Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum,
o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. Neden? Çünkü Hande asla ve kat’a
eleştiriye kızan, küsen, çemkiren biri değil ki hiç yüz yüze tanışmışlığımız da
yok bu arada. Dahası Hande asla ve kat’a yazdıklarımı dikkate alıp, sözüme
kulak asmıyor. Bildiğini okumaya, burnunun dikine gitmeye devam ediyor. Bu
kıymetli bir şey çünkü eleştiri dinleyende farkındalık yaratmayı hedefler,
üretende değil. Dinleyicinin farkındalığı ve değişimi zaten üretene dolaylı
olarak yansır. Ben şahsen yazdıklarıma göre kariyerine yön veren birinin
sorumluluğunu taşımak istemem. Kaldı ki bu 'post-truth' devrinde kimin yazdıklarının değişmez doğru olduğunu iddia edebiliriz ki? Ben edemem mesela.
Her neyse… Yeni albüm çıkınca da Hande hayranlarından
mesajlar yağmaya başladı. “Yazacak mısınız? Ne zaman yazacaksınız?” Çok
istiyorum Twitter yorumcuları gibi albümleri/şarkıları çıktığı gece masaya
yatırayım, kesip biçeyim ama olmuyor. Elim ağır benim. Ya da kulağım. Bin kere
dinleyeceğim ki haksızlık etmeyeyim. Ben elime klavyeyi alana kadar kadın yeni
albüm çıkaracak (ki çıkarır, bilirsiniz) haberim yok.
“Herkesi zalim kendini alim hissetmen bile normal.”
Şarkı bu cümleyle başladığı için cümledeki “bile”
kelimesinin sebebini bilemiyoruz. Kızımız herkesi zalim kendini alim
zannetmesinin yanı sıra birtakım şeyleri daha hissediyor olmalı. Serdar onlara
hiç girmiyor ama herkesi zalim kendini alim hissetmesini normal bulduğunu
söyleyerek başlıyor şarkıya. Muhtemelen kız durup durup “Ay kendimi çok âlim
hissediyorum ama herkesi de çok zalim hissediyorum,” diyor ya da demese bile
öyle davranıyor olmalı ki Serdar lafa buradan giriyor. Bununla kalmıyor, bir
sonraki cümlede bu durumu neden normal bulduğunu da açıklıyor.
Yok, bu kalıp buraya tam oturmadı, şöyle diyeyim: İrem’i ilk
çıktığı zamanlar ben de destekliyordum… Niye? Çünkü o günlerde popta şöyle genç
ve parlak bir fenomene çok ihtiyacımız vardı ve İrem o ihtiyacın tam karşılığı
olabilirdi. Kızda ses, görüntü, azim, çalışkanlık, delilik, o “freak” hava,
yani star kumaşı dokunurken ne lazımsa hepsi vardı.
Demet Akalın onu yıllardır nasıl biliyorsak hâlâ öyle. Yine
boş yapana postasını koyuyor, “geberesice” sevgilisinin ağzının üstüne bi’
vurası geliyor, “N’apalım len, ölelim mi?” diye soruyor, aşkından süründürüyor,
sonra “Hadi bana eyvallah,” deyip gidiveriyor. E gezecek tabii, sevecek tabii,
daha yeni başlıyor.
(1 Ekim 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eskiden bu tarz albümlere “ara albüm” denilirdi. Şimdilerde ara albümler ana albüm oldu. Yeni şarkı üretmek ya da bulmak meselesi bir yana yeni şarkı sevdirmek de hiç kolay değil artık. Sevilen ve bilinen şarkılarla albüm yapmak hiç olmadığı kadar revaçta bu yüzden.
Funda Arar da bu modaya uydu ve eskinin sevilen arabesk şarkılarından oluşan bir albümle dinleyici karşısına çıktı geçtiğimiz günlerde. DMC etiketiyle yayımlanan albüm “Arabesk” adını taşıyor.
Albüme isim ararken “Zaten daha önce defalarca yapılmış bir şeyi yapıyoruz hiç boşuna kasmayalım,” demiş olsalar gerek. Aynı şeyi şarkı seçerken de demiş olmaları yüksek ihtimal. Zira yine yakın dönemde şu veya bu şekilde tekrar popüler olmuş şarkıların etrafında dönüyor albüm.
Albümün daha önce el değmemiş tek şarkısı Müslüm Gürses’in “Bakma Bana Öyle”si. Aslında bir alaturka şarkı olan “Ölüyorum Kederimden” albüme Arar’ın alaturka geçmişine hürmeten girmiş olmalı (ki kariyerinde bir de alaturka albüm vardır malum.)
Bir de sıfır kilometre bir arabesk şarkı var ki o da Eypio’nun “Sor” adlı şarkısı. Nitekim albümün ilk klibi de bu şarkıya çekildi. Diğer şarkıların arasında hiç eğreti durmuyor, basbayağı geçmişten çıkıp gelmiş gibi tınlıyor. Popla arabesk kan kardeşi olduğundan beri şöyle eli yüzü düzgün bir arabesk “hit” çıkmadığı düşünülürse, bu şarkı o boşluğa pekala konulabilir.
Bunlar dışında kalan şarkılar “Mutlu Ol Yeter”den “İtirazım Var”a, “Tanrı İstemezse”den “Yıkılmışım Ben”e, hepsi son yıllarda tekrar dolaşıma giren ‘80’ler şarkıları.
Belki bir proje albümü yapmak niyetiyle değil de o şarkıları bir de Funda Arar’ın sesiyle sunmak niyetiyle yola çıkılmış olabilir. Olsun varsın.
Neden benzeri albümlerde eleştirdiğim bu konuyu bu albümde çok da önemsemedim, söyleyeyim. Çünkü arabesk her şarkıcının altından kalkabileceği bir tür değil. Her şeyden önce Funda Arar şarkıcı olarak bu işin üstesinden hakkıyla gelmiş. Sesindeki hüzünlü ve “dark” tarafın şarkıların ruh halleriyle örtüşmesi kadar Arar’ın yersiz gırtlak oyunlarına kaçmadan, abartmadan ama kelimelerin de hakkını vere vere söyleyişi albümü benzerlerinden ayırıyor.
Aranjör olarak Febyo Taşel hiç cambazlıklar yapmadan, taklalar atmadan, şarkıların orijinaller versiyonlarını tepetaklak etmeden düzenlemeleri yapmış. Eyüp Hamiş, Hüsnü Şenlendirici, Volkan Öktem gibi ustaların yer aldığı bir müzisyen kadrosu da alabildiğine lezzetli çalmış. Hal böyle olunca da evet, o şarkıları bir de Funda Arar’ın sesinden dinlemek istiyorsunuz.
