Gülşen - "Beni Durdursan mı?"

“ESEREKLİ” GÜLŞEN


(1 Nisan 2013 tarihinde www.hayatmuzik.com da yayımlanmıştır.)

Popüler müziğin son on yılında öne çıkan kadın şarkıcılar arasında Gülşen’i birçok sebeple ayrı bir yerde tutarım. Nitekim o da kendini öyle görüyor olsa gerek ki, özellikle son birkaç yıldır bir magazin figürü olmayı reddeden tavrı, kendini geri planı çekip ürettikleriyle göz önünde olması ve işin mutfağında daha fazla zaman geçirmeye başlamasıyla, sınırlarını net bir şekilde belirledi. Tıpkı Sezen Aksu, tıpkı Tarkan ve tıpkı Nazan Öncel gibi Gülşen de nicedir popüler müzik gündemine ‘yukarıdan’ bakıyor.  Bir itirazımız yok elbette ama bu iddiasız tavrın aslında büyükçe bir iddia olduğunun da farkındayız.




Gerek kendi söylediği, gerekse başkalarına verdiği şarkılarında hem sözel, hem de müzikal anlamda sağlam bir dili, üslubu ve tavrı var Gülşen’in. En çok Sezen Aksu ekolünden etkilendiği de tartışılmaz. Özellikle şarkı sözlerinde bu etki yoğun bir biçimde hissediliyor. Aynı kanlı bıçaklı, ağır alaturka aşk cümleleri, aynı esprili ve muzip dil. Yanı sıra, dozu yer yer ifrata kaçan arabesk motifler Gülşen şarkılarının alameti-i farikası gibi.

Gülşen birkaç yıldır Ozan Çolakoğlu’yla çalışıyor ve Çolakoğlu çok modern, çok Avrupai ve “sound”  kalitesi çok yüksek düzenlemeler yapıyor Gülşen şarkılarına. Çelişki de tam bu noktada başlıyor zaten.


Gülşen’in yeni albümü “Beni Durdursan mı?” (soru işaretini ben koydum zira albüm kapağında her nedense yok) geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Albümde söz ve müziklerini Gülşen’in yazdığı (bazı şarkılarda Ozan Çolakoğlu ile beraber), düzenlemelerini Ozan Çolakoğlu’nun yaptığı 10 şarkı var. İçlerinden sadece “Seyre Dursun Aşk”ı daha önce farklı bir versiyonla Ozan Çolakoğlu’nun “01” adlı albümünde dinlemiştik; diğer 9 şarkı ise ilk kez görücüye çıkıyor.

Bunu daha önce de yazmıştım. Gülşen’in her yeni tekli ya da albümde başka bir imajla karşımıza çıkması, her defasında çok farklı, şaşırtıcı ve etkili bir görsellik stratejisi uygulaması ve bunu hep çok yakıştırması birçok pop yıldızına örnek olabilecek kadar başarılı. Görsellik bu işin önemli bir parçası ve Gülşen bütün o zayıflığı, ufak tefekliğine rağmen bir zamanlar mankenlik de yapan pop yıldızlarına kıyasla çok daha gösterişli, modern ve en önemlisi de tutarlı bir görsel çizgi yakalamayı başarıyor her defasında. Nitekim bu albümde de Emre Ünal imzalı kapak fotoğrafları, saçından kostümüne dek gayet profesyonelce tasarlanmış imaj, Şerifcan Özcan’ın kartonet tasarımı ve kartonetin özenli ve şık baskısı, albümü görsel açıdan dört dörtlük bir şekilde destekliyor.

