Son albümünü 2012’de yayımlamış Özgün. O yıldan bu yana
teklilerle ilerliyor. Özgün kendi klasmanında ve kıdeminde bir şarkıcı için bir
risk sayılabilecek bu durumu, doğru şarkı seçimleri ve doğru zamanlamayla lehine
çevirebilmiş ki son albüm sahiden 2012’de miydi diye iki kez kontrol etme
ihtiyacı hissettim. Yani bir albümün eksikliğini hissetmemişim demek.
Özgün’ün yeni şarkısı “Âşık”, 2019’un hemen başında Avrupa
Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Murat Güneş’e, düzenlemesi
ise Tolga Kılıç’a ait.
Memlekette her daim geçer akçe oryantal ritim üzerinden
yürüyen, kıvrak sözleri ve melodisiyle eğlenceli bir şarkı “Âşık”. Murat Güneş’in
dile dolanacak bir pop şarkısı yaratma konusunda bütün maharetini gösterdiği
ama bunu yaparken de elindeki kumaşı Özgün’ün üzerine tam oturacak bir biçimde
kesip diktiği rahatlıkla söylenebilir.
Pop şarkıları seviyorsanız, üstüne Özgün’ü de seviyorsanız
bu ateşli aşk şarkısına kapılıp gitmemek için bir hiçbir neden yok.
(13 Kasım 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kibariye’yi özlemiş miyiz? Özlemişiz. O da uzun yıllardır şarkı söyleyen ama kendi şarkılarını yazmayan diğerleri gibi bir yerde tıkandı, ne söyleyeceğini bilemedi. Bu arada sesi yorulmuştu, abartılı şarkı söyleme biçimine kendini fazlaca kaptırmıştı derken şöyle ağız tadıyla dinlenebilecek bir albüm yapmayalı çok oldu. En son Yaşar Gaga albümünde “Sevdam Ağlıyor” ve “Onursuz Olmasın Aşk”ı söylemişti ki (bence) “keşke söylemeseydi” dedirten yorumlardı onlar.
Kibariye, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan yeni teklisinde bu kez “İstanbul Saklasın Bizi” adlı şarkıyı seslendiriyor. “Aşk ve Ceza” adlı dizide kullanılan ve 2010 yılında yayımlanan aynı adlı dizi müzikleri albümünde yer alan “İstanbul Saklasın Bizi”, söz ve müziği Aysuda Ülkü Zeren’e ait bir şarkı. Şarkının o versiyonunu Kıraç seslendirmişti. Şimdi ise Kibariye, Erhan Bayrak düzenlemesi ile yeniden seslendiriyor.
Erhan Bayrak düzenlemesi dedim ama siz bu bilgiyi buradan başka bir yerde göremeyeceksiniz zira şarkı servis edilirken basın bülteni de dâhil olmak üzere hiçbir yerde Erhan Bayrak’ın adı geçmiyor. Geçenlerde yazdım Twitter’a. Bundan bir beş on yıl sonra bu yılların müziğini araştıran biri hangi şarkıyı kim yazmış, kim düzenlemiş asla bilemeyecek. Müzik dijitalleşmeye başladığından bu yana albüm / şarkı künye bilgileri, gereksiz bir şeymiş gibi algılanmaya başladı ve beni en çok şaşırtan da şarkı üretenlerin buna razı geliyor olması.
Kıraç’ın sesini verdiği şarkıları uzun uzadıya dinleyemeyen bir dinleyici olarak bu şarkıyı zamanında es geçmiş olduğuma üzüldüm desem yalan olmaz. Derin, oylumlu, incelikli bir şarkı çünkü. Kibariye’ye de çok yakışmış. Kendisi de sevmiş olacak ki tıpkı eski günlerdeki gibi söylemiş; çok abartmadan ve zorlamadan. Erhan Bayrak da nasılsa Kibariye söyleyecek diye kolaya kaçmamış, şarkıcıya sırtını yaslamamış, özenle işlemiş şarkıyı. Bir de Kiboş’u şarkının bulduğu her boşluğunda “lalalilala” yapma alışkanlığından vazgeçirebilse çok iyi olacakmış.
Kibariye’yi bu şarkıda dinleyince popun yakın dönem modası uyarınca “techno” ritim üzerine tiz perdelerden çığlık çığlığa arabesk nağmeli şarkılar söyleyen genç kadın şarkıcılara selam edesim geldi. Suyunun suyunun suyunu çorba diye içenlere de. Müsaadenizle çocuklar!
(7 Haziran 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Geçen gün okuduğum bir röportajında “Siyah beyaz dönem bitti, renkli döneme geçtim,” demiş Göksel. Bayıldım bu ifadeye. Zira son iki albümü hakikaten siyah beyazdı Göksel’in. Hatta o çok iç açıcı “Denize Bıraksam” şarkısı ve klibi bile o hüzünlü, buruk ve yalnız kadın imajını değiştirmeye yetecek gibi değildi. Biz Göksel’i öyle sevmiştik ve seviyorduk, o ayrı ama şu popüler müziğin en sevdiğimiz şeylerden bile bizi bir süre sonra bıktırma durumu yok mu ah ne çare, her an sıkılabilirdik artık.
İşte tam da o anda daha önce yapmadığı bir şeyi yaptı Göksel ve ilk kez bir tekliyle çıktı karşımıza. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan teklide söz ve müziği Göksel’e ait “Tam da Şu An” adlı şarkı yer alıyor.
Konserlerine gidenler ya da onu şahsen tanıyanlar bilir ki Göksel’in şarkılarına açıkça dökmediği eğlenceli ve neşeli bir tarafı da var. Güldüğünde gözlerinin içiyle güler mesela, zoraki takınılmış tebessümlerle değil. Depresyondayken bile ulur orta soyunmayı, banka soymayı filan düşünmesi boşuna değil. Öyle de muzır bir yanı yok değil çünkü.
“Tam da Şu An” bu muzırlığın bir kısmını da olsa açığa çıkaran, kıpır kıpır bir şarkı. Ozan Çolakoğlu’nun düzenlemesi en çok da buna hizmet ediyor. Kıvrak, oryantal ama asla “Arabic” değil; tam dozunda.
Göksel’i biraz da böyle sevelim. Bence hiçbir mahsuru yok.
(23 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Her yeni şarkısını “en kötü ihtimalle ortalamanın üzerindedir” diyerek dinlediğim isimlerden biridir Özgün. Pop müzikte bu algıyı yaratmak (hele ki benim gibi müşkülpesent bir dinleyicide) pek öyle kolay değildir. İsminizin (ya da markanızın) garantör olması. Eskiden, her geçen gün yeni bir albüm çıktığı zamanlarda, şarkıcının ismini tanımıyorsam, albümü yayımlayan firmanın markası referans olurdu satın alıp almama kararıma. Bazı firmalar hiç yanıltmazdı sahiden. Ve elbette bazı şarkıcılar. Şimdi bu güven endeksi, dönemin şartları gereği sadece şarkıcılara indirgendi.
Neden Özgün’ü bu kategoride görüyorum? Çünkü o da birçok meslektaşı gibi epeydir bir albüm yapmıyor ve teklilerle ilerliyor. Ama her defasında en azından kendi kulvarında kalburüstü sayılabilecek işler yapıyor, kendi çizgisi içinde ufak yenilikler denemekten de kaçınmadan istikrarını koruyor.
Özgün’ün yeni teklisi “Gelmiyor musun?”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı. Özgün bu defa yine yeni bir şey denemiş ve daha önce hiç çalışmadığı bir ekipten, Gözde Ançel ve Buray’dan bir şarkı almış.
Şimdilerde herkes bu ikilinin peşinden koşuyor, biliyorsunuz. Gelin görün ki Özgün ve Buray’ın bir ortak paydası var. Şayet pop müzikte Kenan Doğulu ekolü diye bir şey varsa, ikisinin de o ekolden ilham aldığını söyleyebilmek mümkün. Buradan bakınca da bir Buray ve Gözde Ançel imzalı şarkının Özgün’ün sesinde doğru tınlayacağını daha şarkıyı dinlemeden tahmin etmek de öyle.
Nitekim şarkıyı dinleyince de bunu görüyorsunuz. Neredeyse bütün Buray ve Gözde Ançel şarkıları gibi bu şarkı da hem sözü hem de müziğiyle hedef kitlesini yakalayabilecek her şeye sahip. Her şeyden önce melodisinde bu coğrafyadan izler taşıyor, naif ve romantik sözleriyle de duyarlılıklarımızı dürtmeyi beceriyor.
Şarkının Bahadır Tanrıvermiş tarafından yapılmış düzenlemesine, özellikle de ritim kompozisyona dikkat çekmek isterim. Günümüz popüler müzik piyasasında ritmi bu denli tok ve doyurucu, yani aslında tam da olması gerektiği gibi kullanan (elektronik “kick” kullanmaktan öte) çok az aranjör var. Hele ki bu tarz orta tempo şarkıların neredeyse bir standardı var iken ve kimse kolay kolay onun dışına çıkmıyor iken.
(20 Mayıs 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Sadece şöhretinin, popülerliğinin, soyadının arkasına sığınmamış, yaptığı işi başından bu yana çok ciddiye alarak müziğe çok emek harcamış bir yıldız Nazan Şoray. Gazino dünyasının kendine has kuralları içinde yetişip sonra ‘90’lar müziğinin bambaşka düzenine ayak uydurmak, oradan 2010’lu yıllara uzanıp kendini güncelleyebilmek, güne ayak uydurabilmek de başka türlü olacak şey değil. İşte yine yepyeni bir şarkı, güncel bir “sound” ile pırıl pırıl bir Nazan Şoray var karşımızda. Şoray’ın yeni teklisi “Steril Sevda”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
Teklide söz ve müziği Selahattin Erhan’a ait “Steril Sevda” adlı şarkının iki farklı versiyonu var. İkinci versiyonda Nazan Şoray’a Yunan pop yıldızı Stergios eşlik ediyor ve şarkıyı Türkçe-Yunanca bir düet olarak dinliyoruz. İlk versiyonda ise Nazan Şoray şarkıyı solo olarak seslendiriyor. Düzenlemeler Erdem Kınay tarafından yapılmış. (Şarkılarda duymaya pek de alışık olmadığımız “steril” kelimesinin şarkının içindeki anlamının yanı sıra şarkının bestecisi ve söz yazarı Selahattin Erhan’ın doktor olmasından kaynaklı saklı bir esprisi de var bu arada.)
Tam da yaz üzeri kulüplerin, plajların, radyoların “playlist”lerine rahatlıkla girebilecek, hareketli ritmi ve eğlenceli melodisi, gelip geçici, gündelik aşklara inat “steril sevda” arayanların diline slogan olacak sözleriyle bu şarkı Nazan Şoray’ın kendine has ses rengiyle de kulaklara yer edecek gibi görünüyor. Teklinin kapağından şarkının klibine dek her zamanki titizliğinin izlerini taşıyan bu yeni çalışmasıyla Nazan Şoray, yine nokta atışı yapıyor.
(25 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eskiden “harika çocuk” denilirdi. Yetenekleri küçük yaşlarda keşfedilip, eğitimle perçinlenirken, ileri yaşlarda edinilebilecek vasıfları daha çocukken edinenler için kullanılırdı bu tabir. Sirel tam anlamıyla bir harika çocuk. İngiltere doğumlu ve balerin bir anne ile müzisyen bir babanın çocuğu olarak doğmuş. Haliyle de yeteneklerinin keşfedilmesi için büyümesine gerek kalmamış.
Henüz 25 yaşında olmasına rağmen sayısız başarıyla dolu bir geçmişi var Sirel’in. Burada tek tek sırlamaya kalksam yerim yetmez ama resmi Facebook sayfasına girip detaylı özgeçmişini okuyabilirsiniz. Özetle, klasik müzikten halk müziğine, geniş bir yelpazede eğitim alma, çalışma yapma şansına sahip olmuş Sirel. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ilk albümü ise “Bak Sen” adını taşıyor.
Albümde on üç şarkı var ve tamamının söz ve müzikleri Sirel tarafından yazılmış. Albümün prodüktörlünü ve aranjörlüğünü ise Murat Yeter yapmış. Zaten dikkatli dinleyiciler, Murat Yeter’in “Asya” adlı albümünden hatırlayacaklardır Sirel ismini. Albümde çalanlar ise Cem Tuncer’den Erdinç Şenyaylar’a, Aykut Gürel’den Can Şengün’e, tam bir birinci lig takımı (ki pek de yapılmayan bir şey yapılıp, arka kapağa albümde çalanların isimlerinin yazılmış olması boşuna değil.)
Bir kere çok iyi bir şarkıcı Sirel. Hem karakteristik bir sesi var, hem de sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor. Ama bunlar da iyi bir şarkıcı olmaya yetmiyor biliyorsunuz. Şarkı söylediğiniz dilin inceliklerine, vurgularına, diksiyonuna hâkim olmanız da gerek ki Sirel, İngiliz bir annenin çocuğu olmasına ve İngilizce şarkılar da yazıp söylemesine rağmen bunun da üstesinden geliyor.
Şarkılarda çok açık ve net bir şekilde Sirel’in müzikal birikiminin ve deneyimlerinin izleri görülüyor. Yolu “R&B”den, “rock”tan, “reggae”den geçen şarkılar da var, batılı formda, saf “balad”lar da. Oryantal, alaturka öğeler ise yer yer sos niyetine kullanılmış. “Oyna” ve “Bak Sen” örneklerinde olduğu gibi. “Bir safkan pop müzik albümü” tabiri, yapılan işi en doğru şekilde tanımlayabilir. Buna karşın bu albümde yıllardır kulaklarımızın mahkûm edildiği türden bir pop müzik anlayışı, “atarlı” sözler, standart “loop”lar, “bpm”ler, kısır melodik yapılar, ilkel akor dizimleri yok. Müziğin teorisini ve tekniğini de iyi bilen ve bilgisini ticarete tahvil etmeyen ellerden çıktığı her halinden belli şarkılar bunlar.
Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen ve piyasa şartları için epeyce “zor” bir çıkış şarkısı olan “Sevdim” benim de albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu. Buna karşın “Gel” ve “Bak Sen” ortalama dinleyiciyi daha kolay yakalayabilecek iki koz olarak duruyor albümde. “Gemileri Yakma”, “Farkım Var” ve “Günaydın” da albümün sürükleyici şarkıları olabilir. Gelin görün ki bu şarkıların keşfedilmesi için kliple servis edilmeleri zorunluluğu can sıkıcı. Bir ilk albüme bu kadar çok klip çekmek neredeyse imkansız artık. Yine de müziği internetten dinleyen ve keşfeden, yeniliklere, sıra dışına çok açık, genç bir dinleyici kitlesinin varlığı umut verici. Umarım güme gitmez, umarım dikkat çeker bu albüm bir şekilde. Çünkü her bakımdan müzikal tadı ve estetiği olan bir iş bu.
Albümün kapak fotoğrafları Cem Talu tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Özlem Semiz tarafından yapılmış. Aslında sadece kapak fotoğrafı bile tek başına “farklı” bir pop müzik albümü dinleyeceğimizi vurgular gibi. Sirel isminin kırmızı kabartmalı harfleri biraz “alaturka” durmuyor değil ama o kadar kusur da olur artık.
(24 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com'da yayımlanmıştır.)
Özgün cephesinde değişen bir şey yok. Yeni teklisi “Bu Kadar mı Zor?” geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı. Sözlerini Oytun Karanacak’ın yazdığı şarkının bestesi Özgün’e, düzenlemesi ise Alper Kömürcü’ye ait.
2014’de yayımlanan “Öpücem” ve 2015’de yayımlanan “Şimdi Burada Olsan” nispeten farklı denemelerdi. Bu defa ise daha bildik bir yoldan gitmiş ve adeta “Elveda” zamanlarına selam göndermiş.
Her bakımdan derli toplu bir şarkı ama yeni bir öneri getirmiyor. Etkili bir melodi, hüzünlü sözler ve ona koşut bir düzenleme… Aslına bakılırsa Özgün’ün en çok bu tür şarkılarının prim yaptığı bir gerçek. Galiba dinleyici onu böyle seviyor. Bu yüzden de bu şarkının görevini yerine getireceğine kuşku yok. Beni çok heyecanlandırmadı, o ayrı.
(3 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Suadiye’yi 2013 yılında piyasaya çıkan ve kendi adını taşıyan ilk albümüyle tanımıştık. O albümde kendi yazdığı şarkıları söyleyen, dans müziği yapan ve şarkı söylerken dans eden bir genç şarkıcı vardı. Ne var ki işin şarkıcılık kısmı epeyce sorunluydu.
2015’de Cihat Uğurel’e “featuring” yaparak, ‘90’lardan bir Aşkın Nur Yengi şarkısını, “Sıramı Bekliyorum”u seslendirdi Suadiye. Onun da başarılı bir iş olduğu söylenemezdi.
Geçtiğimiz günlerde ise Suadiye’nin yeni teklisi yayımlandı. Avrupa Müzik etiketiyle piyasaya sürülen teklide Suadiye bu kez yine bir ‘90’lar şarkısını, Yonca Evcimik’in ilk albümünde yer alan bir Şehrazat şarkısını, “Cesaretim Yok”u seslendirmiş.
Şarkı çok güzel bir kere, onu söylemek lazım. Evcimik’in o dönemde ortalığı kasıp kavuran “Abone” albümünde dans “hit”leri ön plana çıktığı için bir parça geride kalmış, kıymeti yeterince bilinmemiş bu şarkının “cover” yapılması son derece iyi bir fikir. Hem güçlü melodik yapısı hem de sıra dışı sözleriyle dokunaklı ve etkili. Zamanında bir “pop-star” olabilmenin bütün gereklerini yerine getirmiş ve de layıkıyla olmuş Yonca Evcimik’, hiçbir zaman “yorumcu” kategorisinde sayamayacağımız gerçeği bir yana, güçlü bir ses ve güçlü bir yorumla dinleyende bambaşka bir etki yaratabilecek bu şarkının Suadiye’ye kısmet olması da ayrıca ironik olmuş. Neyse ki Suadiye şaşırtıcı bir biçimde şarkının altında kalmamış.
Daha önceki tüm şarkılarında kulağı rahatsız eden teknik yetersizlik ve prozodi hataları bu şarkıda neredeyse hiç yok. Uzun süre önemli eğitmenlerden şan dersleri almış olması her ne kadar özellikle vurgulanıyor olsa bile, iyi bir şarkıcılık tekniği için o derslerin her zaman işe yaramadığını biliyor ve örneklerini görüyoruz çünkü. Bu noktada aranjöre büyük iş düşüyor. Nitekim İskender Paydaş’ın düzenlemesi, “Cesaretim Yok”u ‘90’lardan bugünlere gayet iyi taşımış. Bence tek sorun “laylalay”lı kısımların fazla uzun tutulmuş olması. Biraz daha ekonomik davranılsa, şarkı neredeyse 1 dakika daha kısa olabilirmiş ve öylesi çok daha iyi olurmuş, çünkü sarkıyor.
Görsel olarak da Suadiye doğru yolu bulmuş. Özellikle “Sıramı Bekliyorum” klibindeki rüküş halinden sonra bu klipteki ve tekli için çekilen fotoğraflardaki imajla adeta yeniden doğmuş, işe sıfırdan başlamış gibi.
(29 Ekim 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Müge Zümrütbel’in ilk albümü “Sevgili”, geçtiğimiz günlerde Avrupa müzik etiketiyle yayımlandı. Ne var ki bu ilk albümü olmasına karşın, albümü dinlediğinizde de hemen anlayacağınız üzere, karşımızda çok deneyimli bir müzisyen var. Bunu teyit etmek için biyografisine bir göz atmanız yeterli. Daha lise yıllarında başlayan bir müzik eğitimi ile beraber şan eğitimi, o yaşlarda senfoni orkestraları konserlerinde sahneye çıkış, sonrasında konservatuar eğitimi, opera temsilleri ve üzerine bir de ses mühendisliği eğitimi…
Müziği ortalama dinleyiciden biraz daha yakın takip edenler, Müge Zümrütbel ismine zaman zaman popüler işlerin içinde de rastladı aslına bakarsanız. Keremcem’in ilk albümündeki “Nerelere Gideyim?” düeti, Yedi Kocalı Hürmüz, Adem’in Trenleri gibi kimi filmlerin “soundtrack” şarkıları ve adını bilmesek de sesine aşinalık yaratan nice reklam filmi müziği ilk ağızda sayabileceklerim. Orkestra solistliği ve Nilüfer, Sertab Erener, Zerrin Özer gibi isimlerin arkasında vokalistlik tecrübesi de cabası.
Müge Zümrütbel, işin ilmini yapmaya azmetmiş olmalı ki, son olarak bir de Bilgi Üniversitesi Sahne Ve Gösteri Sanatları Yönetimi bölümünü okuyup bitirmiş. Ve sanırım kısaca özetlemeye çalıştığım sefahati nedeniyle ilk solo albümünü yapmak için anca fırsat bulmuş. Nitekim prodüktörlüğünü Hakan Yeşilkaya ile birlikte üstlendiği bu albüm, bir ilk albüm ama aynı zamanda da bir olgunluk dönemi albümü gibi.
Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan albüm, yedi şarkı ve iki de “remix”ten oluşuyor. Hepsi ilk kez duyduğumuz şarkılar; yani “cover” yok. Düzenlemelerin ve “remix”lerin tamamı Hakan Yeşilkaya tarafından yapılmış. İlk klip şarkısı olarak ise albümün açılış şarkısı da olan “Yalan” seçilmiş. Söz ve müziği Cüneyt Tek’e ait “Yalan”, hem kalbe hem kulağa ilk dinleyişte yer eden, güçlü ve kalıcı bir şarkı. Zümrütbel’in tane tane, sesini ve vurgularını son derece doğru kullanarak, tekniği kadar duygusu da sağlam şarkı söyleme biçimi daha bu ilk şarkıda dikkat kesilmenizi sağlıyor ve bu durum albüm boyunca da aynı etkiyle devam ediyor.
Söz ve müziği Zeki Güner’e ait “Sevgili” oryantal etkili, hem ritmi hem melodisiyle sıcak bir şarkı. Zaten albümün bütününe alaturka tınılar hâkim. Eğer illa kategorize etmek gerekirse, popun Sıla kulvarından yürüdüğü söylenebilir.
Duygu sömürüsüne ve ağlamaya inlemeye dönüşmediği sürece pop şarkılarında alaturka ve hatta arabesk tınılar kullanılması beni rahatsız etmiyor ki bu albümde tam da böyle bir durum var. Nitekim sözleri Zeki Güner’e, bestesi Hakan Yeşilkaya’ya ait “Aşk İşte” de böylesi bir şarkı. Şunu da söylemek lazım ki, ortalama bir şarkıcıyı zorlayacak bir ses aralığında gezmesine karşın, Müge Zümrütbel, nüanslı vokal tekniğiyle bu şarkının da hakkını veriyor.
Sözleri Pınar Çubukçu’ya, bestesi Hakan Yeşilkaya’ya ait “İster miydim?” ve “Oynamam Oyununu” ile albüm nokta atışına devam ediyor. Sözlerini Zeki Güner’in yazdığı, bestesini Müge Zümrütbel’in yaptığı “Yabancı Gurur” ve sözleri yine Zeki Güner tarafından yazılmış Hakan Yeşilkaya bestesi “Sessiz Yara” ile de albümdeki yedi şarkı tamamlanırken, her bir şarkının ayrı ayrı etkili şarkılar olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Pekala her biri tekli formatında yayımlanabilecek ya da ayrı ayrı klip çekilmeyi hak edecek şarkılar bunlar. Yani yedi şarkılık bir albüm için bile “eldeki malzeme bol keseden kullanılmış” diyebilmek mümkün.
“Sevgili”nin “remix” versiyonu çok doğru olmuş. Zaten radyolar da bu versiyonu tercih etti çalmak için. Hatta şarkı böylece klipsizken bile dikkat çekti. “Yabancı Gurur”un “remix” versiyonu da aynı mantıkla yapılmış. Gürültülü ve tekdüze “remix”lerden değil; şarkı bu haliyle de dinlenebiliyor.
Fark ettim ki sıklıkla yapmadığım bir şeyi yapıp, bir albümü kusur bulmadan dinledim ve yazdım bu defa. Bu pek sık olmuyor. Müge Zümrütbel ve Hakan Yeşilkaya deneyimi ve yeterliliğinde iki müzisyenden daha cesur, daha alternatif bir albüm ya da şarkılar bekleyebilirdik pekala. Bu bir kusur mu? Hayır. Çünkü popun kendi matematiği içinde ve mevcut piyasa şartlarında tutturulmuş bu çizgi hiç de hafife alınacak gibi değil.
Cem Talu’nun çektiği fotoğraflarla süslü albüm kartonet tasarımını Özlem Semiz yapmış. Güzel bir kapak fotoğrafı ve zarif bir tasarımla dinleyiciye sunulan albüm, özellikle yukarıda bahsi geçen kulvarda pop şarkıları sevenler için es geçilmemesi gereken türden.
(5 Ağustos 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) İyi kötü bir müzik kulağı ve ritim duygusu olan herkes, sesi yeterli olsun veya olmasın, şarkı söyleyebilir. Söylüyor da zaten, görüyoruz. Hatta günümüzün teknolojik imkânları sayesinde şarkıcı bile olabilir, bu işi meslek edinip para kazanabilir. Oluyorlar da zaten, görüyoruz. Ama “yorumcu” olmak başka bir şey... O öyle herkese nasip olmuyor. Nükhet Duru daha acemilik günlerinden başlayarak bu payeyi hak edebilmiş ender isimlerden biri. Bence bu ülkede şarkı söyleyen herkesin ondan öğreneceği çok şey var. Şarkı nasıl söylenir değil sadece, şarkı nasıl anlatılır, hatta şarkı nasıl yaşanır…
Yıllardır albümlerinde istikrarlı bir çizgi tutturamamış, öyle 7’den 70’e herkesin diline düşecek “hit” şarkılar söylememiş olsa da ayrıdır onun yeri. Zaten albümlerini dinleyerek ancak yarı yarıya bir fikir edinebilirsiniz onun hakkında; mutlaka sahnede izlenmesi gerekenlerdendir. Çünkü enerjisini ona bakan gözlerden, onu alkışlayan ellerden alır, stüdyoların elektronik ve mekanik ortamlarında, yalıtılmış odalarında duygusundan çok şey kaybeder.
İşte nihayet, uzun yıllar sonra sahnedeki “yorumcu” Nükhet Duru’yu albüme taşıyan bir projeyle çıktı karşımıza. Nükhet Duru’nun “Aşkın N Hali” verilmiş yeni albümü, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
Albümde 11 şarkı var. Tamamı “cover” bu şarkıların 10’u daha önce başka şarkıcılar tarafından seslendirilmiş, biri ise eski bir Nükhet Duru şarkısı.
Aslında şarkıları kronolojik sıraya dizdiğimizde, albümü 1990 öncesi ve 2000 sonrası şarkılar diye iki kısma ayırmak mümkün. “Sessiz Gemi”, “Sarhoşum Ben”, “Söyleyemedim”, “O Günler”, “Hayat Umutla Başlar” ve “Yalnızlığım” ilk kısma ait şarkılar. “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”, “Sonbahar”, “Beni Seni Çok Sevdim”, “Döneceksin Diye Söz Ver”, “Beni Sevdi Benden Çok” ise ikinci kısmı oluşturuyor. Ama elbette albüm sıralamasında böyle bir ayrım söz konusu değil.
Albümün şarkı seçimi esnasında bana da danışıldığı vakit (kartonette “motivasyon” diye tabir edilen durum), ben birinci kısım şarkıları pek de benimsememiş, önermemiştim. Yıllarca o şarkıları yeterince dinlemişliğimden ve radyolarda, mekânlarda çalmışlığımdan olsa gerek pek heyecan verici bulmamıştım bir kere daha seslendirilmelerini. Hele ki söyleyen şarkıcıların imza şarkıları olmuş, “Yalnızlığım”, “Sessiz Gemi” gibi şarkıları… Ama benim bile unuttuğum bir gerçek vardı: Onları bu kez söylediği her şarkıyı kendine ait kılabilen Nükhet Duru söyleyecekti.
Sözün özü, bunca yıllık kadim hayranlığıma, Nükhet Duru sevdama rağmen, beni bile şaşırtan bir albüm bu. Bir “yorumcu”nun daha önce söylenmiş bir şarkıyı alıp ona nasıl bambaşka bir anlam yükleyebileceğinin, ondan nasıl yeni bir şarkı yaratabileceğinin ders kitabı. Bilmeyen birisi “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”in aslında bir Şebnem Ferah şarkısı olduğunu, “Ben Seni Çok Sevdim”in aslında bir Cem Adrian şarkısı olduğunu anlayabilir mi? Asla anlayamaz. Çünkü sadece bunların değil, albümdeki tüm şarkıların adeta genetik kodlarını değiştirmiş Nükhet Duru. “Yalnızlığım” çok söylendi mesela ama asla böyle söylenmedi. Nasıl mı? Şarkının ismi de olan kilit kelimesindeki prozodi hatası düzeltilerek… Ya da “Beni Sevdi Benden Çok”u bir Redd’den dinleyin, bir de Nükhet Duru’dan. Biri iyi öteki kötü anlamında değil bu kıyas; şarkıdan şarkı doğurma anlamında. “Doğurma” çok doğru bir tabir oldu galiba zira albümdeki her bir şarkıda, “Sonbahar” gibi en maskuleninde bile Duru’nun dişil enerjisi ele geçiriyor kelimeleri. “Aşkın N Hali” denilen tam da bu olsa gerek.
Albümü müzikal açıdan çok kıymetli kılan şeylerden biri de canlı çalınıp kaydedilmiş olması. Ne kes yapıştır var, ne üst üste kayıt, montaj. Hâl böyle olunca Osman İşmen’in nefis düzenlemeleri de, Nükhet Duru’nun birinci sınıf yorumu da ayan beyan ortaya çıkıyor, gürültüye gitmiyor.
Belki bu yaz zamanı bunca yeni şarkı/albüm çıkmışken kıdemli bir yorumcunun bu “olgun” albümü görüş mesafesinin dışında kalacaktır hem medya, hem de ortalama dinleyici nezdinde. Ama siz siz olun, alın, dinleyin, saklayın bu albümü. Pişman olmazsınız.
Yalın son albümünü 2012 yılında yayımladı. 2013’ten bu yana yaptığı 3 tekli (“Keyfi Yolunda Aşkı Sonunda”, “Yeniden” ve “Aşk Diye”) ise dondurma şarkılarından oluşuyordu. “O ne demek?” demeyin; görmemiş, duymamış olmanız imkansız. Algida markasının her nasılsa ve nedense aşkla özdeşleştirilmeye çalışılan Cornetto “modeli” dondurmaları iki yıldan fazla bir süredir Yalın şarkıları ile lanse ediliyor.
Yalın’ın geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan yeni teklisi “Bir Bahar Akşamı” bildiğim kadarıyla henüz o markaya mâl edilmedi ama yakındır, o da edilir ya da edilmiştir belki de ben görmemişimdir. Netice itibarıyla fark etmez. Sizi bilmem ama ben artık her Yalın şarkısı duyduğumda aklıma dondurma geliyor. Bu cümleyi okuyan reklamcılar kendilerini alkışlıyor olabilirler şu an; kabul etmeli ki bu bir pazarlama başarısı. Ama marka adına; Yalın adına değil. Tam tersine, Yalın bütün müzisyenlik kariyerini sonsuza dek bitirmiş olabilir. “Bir Bahar Akşamı”nın Yalın hayranları tarafından coşkuyla karşılanması, çok tıklanması, çok indirilmesi de benim gözümde bu gerçeği değiştirmiyor. En azından bu defalık…
Bir de şu var ki; “Bir Bahar Akşamı” gibi klasik olmuş bir şarkı ismini başka bir şarkıda kullanmak niyedir? Peki, bir önceki şarkının ismi “Aşk Diye” iken, bu şarkıda da “aşk diye öldüm ben,” cümlesini kullanmak? Tamam, Yalın şarkıları hep birbirine benzer ezelden beri ama o meşhur “Zalim” şarkısından sonra “Oyunbozan” diye bir şarkı yapsa yer miydik? O zamanlar yemezdik. Ama artık yiyoruz galiba. Havalar ısındı. Soğuk soğuk iyi gider.
2013 yılında “Tatil”, 2014 yılında “Öpücem” adlı şarkılarla dinleyici karşısına çıkan Özgün, yine bir tekliyle yoluna devam ediyor. Söz ve müziği Murat Güneş’e ait “Şimdi Burada Olsan”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle dijital platformlarda yerini aldı.
Neredeyse üç yıldır albüm yapmayan Özgün, bu arayı üç şarkıyla doldurmuş oluyor böylece. Niteliğin değil, niceliğin kabul gördüğü bu zamanın müzik piyasası kriterlerine göre çok az bir sayı bu. Ne ki enteresan bir biçimde Özgün, bu durumu lehine çevirebiliyor. Doğru zamanlama ile yapılmış doğru işin etkisi daha uzun süreli olabiliyor çünkü. Nitekim bu son şarkı da doğru zamanda yapılmış, doğru bir iş gibi görünüyor.
Bir kere bir Murat Güneş şarkısı seçmek, eli yüzü düzgün, doğru dürüst sözleri, akıcı ve akılda kalıcı melodisi olan bir şarkıyı cebe koymak manasına geliyor her şeyden önce. Bir de üzerine şarkıyı Erhan Bayrak gibi “reytingi yüksek” bir aranjöre emanet etmek, sonucu kaçınılmaz olarak garantilemiş. Üstelik Erhan Bayrak, çok klişe bir biçimde de işlenebilecek bu şarkıyı, Onno Tunç düzenlemelerini anımsatan yaylı partisyonları, ve pop-“rock” çizgisinde elekto gitar, davul renkleriyle başka bir kulvara sokmuş. Bu anlamda Özgün’ü bundan 10 yıl önce bize tanıtan ilk şarkı olan “Elveda”ya gönderilmiş bir selamdan da söz edilebilir mi, bilmiyorum. Ancak bu süre zarfında Özgün’ün hem şarkıcılık performansı bakımından, hem de fiziksel görünüş açısından bir disiplin içerisinde yoluna devam ettiği, işini ciddiye aldığı çok açık. Bu şarkı ve şarkının klibi de bunun altını çiziyor zaten.
1997 yılında yayınlanan “Yol” adlı ilk albümüyle geniş kitlelere adını duyuran Göksel’in dokuzuncu albümü “Sen Orda Yoksun”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayınlandı. Göksel’le hem yeni albümünü, hem de dünden bugüne müzik yolculuğunu konuştuk.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.