(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
O günlerden geçenler eminim hatırlıyordur, ilk BBG (Biri Bizi Gözetliyor; Taxi Orange adlı yarışma formatının Türk versiyonu) Show TV’de yayınlandığı zaman kıyamet kopmuş, reyting rekorları kırmış, her bir BBG yarışmacısı büyük şöhret olmuştu. Tarık da o yarışmacılardan biriydi ve diğerlerinden farklı olarak şarkı da söylüyordu. Nitekim yarışmada birinci olamadı ama yarışma evindeyken bestelediği “Of Deli Gönül” adlı şarkı kısa sürede dillere düşünce Tarık’a evden çıkar çıkmaz albüm yapıldı ve şarkı o günlerin en büyük “hit”i oldu.
Ne var ki Tarık o ilk çıkışın arkasını getirmek konusunda pek başarılı olamadı. Bilinmez neden, iki albüm yaptıktan sonra dört yıl kadar ara verdi, sonrasında gelen üçüncü albüm pek ses getirmedi ve sonra uzunca bir süre daha gözden kayboldu. 2015’de “Hüzün Mevsimi”, 2016 Nisan ayında ise “Uçurtma” adlı şarkılarla tekrar karşımıza çıkmıştı Tarık. Bu defa arayı açmadan bir yeni tekli daha yayımladı geçtiğimiz günlerde. Taşplak etiketiyle yayımlanan tekli “Alenen” adını taşıyor.
Şarkıyı daha ilk dinleyişte Tarık yıllar sonra nihayet sesinin rengini doğru duyuracak, onu fark ettirecek iyi bir şarkı bulabilmiş diye geçirmiştim içimden. Şarkının enerjisi hissedilir derecede yüksekti üstelik. Sonra bir dönüp baktım ki “Alenen”in altında iki güçlü imza varmış meğer. Şarkının söz ve müziği Altan Çetin’e, düzenlemesi is Erhan Bayrak’a aitmiş.
İşte budur! Her eline gitar alan ya da her şarkı söyleyen illa beste yapmak zorunda değil. Yapabilir elbette ama mesele popüler müzikse, amaç listelerde yer kapmak, tıklanmak, reyting almaksa şayet, sadece tel elden çıkmış bestelerle bu amaca ulaşmak için o tek elin çok özel bir yeteneğe sahip olması gerekir. O yetenek de herkese nasip olmaz. Kasmamak lazım. Tarık iyi bir ses, yetenekli bir şarkıcı ama zayıf bir besteci idi başından beri. Bu kez o açığı kapatmış.
“Alenen” kendi kulvarında çok doğru bir şarkı olmasının yanı sıra, yukarıda da söylediğim gibi Tarık’ın sesini parlatması açısından da doğru bir tercih olmuş. Şarkının Latin esintili eğlenceli orijinal versiyonu kadar, ‘60’lı yıllara (hatta belki de Elvis’e) göz kırpan akustik versiyonu da dinlemeye değer ki ben o akustik versiyonu daha çok sevmiş bile olabilirim.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir neslin ortak hafızasına silinmez bir biçimde yer etmiş “güç bende artık” sloganını (Bknz: He-Man çizgi film serisi) bir şarkıya dönüştürmek ancak Alper Narman ve Onur Özdemir’in aklına gelirdi herhalde. Pop müziğin tam da istediği gibi, popüler kültüre bugün veya geçmişte yer etmiş ikonik her türlü imgeyi, edimi, figürü alabildiğine kıvrak bir dille şarkıya dönüştürme konusunda çok ustalar, doğruya doğru. Bu formülle yaptıkları her şarkı tutmamış olsa da, formülün doğruluğu tartışma götürmez.
Alper Narman ve Onur Özdemir imzalı “Güç Bende Artık”, popun genç isimlerinden Tuğba Yurt tarafından seslendirildi ve tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Şarkının düzenlemesi ise Osman Çetin tarafından yapılmış.
