”in de söz ve müziği Arslan’a ait. Daha eskilere gidersek, Erkin Arslan’ın besteleri arasında Ceynur’un bir dönem epey ses getiren “Yağmur”unu, Sibel Tüzün’ün ikinci albümünde yer alan “Tiryaki”yi, Demet Sağıroğlu’nun “Annem”ini ve Asansör filminin müziklerini bir çırpıda sayabiliriz.
Bengisu ile Erkin Arslan’ın birlikte çalışması ise Jingle House bünyesinde gerçekleşmiş zira Bengisu, reklam müzikleri hazırlayan bu prodüksiyon firmasında bugüne dek birçok cıngıl seslendirmiş.
“Dünyanın Öteki Ucuna”, tam da Bengisu’nun söylemesi gerektiği gibi bir şarkı… Sözleri, müziği ve düzenlemesi ile son derece genç bir şarkı çünkü. Dünyadaki benzerlerini aratmayacak türden, ama bir yandan da Türkiye’deki müzikal beğeni skalasını göz ardı etmeyen, dinamik bir pop “sound”u ve doğru düzgün şarkı sözleriyle iyi bir başlangıç yapma şansı yakalamış Bengisu (zaten bu şarkıda dünya pazarı düşünülmüş olsaydı, en azından “mix”de solist sesi bu kadar yüksek tutulmazdı, onun farkındayız.) Dahası uzun süre yurt dışında da yaşamış olmasına rağmen Bengisu’nun kulağa çarpan, belirgin bir diksiyon sorunu da yok gibi gözüküyor. En çok takıldığım şey ya bu benim, nice Türkiye’de doğmuş büyümüş şarkıcı biliyorum ki Türkçe şarkı söyleyemiyor; o bakımdan altını çizmek lazım.
Teklinin kapağında güzel bir tasarım ve sempatik bir fotoğrafla da dikkat çekici bir görsellik yakalanmış. 40 yaş üstü “star”larımızın müsaadesiyle, yeni nesilden bir yıldız adayının daha yola çıktığını söyleyebiliriz. Gerisini onlar düşünsün!
Türk popunun kıymetlisidir Nur Yoldaş. Az bulunur bir ses, erişilmesi güç bir şarkıcıdır. Üstelik çok az sayıda albüm yapmış ve daha ziyade stüdyolarda değil, sahne üzerinde şarkı söylemiş olmasına rağmen böyledir bu. Evet, ‘70’lerden bu yana topu topu iki 45’lik, üç de albüm yapmıştır ve parmak hesabıyla baktığınızda bu sayı sahiden çok azdır. Ama gelin görün ki bu diskografinin içindeki bir 45’lik ve iki albüm sadece popun değil, bütün Türk müziği tarihinin seyrinde mutlaka anılması gereken, çok önemli işlerdir.
Evet, “Sultan-ı Yegâh/Anadolu” 45’liğinden ve “Sultan-ı Yegâh” ile “Elde Var Hüzün” 33’lüklerinden bahsediyorum. Ergüder Yoldaş’ın müzisyen dehası ve Nur Yoldaş’ın olağanüstü şarkıcılığı ile ortaya çıkarılmış o çalışmalardan…
Hem Divan edebiyatından, hem halk ozanlarından, hem de Cumhuriyet sonrası şiirinden derlenmiş şarkı sözleri ile Türk müziği makamlarıyla bestelenip, Batı armonisiyle düzenlenmiş, ve son derece yüksek müzikal niteliklerine rağmen popüler de olabilmiş şarkılar üretti Nur ve Ergüder Yoldaş çifti. 1981 yılında “Sultan-ı Yegâh”la müzik dünyasına kelimenin tam anlamıyla bomba gibi düştüler. Tabii öncesi de vardı aslında. ‘70’lerde ne yazık ki plak olamamış, sonrasında da hiç yayımlanmamış “İşler Ve Günler”, “Berlin Berlin,” “Boş Beşik” ve “İlyada” gibi şarkılar yaptı ikili ve bu şarkılar onların “Sultan-ı Yegâh”la varacakları eşiğin de habercisi oldu.
Türk pop müziği diye bir şey olacaksa –ki henüz Türk hafif müziği deniyordu adına-, tam da bu olmalıydı aslına bakarsanız. Bu konuda o güne dek ve dahi bugüne dek yapılmış en ciddi öneriydi Nur ve Ergüder Yoldaş çiftinin bize sunduğu. Ne yazık ki arkasını getirebilen olmadı. 1983’de yayımlanan “Elde Var Hüzün” albümünün ardından ikili yollarını ayırdı ve bu efsanevi ortaklık, sadece yayımlanmış 22 şarkıyla müzik tarihine yazıldı.