Bu nedenlerle diyebilirim ki bu konseptte bugüne dek yapılmış albümlerin en iyisi olabilir bu.
(17 Eylül 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Pop Star Alaturka yetenek yarışmasının ikinci sezonunda yarışmacı olarak dikkatleri üzerine çekmişti Okan Albayrak. Takvimler 2006 yılını gösteriyordu. 1987 İzmit doğumlu olan Albayrak, konservatuarın ve İstanbul Radyosu Gençlik korosunun ona kazandırdığı deneyimle yarışmada kendini göstermişti. Aradan uzun yıllar geçti. Uzun süre pop dünyasından çeşitli isimlerin arkasında vokalist olarak sahneye çıkan, solo sahne programları da yapan Okan Albayrak’ın ilk teklisi “Yazı Tura” geçtiğimiz günlerde PDND Müzik etiketiyle yayımlandı.
“Yazı Tura”nın söz ve müziği Okan Albayrak’a ait düzenleme ise Aerro imzası taşıyor.
Geniş aralıklı sesini hem tekniği hem de duygusu ile iyi kullanabilen, iyi bir şarkıcı Okan Albayrak. Yeni yetme döneminde de böyleymiş bu, hâlâ öyle. Bu şarkı bu tarafını çok net gösterebileceği bir şarkı değil gerçi. Albayrak aslında oyunu kuralına göre oynamış ve orta halli bir pop şarkısı olabilecek “Yazı Tura”yı Aerro’ya emanet ederek genç ve modern bir çizgi yakalamış. İlk dinleyişte dikkatleri üzerine çekebilecek ama “hit” olma, dilden dile dolaşma ihtimali pek de yüksek olmayan bir prodüksiyon.
(17 Eylül 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Yüzyüzeyken Konuşuruz, “Sandal” ve “Bodrum” teklileriyle ipuçlarını verdiği “sound” değişikliğini 2018 Şubat ayında piyasaya çıkan “Akustik Travma” albümüyle ilan etmişti. Öyle ki ilk iki albümle bu anlamda bağını tamamen kopardığı söylenebilirdi rahatlıkla. Diğer taraftan grubun öncelikle sözleriyle dikkat çeken kendine has şarkılarının aynı izleği yükselen bir ivmeyle devam ettirdiği söylenebilirdi.
Yüzyüzeyken Konuşuruz yılı kapatmadan bir de tekli yayımladı geçtiğimiz günlerde. Sony Müzik etiketiyle yayımlanan şarkı “Boş Gemiler” adını taşıyor. Tıpkı “Akustik Travma” albümünde olduğu gibi müzikal biçemi gibi kayıt niteliği ile de bu şarkı ilk iki albümden ayrılıyor. “Boş Gemiler” pekala dokuz şarkılık albümün onuncu şarkısı olabilirmiş.
Kaan Boşnak, Engin Sevik, Can Tunaboylu ve Can Kalyoncu'dan kurulu Yüzyüzeyken Konuşuruz, bir parça dudak bükerek ve de gülümseyerek aynı sepete koyduğumuz “tuhaf isimli gruplar”dan biri olmanın ötesine geçmiş vaziyette. Kendi yolunu bulmuş ve yerini sağlamlaştırmaya başlamış olduğunu “Boş Gemiler” ile bir kez daha gösteriyor.
(17 Eylül 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Sektörde ‘90’lardan bu yana adını ayrıcalıklı bir yere yazdırmayı başarmış Ayşen, son yıllarda eşi Kemal Şimşekyay ile birlikte yazdığı şarkılarla popülerin tam göbeğinden ses vermeye başladı. “Hit” formüllü şarkı yazmak kolay gibi görünür ama zordur. Dozu birazcık kaçırdınız mı baltayı taşa vurursunuz. Ayşen – Kemal Şimşekyay çifti de işi fabrikasyona dökene kadar hiç de fena gitmedi ama işte o doz var ya o doz…
Ayşen yıllar sonra tekrar karşımıza şarkıcı olarak çıktı ve haliyle de çıktığı şarkı “hit” formüllü oldu. DMC etiketiyle yayımlanan “Bunlar Var Ya”, sözleri Ayşen’e, bestesi Kemal Şimşekyay’a, düzenlemesi ise Volga Tamöz’e ait bir şarkı.
Önce iyi tarafını söyleyeyim… Yıllar öncesinde çok “cool” iki albüm yapmış Ayşen’i yıllar sonra böyle bambaşka bir imajla, dans ederken filan görmek neresinden baksanız ters köşe. Ayşen artık yirmili yaşlarında değil nihayetinde. İleri ya da geri gitmiş orası tartışılır belki ama bir şekilde bugünü yakalamış.
Ama keşke bugünü yakaladığı şarkı bu olmasaymış. Bundan yıllar önce İsmail YK albümleri yüz binler satar, MÜYAP ödüllerini toplarken sektörün büyük kısmı burun kıvırıyor, dalga geçiyordu. O sıralar Ayşen de bilumum orkestralarla sahnede cazlar, “blues”lar, Whitney Houstonlar Mariah Careyler filan söylüyordu muhtemelen (yakın zamana kadar da söylüyordu zira.) O iyiydi bu kötü demiyorum; hepsinin yeri ve ağırlığı ayrı ama o zamandan bu zamana ne oldu da herkes İsmail YK şarkıları yapmaya başladı? Bu altına son model elektronik seslerin döşendiği halay ritimleri, melodileri ve bu zorlama slogan şarkı sözleri donanımlı müzisyenlerin yapabileceklerinin en iyisi mi sahiden? Ayşen’den “hit” formüllü bir şarkı dinlemeye bir itirazım yok ama o şarkı bu şarkı değil sanki.
(21 Eylül 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Müziğin hem okulundan hem de sahasından yetişmiş bir müzisyen Bora Duran. Solo şarkıcılık kariyerini de bu temel üzerine inşa ediyor. Bugüne dek iki albümü, “Gül Senin Tenin” ve “Sen de Gidersen” gibi iki “hit”i cebine koyup “Unut Bakalım” ve “İçimdeki Deli” ile yoluna devam eden Duran geçtiğimiz günlerde yeni şarkısı “Sana Doğru” ile çıktı karşımıza.
Garaj Müzik etiketiyle piyasaya sürülen şarkının söz, müzik ve düzenlemesi Bora Duran’a ait. Bora Duran şarkının epeyce şenlikli klibi için yönetmen koltuğuna da oturmuş.
Beklenmedik bir şarkı “Sana Doğru”. Tür, biçim, ritim ve melodi anlayışı ile ve dahi şarkı söyleme tarzı ile bugüne dek bize gösterdiği yüzünün çok dışında, ters köşe bir iş. Aynı yerden ses vermenin kolaycılığına kaçmamanın, aramanın, denemenin, cesaret etmenin hissettirdiği ferahlıkta bir iş. Bununla beraber büsbütün oyunun dışına da çıkmıyor Bora Duran. Pekala dinleyiciyi yakalayabilecek, popülerliğin kapısını çalabilecek de bir şarkı.
(17 Eylül 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Öyle bir albüm hayal ettim ki bir an… “Bu Havada Gidilmez”i Barış Manço, “Erkekler de Yanar”ı Erkin Koray, “Göç”ü Mazhar-Fuat-Özkan, “Nazlı Ay”ı Selda Bağcan, “Gidelim Buralardan”ı Kayahan söylüyormuş mesela… Ne güzel hayal… Ama boşa değil. Nazan Öncel şarkıları hepsinden izler sürmüş, bal toplamış meğer. Şimdiye dek Öncel’in sesi ve şarkı söyleme biçimi o kadar baskın çıkmış ki bunu bu kadar açık ve net fark edememişiz. “Ve Nazan Öncel Şarkıları” albümü bana her şeyden önce bunu anlattı. O şarkıları neden bu kadar sevdiğime dair yeni bir ipucu buldum.
Öncel’in tamamı yeni şarkılardan oluşan “Durum Şarkıları” albümünün üzerinden henüz kısa bir zaman geçmişti ki geçtiğimiz günlerde “Nazan Öncel Şarkıları” isimli saygı (ya da proje) albümü DMC etiketiyle piyasaya sürüldü. İyi de oldu zira büyük bir kısmı Nazan Öncel’den başkasının sesine değmemiş, orijinal versiyonları ise düzenlemelerin yapıldığı dönemin müzikal anlayışında yıllanmış bu şarkıların bugüne, bugünün sesleri ile güncellenmesi zamanın gereğiydi artık. Her proje albümü gibi riskini de içinde barındıran bu çalışma, o riski bertaraf edebilmiş de üstelik.
Bugüne dek müziğine hep uzak durduğum Manuş Baba’nın “Bu Havada Gidilmez” yorumuna ve özellikle de düzenlemesine bayıldığımı söyleyeyim en başta. Benzer şekilde yine pek semtine uğramadığım Koray Avcı’nın İskender Paydaş tarafından düzenlenmiş “Erkekler de Yanar” versiyonu da şarkının hakkını vermiş. Her iki düzenleme de bu iki şarkıyı ‘70’lere (daha doğrusu ‘70’ler “sound”unun bugünlerde tekrar moda olmuş seslerine) doğru yürütürken çok sıcak bir damar yakalamayı başarmış.
Gökhan Türkmen’in GT Band ile birlikte düzenleyip seslendirdiği “Nazınla Dünya Sazınla Dünya” ve İskender Paydaş düzenlemesiyle Fatma Turgut’un seslendirdiği “Zor Dünya”, bugünün müziğinde de kendine alan açabilecek, yeniden keşfedilebilecek kadar kulak dolduruyorlar.
Nazan Öncel “Bırak Seveyim”i sanki aslında Hayko Cepkin için yazmış da Cepkin Hakan Kurşun’la beraber şarkıyı düzenleyip bugün anca söyleyebilmiş gibi. Çağan Irmak, Çiğdem Erken ve Erim Akman’ın birlikte düzenlediği “Göç”ü öyle içten sevmiş belli ki adeta o kalp sızlatan hikâyelerinden birini yazmış da filmini çekivermiş oracıkta şarkıyı söylerken.
“Aynı Nakarat” gibi her satırı buram buram ‘90’lar tüten bir şarkı ancak (Onur Aşar ve Caner Özgür’ün düzenlemesiyle) Eypio’nun yaptığı gibi bugünlere taşınabilirdi. Buna karşın Ozan Çolakoğlu “Yalnızlar Treni”ni bir on yıl kadar önce düzenlemiş, Tarkan da o zamanlar söylemiş gibi. Belli ki Tarkan hem şarkı seçiminde hem de seçilen şarkının yeni düzenlemesinde yine sıfır risk hesabı yapmış. Açıkçası Sezen Aksu’dan da Nazan Öncel’le benzeştikleri yerden değil, ayrıştıkları yerden bir şarkı duymayı isterdim. Zira “Gitme Kal Bu Şehirde”, İskender Paydaş’ın şarkıyı güncelleyen düzenlemesine rağmen Sezen Aksu’nun sesinden daha dinlemeden duyulabilecek bir şarkı. Aynı cümleler kelimesi kelimesine Sıla’nın İskender Paydaş düzenlemesiyle seslendirdiği “Beni Hatırla” için de kurulabilir. Bir yandan doğru seçim diye düşünüyor ama öte yandan heyecan duymuyorsunuz dinlediğinizden.
Nazan Öncel’in alaycı, asi ve sert “Sokak Kızı” ise Can Güngör’ün düzenlemesi ve Ceyl’an Ertem’in yorumuyla daha acılı, daha içine kapanık ve daha karanlık bir hale bürünmüş.
Albümün bir de sürprizi var. Nazan Öncel’in ablası Neylan Okan, kardeşinin “Nazlı Ay” adlı şarkısını Janti’nin (Hamit Ündaş) düzenlemesiyle seslendiriyor. Nazan Öncel’in tınısını hatırlatmakla birlikte kendine has bir karakteristiği de olan Okan’ın sesi albüme bir kardeşlik nişanesi bırakıyor.
İyisi, daha az iyisi, eh işte idare ederiyle albüm Nazan Öncel şarkılarının tadını damakta bırakarak bitiyor. Daha fazlasını dinlemek istiyor, geçmiş Öncel albümlerine sardırıyorsunuz bir kez daha. Duydum ki bu projenin devamı gelecekmiş. Bence de gelmeli. Çünkü sırada yeniden seslendirilmeyi bekleyen daha çok ama pek çok şarkı var.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İzmir doğumlu Görkem Sengel’in 7 yaşından itibaren annesiyle Almanya’da yaşamaya başlamış. Zaman zaman Türkiye’ye gelip gitmiş, bir dönem Demet Akalın’a sahnede vokal yapmış. Bugüne dek iki tekli piyasaya süren Görkem Sengel’in yeni teklisi “Gizli Yara”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Dokunaklı, melodik, ‘90’lar tadında bir şarkı “Gizli Yara”. Güçlü melodisi ve etkili sözleriyle bir dinleyişte aklınızda yer ediyor. Söz ve müziğini Görkem Sengel’in yazdığı şarkıyı Kutsal Kaan Bilgin düzenlemiş. Düzenleme modern, bugünün anlayışına uygun, Görkem Sengel hayatının büyük kısmını Almanya’da geçirmiş olmasına rağmen düzgün bir Türkçeyle, doğru vurgularla şarkı söylüyor.
Her gün onlarca yeni şarkı, şarkıcı düşüyor internete. Aralarından pek azı dikkat çekici oluyor. “Gizli Yara” son dönemde dikkatimi çeken nadir şarkılardan biri oldu. Kulak vermenizi öneririm.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Demet’in işi zordu. 1994 yılında yayımlanan ilk albümü “Kınalı Bebek”ten bu yana kendine çizdiği çizginin dışına çıkmamış hem müzikte hem de müzik dışında tutarlılığını, beylik tabiriyle “duruşunu” korumuştu çünkü. Biraz da bundandı son birkaç yılını müzik piyasasından ve Türkiye’den uzakta geçirmesi. Kaldığı yerden devam edecekse şayet, o yine Demet Sağıroğlu olmalıydı ama bugünün müzik sektöründeki şartlar oyunu kuralına göre oynamayanı oyuna almıyordu artık.
Son albümü 2012 yılında yayımlanan Demet Sağıroğlu altı yıl aradan sonra yeni teklisiyle geçtiğimiz günlerde karşımıza çıktı. Ossi Müzik etiketiyle yayımlanan “Açık Çay”ın bestesi Saadettin Dayıoğlu’na ait. Sözler Demet Sağıroğlu ve Saadettin Dayıoğlu ortaklığı ile yazılmış, düzenleme ise Feryin Kaya ve Burak Irmak tarafından yapılmış.
Demet bu şarkıyla tam da yukarıda bahsettiğim zorluğun üstesinden kolayca gelmiş görünüyor. Tam Demet’lik bir şarkı “Açık Çay”. Bir parça teatral, çokça eğlenceli, hem dünün hem de bugünün tatlarını yakalamış, bir araya getirmiş ve Demet’i güncellerken Demet’liğini korumuş. Melodi dinleyeni hemen yakalıyor, sözler son derece zekice yazılmış, Demet’in yer yer hoyrat ve hep kendinden emin, sapasağlam yorumu kulak dolduruyor.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bazen bazı albümler, bazı şarkılar hakkında yazamıyorum. Her dinlediğimi yazmam zaten imkânsız ama yazayım deyip kenara ayırdıklarım da bir sebeple o kenarda kalabiliyor. Can Kazaz’ın 2017’de yayımlanan “Ben Sizden Kaçtım” albümü de öyle oldu. 2017 sonunda Spotify bana yıl içinde en çok dinlediğim albümleri listelediğinde Sezen Aksu’nun albümünden sonra ikinci sırada Can Kazaz’ın albümü göründü ve ben o albümü yazmadığımı fark edip üzüldüm.
Geçtiğimiz günlerde o albümden bir şarkı, “Bunca Yıl”, yeni bir düzenlemeyle tekli olarak yayımlandı. Can Kazaz bugünlerde yeni albümünün kayıtları ile meşgul. O albüm çıkmadan “Ben Sizden Kaçtım”ı keşfetmek için “Bunca Yıl” teklisi iyi bir vesile olabilir.
Önceleri “rap” prodüksiyonlar, bir dönem “remix”ler yapan, “cover”lar seslendiren, sonrasında kendi şarkılarını yazan ve Soundcloud üzerinden adını duyuran Can Kazaz yaptığı işin eğitimini almış ve vermiş de bir müzisyen. Kazaz bugüne dek iki tekli, iki albüm, iki de mini albüm yayımlamış. Gelin görün ki bu yazıya sığmayacak kadar da derya deniz bir genç adam. Detay için internette hakkında yazılanlara, röportajlarına göz atabilir, albümlerini dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Söz ve müziği Can Kazaz’a ait “Bunca Yıl”ın yeni düzenlemesi Alişan Göksu tarafından yapılmış ve tekli Bilgi Music Label etiketiyle yayımlanmış. İçinde bu coğrafyanın makam ve melodik yapılarını da barındıran şarkıları yer yer “indie”, yer yer pop sularında geziyor Can Kazaz’ın. Nitekim “Bunca Yıl” da Alişan Göksu’nun düzenlemesiyle günümüz popunun “sound”una göz kırpmış. Sonuç gayet parlak. Hararetle tavsiye ederim.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bunca yıllık kariyerini “Kırık Kalpler Albümü” gibi bir başyapıtla taçlandırırken kuşkusuz müzik listelerinde başa güreşmeyi beklemiyordu Sertab. Zira o kaygıda ve mantalitede bir albüm değildi o. Olur öyle; arada prestij işleri yapar, sonra yine popülist işlere de yüz verirsiniz. Bunda bir sorun yok. İş ki dengeyi tutturun.
Sertab Erener’in yeni teklisi “Bastırın Kızlar”, geçtiğimiz günlerde Kala Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının bestesi Ersel Serdarlı’ya ait, sözleri Can Bonomo yazmış, düzenleme ise Emre Kula tarafından yapılmış. İyi beste yapan, iyi söz yazan ve iyi düzenleme yapan üç isim, iyi şarkı söyleyen bir isimle bir araya gelmiş anlayacağınız. Peki sonuç?
Şarkı bir reklam filmi şarkısı gibi. Gayet hesaplı kitaplı yazılmış bir proje şarkısı. Bu yüzden de her şeyden önce samimiyetsiz ve sevimsiz. Dinlerken insan bu neyin isyanı, neyin agresifliği, niye sokaklara çıkıyor bu kızlar diye sorası geliyor insanın. Bir feminist manifesto mu? Peki adamlar egodan gemiler yapmasa, kendini üstün sanmasa, para pulla hava atmasa, heybetiyle caka satmasa sorun kalmayacak mı? Bu mu feminizmden anladığımız? Maksat sosyal mesajsa, “Kız Leyla” gibi bir şarkıya sesiyle imza atmış bir Sertab Erener yeter de artardı bize.
Ben bu şarkının nasıl bir beklentiyle, niçin yapıldığını, neye hizmet ettiğini anlayamadım. Bir süre sonra bir reklam filminin şarkısı oluverirse de şaşırmayacağım çünkü aklıma başka ihtimal gelmiyor.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Eğri oturup doğru konuşalım… Artık 20’li yaşlarında olmayan bir şarkıcının, ülkesinde “ultra star” da olsa dünya müzik piyasasında kendine yer açması hiç kolay bir şey değil. Dilerim ve umarım Hande Yener bu makus talihi yener de ben de bu lafımı yutarım. Ama ortada böyle kocaman bir gerçek varken aylardır konuşulan İngilizce şarkı projesinin yurt dışından çok yurt içinde prim yapma kaygısı taşıdığını düşünmeden edemiyor ve Hande Yener’in “Love Wins” şarkısını merakla beklemiyordum açıkçası. Zaten sonra ne olduysa oldu ve Yener, beklenmedik bir biçimde yeni bir şarkıyla çıktı karşımıza.
Poll Production etiketiyle yayımlanan yeni tekli “Beni Sev” adını taşıyor. Sözleri Yıldız Tilbe’ye ait şarkının bestesi ve düzenlemesi Devrim Karaoğlu tarafından yapılmış.
Hande Yener bizi buna alıştırdı artık. Ara ara “Oh be!” diyoruz; derken hem kendine hem bize fenalık edip derme çatma şarkılarla çıkıyor karşımıza. Galiba bu ara yine “Oh be!” deme zamanı çünkü “Beni Sev”, Hande Yener’in yakın dönemde yakaladığı en iyi şarkılardan biri.
İlk dinleyişte bomba etkisi yaratmıyor belki, eşlik etmesi kolay bir şarkı da değil ama zaten Hande Yener ucuz “hit”lerden bir süre uzak dursun mümkünse. Böylesi şarkıları en iyi o taşıyor çünkü. Şarkı söyleme biçimi, imajı, görseli, klibi ile filan bir bütün olarak yaratabildiği “cool” hava onu her şeye rağmen sevme nedenlerimizden biri oldu yıllardır. Durup durup defalarca tam tersine meyletmiş olsa bile.
(8 Ağustos 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Özay Bakır 2013 yılında “Kalp” adlı teklisiyle o dönem için oldukça cesur bir başlangıç yapmıştı. Adını duyurdu duyurmasına ama ikinci teklisi “Toz Duman” için üç yıl beklemesi iyi olmadı tabii. İkinci teklide daha iyi şarkı söyleyen ama daha alışageldik bir yoldan giden Özay Bakır, bu süreçte sahnede varlık göstermeyi tercih etti ve gece hayatının sahnesi iyi iş yapan isimlerinden biri oldu. Hâlâ da öyle.
Yakın bir zamanda ismi malum hanımefendi ile yaşadığı aşk onu magazin gündeminin içine düşürüverdiyse de bu maceradan skandal ve ün devşirme çabasına girmedi hiç; yukarıda Allah var. Ayrılık sonrası yoluna devam etti ve geçtiğimiz günlerde yeni teklisini Ozinga Müzik etiketiyle yayımladı.
“Aşk Katili” adlı şarkının söz ve müziği Özay Bakır’a ait, düzenleme ise Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış. Piyasanın yıllardır vazgeçemediği, nakaratı arabesk motifli, yürüyüşü standart bir pop şarkısı “Aşk Katili”. Düzenleme de bu tip şarkıların standartları çerçevesinde yapılmış; dinlerken “Aman da ne kadar farklı bir iş” demiyorsunuz asla. Şarkıyı emsallerinden ayıran ise Özay’ın duygusu, vurguları ve kelimelerin içini doldurmasıyla yarattığı fark. İyi şarkı söylüyor Özay. Şarkının hakkını veriyor.
Belki kendini sahne programları dışında da adı bilinir kılması için böyle bir şarkıya ihtiyacı vardı Özay Bakır’ın, onu bilemem. Ama şarkıcılıktaki farkını şarkılarda da hissettirdiği noktada dönemdaşlarından ayrılıp başka bir kulvara geçebilir.
Bu arada basın bülteninde şarkı için “sözleriyle çok konuşulacağa benziyor” vurgusunun yapılmasının ve klipte oynaması için seçilen hanımefendinin Özay’ın yakın zamanda aşk yaşadığı ismi malum hanımefendiye çok benziyor olmasının arkasında art niyet aramalı mıyım, onu bilemedim.
(30 Temmuz 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Delikanlım”la başlayan şarkı yazarlığı, o çok kendine has sesinin de şarkıcılığının da önüne geçer zaman içerisinde. Özellikle 2000’lerden sonra yazdıklarını arabesk bulanların aksine, ne arabesk şarkıların hece vezinli, kafiyeli cümleleri vardır onun şarkılarında, ne de ortalama şarkı formuna uygun müzikal kalıplar. Kendisi gibi şarkıları da uyumsuzdur; sıraya girmez, ölçüye sığmaz. Bir yerden sonra şarkıcılığı da buna ayak uydurur. İlk albümlerindeki o edepli şarkı söyleme stili, yıllar içerisinde başına buyruk, delibozuk bir biçim kazanır.
2005’de Milliyet Sanat dergisi için kaleme aldığım Yıldız Tilbe yazısında kurmuşum bu cümleleri. Herkesi bilmem ama benim için iki Yıldız Tilbe var: 2000 öncesi her albümündeki her şarkıyı ezber ettiğim Yıldız Tilbe. 2000 sonrası ise sadece bazı şarkılarını sevdiğim ve dinlediğim Yıldız Tilbe. Nitekim bu ayrımın gerekçesini de yukarıdaki paragrafta özetlemişim.
Buna karşın memlekette herkesin ortak paydası olabilmiş şarkılar yazmış ve yazmaya devam eden parmakla sayılacak kadar az şarkı yazarından biri Yıldız Tilbe; bunu kabul etmek lazım. Çok iyi biliyorum ki herkesin sevdiği en az bir Yıldız Tilbe şarkısı var. Yaşlısının, gencinin, o türü, şu türü ya da bu türü sevenlerin…
Bunda en önemli etkenlerden biri de Tilbe’nin bizzat kendisi şüphesiz. Şarkıları o kadar canından, kanından çıkarıp yazıyor ve şarkı yazma matematiğini o kadar kendine has işletiyor ki, Yıldız Tilbe şarkılarını ondan başkası söylediğinde o şarkının Yıldız Tilbe’ye ait olduğunu bir şey bize bir şekilde hissettiriyor her defasında. İster istemez onun sesini de duyuyorsunuz fonda. Bütün o deli dolu, müdanasız, fütursuz halleri tüm gerçekliğiyle siniyor şarkılarına ki bu da pek az rastlanılan bir şeydir.
Yıldız Tilbe şarkılarının başka şarkıcılarca seslendirildiği bir albüm ticari açıdan çok parlak ve çok akıllıca bir fikirken artistik anlamda riskli bir işti bu yüzden. Yıldız Tilbe’nin karakteristik sesi ve şarkı söyleme biçimi ile sevdiğimiz şarkıları başkalarından dinlemek ne kadar cazip olabilirdi? Her saygı albümünü dinlemeden önce hep aklımızın bir köşesinde beliren bu soru işareti “Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları” albümleri için bu defa çok daha kocaman belirecekti belki de.
“Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları” projesi handiyse bir külliyat misali, kallâvi iki albümden oluşuyor (şimdilik.) Geçtiğimiz günlerde Özdemir Plak etiketiyle yayımlanan ve ikişer diskten oluşan ilk iki albüm yeterince yüklü iken, serinin devamının geleceğini de biliyoruz.
İki albümde toplam 39 şarkıcı var ve Zerrin Özer ve Sibel Can dışındaki bütün şarkıcılar ‘90 sonrası kuşaktan (İlk kez bu albümde şarkı söyleyen aranjör Selim Çaldıran’ı ve ismi Zara olmadan önceki kariyeriyle Zara’yı ayrı tutuyorum.) Gelin görün ki nispeten yakın dönemden kurulmuş bu kadronun içinde daha da yakın zamanda tanış olduğumuz gençler de var. Kimse alınmasın, darılmasın ama albümleri ilk dinlediğimde kendi kendime mırıldandığım “Ne varsa gençlerde var,” cümlesinde kast ettiğim gençler tam da onlar oldu. Hepsi değilse bile bazıları en azından.
Nitekim albümlerdeki şarkılar yapımcı şirket tarafından şarkıcı isimlerine göre alfabetik sıraya dizilmiş (her iki “volüme”ün önce birinci diskleri, sonra ikinci diskleri olmak üzere) ama tesadüf mü desem ne desem bilemedim, dört diskin açılışında da (eski tabirle her birinin “A1”inde) gençler var: Aleyna Tilki, İrem Derici, Edis ve Oğuzhan Koç.
Madem yeri geldi, peşin peşin söyleyeyim: Benim bu iki albümün toplamında en beğendiğim, özgün, orijinal ve farklı bulduğum iki şarkının biri Aleyna Tilki’nin Emrah Karaduman düzenlemesiyle söylediği “Yalnız Çiçek”, bir diğeri de Edis’in Batu Çaldıran düzenlemesiyle söylediği “Buz Kırağı” oldu. İkisi de zamanında büyük “hit” olmamış şarkılardı ama şimdi, bu bambaşka halleriyle doğrudan öne çıkıyorlar.
Ama mesela Selim Çaldıran’ın düzenlemesinin de İrem Derici’nin yorumunun da “Bin Dereden”e yeni bir şey kattığını söyleyebilmek zor. Şarkının orijinal versiyonundaki gümbür gümbür vurmalıları kulaklarım aramadı desem yalan olur. Bakıldığında bu “atarlı” şarkının İrem Derici için doğru seçim olduğu çok açık ama nedense İrem şarkıyı hikâyesindeki o ruh halinden çok uzak bir biçimde seslendirmiş.
“Çat Kapı” da Oğuzhan Koç için gayet ticari ve doğru bir seçim olmuş zira gençler Oğuzhan Koç’un o burundan burundan “damar damar” şarkılar söylemesini pek seviyorlar (hatta bu ara onu taklit eden bir genç şarkıcı bile çıktı.) Tahammül edene mâni olamam ama ben tahammül edemeyeceğim müsaadenizle.
Kendi aranjörüyle çalışanlar dışında albümdeki şarkıların büyük kısmı Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş. Ne var ki Çaldıran bazı şarkılarda sanki biraz acele etmiş yetiştirmek için. Zira bu çapta bir proje için kısa denilebilecek bir sürede kotarıldı bu albümler. Belki de Tilbe öyle istedi, bilmiyoruz ama Yıldız Tilbe’nin özellikle son yıllarda yaptığı albümlerde çok net görüldüğü üzere işin düzenleme kısmına fazla özendiği söylenemez.
Mesela İlyas Yalçıntaş ve “Arzular Arsız” eşleşmesinden daha parlak bir sonuç beklerdim. Cem Belevi ve “Aşkın İçinde Aşk Var” eşleşmesinden de. Zira her ikisi de yeni kuşakta parlak işler yapmış ya da yapabilecek potansiyelde şarkıcılar ama nedense bu albüm için kendi seçtikleri aranjörle çalışmayı tercih etmemişler ve sonuç yavan olmuş. Şarkıların büyük kısmında şarkıcılarda fark edilen Yıldız Tilbe gibi şarkı söyleme tuzağına açık seçik düşenlerden biri de Cem Belevi olmuş; yeri gelmişken onu da söyleyeyim.
Buna karşın “Vazgeçtim”de Ozan Doğulu düzenlemesiyle Ece Seçkin şaşırtıcı bir performans sergiliyor. O “lolipop” şarkılar söyleyen “tiki” kızın bu zor şarkının üstesinden böylesine gelmiş olması (ki gayet iyi şarkıcı olduğunu da bilmeme rağmen) albümün sürprizlerinden biri oldu benim için.
Yıldız Tilbe şarkılarındaki arabesk havanın hakkını verebileceğinden hiç şüphe duymayacağım iki genç isim, Derya Uluğ ve Merve Özbey de üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getiriyorlar albümde. “Ayrılığın Yükü Ağır”ı Osman Çetin, “Vuracak”ı da Batu Çaldıran düzenlemiş. Her iki şarkının da müzikal anlamda orijinal düzenlemelerinin üzerine çıkabildiklerini düşünmedim dinlerken ama en azından güne ayak uydurmuşlar denilebilir.
Bu arada Selim Çaldıran ustanın hakkını da büsbütün yemiş olmayayım. “Yar”da hem aranjör olarak Çaldıran hem de solist olarak Elif Kaya parıl parıl parlıyor. Bence tüm şarkılar arasında en göze çarpanlardan biri olmuş “Yar” bu haliyle.
Yakın dönemde Derya Uluğ ile birlikte yazdığı şarkılarla adını ezber ettiğimiz Asil Gök ilk kez bu albümde şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. “Hastayım Sana” Metehan Köseoğlu’nun düzenlemesi ile Tilbe’nin “damar” şarkılarını sevenlerin albümde beğenecekleri yorumlardan biri olabilir. Şarkı Asil Gök’ün geniş ses aralığını gösterebileceği bir tonda düzenlenmiş düzenlenmesine ama bu kadar tiz perdelerde dolaşmaya gerek var mıydı, onu bilemedim.
Aranjör Cüneyt Yamaner’in klasik kemençeyi renk saz olarak kullandığı “chill-out” düzenlemesiyle “Bir Alo De”yi Bahadır Tatlıöz seslendiriyor. Nasıl bir şarkı söylerse söylesin hep aynı şarkıyı söylüyormuş hissi uyandıran bir şarkıcı Bahadır Tatlıöz. Bu şarkıda da durum değişmemiş.
Simge’nin seslendirdiği “Zaten Aşığım”ın Batu Çaldıran düzenlemesi gayet güzel güzel olmasına ama Simge belli ki şarkıyı çok kısa sürede çalışıp sindirmeden stüdyoya girmiş ve Tilbe’nin prozodi hatalarını bile birebir tekrar etmiş. Yine Batu Çaldıran’ın düzenlemesiyle orijinali yavaşken hızlanmış “Seni Seve Seve”de Emre Kaya umulandan fazlasını vermiyor. Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle “Vursalar Ölemem”i seslendiren Berkay da öyle.
Albümlerde iki şarkı ikişer kere söylenmiş. Bunun ne derece doğru bir karar olduğu tartışılır. Şarkıcılar bahis konusu şarkılarda ısrar etmiş ise, bunun bir kıyaslanma durumu yaratarak en çok onlara zarar vereceği bir gerçek. Bu şarkılardan biri “Ummadığım Anda”. Göksun Çavdar’ın şarkının orijinal düzenlemesine sadık kalarak zenginleştirdiği akustik düzenlemesi ne kadar iyi olsa da bu şarkı Koray Avcı’nın sesinde hiç ama hiç parlamıyor. Aynı şarkıyı Röya da Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle söylüyor. Röya’nın dolgun sesi ve eski stil “club” düzenlemesi ile şarkının bu versiyonu (radyolarda ve kulüplerde çalınma açısından) daha avantajlı görünüyor.
Tekrarlanan diğer şarkı ise “Kış Güneşi”. Bu şarkının Hande Yener ve Niran Ünsal’dan başka Ajda Pekkan tarafından da kaydedildiğini, hatta Pekkan’ın Altın Kelebek ödül töreninde sahnede söylediğini biliyoruz. Sonra nedense o versiyon bu projeye girmedi. “Kış Güneşi” sözleri Yıldız Tilbe tarafından yazılmış bir Nurhat Şensesli bestesi ve zamanında Tarkan tarafından seslendirildiği için başka bir kategoride duruyor gibi. Niran Ünsal’ı bilmem ama Pekkan’ın ve Yener’in bu şarkıya talip olması boşuna değildi.
Ne var ki şarkının ne Devrim Karaoğlu düzenlemesiyle Hande Yener versiyonu ne de Selim Çaldıran düzenlemesiyle Niran Ünsal versiyonu heyecan yaratıyor. İlk bakışta bu iki iyi şarkıcıdan bu şarkıyla ilgili beklentiniz yüksek oluyor haliyle. Niran Ünsal şarkıyı her nedense ağıra çekerek, neredeyse ritim kaçırmak üzereymiş gibi söylüyor. Hande Yener ise enerjisi düşük, tekdüze düzenlemenin kurbanı oluyor.
Bunca şarkıcı, şarkı ve düzenleme arasında söylediği şarkıyı kendine mal edebilen, kendi gibi olabilen ender isimlerden ikisi de Mabel Matiz ve Ceyl’an Ertem olmuş. Ceyl’an Ertem, Can Güngör düzenlemesiyle “İlan-ı Aşk”la, Mabel Matiz düzenlemesine de Sabi Saltiel’le birlikte imza attığı “Değilsin”le albüme kendi iklimlerini getirmeyi başarıyorlar. İnsan ister istemez keşke bu projede daha fazla alternatif isim olsaydı diye düşünüyor. Özellikle Mabel’in “Değilsin” gibi az bilinen bir şarkıyı seçip parlatması alkışa değer.
Bu proje, popun bir önceki kuşağının nasıl yerinde saydığını göstermesi da açısından ilginç bir fotoğraf koymuş aslında önümüze. Mesela Demet Akalın’ın Selim Çaldıran düzenlemesiyle seslendirdiği “Aşk Laftan Anlamaz ki”, Tilbe’nin en sevilmiş şarkılarından birinin orta halli bir “cover”ı olarak hayal kırıklığı yaratıyor. Şarkının ritmik yapısının verdiği ilhamla düzenlemede tar kullanılmış olması zekice. Demet Akalın ise şarkıyı hatasız söylemek için belli ki çaba sarf etmiş ama o çaba duyguyu da alıp götürmüş gibi.
Deniz Seki’nin seslendirdiği “Beni Benden Alırsan” Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş. Şarkı ilk kez bu albümde Tilbe’nin bestelediği orijinal haliyle çıkıyor karşımıza zira şarkıyı ilk seslendiren İbrahim Tatlıses birtakım kısaltmalar ve değişiklikler yapmış ve ondan sonra söyleyenler de aynı şekilde söylemişti. Yıldız Tilbe doğal olarak şarkının orijinal halini sahiplense de bu durumu dinleyicinin yadırgaması kaçınılmaz. Deniz Seki ve “Beni Benden Alırsan” eşleşmesi kağıt üzerinde çok doğru görünse de şarkının bu versiyonundaki ritmik yapının da dinleyici açısından bir başka yadırgama unsuru olacağını düşünüyorum.
“Gülüm”ü Selim Çaldıran düzenlemesiyle İntizar seslendiriyor. İntizar’ın sesini ve gırtlağını kullanma biçimi, vibratoları Yıldız Tilbe’ye zaten çok benzer. Haliyle İntizar hangi Tilbe şarkısını söylese yakışırmış duygusuyla dinliyorsunuz “Gülüm”ü de.
Kutsi’nin seslendirdiği “Çok Zor” ve Linet’in seslendirdiği “Sevgilim Yeminliyim” Selim Çaldıran’ın modern düzenlemeleri ve şarkıcıların abartısız yorumları ile ortalamanın üzerinde kalıyorlar. Ne var ki Öğünç Bayraşa’nın düzenlemesiyle Murat Dalkılıç’ın seslendirdiği “Sevdanın Tadı” ve Mustafa Ceceli’nin kendi düzenlemesiyle seslendirdiği “Sana Değer” için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu iki büyük Yıldız Tilbe “hit”inin ikisi de apaçık ziyan edilmiş. “Sevdanın Tadı” gibi İspanyol yürüyüşlü, ateşli bir şarkının bu “cool” hali anlamsız olmaktan öteye gidemiyor. Mustafa Ceceli ise “Sana Değer”i orijinaline çok benzer bir biçimde düzenleyip, neredeyse hiç inanmadan, bir kerede seslendirmiş, yapabileceğinden bir tık fazlasını yapmaya zahmet etmemiş gibi.
Yıldız Tilbe’nin zamanında tek bir piyano eşliğinde, bir Yeşilçam filmi müziği tadında seslendirdiği şahane aşk şarkısı “Çabuk Olalım Aşkım”, Ferhat Göçer gibi romantik şarkıların sesi olmuş bir şarkıcı için doğru seçim olsa da, şarkının Selim Çaldıran imzalı pop-“rock” düzenlemesi ters köşe bir iş çıkarmış ortaya. Göçer artık alamet-i farikası haline gelmiş bir dik bir pes sesten söyleme ritüelinden de vazgeçmemiş yine. Ne var ki şarkıyı düğünlerinde kullanmak isteyen çiftler yine orijinal versiyonunu tercih edeceklerdir muhtemelen.
Yıldız Tilbe gelmiş geçmiş en büyük “hit”i “Delikanlım”ı bu proje için Gülşen’e emanet etmiş. Böylece Gülşen kendi kariyerindeki iddiasını bu albümde de kendini konumlandırdığı yer itibariyle göstermek istemiş büyük olasılıkla. Ozan Çolakoğlu’nun düzenlemesi şarkının orijinalini güncelleyen ama pek de değiştirmeyen, kararında bir düzenleme olmuş. Gülşen’se son yıllarda kendi şarkılarında da sıkça yaptığı gibi Sezen Aksu’nun 90’lar sonu 2000’ler başı yorgun sesini ve vurgularını epeyce içselleştirdiği yorumuyla ses vermiş “Delikanlım”a. Ne var ki şarkının epeyce zor nakarat kısmındaki dubleli, vokal destekli, bir parça teknik makyaj da yapılmış sesi dinleyende şarkının üstesinden gelmekte zorlanmış duygusu yaratıyor. Şarkının haykırışı, çığlığı bastırılmış gibi adeta.
İkisi de Selim Çaldıran tarafından düzenlenmiş iki şarkı, “Dillere Destan”da Işın Karaca, “Ama Evlisin”de ise Zerrin Özer, abartılı yorumlarıyla yine yoruyorlar dinleyeni. Yine Selim Çaldıran’ın düzenlemesiyle Serkan Kaya “Sor”u, Sibel Can ise “E mi?”yi kendi kulvarlarına çekmişler. Bu iki şarkının düzenlemesi daha bile koyu arabesk olabilirmiş hatta. Tilbe’nin türkü formundaki 9/8’lik şarkısı “Dili Ballım”, muzır ve eğlenceli sözleriyle sevdiklerim arasındaydı yıllardır. Zara için de doğru seçim olmuş. “Haberi Olsun” ise Serdar Ortaç tarafından yazılmış ya da Tilbe’nin Ortaç için yazdığı bir şarkı olabilirmiş pekala. Bir şarkı bu kadar mı cuk oturur?
Yukarıda bahsi geçen son iki şarkının da düzenlemesini yaparak bu projeye ağırlıklı olarak imzasını atan Selim Çaldıran bir de sürpriz yaparak ilk kez bu albümde şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. “Sanki Burdasın” bu haliyle hoş bir elektronik pop şarkısına dönüşmüş.
Bence bu projenin en büyük faulü ise Hakan Altun’un Aydın Kara düzenlemesiyle seslendirdiği “Dayan Yüreğim” olmuş. Bu cânım şarkı Hakan Altun’un sesine hiç mi hiç yakışmamış. Gereksiz elektronik düzenleme ise ayrı bir âlem. Tam bir fiyasko.
Projenin ilk halkasını oluşturan bu iki albümün kapanışını Yıldız Tilbe kendi sesiyle yapmış. Kendi sesi, kendi yazdığı sözler ama kendi bestesi değil. Febyo Taşel tarafından bestelenip Funda Arar tarafından seslendirilmiş “Taraf”ı Tilbe ilk kez bu proje için seslendirmiş. Bu şarkının trafiği de Funda Arar versiyonundan bir hayli farklı. Ve de Selim Çaldıran’ın piyanosu eşliğinde alabildiğine sade seslendirilmiş. Bunca şarkıdan, şarkıcıdan sonra (alfabetik sıranın bir cilvesi olarak) son noktayı Yıldız Tilbe’nin koyması da gayet yerinde olmuş.
Bütüne baktığımızda bütünü görmek mümkün olmuyor belki. Ama dijital müzik çağında böylesi bir albümden bütünlük beklemek de akılcı değil. Herkes istediğini, sevdiğini, beğendiğini, istediği sırayla dinleyecek nasılsa. O karmaşayı sadece CD’den dinleyenler hissedecek. Şöyle ya da böyle yılın en çok satan, şarkıları en çok dinlenilen ve çalınan albümü bu iki albüm oldu/olacak orası kesin. Kaldı ki birden fazla şarkıcının klip çekmesi de albüme olan ilgiyi kısa sürede arttırdı, daha da artıracak gibi.
Mustafa ve Cafer Özdemir’in prodüktörlüğünü, İbrahim Özdemir’in yapımcılığını üstlendiği bu albümlerin genel koordinatörlüğünü ise Didar Düzdaş yapmış. Kapak ve kartonet tasarımlarını kimin yaptığı yazılmamış ama işin görsel tasarımı daha özenli, daha yaratıcı olabilir miydi; olabilirdi şüphesiz.
Sonuç itibariyle Yıldız Tilbe’nin yirmi dört yıl içerisinde müzik sektöründeki bütün parametrelerden bağımsız olarak (aslında tam tabiriyle bir “uyumsuzun”) sadece şarkılarıyla kurduğu kalenin gücünü ve sağlamlığını görene görmeyen gösteriyor, tescil ediyor bu albümler. Bu yazının başında alıntıladığım eski yazımın ilk paragrafı ile koyayım noktayı o vakit:
“Uzun yıllar sonra bir gün birisi onun hayatını anlatmaya koyulduğunda, sadece bir şarkıcının, bir şarkı yazarının hikâyesi olmayacak anlatılan. Tek başına bir kadının ayakta kalış, direniş, karşı duruş hikâyesi okunacak satır aralarından. Bu yazı bunun kısacık bir özetidir. Bu, bir uyumsuzun hikâyesidir.”
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.