Aslına bakarsanız basbayağı arabesk bir şarkı bu. Ancak düzenleme kadar Tuğba Yurt’un çapaksız ses rengi ve şarkı söyleme biçimi şarkıyı pop sularında rahat rahat yüzdürüyor. Popa arabesk sos katılacaksa illa, bu biçimde katılabilir işte pekala.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Rafet El Roman’ın desteğiyle müzik dünyasına parlak bir giriş yapan Ezo, “Kalbine Sürgün” düetinden sonra “Liman” adlı ilk albümünü yayımlamıştı. Kendi meşrebince fena bir albüm de değildi ama her nedense yeterince duyurulamadı ve arada kaynadı gitti. Bundan mıdır bilinmez ama Ezo yeni teklisini El Roman Müzik hesabına değil, Bedük’ün sahibi olduğu Audiology Records hesabına yapmış. Geçtiğimiz günlerde piyasaya sürülen tekli, “Son Kez” adını taşıyor.
Ezo cephesindeki değişiklik sadece yapım firmasından ibaret değil. Bugüne dek süregelen imajında da ciddi bir revizyona gidilmiş. Hiç görmediğimiz kadar seksi bir Ezo var bu kez. Yani (ama isteyerek ama istemeyerek bilinmez) pop müzikte genç ve güzel bir kadın şarkıcıya koşulsuz şartsız dayatılan imajdan o da nasibini almış. İyi mi olmuş, tartışılır. Zira bu yeni şarkısı kadar görüntüsüyle de ayırt edilebilirlik niteliğini kaybetmiş görünüyor.
Söz ve müziği Sezgi Keskin’e ait “Son Kez”, orta halli bir şarkı. Bedük de hiç kendini yormadan, vasat, hatta basit bir düzenlemeyle şarkıya nedense artı bir değer kat(a)mamış. Türk popunda 2000’lerden bu yana duyduğumuz nice şarkıdan farksız bir iş çıkmış sonuçta ortaya. Geriye bir tek Ezo’nun hiç de yabana atılmayacak sesi ve ses rengi kalıyor ama durumu o da kurtarmıyor.
Teklide şarkının iki farklı düzenlemesi var. Akustik versiyon da ritmik; ritmi gitarlar tutuyor sadece bu kez. Belki daha yavaş bir versiyon başka bir etki yaratabilirdi ama o şans da kaçırılmış ne çare.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bengü – Zeki Güner ortaklığı bugüne kadar hep iyi sonuç verdi. “Yaralı”, “Sahici”, “Saygımdan”, “Kapıda Yalnızlık” gibi örnekler, yakın geçmişte Bengü’ye hem ticari başarı, hem de ivme kazandırdı. Bu ortaklığın yeni ürünü ise geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Sığamıyorum” adlı şarkı oldu.
“Sığamıyorum” hedef kitleyi tam kalbinden vuracak sözleri, oyuncaklı melodisi ve Mustafa Ceceli’nin dünya popüler müziğinin eğilimlerini Türk popunun değişmez kurallarıyla buluşturduğu akıllıca düzenlemesiyle parlak bir pop şarkısı. “Hodri Meydan” gibi tatsız ve ruhsuz bir şarkıdan sonra Bengü’ye zevahiri kurtarma fırsatı vermekle kalmıyor, kariyerinin başından bu yana pek az yakalayabildiği türden bir sıcaklık ve samimiyeti de dinleyiciye/izleyiciye geçirme şansı sunuyor. Zeki Güner’in bestecilik kariyerinde de bugüne dek yaptıklarının yolundan gitmeyen, ters köşe bir şarkı olarak anılacaktır “Sığamıyorum”.
Bir pop şarkısının eğlenceli, ritmik ve tekerlemeli olması, onun kötü ve ucuz olmasını gerektirmez. “Sığamıyorum” buna iyi bir örnek.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Allah’ın her günü kapımı aşındıran kargoculardan biri bir koca kutu getirdi günlerden bir gün. Antalya’dan, tanımadığım bir adresten gönderilmişti kutu ve içinde taze portakallar ve reçeller vardı. Nedir ne değildir demeye kalmadı, ertesi gün gelen bir başka kutudan bu defa bir kahve kupası çıktı. Üzerinde sadece renkli ışıkların göz aldığı bir fotoğraf ve “#hoşgeldin” yazısı vardı. Aynı yazının ilk gelen kutudaki reçel kavanozlarının üzerinde de var olduğunu neden sonra fark ettim. Gönderen yine meçhuldü.
Bir gün sonra gelen üçüncü paketten şık bir çikolata ve bir USB bellek çıktı. Belleği bilgisayara taktım. Sadece iki şarkı vardı içinde. Ne bir bülten, ne başka bir bilgi. Şarkıları söyleyenin adı da yoktu ancak şarkılardan birinin adı “Hoşgeldin”di. Ardı ardına gelen üç esrarengiz paket arasındaki bağlantı böylece kurulmuş oluyordu. Ne yalan söyleyeyim, şarkıları söyleyen sesi tanımadım ilk etapta ve muhtemelen “no-name” biridir diye düşündüm. Böylesi masraflı bir promosyon yöntemi seçtiğine göre anlaşılan iddialı bir giriş yapacaktı müzik piyasasına.
Sözü fazla uzatmayayım, meğerse Erkan Güleryüz değil miymiş şarkıların sahibi? Ben hassasiyetiyle övündüğüm kulağımın faka bastığına mı yanayım, Antalya – Erkan Güleryüz bağlantısına uyanamamış olmama mı, bilemedim (bilenler bilir, Erkan Güleryüz İstanbul’da yaşamasına rağmen yıllardır Antalya’da sahne programları yapıyor.)
Sessiz ve derinden giden, pop müzikte ortalığı velveleye vermeden iyi işler yapan Erkan Güleryüz, bu defa tamamen kendine ait bir prodüksiyonla çıkıyor karşımıza. “Hoşgeldin” ve “Aramızda Kalsın” adlı iki şarkı yer alıyor, SN Müzik etiketiyle yayımlanan bu yeni teklide ve her şarkının da sözleri, müzikleri ve düzenlemeleri Güleryüz’e ait. Kayıtlar tamamen akustik olarak yapılmış. Tertemiz iki pop şarkısı, (her ne kadar ilk dinleyişte tanıyamamış olsam da) kendine has ses rengi ve şarkıcılık biçimiyle bu iki şarkıyı tertemiz seslendirmiş bir Erkan Güleryüz var bu teklide.
Aynı şekilde “Hoşgeldin” için çekilen klip de özenli ve titiz bir çalışmanın ürünü belli ki. Şarkıdaki aşk hikâyesi bir romantik film tadında klibe dönüştürülmüş. Klibin sonunda anlıyoruz ki devamı da teklideki diğer şarkı olan “Aramızda Kalsın”la getirilecek ki bu da hoş bir fikir.
Bu toz duman günlerde yeterince ses getirmeyebilir belki. Popüler kültür tüketicisi kitle, düğünlere fon müziği yapılan ilan-ı aşk şarkılarından, televizyonları boydan boya kaplayan romantik komedilerden artık çok sıkıldığı için “Hoşgeldin”i de o kategoriye koyup harcayabilir üstüne üstlük. Bu risk var ne yazık. Buna rağmen bu tekli, Erkan Güleryüz kariyerinde yüz akı işlerden biri olarak yerini alacak nitelikte.
(Bu arada ben de yazıda teklide kullanıldığı gibi kullanmış olsam da “hoş geldin” aslında ayrı yazılır, onu da söylemeden geçemeyeceğim.)
(4 Ağustos 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
İşim gereği bazı albümlerin fikir aşamasından itibaren adım adım hayata geçirilişine şahitlik etme şansım oluyor. “Çocuk Diskosu” da bu albümlerden biri. Hakan Eren uzun zaman önce bana aklında böyle bir proje olduğundan bahsetmişti. Fikir neresinden baksanız şahaneydi. Çocuk şarkılarının bulunduğu albümler yıllardır satılır durur memlekette ama çoğunun “sound”ları, kayıtları çok kötü, çok “çocukça”dır, bilen bilir. Buna karşılık çocuklar, çocuk şarkılarından çok güncel pop şarkılarını sever ve ezber ederler. Madem öyle, çocuk şarkıları neden güncel pop şarkılarının matematiği ile yeniden seslendirilmesin? Seslendirenler de neden güncel pop şarkıcıları olmasın?
İşte bu mantık üzerine kurulu “Çocuk Diskosu” proje albümü geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı. Albümde hemen hepimizin bir şekilde bildiği 12 çocuk şarkısı, Serdar Ayyıldız ve Selami Bilgiç tarafından yapılmış düzenlemelerle ve farklı şarkıcıların sesleriyle karşımıza çıkıyor. Atiye, Aynur Aydın, İrfan Özata, Beyza Durmaz, Tuğba Özerk ve Kendi günümüz pop müziğinin tanıdık sesleri. Onlardan nispeten daha kıdemli Zeliha Sunal, Soner Arıca ve Yeşim Salkım’ın yanı sıra sürpriz isimler de var albümde. Yıllar sonra yepyeni bir albümle müziğe geri dönen Işıl Yücesoy, “Çocuk Diskosu” albümünde de yer alarak sürprizin büyüğünü yapıyor. Oyuncu Hande Ataizi ve memleketin sayılı “talk-show”cularından Mesut Yar da albümün diğer sürprizleri. Bir de konuklar var: Yeşim Salkım’in kızı Ada Eratik Salkım ile “acapella” grubu Vocavoice.
Görüldüğü üzere kadro renkli. Daha da renkli olabilirdi elbette. Her proje albümünde olduğu gibi bu albümde de öneri götürülen kimi isimler öneriye cevap bile vermezken, kimileri bir türlü karar veremedi, kimileri son dakikada caydı, kimileri ise bütün şarkıları kendisinin söylemesini şart koştu. Hepsine yakından şahidim. O isimlerin kimler olduğunu merak edenler Hakan Eren’e sorabilir.
Albümün yapım sürecinde karşılaşılan bir başka sıkıntının da şarkıların izinlerinin alınması sırasında ortaya çıktığını söylemem lazım. Genellikle anonim zannedilen ve bugüne dek yayımlanmış birçok albümde “anonim” olarak geçen çocuk şarkılarının çoğunun aslında birer söz yazarı ve bestecisi vardı elbette ve bunların tek tek bulunması hiç kolay değildi. Bazı besteciler ya da varisleri izin vermek için akıl almaz talepler öne sürünce, kimi şarkılar kullanılamadı. Sözgelimi bir “Ali Baba’nın Çiftliği” bu albümde mutlaka olmalıydı (hatta kaydı bile yapılmıştı) ama olamadı ne çare.
Sonuç itibariyle elimizdeki albüm epeyce yoğun bir uğraştan sonra ortaya çıkarılmış ve her şeye rağmen amacına ulaşmış bir çalışma. Keşke şu da olsaydı, bu da olsaydı, şu şarkı da olsaydı, bu şarkı mutlaka olmalıydı demek hariçten gazel okumak olur.
Serdar Ayyıldız ve Selami Bilgiç’in düzenlemeleri, albümdeki her bir şarkıyı başka bir güncel “sound”un, müzikal akımın, eğilimin içinden geçiriyor. Öyle ki diskolarda rahatlıkla çalınabilir (tabii artık disko denmiyor “club” deniyor, o ayrı.) Zira her biri sadece küçükleri değil, büyükleri de dans ettirebilecek, eğlendirebilecek nitelikte. Kaldı ki şarkıların hepsi birer klasik ve yaşlı, genç, ergen ya da çocuk, hepimizin hayatlarında izi olan şarkılar.
Albümde ben en çok Aynur Aydın’lı “Yağ Satarım Bal Satarım” ve İrfan Özata’lı “Baltalar Elimizde”yi sevdim. “Bak Postacı Geliyor”da Ada Eratik Salkım’a hayran oldum (belli ki bir şarkıcı yetişiyor), Işıl Yücesoy’un “Fış Fış Kayıkçı”sından bir anneanne ya da babaannenin torunu ayağında sallayarak uyuturken mırıldandığı ninninin tadını, sıcaklığını aldım. “Tin Tin Tini Mini Hanım” ancak Soner Arıca’ya bu kadar yakışabilirdi diye düşündüm. ‘80’lerde Pippo Franco’nun sesiyle ortalığı yıkıp geçmiş “Ki Ki Ki Ko Ko Ko”yu Soner Arıca’nın yazdığı Türkçe sözlerle yıllar sonra yeniden, bu defa Atiye’nin sesinden dinlemekse beni çok eğlendirdi. Bu şarkıda ayrıca popüler radyoculardan oluşan bir vokal grubunun da Atiye’ye eşlik ettiğini söylemeliyim.
Özlem Semiz tarafından yapılmış eğlenceli ve renkli kartonet tasarımı ile servis edilen albümün bütün şarkıları için de ayrı ayrı klip çekilmiş. Klipler albüm çıktığından bu yana teker teker servis ediliyor. Güncel pop kliplerinin çocuk saflığına ve hayal gücüne verebileceği zarar düşünüldüğünde, bu albümün şarkılarına Gökhan Özdemir tarafından çekilen cıvıl cıvıl, saf, temiz ve masum klipleri çocuklara izlettirmek çok doğru bir tercih olabilir.
Yaşınız kaç olursa olsun, dinlerken bir sebeple mutlu olacağınız bir albüm bu. Bir nevi antidepresan. Alın, koyun bir köşeye, bulunsun.
"Şöhretin insanı tırmıklayan kısımlarını ben hiçbir zaman hayatımın içine sokmadım. Kızımla pazara da gidiyorum, alışverişe de gidiyorum, lunaparka da. Her şeyi yaptığım için Nazlı şöhretin zararlı bir şey olmadığını düşünüyor."
"Ben gece yatarken “Yarın mutlaka gazetelerde olmalıyım, bir gündem yaratmalıyım,” diyecek bir kadına benziyor muyum? Ne hayat duruşum öyle, ne de müzikal ahlakım. Ben yaptığım işle anılarak, sağlıklı bir zeminde var olmak derdindeyim."
"Şimdi Aleyna (Tilki) diye bir kız çocuğunun 16 yaşında
sahneye çıkması tartışılıyormuş, geçenlerde haberim oldu. O yıllarda beni yasal
olarak durdurdular mesela. Sibel Can’la benim resmimi yan yana koyup bunlar 18
yaşından küçük, çalışma izinleri yok diye haber yaptılar. Okuldan uzaklaştırma
aldım."
"Bir yere gidiyorum, bir bakıyorum herkesin elinde bir telefon, kimse
birbiriyle konuşmuyor. Bunlar konserlerimize de taşındı. Tuhaf bir şeye
dönüştü, ben oradayım kanlı canlı ama bana bakmıyor, telefonuna bakıyor. O
zaman sahneye de hologram koyun, ben de gelmeyeyim bitsin gitsin."
Eski şarkılarını düetlerle yeniden seslendirdiği ve iki
yıldır üzerinde çalıştığı yeni albümünü tamamladığı günlerde septik şok
teşhisiyle hastaneye yatırıldı Harun Kolçak. Bir aydan uzun bir süre yoğun
bakımda kaldı, birçok operasyon geçirdi. Sevenleri yüreği ağzında, ondan
gelecek iyi haberleri bekledi uzun süre. Üç ayın sonunda hastaneden taburcu
olmasına birkaç gün kala, nihayet toparlanabilmiş Harun Kolçak’la “Çeyrek Asır”
adı verilmiş yeni albümünü konuşmak üzere hastane odasında bir araya geldik. Röportajın tamamını bu cümlenin üzerini tıklayarak okuyabilirsiniz.
“Hangi ismini kullanıyorsun?” diye soruyor bana. “Hakan,”
diyorum. “Hakan… Geliyor mu hiç bir araya iki yakan?” diyor. Gülüyoruz
birlikte. Zekâsı gözlerinden, bakışlarından fışkıran bir adam Selami Şahin.
Sohbet boyunca kâh bahsi geçen şarkılarını söylemeye başlıyor, kâh Zeki Müren,
İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy taklitleri yapıyor, kâh eski günleri yâd edip
duygulanıyor.
(Milliyet Sanat dergisi Ağustos 2016 sayısında yayımlanmıştır.) 1961 yılında sinemalarda gösterilen “Acı Tesadüf” adlı yerli filmde rol kesen henüz beş yaşındaki çocuk oyuncuyu hatırlar mısınız? ‘70’li yılların ilk yarısında İzmir’de Elhamra Sineması’nın önünde, kendi kurduğu Çılgınlar adlı orkestrasıyla beraber sokak şarkıcılığı yapan küçük kızı görmüş müydünüz? Ya da aynı şehrin düğün salonlarında?..
“En büyük hayalimdi Harbiye sahnesinde olmak,” dedi. Kimin
değildi ki? İrem Derici’nin de hayaliydi mutlaka, Ece Seçkin’in de. Ama onlar
şimdilik seyirci koltuklarındaydılar. Sahnede Bengü vardı. Bengü, Harbiye Açık
Hava’da ilk kez konser veriyordu.
Ankaralı bir grup Heavy Sky; nitekim adı da Ankara’yı
çağrıştırmıyor değil. Ankara’da kapalı, kurşuni, ağır olan sadece hava değil
atmosferdir aslında. Bundan mıdır bilinmez, Ankara’dan iyi müzisyenler, sıkı
gruplar çıkar hep. Heavy Sky’ın prodüktörlüğünü kendi yaptığı ilk albümü
“Dreamer” geçtiğimiz günlerde On Air etiketiyle yayımlandı. Bakmayın bunun
grubun ilk albümü olduğuna, bu bilgiyi edinmemişken dinlemiş olsanız, buna asla
ihtimal vermezsiniz; hatta Heavy Sky’ın bir Türk “rock” grubu olduğuna da.
(Milliyet Sanat dergisi Temmuz 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
Evvel zaman, kalbur saman içindeydi… Bir yanımız kahır kıyamet arabesk filmlerin video kasetleriyle yaprak döker, bir yanımız şakkıdı şukkudu taverna kasetleriyle bahar bahçe iken, takvimler ‘80’leri 90’lara bağlayıvermişti bile. Ortalama bir oturma odası büyüklüğündeki ışıklı, bol düğmeli kompüterlerin hayatlarımıza karışıvermesi, binalardaki kapıların yakınına geldiğimizde kendiliğinden açılıvermesi, hatta PTT’ye başvurup yıllarca sıra bekleyerek evlerimize bağlatabildiğimiz, sonra da başköşelerde üzerine dantel örterek muhafaza ettiğimiz telefonların nereye gitsek yanımızda götürebileceğimiz, nerede istersek konuşabileceğimiz akıl almaz cihazlara dönüşüvermesi, yani bilim-kurgu televizyon dizisi Uzay 1999’un gerçek oluvermesi an meselesiydi. O sıra döküldü terütaze popçularımız şeker şurup şarkılarıyla ortalığa. Renkli kostümleri, bir o yana bir bu yana savurduğu fönlü saçları ve kendine has dans stiliyle şirin mi şirin Kenan Doğulu’yu da o sıralar tanıdık.
(30 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Mevzu o kadar saçma bir yerde ki şu an, birisi çıkıp bir sonraki albümünün adını “Hit Çıkmazsa Para Yok” koyarsa şaşırmayacağım. Öyle bir Salı pazarı jargonuna doğru yol alıyor rekabetin getirdiği iddia. Hande Yener’in yeni albümünün adı “Hepsi Hit”. Alıp eve geldiğimizde “hepsi hit” çıkmazsa kime şikâyet edeceğimizse belli değil.
(28 Haziran 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Adını 2000’lerin ilk yıllarında şarkı yazarı olarak hafızaya aldık. Fettah Can, o dönem Alper Narman ile birlikte sayısız “hit” şarkıya imza attı, Emel’den Sezen Aksu’ya, Levent Yüksel’den Sibel Can’a, sektörün lokomotif isimlerinin albümlerinde yer alan şarkılarıyla tanınırlığını perçinledi. Gülben Ergen’e verdiği “Yalnızlık” adlı şarkıda ilk kez onun sesini de duyduk ve aslında müziğe başladığı ilk yıllarda da şarkı söyleyen Fettah Can, 2010 yılından itibaren solo çalışmalarıyla şarkıcı olarak da karşımıza çıkmaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlanan “Sen En Çok Aşksın”, Fettah Can’ın dördüncü albümü. İlk albümünden bu yana, yeni şarkılarının yanı sıra daha önce başkalarına verdiği şarkılara da yer veriyordu Fettah Can. Bu son albüm ise daha önce tekli formatında yayımlanmış iki şarkı haricinde tamamen yeni şarkılardan oluşuyor.
2013 yılında yayımlanan “Yalanlar Cumhuriyeti” adlı albümden sonra, 2015 yılını “Delirme” ve “Yalan Bu Dünya” teklileri ile geçirmişti Fettah Can. CD baskısı yapılmayan o iki şarkı, bu albümde yer bulmuş. Geriye kalan sekiz yeni şarkı ise yıllardır dinlemeye alışık olduğumuz Fettah Can stilinin yanı sıra daha farklı denemeler de içeriyor.
“Hayata Merhaba De” bu farklı denemelerden biri. Hem senfonik, hem de alaturka öğelerin ustaca bir araya getirildiği bu Fettah Can bestesi ve düzenlemesi, Cansu Kurtçu’nun etkileyici sözleri ile albümün en iyi şarkılarından biri. Akdenizli bir şarkı olan “Sağanak Gibi” de ilk dinleyişte dikkat çekenlerden. Keşke Fettah Can bu şarkıyı böylesi ağdalı bir biçimde değil de, daha sakin, hatta belki fısıldar gibi söyleseymiş. Çok ters köşe bir şey çıkabilirmiş ortaya.
Bildik Fettah Cah stilinde yürüyen (evet böyle bir stilin varlığından söz edebiliriz artık; sıkça da izinden gidiliyor üstelik) “Sen En Çok Aşksın”, albümün çıkış şarkısı ve elbette en ticari şarkı. İlan-ı aşk eden şarkılar (düğün şarkısı formunda ya da değil) her zaman en sevdiklerimiz arasında zira. “Olan Bize Oldu” da alaturka nağmeleriyle dinleyeni yakalayabilecek bir başka ticari gücü yüksek şarkı. “Bahardan Kalma”nın A kısmı ile “Olan Bize Oldu”nun nakarat melodisinin (oktav farkıyla) aynı kalemden çıktıkları biraz fazla belli.
Söz ve müziği Onur Koç’a ait “Dipsiz Kuyu”, türün çok tipik bir örneği. Başka bir açıdan “Ben Söyledim Sen Anla” da öyle. Mısır’dan İspanya’ya uzanan, bizim de kıyısından köşesinden dâhil olduğumuz coğrafyanın yıllar yılı dinlemekten ve sevmekten bıkmadığımız müziğinden ilham almış, aynı coğrafyanın biri biraz daha doğusundan, diğeri ise batısından yürümüş iki şarkı. Albümün kapanışında yer alan “Kalbime Güvendim” ise ferah, hafif ve iddiasız bir şarkı.
Fettah Can’ın şarkıcı olarak ilk kez karşımıza çıktığı zamandan bu yana şarkıcılık tekniği açısından çok daha iyi bir noktaya geldiğini bu albümle bir kez daha anlamak mümkün; onu da söylemek lazım.
Lara Sayılgan’ın çektiği fotoğraflar ve WBR İstanbul’un grafik tasarımıyla albüm kartoneti çok da iyi ve özenli bir baskıyla dinleyiciye sunuluyor. Hatta son zamanlarda gördüğüm en özenli kartonet baskısı da diyebilirim.
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Denizli çıkışlı bir “rock” grubu olan Pul, ilk albümü “Sana Şarkılar Yazdım”ı 2013 yılında piyasaya sürmüştü. Albümün çıkışından bir süre sonra ise grubun kadrosu, kurucusu Yasin Aydın dışında tamamen değişti. Pul, uzunca bir aradan sonra yayımladığı yeni teklisinde Yasin Aydın’ın yanı sıra Özkan Yılmaz ve Kemal Eren’in de olduğu yeni kadrosuyla karşımıza çıkıyor. “Bu Hikâye Senin” adlı şarkının yer aldığı tekli, geçtiğimiz günlerde Artıproject etiketiyle vitrine çıktı.
Grubun ilk albümünün en belirgin eksiği, Pul adını hafızalara yerleştirecek kadar güçlü bir şarkının var olmaması idi. Bu yeni şarkı, bu eksiği geç de olsa giderebilir. Çünkü bir parça Emre Aydın şarkılarını anımsatmakla beraber, “Bu Hikâye Senin”, sözü, müziği ve temiz “sound”u ile hem eli yüzü düzgün, hem de ticari şansı da olabilecek bir “rock” şarkısı. Bu kulvarda nicedir yeni gruplar, yeni şarkıcılardan yana aman aman ses getiren bir iş düşmedi önümüze. Pul’a dikkat kesilmek için bu bile bir gerekçe olabilir.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.