Gelelim içeriğe…


Albümün açılışında yer alan ve ilk klip çekilen şarkı olan “Yatcaz Kalkcaz Ordayım”, servis edildiği günlerde sosyal medyada olumlu ve olumsuz yorumlarla gündem teşkil etti. Olumlu yorumlar şarkının çok eğlenceli, çok ritmik ve bu anlamda da tam bir “hit” olduğu fikrinde birleşiyordu. Olumsuz yorumlar ise ‘90’lı yıllar usulü bu tekerlemenin bir çocuk şarkısı gibi tınladığı yolunda idi. İşte burada biraz durmak gerekiyor. “Yatcaz kalkcaz” lafı çocukların ya da çocuklara zaman kavramını kolay yoldan izah etmek için büyüklerin kullandığı bir ifade evet ama bu, şarkıyı çocuk şarkısı yapmaya yetmez. Ortada yersiz cümleler, kelimeler, kafiye uğruna uydurulmuş tamlamalarla çatılmış dizeler değil, başından sonuna tutarlı ve mantıklı bir hikâye anlatan şarkı sözleri var. Ve bu şarkı sözlerinde o çocuksu ifadenin kullanılması sadece bir espri, bu muziplik. “Aşk bu kızıl ötesi, yaralı müzesi, hareket edemem,” gibi bir deli saçması söz tomarı değil yani. “Deli deli kulakları küpeli” gibi bir espri. İkisinin arasındaki farkı ayırt edemezsek, haksızlık etmiş oluruz.


Ozan Çolakoğlu’nun harikalar yarattığı düzenlemesi, kolayca tekrar edilebilen melodisi ve eğlenceli sözleriyle “Yatcaz Kalkcaz Ordayım”, neresinden baksanız bir pop “hit”i. “Intro”su bir parça Tarkan’ın “Hüp”ünü mü anımsatıyor? E olur o kadar; onu yapan da Ozan Çolakoğlu idi zaten.

Albümde aynı yoldan bir diğer şarkı ise “Irgalamaz Beni”. O da çok eğlenceli, çok hareketli ve çabuk dile düşmesi istenen bir pop şarkısı için ne gerekiyorsa hepsini barındıran bir “hit”. Albüme adını veren cümlenin de içinde geçtiği bu şarkı özellikle “B” kısmında Yıldız Tilbe şarkılarını anımsatıyor; özellikle de Gülşen’in söyleyiş biçimiyle.


Bu iki şarkı tepeden tırnağa pop ama albümün kalanı öyle değil. Ozan Çolaoğlu albümündeki müthiş dinamik düzenlemesine rağmen özündeki arabeski saklayamayan ve belki biraz da bu sebeple epeyce ses getiren “Seyre Dursun Aşk”, bu albümdeki akustik düzenlemesiyle özüne daha çok yaklaşmış. Bütün bu “yar”lar, “beni öldür”ler, “helâlin say”lar filan zamanında Sezen marifetiyle pop lügatimize girdiği halde artık onun bile kullanmaktan imtina ettiği klişeler. Ben kendi adıma fena halde sıkıldım bu lisandan. Bir de üstüne üstlük o ritmik düzenlemenin üzerine “olmuyor geceler sabah” diyen kadının feryadı da altı kaval üstü şişhane durumu yaratmıyor değildi. Bu albümde durum biraz daha normal ama genel beğeninin aksine, ben bu şarkıyı o haliyle de, bu haliyle de sevemedim galiba. 

Aynı şekilde albümde “hit” olma potansiyeli en yüksek üçüncü (hatta ikinci) şarkı olan “Kardan Adam” da bizzat Gülşen tarafından da benzeri defalarca denenmiş bir formülü yineliyor: Endülüs arabeski. Bu kulvarda değerlendirilirse, her bakımdan dile dolanması garanti, sözleri slogan bir “hit” adayı, doğru yerden yakalanmış bir şarkı. Ama yeni değil, ama kolaycı, o ayrı.


Benzer şekilde, denenmiş formüllerin sırtına yaslanan başka şarkılar da var albümde. “Yalanlar Çok Güzel” bunların başında sayılabilir. Melodisi, sözleri, Gülşen’in gırtlak nağmeleri ile üstü örtülü filan değil, doğrudan doğruya arabesk kulvarından yürüyen “Kendine Müslüman” da sadece bu nedenle bile “hit” olabilir. “Aşk Cinayet Sever”i de bu iki şarkının yanına koyabiliriz. Bu tarzı sevenler bu üç şarkıyı da baş tacı edecektir, ona hiç şüphem yok. Ama kendi adıma Gülşen’i Ebru Yaşar’ın ya da ne bileyim, Hatice’in çizgisinde şarkılarda dinlemekten hoşlandığımı söyleyemem.

“Saklandım İzlerine” ve “Acısı Bile Bal”, bu defa hareketli kontenjanından ama yine pop-arabesk sularından albüme girmiş şarkılar. Diğerlerine göre daha zayıf, daha orta halli şarkılar bunlar. Albümün son şarkısı “Ne Düşünürsen O Olur” ise benim en sevdiklerimden biri oldu. Kartonette künyesini görmeseydim bu şarkıyı Sezen Aksu’nun yazdığına neredeyse emin olabilirdim. Sözler o derece aynı felsefede, müzik o derece aynı tınılarda ve Gülşen şarkının özellikle “A” bölümünde o derece Sezen vurgularıyla söylüyor. Buna karşın ritmik yapısı, melodisi ve sözlerindeki uhrevi hava bu şarkıyı albümün bütünü içerisinde ayrı bir yere koyuyor. Denilebilir ki albümde derdi şu veya bu şekilde pop olmayan tek şarkı bu.


Bir yanda arabesk-alaturka formu, bir yanda dans ve eğlence… Bu çelişkiyi, Gülşen’in “eserekli durumu”nu kafaya takmaz, her hâl ve şartta aynı derecede hoşnut kalırsanız, bütünde Ozan Çolakoğlu marifetiyle tutturulmuş standardı yüksek altyapı ve teknik kusursuzluğun keyfini çıkaracağınız, “hit” olmaya aday şarkılarını ezber edip, uzun süre oyalanacağınız bir albüm bu. Gülşen kariyerinde de doğru zamanlama ile yapılmış, doğru yerde duran bir albüm olarak anılacaktır muhtemelen. Peki ben niye mırın kırın ettim bunca o halde? Hemen onu da açıklayayım.

Gülşen’in en çok Sezen Aksu’dan etkilendiği gün gibi ortada. Emsal o olduğu için de onun üzerinden konuşalım. Ne kadar dudak bükersek bükelim, arabeski popa Sezen şarkılarının soktuğunu düşünürsek düşünelim, Sezen Aksu’nun uzunca bir dönem müzik piyasasında trendleri belirlerken bir yandan da yaptığı sıra dışı işleri popülerliğinin içine yedirdiğini görmezden gelemeyiz. “Tutuklu” gibi düpedüz “hit” olsun diye yapılmış bir şarkının bulunduğu albümde “Denge” gibi Turgut Uyar dizelerinden bestelenmiş müzikal değeri yüksek bir şarkı da vardır mesela. “Gülümse” gibi popüler bir albümün ardından “Deli Kızın Türküsü” gibi “Işık Doğudan Yükselir” gibi deneysel işlere kalkışmış ve popülerliğinin etkisiyle onları da kabul ettirmeyi başarmıştır. Yani riske girmiş ya da küçük riskleri büyük ve risksiz işlerin arasına serpiştirmiştir.


Ne ki bu cesareti şimdilerde kimsede görmüyoruz. Gülşen de buna dâhil. (Bir ara Hande Yener de görür gibi olduk ama o da yolunu şaşırdı sonra.) Ben Gülşen olsam ve elimin altında da Ozan Çolakoğlu gibi bir müzisyen olsa, bu albüme en azından bir ya da iki “zor” şarkı koyardım. Varsın kolay algılanmasın, varsın dinleyici ilk etapta öbürlerini daha çok sevsin. Aynı şey bugün sadece adı ile bile albüm satışını garantilemiş tüm şarkıcılar/müzisyenler için geçerli. Onlar artık yol açmak, en azından bunu denemek zorundalar. Sadece popülerliği devam ettirmek kaygısı bir süre sonra sizi popüler olmaktan çok uzağa savurabilir çünkü. Farkında olmadan eskir, demode olursunuz. Gülşen bu dönemeçte ve bu anlamda bu albüm “yeni” bir şey önermiyor. Tabii bu tenkit, albümün bugünü kurtaracak ve kendi misyonunu layıkıyla yerine getirecek bir albüm olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

NİSAN 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder