İrem Derici - "Mest Of"

DELİ KIZIN ŞARKILARI


İrem’i ilk 3 gün ben de destekliyordum ama…

Yok, bu kalıp buraya tam oturmadı, şöyle diyeyim: İrem’i ilk çıktığı zamanlar ben de destekliyordum… Niye? Çünkü o günlerde popta şöyle genç ve parlak bir fenomene çok ihtiyacımız vardı ve İrem o ihtiyacın tam karşılığı olabilirdi. Kızda ses, görüntü, azim, çalışkanlık, delilik, o “freak” hava, yani star kumaşı dokunurken ne lazımsa hepsi vardı.





Sonra nedense bir telaşa kapıldı. En çok tıklanmak, listelerde birinciliği kimseye kaptırmamak, her yerde, hep var olmak, en popüler, en sevilen, en çok konuşulan olmak telaşıyla plansız programsız, kısa vadeli kararlar almaya başladı. Oysa çıktığı yol uzun bir yoldu ve bu kadar hızlı koşan çabuk yorulabilirdi. O yorulmasa bile karşısındakileri yorabilirdi. Biraz öyle de oldu galiba.


2012 yılından bu yana 12 tekli, bir film şarkısı ve 2 de albüm yayımlayan ve çok sayıda proje albümü ile “featuring” projesinde yer alan İrem Derici’nin yeni albümü “Mest Of” geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. 8 şarkılık bu proje albümün ilk duyuruları şu aralar pek moda olan ‘90’lar üzerinden yapılsa da 2 şarkının ‘90’lardan olmaması sebebiyle olsa gerek oradan biraz yan çizildi ve albüm “Mest Of” adıyla piyasaya sürüldü. Tabii “Mest Of” adı da ilk kez Gündoğarken tarafından kullanılmış olduğu için küçük bir tartışmayı da beraberinde getirdi.


Şunu söylemeliyim ki hem “Mest Of” krizini yönetmek hem de genel olarak projede yer alan şarkıların söz yazarı, besteci ve ilk söyleyen şarkıcılarına haklarını teslim etmek konusunda İrem’in ve ekibinin yürüttüğü strateji gayet şıktı, saygılı ve had bilir bir üsluptaydı ve bu yüzden de sanırım artık kimseye söyleyecek laf kalmadı. (Bana sorsalardı albümün adını “Deli Kızın Şarkıları” koymalarını önerirdim, o ayrı.)  


“Cover”lar ve “cover” proje albümleri her zaman tartışmaya, kıyaslamaya açıktır, ona yapacak bir şey yok. Burada çıkış noktasını bulmak ve görmek önemli. Çok şahane, rüştünü ispat etmiş bir yorumcusunuzdur ve sevdiğiniz şarkıları bir de kendi yorumunuzla söylemek istersiniz, biz de yorumunuzu seviyorsak şayet, beğensek ya da beğenmesek bile yeni bir şey, farklı bir şey duymak hevesiyle dinleriz. Bunun dünyada da Türkiye’de de örnekleri çok.


Bir de sadece bazı şarkıları yeniden söylemek, yeniden gündeme getirmek, bugüne taşımak ya da o şarkıların zamanında kazandığı popülerlikten bugün istifade etmek istersiniz. Bu da anlaşılabilir bir şeydir ama orada çok büyük iddialar, yenilik, farklı bir yorum getirme, daha iyisini yapma gibi büyük beklentiler doğuracak çabalar yoktur ki bunun da dünyada ve Türkiye’de örnekleri çok.


İrem Derici’nin bu albümü ikinci seçeneğe uyuyor haliyle. Henüz İrem’in birinci seçeneği sırtlanacak gücü ve yetkinliği yok. Çünkü tam da yukarıda bahsi geçen telaştan dolayı o derslere girmeye vakti olmadı.


Sözün özü, niyet belli. İrem’i bir dönem popüler kılmış formüller artık işe yaramıyor. Bütün o düğün, nikâh, nişan, kına gecesi şarkılarının, Sinan Akçıl halaylarının filan devri bitti. O zaman bir süre “cover”lara yaslanalım, önümüzdeki yazı da boş geçirmeyelim. Olabilir, neden olmasın? Buna niye itiraz edelim ki? Sadece beklentimizi fazla yükseltmeyiz, olur biter.

Albüm bu merkezi hedef almış nitekim. Buradan bakınca şarkı seçimi de isabetli bence, birkaç hata dışında.


Albüm ilk kez 1997 yılında Eda Berker tarafından seslendirilen ve sözleri Ayhan Çakar’a, bestesi Sadun Ersönmez’e ait olan “Beni Sana Hapsettin” ile açılıyor. Düzenleme Alper Atakan tarafından yapılmış. Dramatik yapısı çok sağlam, çok etkileyici bu şarkıyı 2008’de Süleyman ilk albümünde seslendirmiş, o gün bugün başka aklına getiren olmamıştı. Böylesi bir albümde olmazsa olmaz yavaş şarkı ihtiyacını dakika bir gol bir karşılıyor “Beni Sana Hapsettin”. Hem güncel ritimler ve seslerle bezenmiş düzenleme hem de İrem’in özenli yorumuyla açılış yeterince güçlü oluyor böylece.


İkinci sırada “Bende Hüküm Sür” var. ‘90’lı yılların hem yazdığı şarkılar hem de şarkıcılığıyla kendine has, kişilikli isimlerinden biri olmuş Sibel Alaş’ın 1995 yılında yayımlanan ilk albümünde yer alıyordu bu şarkı. Sonrasında hiç kimse yeniden söylemedi. Söz ve müziği Alaş’a ait şarkının bu albümdeki düzenlemesi ise Mustafa Ceceli imzası taşıyor.


Sibel Alaş bu şarkının kullanılması için izin verirken şahsı için para talep etmemiş, onun yerine yıllardır okuttuğu çocuklara destekte bulunulmasını istemiş. Bunu bizzat İrem Derici sosyal medyada paylaştığı için yazmakta sakınca görmedim.



İrem’in şarkıcılık tekniği başından bu yana bir hayli gelişme gösterdi, buna amenna. Özellikle bu albümde hemen hemen tüm şarkıları çok temiz, çok dikkatli, vurgulara, baskılara da dikkat ederek, tabiri caizse “şımarmadan” söylemiş, buna da amenna. Ancak dik perdelerde dolaştığında sesi yeterince doyurucu, tok ve etli gelmiyor kulağa. Tıpkı “Bende Hüküm Sür”ün nakaratında olduğu gibi. 



Burada sanki yabancı şarkı söyleye söyleye edinilen o zenci gırtlağı alışkanlığı devreye giriyor ve işin duygusunu kaçırıyor. Her an peşinden bir “o yeeee” diyecekmiş gibi. Yanlış anlaşılmasın, sesini yetersiz bulmuyorum ama zaman zaman doğru yerden kullanmadığı kanısına kapılıyorum. Misal Zerrin Özer gibi bir zenci gırtlağınız yoksa, zenci gırtlağı oyunlarına hiç girmemek lazım belki de (“dudaklarını” kelimesinde çok net görüldüğü üzere.)


Üçüncü parça albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Acemi Balık”. Altan Çetin’in eğlenceli, oyuncaklı sloganlı şarkılarından biri olan “Acemi Balık”, ilk kez 2002 yılında Nalan tarafından seslendirilmişti. Nalan çok karakteristik bir ses ve haliyle bu pop şarkısını sesiyle çektiği yer de çok farklıydı. İrem belli ki şarkıyı çok sevmiş ve söylerken çok asılmış. Hiç Nalan’a benzeme gayretine de girmemiş. Mustafa Ceceli ise düzenlemeyi orijinalinin yolundan ayrılmadan, sözgelimi ritmini gereksiz yere hızlandırmadan düzenleyince albümün amacına en uygun işlerinden biri çıkmış ortaya.