1992 yılında “Dönüş (Sakine)” adında bir albüm daha yayımladı Nur Yoldaş ama o albüm pek fazla ses getirmedi. 2010 yılında ise “Her Devrin Devleri” adlı proje albümünde Ege ile birlikte seslendirdiği “Yerin Dolmuyor” adlı şarkıda duyduk Nur Yoldaş’ın sesini. Ve nihayet yıllar sonra yeni bir şarkıyla tekrar karşımızda. Nur Yoldaş’ın “Bir Gamlı Hazan” adlı yeni teklisi, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle dijital platformlarda satışa sunuldu.
“Bir Gamlı Hazan”ın söz ve müziği Nur ve Ergüder Yoldaş çiftinin oğulları Tunç Devrim Yoldaş tarafından yazılmış. Düzenlemesini ise Tunç Devrim Yoldaş ve Nurkan Renda birlikte yapmışlar.
Şarkıyı ilk dinlediğim anda ‘80’lerin o ilk yıllarına geri döndüm desem abartmış olmam sanırım. Aradan geçen yıllara rağmen sesinin tınısı hiç değişmemiş, tekniği hiç tavsamamış bir şarkıcıdan, adeta “Sultan-ı Yegâh” ekolünün devamı niteliğinde bir şarkı dinlemek her şeyden önce heyecan vericiydi. En azından o günleri, o şarkılar bilenler için de öyle olacağını düşünüyorum. Bilmeyenler içinse “Yoldaş müziği”ni keşfetmek için bundan iyi bir başlangıç olamaz.
Duydum ki Nur Yoldaş, oğlu Tunç Devrim Yoldaş’la birlikte yeni şarkılar üretmeye devam edecekmiş önümüzdeki günlerde de. Müziğin hem tekniğini hem duygusunu doğru aktarabilen, genel geçerin, aleladenin sınır çitlerini kırıp geçebilen, daha yazıldığı anda zamansız olmayı başarabilen şarkılara ve onları üreten şarkıcılara/müzisyenlere çok ihtiyacımız var. Dün de vardı, bugün de var. O yüzden Yoldaşları ne kadar alkışlasak az.
(25 Ağustos 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Gökçe ilk albümü “Böğürtlenli Reçel”le karşımıza çıktığında takvimler 2007 yılını gösteriyordu. O albüm ve iki yıl sonra gelen ikinci albümde kendi şarkılarını yazıp söyleyen ve daha ziyade alternatif pop-“rock” sularında yüzen bir yeni isim olarak hafızalarımıza yer etmişti ki, 2011 yazında “Tuttu Fırlattı” fırtınası esti. Gökçe’nin Avrupa menşeli bu çingene şarkısına, içinden “rock” da geçirerek getirdiği yorum Türkiye’de çok sevildi ve Gökçe adını duymayan, bilmeyenler de böylece öğrendi.
Bu nevi Balkan kokulu ama bir yandan da eski stil “rock’n roll” havalı şarkılara zaten bayılırdık milletçe. Euro 2008’de Türk milli takımının marşı olarak adapte edilen Helldorado’nun “A Drinking Song”ını, Squirrel Nut Zippers tarafından 1996 yılında kaydedilmiş olmasına karşın, Türkiye’de 2000’lerde Zaga müziği olarak tanıdığımız “Hell”i boşuna sevmemiştik. “Tutti Frutti Te Kelas” da pekala onların yanında yer alabilirdi ki aldı da zaten.
Bu şarkı Gökçe’nin müziğinde de milat oldu ve 2012 çıkışlı “Kaktüs Çiçeği” adlı üçüncü albümünde de bu çizgiyi temel aldı. Gökçe’nin yeni albümü “Matruşka” ise 2014’ün Mart ayında Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
Albümde sekiz şarkı var. Sözleri Ozan Erdoğan’a, bestesi Fırat Basri Bayraktar’a (Kamufle'ye) ait olan ve Gökçe’nin Kamufle ile birlikte seslendirdiği “Sittin Sene”, zaten albüm çıkmadan önce video olarak servis edilmişti. Bugünlerde ise sözleri Gökçe’ye ait bir adaptasyon şarkı olan “Çık Hayatımdan”ın klibi gösterimde. “Sittin Sene”, bir “rap”çinin eşliğiyle farklılaşan, buna karşın yine de vazgeçilmemiş nefeslilerle Gökçe’nin aslında ilk albümünden beri arayıp da, “Tuttu Fırlattı” ile göbeğinden yakaladığı tarzı da hatırlatan bir şarkıydı. “Çık Hayatımdan”sa oryantal yürüyüşü ve “retro” havasıyla bahis konusu tarzın yeni bir örneği gibi duruyor. Böylesi şarkılar Gökçe’ye çok yakışıyor yakışmasına ama bir parça tekrara düşme riski de yok değil. Biz nankör dinleyiciler, bir gün çok sevdiğimizden, ertesi gün sıkılabiliriz çünkü.
Aslına bakılırsa bu albümde bu stilde birden fazla şarkı var. Söz ve müziği Gökçe’ye ait olan açılış şarkısı “Reva” da böyle mesela ve Gökçe’nin 2007’deki ilk çıkış şarkısı “Aradım Seni”yi anımsatıyor (ya da ikisi birden “A Drinking Song”ı anımsatıyor.) Yine söz ve müziği Gökçe’ye ait olan “Babasının Kızı” için de aynı şey söylenebilir.
Sözleri Gökçe tarafından yazılmış bir başka adaptasyon şarkı olan “Aşkım Aşkım”, (şu meşhur “Iko Iko”nun 2014 model Türkçe “cover”ı) bu haliyle tam bir ‘70’li yıllar Füsun Önal şarkısı gibi olmuş. “Her Şey Bitmedi Bitemez” ise sahiden bir ‘70’li yıllar şarkısı. Rana Alagöz’ün ‘70’lerin başında kıyametler koparmış “Her Şey Bitmiştir Artık” adlı şarkısının devamı (ya da antitezi) niyetine 1976 yılında sözlerini yazdığı ve bestesi Selçuk Alagöz tarafından yapılmış bu şarkısını Gökçe, orijinal düzenlemesine ve (Rana Alagöz’ün yorumuna) epeyce sadık kalarak yeniden seslendirmiş.
Söz ve müziği Gökçe’ye ait olan “İstanbul”, dinlerken kadeh tokuşturulabilecek, her şart ve koşulda “ille de İstanbul” diyenlerin diline marş olabilecek bir şarkı. Teomanvari bir şarkı olan “Tadına Bakmadan” ise albümün dile düşecek şarkılarından biri olabilirmiş; şayet Gökçe şarkı sözlerini neredeyse heceleyerek söylemeseymiş. Çünkü bu haliyle şarkıyı dinlerken hislenmek mümkün değil.
Albümde hem müzik direktörü, hem de (bir şarkı hariç) aranjör olarak imzası bulunan Alen Konakoğlu ise aslında bu albümün ve Gökçe müziğinin görünmeyen kahramanı. Müzik dünyasının on parmağında on marifet müzisyenlerinden Alen Konakoğlu’nun Gökçe ile yakaladıkları doğru kimya, albüm boyunca hissediliyor zaten.
Anlamsız kapak fotoğrafı ve özensiz kartonet tasarımı ise albümün en büyük eksisi gibi görünüyor.
(18 Ağustos 2014 tarihinde Milliyet sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Tıpkı Türk pop müziği gibi, Türk “rock” müziğini de dünyadaki örnekleriyle kıyaslayarak değerlendirmek çok doğru sonuçlara götürmüyor bizi. Zira Türkiye’de müziğin üretiminden pazarlanmasına dek her safhadaki parametreler dünya ile çok farklı ve böyle olduğu sürece de Türkiye’de yapılan müziği öncelikle kendi çeperi içerisinde görmek/duymak zorundayız. Buradan baktığımızda Türkçe “rock” müziğin ’90 sonrasında nasıl kadınlarda Şebnem Ferah, erkeklerde Teoman bir eşikse, gruplarda da iki ayrı kulvarda bir yanda Duman, bir yanda ise Mor ve Ötesi’nin varlığını yadsıyamayız. Her yeni çıkan şarkıcı/grubun bu eşikleri atlamaya çabaladığı da aşağı yukarı görülüyor zaten.
Mor ve Ötesi’nin izinden gidip, umut vaat eden Kül gibi, Sakin gibi ve dahi Kreş gibi gruplar oldu ama pek uzun ömürlü olamadılar. Bence bu kategoride değerlendirilebilecek bir başka grup olan Gece ise, 2008 yılında yayımlanan ilk albümü “İçinde Saklı”dan bu yana, yükselen bir ivmeyle yoluna devam ediyor.
Gayet başarılı bir Sezen Aksu “cover”ı olan “Gamsız” ve peşi sıra gelen “Gece” adlı ikinci albümle, özellikle de bu albümde yer alan “Ben Öldüm”le umut vaat etmenin ötesine geçen Gece, 2013’de Fifa U-20 Dünya Kupası’nın resmi Türkiye şarkısını hazırlamak için seçilen grup oldu ve bu maksatla yazılmış “Yıldızlar Buradan Yükseliyor (Rising With The Stars)” adlı şarkı, aynı yıl Türkçe ve İngilizce olarak dijital tekli formatında yayımlandı. Gece, 2014 baharını ise yeni albümü “İyi Niyetli Bir Gün” ile karşıladı.
Can Baydar, Eren Çilalioğlu, Gökçe Balaban ve Erdem Başer’den kurulu Gece’de, şarkıları genellikle grubun solisti de olan Can Baydar yazıyor. Bu albümde de altı şarkının söz ve müziği Can Baydar’a ait. Bir de “cover” var. Erkan Oğur’un Behçet Necatigil’in şiirinden bestelediği ve 2012 yılında yayımlanan “Dönmez Yol” adlı albümünde seslendirdiği “Nilüfer” adlı şarkıyı, Gece yeniden seslendirmiş. Diğer şarkılarda ise grup elemanlarının ortak imzaları var. Albümde 11 şarkı ve açılış şarkısı “Sebebim Yok”a gönderme yapan “Döngü Kapanır” adlı enstrümantal bir kısa “track” var.
Elbette emsal gösterdiğim Mor ve Ötesi’nin derinlikli ve yer yer siyasi içerikli sözlerinin ağırlığı yok Gece’de. Ancak hem söz anlamında, hem de müzikal nitelik olarak hiç de fena olmayan bir çizgisi var grubun. Her şeyden önemlisi, melodik şarkılar yazıyorlar ve “rock” müziği hiçbir zaman bağrına basmamış büyük dinleyici yüzdesini yakalamak için Türkiye şartlarında bu ciddi bir avantaj. Üstelik bunu “ağlak” tabir ettiğimiz düzeye düşürmeden, düzenlemeleri alaturka ve arabeskin içine çekmeden yapabilmek de bir maharet. Bu albümde bir tek Emre Aydın şarkılarını anımsatan “İyileşmiyor”u bu genellemenin dışında tutabilirim belki. Gerisi, özelikle de albümün başında arka arkaya sıralanan “Sebebim Yok”, “Derbeder” ve “Biri Var” üçlüsü şahane.
Şarkıların bütününde, aslında bütün Gece müziğinde saklı umudun kendini en çok gösterdiği şarkılardan biri olan “Bomonti Sokakları”, ticari açıdan da şanslı görülmüş olmalı ki, “Derbeder”den sonra seçilen ikinci klip şarkısı oldu. Bana sorulsa albümün geleceği ile ilgili planlarda “Ay Ay Ay”ı da görmezden gelmezdim.
Pelin Kırca imzalı nefis illüstrasyonla süslü kartonet tasarımı ve yeknesaklığa düşmeden sürüp giden müzikal çizgisiyle Gece’nin bu albümü Türkçe “rock”ın semt pazarı gürültüsünden kendini sıyırmayı ve dikkat çekmeyi başarıyor.
(11 Ağustos 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Pop müziğin ‘70’li yıllarında tanış olduğumuz nice yeni isim arasından sıyrılıp bugünlere dek müzik kariyerini kesintisiz sürdürebilen az sayıda şarkıcıdan biri Attila Atasoy. Az bulunur sesi ve şarkıcılık stiliyle, ‘eğer Türkiye’de değil de başka bir ülkede yaşıyor olsaydı, dünya çapında bir yıldız olurdu’ dediklerimizden. Ne var ki bizim bu konuda bir hayli vefasız olduğumuz da bir gerçek. Çok az müzisyen hak ettiği değeri görüyor ülkemizde. Atasoy da bunlardan biri.
2005 yılında plak kayıtlarından oluşan “En İyileriyle” seçkisi yayımlanan Attila Atasoy, 2007 yılında da Düş Gezginleri’yle beraber “Andro” ismini taşıyan bir albüm yapmıştı. Geçtiğimiz aylarda ise bu defa tangolardan oluşan yeni bir albümle çıktı karşımıza. “Atasoy’un Koyutürk Tangoları” adını taşıyan albüm, Eko etiketiyle yayımlandı.
Adından da anlaşıldığı üzere, 1988 yılında yitirdiğimiz, Türkçe tangonun ölümsüz ismi Necdet Koyutürk ve oğullarının, yani Türkiye’de tangonun son neferleri Erdener ve Özdener Koyutürk kardeşlerin bestelerinden oluşan bir albüm bu. Albümde on tango var. Kimileri bildik, kimileri ise yeni.
Şecaattin Tanyerli, Esin Engin, Zehra Eren gibi Türk tangosunun unutulmaz seslerinden kulaklarımıza yer etmiş “Papatya”, “Dinle Sevgili”, “Rüzgar Gibi Geçti”, “Gözlerine Bakarken” ve “Özlediğim”, albümde Necdet Koyutürk’e ait eserler. Özdener Koyutürk’ün ise “Aşıksın” ve “Duygularım” adlı tangoları var. Bu iki tangonun sözleri Erdener Koyutürk’e ait (CD göbeğinde sözlerin de Özdener Koyutürk’e ait olduğu yazılmış ama doğrusu bu olmasa gerek.)
‘70’lerden bu yana bir aile müzik yapım şirketi olan Eko Plak bünyesinde bir dolu plak yapan, 1998 yılından bu yana da arşivindeki tango kayıtlarını yayımlayarak, sektörde tek başına çok ciddi bir mücadele veren Erdener Koyutürk, bu albümün de mimarı. Albümde Erdener Koyutürk’ün “Geleceğim”, “Bir Kadın Bir Erkek” ve “Neşeli Tango” adlı tangolarını Attila Atasoy’un yorumuyla dinliyoruz.
Öncelikle söylemek lazım ki, Attila Atasoy’un sesi tangolara çok yakışmış. Düzenlemeler de tamamen eski stil Türkçe tangoların formunda ve bu haliyle albüm, hem Atasoy’un sesini, hem de Türkçe tangoları sevenler için dinlemelere doyulmayacak türden. Popüler müziğin ana akım medyanın tekelinde giderek tektipleştirildiği bir zaman diliminden geçiyorken, biraz kulak ve ruh dinlendirmek için bu albüm gayet iyi bir seçenek olabilir.
Keşke albüm daha özenli bir kapak kompozisyonu ve kartonetle satışa sunulabilseymiş. Fotoğraflar ve tasarım çok amatör görünüyor çünkü. Bu da albümün içeriğine bir parça gölge düşürüyor.
Buna karşın, Eko’nun Türkçe Tangolar serisinin on birinci albümü olarak yayımlanan bu albümü, bugünün şartlarına rağmen yayımlama cesaretini gösteren Erdener Koyutürk ve Koyutürk tangolarını sesiyle taçlandıran Attila Atasoy’u bu proje için tebrik etmek lazım. Büyük büyük firmalarımız, sıra işi konserlere/etkinliklere sağladıkları maddi katkının onda birini bu tip projelere destek olmak için harcayabilseler keşke. Bunu temenni etmekten fazlası gelmiyor şimdilik elimizden.
(5 Ağustos 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisinin internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Henüz 24 yaşındaki Melis Kar, üniversite çağlarına kadar memleketi Antakya’da yaşamış, mimarlık eğitimi almak için geldiği İstanbul’da ise çocukluğundan beri ilgilendiği müzikle profesyonel anlamda uğraşmaya başlamış. Ladies & Gentleman topluluğunda şarkı söyler ve bir yandan da şan eğitimi alırken O Ses Türkiye yarışmasına katılmaya karar vermiş ve hayatının akışı da bu yarışmayla birlikte değişmiş. Performanslarıyla göz dolduran ve finale kadar gidememiş olsa da yapımcıların dikkatini çekmeyi başaran Melis Kar’ın ilk albümü “Kaçak”, geçtiğimiz günlerde Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlandı.
Emsallerinden farklı olarak bir tekli ile değil, on şarkı ve iki farklı versiyondan oluşan bir albümle karşımıza çıktı Melis Kar. Üstelik de Ender Çabuker ve Volga Tamöz gibi iki önemli ismin müzikal desteği ile.
Bir Gülşah Tütüncü şarkısı olan ve Volga Tamöz tarafından düzenlenen “Kaçak”, yine aynı ekibin elinden çıkmış “Sen Ayakta Uyu”, sözleri Osman Hekimoğlu’na, beste ve düzenlemesi Ender Çabuker’e “Bu Kalp Seni Seçti”, söz ve müziği Emreh Doğan’a, düzenlemesi Ender Çabuker’e ait “Sebepsiz Kaldım” ve bir Berksan-Volga Tamöz şarkısı olan “Yatacak Yerin Yok” albümdeki yerli şarkılar.
Diğer beş şarkı ise eski tabiriyle “aranjman”, yani yabancı şarkıların Türkçe adaptasyonları. İkisine aşinayız zaten: Aşkın Nur Yengi’nin sesinden tanınmış ve sözleri Sezen Aksu tarafından yazılmış “Ayrılmam” ve Ülkü Aker’in yazdığı Türkçe sözlerle Seyyal Taner tarafından seslendirilmiş “Hadi Canım Sen de”. Albümdeki yeni aranjmanlar ise Dilek Kavraal özcan’ın sözleriyle “Acıyor”, Osman Hekimoğlu’nun sözleriyle Sevmek Yetmiyor” ve Zeynep Talu’nun sözleriyle “Sadece Bir Gece”.
Albümün tamamı batı formunda güncel pop müziği çizgisinde… Yabancı müzik dinleyen ve bir parça şarkı söyleyebilen neredeyse tüm yaşıtları gibi Melis Kar da Christina Aguilera-Beyonce-Rihanna hattının şarkı söyleme tekniğinin etkisi altında. Neyse ki yarışma performanslarında (özellikle de “Sil Baştan”da) bir parça özenti duran bu hâl albümde minimuma indirgenmiş, doğru tonlar ve doğru vurgular (yer yer aksasa da) bulunmuş.
Albümün açılış şarkısı olan “Acıyor”da Melis Kar, Nilüfer’in ‘70’li yıllarını anımsatıyor. Çıkış şarkısı “Kaçak”, akılda kalıcı nakaratı ve Volga Tamöz’ün eğlenceli düzenlemesiyle yabancı “hit”leri aratmıyor. “Sen Ayakta Uyu” da öyle. “Yatacak Yerin Yok” albümün Türk popuna en yakın şarkısı. “Sebepsiz Kaldım” da o çizgide seyrediyor. Bu şarkının nakarat kısmında Melis Kar’ın dolaştığı yüksek perdeyi yersiz bulduğumu da söylemeliyim.
Bana kalsa yeniden söylemek için seçeceğim ilk şarkı, bugüne dek zaten üç kez “cover” yapılmış olan olan “Ayrılmam” olmazdı. Buna karşın “Hadi Canım Sende”yi kim akıl ettiyse çok iyi etmiş, zira şarkı hem Melis Kar’a çok yakışmış, hem de Ender Çabuker’in düzenlemesiyle ‘90’lardan bugünlere şahane bir şekilde “update” edilmiş. Bu arada “Ayrılmam” ın Volga Tamöz tarafından yapılmış hareketli düzenlemesinin yanı sıra bir de Mert Ali İçelli imzalı yavaş versiyonu var albümde.
“Bu Kalp Seni Seçti” ise bestecisi Ender Çabuker’in yanı sıra bir de Yunan müzisyen Kostas Kalimeris tarafından düzenlenerek albüme iki versiyonla girmiş diğer şarkı. Türk popunun dünya popuyla aşık atabilmesinin imkânsız olmadığını gösteren bir örnek ararsanız, bu şarkıya kulak kabartmanızı önerebilirim. Bir Yunan şarkısından Türkçe’ye adapte edilen “Sevmek Yetmiyor”, albümün bütünü içerisinde daha orta halli duruyor. Kapanışta yer alan “Sevmek Yetmiyor”, Zeynep Talu’nun ‘90’larda Ayşen için yaptığı albümlerden kaçıp gelmiş gibi duruyor. Ne ki Melis Kar’ın bu şarkıda sesini (Ayşen misali) İngilizce bir şarkı söyler gibi kullanmasını sevdiğimi söyleyemem.
“Kaçak” şarkısının klibinde hem dans edip hem şarkı söyleyen bir Melis Kar var. Türkiye’de bunu çok fazla yapabilen ya da yapıp da yakıştırabilen yok -ki bu ciddi bir avantaj. Albümün görsel çalışması da Kar’ın gençliğini ve enerjikliğini vurgulamayı amaçlamış gibi. Fotoğraflar Boğaç Dalkıran tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise LÖ Designers tarafından yapılmış.
İddialı ve dikkat çekici bir başlangıç yapıyor Melis Kar ilk albümüyle. Arkasını nasıl getireceğini ise hep birlikte göreceğiz.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.