Peşi sıra gelen “Kaçın Kurası” için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Buraya kadar daha önce pek el değmemiş şarkılar dinlerken burada çiğnene çiğnene sakız olmuş bir şarkıya denk gelmek pek heyecan verici olmuyor. İrem’in bıçkın tavrına ve tarzına çok yakışan bir şarkı, orası ayrı.


İlk kez 1995 yılında Sibel Tüzün tarafından seslendirilmiş bu Sezen Aksu şarkısını bu albümde Alper Atakan düzenlemiş. Ben bu şarkıyı ne bir eksik ne bir fazla, tam da bu tempoyla sahnede canlı söylerken İrem’i izlemek isterim şahsen. Çünkü bu kadar laf kalabalığının nefes aralığı olmaksızın arka arkaya dizildiği bir şarkıyı bu tempoda, bir çırpıda söyleyebilmek pek akıl kârı gelmiyor bana. Aynı sebeple eşlik etmek de imkânsız. Eeee o zaman maksat nedir?..


Kenan Doğulu’nun 1995 çıkışlı ikinci albümünde yer alan “Kurşun Adres Sormaz ki” de iki enstrümantal kayıt dışında hiç yeniden ele alınmamış bir şarkı. Aslına bakarsanız bugünün müzikal anlayışı için de biraz fazla ağır, oturaklı bir şarkı. Mustafa Ceceli’nin düzenlemesinde Orijinal versiyondaki piyanonun yerini Onur Nar’ın çaldığı keman almış ve başka bir dramatiklik katmış şarkıya. İrem de şarkıcı olarak elinden geleni yapmış.


Sırada bir Mine Koşan şarkısı var. Tuhaf değil çünkü ‘90’larda bir dönem herkes pop söylemek durumunda kalmıştı. Geçer akçe oydu ve Mine Koşan da o modaya uymuştu, tıpkı Emrah, Ceylan ve benzerleri gibi. Şarkının bestecisi Feyyaz Kuruş ise o dönem neredeyse yaptığı her bestesi “hit” olan isimlerinden biriydi. Seda Akay’ın sözlerini yazdığı “Yok Dostum Zor Dostum”, 1993 yılında önce Tülay Özer'in "Olmalı Olacak" adlı albümünde "Yok Dostum" adıyla, peşi sıra ise Mine Koşan’ın “Kopamayız Biz” adlı albümünde bu defa "Zor Dostum" adlıyla yer almış, daha ziyade Mine Koşan'ın sesinden akıllarda kalmıştı. 

İrem’in albüm kitapçığında bu şarkının Mine Koşan'ın 1994 çıkışlı “Yesin Onu Ninesi” albümünde yer aldığı yazıyor ama doğru bilgi o değil. Şarkının adı da bu albümde “Yok Dostum Zor Dostum” olmuş.


Mustafa Ceceli tarafından yapılan sazlı, cümbüşlü, darbukalı düzenlemeyle şen şakrak, eğlenceli bir şarkı “Yok Dostum Zor Dostum”. Bildiğim kadarıyla daha önce Sinan Özen’den başka kimse tarafından yeniden seslendirilmemiş bu şarkı da albümün misyonuna doğru hizmet eden şarkılardan olmuş.


Şarkı sıralamasında nasıl bir mantık gözetildiğini asla anlayamadığım için bu şarkının ardından “Gidiyorum”un gelmesinin sebebini de çözemedim. 1989 yılında (kitapçıkta ’86 yazıyor, ama ’89 kesin bilgi) yayımlanan “Sezen Aksu Söylüyor” albümünde ilk defa dinleyici karşısına çıkmış bu şarkının söz ve müziği de Sezen Aksu’ya ait. Şarkının orijinali Attila Özdemiroğlu tarafından düzenlenmiş, düzenlemede yaylılar ve davul da onun tarafından çalınmıştı. Henüz çok moda değildi o dönemde ama altyapıda enteresan elektronik sesler de kullanmıştı Özdemiroğlu. Yeni düzenlemeyi yapan Alper Atakan da aynı yoldan gitmiş ve hatta o seslerin çok benzerlerini üreterek bir nevi selam göndermiş.


Zor bir şarkı; sanırım bu yüzden de “cover” yapmak için tercih edilen Sezen Aksu şarkılarından biri olmadı 30 yıldır. Benim bildiğim Kibariye ve Sinan Özen, bir de yakın zamanda yapılan Muazzez Abacı versiyonları var. Yukarıda bir yerlerde bahsettiğim sesin tokluğu, doygunluğu meselesini ayrı tutarsam, İrem’in bu şarkının da üstesinden hakkıyla geldiğini söyleyebilirim.           


Albümün son şarkısı yine 1994 yılından (ki bence popta ‘90’ların en parlak yılıydı ’94.) Sözleri Aşkın Tuna’ya, bestesi Feyyaz Kuruş’a ait “Aşkımız Olay Olacak”, Burhan Çaçan’ın o yıl yayımlanan “Neden Geldim İstanbul’a?” adlı albümünde yer alıyordu. Feyyaz Kuruş bu bestesiyle Emrah ve Mine Koşan’dan sonra Burçan Çaçan’ı da popla buluşturmuştu. Tarihçesini bilmediğim için baktım, 2014’de Ayşe Dinçer yeniden seslendirmiş ve başka bir versiyonu yok şarkının.


Alper Atakan’ın düzenlemesi şarkıyı hem daha ritmik hem de daha eğlenceli hale getirmiş ki bu şarkıda tempo hızlanması gerekliymiş, bu defa yerinde olmuş. İrem Derici ise şarkıyı belli ki Burhan Çaçan’dan çalışmış ya da çok dinlemiş. Burhan Çaçan İrem’in “guilty pleasure”ı, onu biliyorum. Ne var ki keşke Çaçan’ın prozodi hatalarını da birebir almasaymış. Albüm boyunca düşmediği hataya bu şarkıda düşmüş.


Albüm kitapçığının son sayfasında Ajlan Büyükburç’un resmi ve “Ajlan’a ithafen” ibaresi var. Bu jestin fikir babasının Özgür Aras olduğunu tahmin etmek zor değil. İyi fikir, vefalı bir düşünce ama keşke bir de Ajlan şarkısı olsaymış albümde de o bağlantı havada kalmasaymış.   


Ağırlıklı olarak ‘90’lar şarkılarının söylendiği “nostaljik” bir albüm yapıyorum diye o yılların kostümlerine bürünmemiş İrem ve albüm fotoğrafları için kırmızı kostümleriyle poz vermiş. Lara Sayılgan’ın çektiği fotoğraflar ve Ahmet Terzioğlu’nun tasarımıyla albüm kapak ve kartonetini de alabildiğine kırmızı ve sadece İrem’in “Ben ne kadar da güzel bir kadın oldum böyle,” mesajını vermekten öteye gitmiyor.


“Nostaljik” lafını kullanmışken yazmadan geçemeyeceğim… Albümle ilgili geçenlerden bana ulaşan basın bülteninde İrem’den “yeni nesil nostalji kraliçesi” diye söz ediliyordu, Muazzez Ersoy’un adını da kullanarak yapılan göndermeyle. “Bunun cazip bir PR taktiği olduğunu düşünüyor musunuz sahiden?” diye sormak istedim açıkçası. Bana aksine itici geldi çünkü.


Özetle İrem’in gündemde kalma sevdasına ziyadesiyle iyi gelecek, daha iyi yeni şarkılar (hadi inşallah) bulana kadarki süreci hareketli geçirmesini sağlayacak, ona “extra” getirisi sağlayacak, kariyerine de derli toplu, özenli bir iş olarak yazılacak bir albüm bu. Umarım bir atlama tahtası olur ve buradan daha nitelikli işlere doğru ilerler. Çünkü bunu yapabilecek potansiyeli olduğunu hâlâ düşünüyorum.   

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder