(Milliyet Sanat dergisi Haziran 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
“O münferit benimdir, haksız da değilimdir…”
“Cemali sözüyle, hissi celaliyle…”
“Göster hadisene sual ettim, maharetini aşk hayal ettim…”
Hayır, dersimiz Divan şiiri değil; yukarıdaki cümleler de Nedim’den, Nefi’den ya da Nabi’den mısralar değil. Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan en yeni Sıla albümünün şarkı sözlerinden alıntılar bunlar.
Albümün künyesinde 2015 yazsa da, Aralık ayında yayımlanan
tüm albümler gibi, bu albümü de 2015 yılına dâhil edip, eskitmek hata olur.
Hele ki söz konusu olan 10 yıllık bir aradan sonra çıkıp gelmiş İhtiyaç Molası
ise.
(11 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Adını kimi zaman sözünü yazdığı, kimi zamansa bestesini de yaptığı ve başkalarına verdiği şarkılarla duyurdu Ayla Çelik. En çok “Türkân”ın söz yazarı olarak yer etti hafızalara. Müziğin okullusuydu. Basamakları ağır ağır çıkmakta idi. Ülke çapında tanınmaktan çok sektör bazında tanınmak açar kapıları bizde. O da oradan yürüdü.
Ayla Çelik’in Melih Kibar’ın yanında reklam cıngılları seslendirerek başlayan profesyonel müzik yolculuğunun ilk albümü aslında 2007 yılında piyasaya çıkan “İstanbul Türküleri” adlı konsept albüm olmuş. O albümde Belma Şahin’le birlikte İstanbul türküleri seslendirmiş Çelik. İlk solo çalışması ise 2008’de yayımlanan “Bir Dönebilsem” adlı tekli. 2010’da ilk albümü “Lavanta” yayımlanmıştı. Ve altı yıl aradan sonra Ayla Çelik, ikinci albümü “Ben” ile bir kez daha şarkıcı olarak karşımıza çıkıyor. Albüm geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
Albümde altı şarkı ve dört farklı versiyon var. Açılışta yer alan ve ilk klip şarkısı olarak da seçilen “Aşk Şarkıları” hem farklı müzikal yapısı hem de sözleri ile dikkat çekici. Söz ve müziği Ayla Çelik’e ait bu şarkının A ve B bölümleri tango, nakarat kısmı ise İspanyol yürüyüşünde. Aslında bu müzikal yapıyı biraz da şarkının sözleri belirlemiş gibi. İlk yarıdaki sert ve keskin tavır nakaratta efkârlı bir serzenişe teslim ediyor kendini ve sözlerle müzik çok doğru örtüşüyor. Büyük yüzdeyle aynı tempoda başlayıp biten şarkılardır popun matematiği aslında ama az sayıda olmak kaydıyla “Türkan” gibi aykırı örnekler de var ki bu da onlardan biri. Belli ki Ayla Çelik de “Türkan”dan ilham almış. Söylemek lazım, Erhan Bayrak gerçekten çok iyi bir düzenlemeyle şarkıyı adeta oya gibi işlemiş. Nitekim aynı şarkının albümdeki bir diğer versiyonu olan Ozan Çolakoğlu aranjesi bende aynı etkiyi uyandırmadı. (Bu arada albüm künyesinde bu şarkının aranjörü olarak Erhan Bayrak’ın yanı sıra henüz bir bebek olan kızı Ayris’in de adı geçiyor. Burada bir espri var muhakkak ama onu biz anlayamıyoruz haliyle.)
İkinci sıradaki “Bağdat”, albümün “hit” potansiyeli en yüksek şarkısı. Söz ve müziği yine Ayla Çelik tarafından yazılan “Bağdat”, Orhan Sancak tarafından düzenlenmiş. Bütün gün evde oturup hiçbir şey yapmayan, telefona filan bakmayan ve bu durumu sevgiliye ince ince göndermeli cümlelerle anlatan kadın şarkıları hep tutmuştur memlekette (Bknz: Göksel’den “Depresyondayım”, Sertab’dan “İyileşiyorum”, Model’den “Makyaj”.) Hâl böyleyken nakarat sloganı da çok sağlam olan “Bağdat”ın çekilecek bir kliple birlikte yılın “hit” şarkılarından biri olmaması için bir sebep yok. Hatta ben “Aşk Şarkıları”ndan daha fazla dikkat çekeceğini bile düşündüm dinlerken.
“Bağdat”ın albümde bir de “düet” versiyonu var. Düzenleme aynı ancak bu defa Ayla Çelik şarkıyı Beyazıt Öztürk ile beraber söylüyor. Beyazıt gibi komikliği ile mimlenmiş bir adamı, iyi de şarkı söyleyemiyorken üstelik, bu derece dramatik bir şarkıda kullanmak iyi bir fikir değilmiş sanki. Nitekim şarkı bir de Ayla Çelik’in tonundan olunca, Beyaz epeyce zorlanmış; zaten ancak sesinin nispeten iyice duyulduğu kısımlarını kullanmışlar. Halbuki “Osman” gibi esprili bir şarkının içinde, hadi o şarkı düete gelmezse de “Haberim Var”ın A bölümünde pekala daha başarılı olabilirmiş Beyaz. Ya da en azından dinleyene daha sempatik gelebilirmiş. Ama şöyle ya da böyle Beyazıt Öztürk isminin “Bağdat”a ve de albüme ilave reyting getireceği de şüphe götürmez.
Ayla Çelik’in kendini şarkıcı olarak Sibel Can ile Demet Akalın arası bir yere konumlama gayreti var. Bunu ilk albümünde de hissettiriyordu, bu albümde de öyle. Nitekim albümün üçüncü sırasındaki “Altın Sarısı”, neresinden baksanız bir Demet Akalın şarkısı olabilirmiş. Sözleri Ayla Çelik yazmış, besteyi Gökhan Tepe yapmış ve düzenleme yine Erhan Bayrak’a emanet edilmiş. Ayla Çelik hem eli yüzü düzgün cümleler kurup hem de şarkı sözlerinin içine bolca slogan ve az kullanılmış kelime, tabir, tamlama serpiştirme konusunda bütün hünerini gösterdiği şarkılar sıralamış bu albüme. “Altın Sarısı” da bunlardan biri. Aslına bakılırsa albümün radyo-kulüp-“beach” hattında iş yapmaya en müsait şarkısı da bu. Şarkının hem Erhan Bayrak hem de Mustafa Ceceli versiyonları pekala bu işi yapabilir. Bir üçüncü versiyon olan Miraç Kutlu düzenlemesi ise şarkıyı bu defa düşük tempoda işleyerek aslında albümün bütününe en uygun halini sunuyor dinleyene.
Söz ve müziği Ayla Çelik’e ait “Haberim Var” da tıpkı “Aşk Şarkıları” gibi iki farklı müzikal formun bir araya getirildiği ve metronomu sabit kalmayan bir şarkı. Nakarat kısımlarında alaturkaya bağlanıyor ve “yanıyorum ah, ölüyorum ah” kelimeleri ile de o hissiyat iyice tetikleniyor. Aslında başından sonuna teatral havada, bir parça müzikal oyun şarkıları tadında bir şarkı “Haberim Var”. Erhan Bayrak yine çok iyi bir düzenleme yapmış ve aslında bu tarz şarkıların hem besteci hem de aranjör olarak piri sayılabilecek Atilla Özdemiroğlu’nu aratmamış.
Beşinci sıradaki “Aynalı Dolap” ise Ayla Çelik’in Sibel Can tarafından ses veriyor. Sözleri Çelik’in, beste Gökhan Tepe’nin , düzenleme ise Ceceli’nin. “Aynalı Dolap” Sibel Can tarafından söylense ikinci bir “Lale Devri” olur muymuş, olurmuş. Çünkü tam da o incelik ve nezakette, o tavırda makamlı bir şarkı.
Yine Ayla Çelik sözleri, Gökhan Tepe bestesiyle “Osman”, albümün en matrak şarkısı. Yine bir teatral hava, bir müzikal oyun formu ve yine Erhan Bayrak’ın akıllıca düzenlemesi. Ankara havalarına da şöyle bir dokunup geçen “Osman”, hemen birlikte söylenecek bir şarkı değil belki ama insan ister istemez ne oluyor, burada ne anlatılıyor diye bir kulak kabartıyor ilk dinleyişte. Sonra da eğleniyorsunuz zaten. (Bu arada Beni Osman Öldürdü diye bir ‘60’lı yıllar Yeşilçam filmi de var, sanırım Ayla Çelik oradan esinlendi bu şarkıyı yazarken.)
Toplamda şarkı sözleri, besteler ve düzenlemeler açısından baktığınızda kendine ait bir tavrı da olan, iyi bir pop albümü bu. Bence bir tek sorun var ise o da Ayla Çelik’in naif ve çekingen şarkıcılık biçimi. Bu, alaturka eğitimi de almış olmanın bir deformasyonu mu onu bilemeyeceğim ama pop şarkıları, özellikle de böylesi iddialı sözleri olan şarkılar daha baskın bir solist tavrı istiyor. Ancak Ayla Çelik bu şarkıcılık biçimi ile şarkılarını yeterince domine edemiyor ve bu durum da bir parça inandırıcılık sorununu beraberinde getiriyor. Sanırım şarkıları dinlerken kulağımın kimi zaman yukarıda ismi geçen şarkıcıları araması da bundandı. Şarkılar bu kadar iyi olmasaydı bunu de dert etmezdim belki, o ayrı.
Albüm kapak fotoğraflarında değil ama klipte bir önceki albümün promosyon safhasında ısrarla vurguladığının aksine bu defa “seksi olmamaya çalışan” bir Ayla Çelik yok, aksi var. Jülide Güngör imzalı fotoğraflar ve Cumba imzalı kartonet tasarımı ise gayet güzel.
(26 Ocak 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
“Başka Türlü Bir Şey”, Şenay Lambaoğlu’nun üçüncü albümü. 2015 yılının Aralık ayında Sony Müzik etiketiyle yayımlanan albüm, Lambaoğlu’nun ilk iki albümünden farklı olarak bu defa bir şarkı hariç bildik şarkıların yeni yorumlarından oluşuyor. Önceki albümlerinde ağırlıklı olarak kendi şarkılarını seslendirmeyi tercih eden Lambaoğlu bu kez sevdiği şarkıları bir araya getirmiş ve kendi deyimiyle “Kimlerden beslendi, nelerle çoğaldıysa onlarla yoğrulmuş bir albüm” ortaya çıkarmış.
Tek fark bu değil. Lambaoğlu bu albümde farklı bir ekiple de çalışmış. Albümün prodüktörü ve aranjörü, cazın genç yeteneklerinden Can Çankaya. Türkiye’de aldığı müzik eğitimini Amerika’da “master” seviyesine çıkarmakla kalmayıp, New York’ta çeşitli çalışmalara da imza atan, halen çalışmalarını Türkiye-Amerika hattında sürdüren Çankaya, trompet ve piyanoda yetkin bir enstrümanist olarak tanınıyor.Can Çankaya ismi 2015 yılında Yasemin Mori’nin “Finnari Kakaraska” adlı albümünde de prodüktör ve aranjör olarak karşımıza çıkmıştı.
“Başka Türlü Bir Şey” bir pop-caz albümü. Seçilen şarkılar popun daha ziyade alternatif kulvarından ve haliyle de zaten caza yatkın armonik yapılardalar. Buna karşın aranjör olarak Can Çankaya da, solist olarak Şenay Lambaoğlu da abartıya kaçmadan, dünyadaki örneklerinden hiç de aşağı kalmayacak bir pop-caz çizgisi yakalamışlar. Türkiye’de yakın zamanda yapılan benzer konseptte yapılmış birkaç albümün tatsızlığı göz önüne alınınca, bu albümde doğru bir dengenin yakalandığı daha açık bir biçimde ortaya çıkıyor.
Albümdeki dokuz şarkıdan tek yeni olanı Şenay Lambaoğlu’nun Hayyam’ın dizelerinden bestelediği “Yaseminler Düşerken”. Bunun dışında Yeni Türkü’nün albüme isim de olan “Başka Türlü Bir Şey”i, Fikret Kızılok’un “Fark Etmeden” i, Ezginin Günlüğü’nün “Seni Düşünmek”i, Mehmet Güreli’den “Uçurtma”, İlhan Şeşen’den “Sensiz Olmaz”, Zafer Cınbıl’dan “Sevdanın Yolları”, Özdemir Erdoğan’dan “Ayrılık Zor” ve Vedat Sakman’dan “Yolum Yok”, ardı ardına sıralanıyor. Benzer bir müzikal çizgide ilerleyen tüm bu müzisyenlerin hayatlarımıza şu veya bu şekilde yer etmiş şarkılarını iyi düzenlemeler ve iyi bir yorumla peş peşe dinlemenin tadına doyulmuyor. Her bir şarkı bir bütünü tamamlar gibi ve albüm başından sonuna dek su gibi akıp gidiyor.
Hangi şarkının sizde ne tür izler bıraktığına bağlı olarak farklı favorileriniz olabilir albümde. Belki yaşınız itibariyle o kadar da aşina değilsinizdir bu şarkılara. Öyle ya da böyle,”Başka Türlü Bir Şey”in, “Uçurtma”nın ve “Sensiz Olmaz”ın daha ilk dinleyişte iz bırakması muhtemeldir. Ben özellikle “Uçurtma”nın düzenlemesine bayıldığımı söylemeliyim. Özdemir Erdoğan’ın bugüne dek çok fazla el değmemiş “Ayrılık Zor”u ise benim için albümün sürprizi oldu.
Evet, çok fazla “cover” albüm/şarkı yapıldı ve hâlâ yapılıyor. Evet, hepimiz bu durumdan zaman zaman sıkılıyoruz. Ancak doğru seçilmiş şarkılar doğru işlendiği zaman tıpkı bu albümde olduğu gibi, eskilerin içinden bir yeni tazeliği bulup çıkarmak da mümkün oluyor. Bu bakımdan başarılı bir albüm bu. Şayet Şenay Lambaoğlu’yla bu albüm vesilesiyle tanıştıysanız, önceki iki albümüne de kulak kabartmanızı öneririm.
(24 Kasım 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Galatasaray Lisesi’nde öğrenci iken müzik öğretmeni Candan Erçetin’in teşvikiyle konservatuarda yarı zamanlı müzik eğitimine başlayan Cihan Güçlü, üniversite eğitimini de konservatuarın klasik gitar bölümünde almış. Kendi şarkılarını da yazmaya başlamış bu süreçte. Candan Erçetin’in onun bestelerini albümüne alması ile de ilk profesyonel bestecilik deneyimini yaşamış. İlk albümü “Ama”yı 2010 yılında piyasaya çıkaran Cihan Güçlü, yaptığı müzik türünün meraklılarınca keşfedilmiş ve dikkat çekmişti ama o albümde “Hani Hayat Bir Oyundu?” adıyla yer alan, Mehmet Erdem’inse ikinci albümünde “Acıyı Sevmek Olur mu?” adıyla seslendirdiği şarkısı, Cihan Güçlü isminin daha geniş kitlelerce tanınmasını sağladı. Erdem’in o albümüne adını veren “Hiç Konuşmadan” da bir Cihan Güçlü bestesiydi.
Cihan Güçlü’nün ikinci albümü “Kim Anlıyor ki?”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya çıktı. Tıpkı ilk albümünde olduğu gibi, bu albümde de Cihan Güçlü (bir şarkı hariç) kendi bestelerinden oluşan bir repertuarla dinleyici karşısına çıkıyor. Düzenlemeler ise Alper Atakan tarafından yapılmış.
Yukarıda “yaptığı müzik türünün meraklılarınca” tabirini özellikle kullandım zira Cihan Güçlü’nün yaptığı müzik türünün yapanı da, dinleyeni de çok bu ülkede. Yalın’dan başlayıp Fettah Can’a kadar sayılabilecek onlarca isim var. Şarkıların akışları, kullanılan temalar, şarkı söyleme biçimleri filan çok benzer bu isimlerin. Farklılıklar ise ancak detaya indiğinizde göze çarpıyor.
Mesela Cihan Güçlü’nün farklılığı, kimi şarkılarında bir pop şarkısı ortalamasında iyi sözler ve güçlü melodiler yakalaması. Bu albümde de “Korkuyorum”, “Yalandır Güldüğüm” ve “Kim Anlıyor ki?” bu anlamda nispeten öne çıkan parçalar. Bununla birlikte albümün çıkış şarkısı olarak da seçilen “Canım Sevgilim”, “Gitme” ve “Bihaber” başta olmak üzere, albümün ağırlığındaki şarkılar çok bildik bir tavır üzerinden yürüyor. Fena mı? Değil belki ama yeni bir şey de sunmuyor dinleyene.
Cihan Güçlü’nün çok iyi bir solist olduğu söylenemez. Mesela “Korkuyorum” şarkısında yer yer sesindeki deformasyon net bir biçimde duyuluyor. Sanırım özellikle öyle kalsın istenmiş; yoksa teknik olarak halledilmeyecek bir mesele değil. Aslında farklı bir ses rengi olmasına rağmen, sesini kullanma biçimi, kelimeleri vurgulaması da ortalamanın izinden gidiyor. Böyle olunca da şarkıyı söyleyenin kim olduğunu bilmiyor iseniz, benzerlerinden ayırt edebilmeniz imkânsız hale geliyor.
Albümde söz ve müziği Cihan Güçlü’ye ait olan 10 şarkıdan biri olan “Biz İkimiz”, ilk albümden çıkıp gelmiş ve bir takım değişikliklerle bu albüme tekrar girmiş. Bir de “cover” var. Sezen Aksu’nun “Serçe” albümünde yer alan ve sözleri Aksu’ya, bestesi Hurşit Yenigün’e ait olan “Gelen Gideni Aratır”, ‘70’lerin moda akımı disko müziğinin bir Türk usulü denemesiydi ve bugüne dek hiç yeniden seslendirilmemişti. Özellikle “cover” konusunda epeyce deneyimli Alper Atakan, şarkının ritmini bugüne uydurmakla birlikte, orijinalindeki keman ve gitar partisyonlarını çok fazla değiştirmeden, o havasını korumayı tercih etmiş. Şarkı böylece farklı bir renk olarak albüme hareket katmış.
Bütününde eli yüzü düzgün, özenli, temiz bir albüm bu. Cihan Güçlü, şarkıcılığından ziyade şarkı yazarı olarak bu albümle daha fazla dikkat çekecektir. Keşke albüm kapak tasarımına da bir parça özen gösterilseymiş. Kapak görseli, kullanılan yazı karakterleri filan hiç profesyonel görünmüyor çünkü. “Kim Anlıyor ki?” başlığında soru işaretinin konulmamış olması da cabası.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Atiye, Pasaj Müzik’ten Poll Production’a transfer olduktan sonra, 2015 Mart ayında “Sor” adlı tekliyi yayımladı. 2013 çıkışlı “Soygun Var” albümünde Emre Aydın’la düet yaparak söylediği şarkının bu defa solo versiyonunu dinledik. Geçtiğimiz günlerde ise yeni teklisi “Abrakadabra” ise bu defa Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
“Sor” iyi bir şarkı ama Türkçe pop piyasasında pek de rağbet görmeyen türden, Batılı bir baladdı. “Abrakadabra” ise eğlenceli bir pop şarkısı. Sözleri Murat Güneş’e, bestesi Atiye’ye ait şarkının düzenlemesini ise Volga Tamöz yapmış.
Bir sihir, daha doğrusu illüzyon kelimesi olarak kullanılan “Abrakadabra” aslında Yunanca Tanrı anlamına gelen Abrasaks sözcüğünden türetilmiş bir şifa kelimesi imiş; söz yazarı Murat Güneş’ten öğrendim ben de. Bu şarkıda ise sevgiliye tehdit maksatlı kullanılıyor. “Yok olurum, ararsın bulamazsın, öyle de tekin biri değilim,” manasında. Pop şarkılarının “atar” furyasına farklı bir yaklaşım var yani. Dedim ya, eğlenceli.
Bilmem kaçıncı kez bir şarkıyı dinledikten sonra “Ne güzel düzenleme, kim yapmış acaba?” diye açıp baktığımda Volga Tamöz imzasıyla karşılaşıyorum, artık ben de sayamıyorum. Şarkının düzenlemesi çok genç, çok amacına uygun. Kıpır kıpır, insanın içini kaynatan türden. Sentetik sesler kullanarak ille de kafaya kafaya vuran, içinde armoni olmayan, gürültülü düzenlemeler yapmak gerekmiyor. Bu şarkının düzenlemesi bunun ispatı gibi.
Atiye ise giderek düzelttiği Türkçe diksiyonu, bir ergen ikonundan pop yıldızına dönüşen imajı ve havasıyla şarkıyı kendine yakıştırmasını bilmiş. Yani bütün taşlar yerli yerine oturmuş.
(7 Ekim 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Güliz Ayla, Müjdat Gezen Sanat Merkezi Batı Müziği bölümünü kazandıktan sonra müzik kariyerine Metin Özülkü, Extra Orkestra ve Işın Karaca gibi isimlere vokal yaparak başlamış. Bu tecrübeler onun yolunun Sıla ve Efe Bahadır ile kesişmesini sağlamış sonra. Zaten kendi şarkılarını da yazmakta olan Güliz Ayla, bir süre sonra da bu iki ismin prodüktörlüğünde, ilk albümü için kolları sıvamış.
Nisan ayında Sony Müzik’ten gelen bir pakette, hem Güliz Ayla’nın çıkış şarkısının yer aldığı bir CD, hem de güneş enerjisiyle yaprakları hareket eden küçük, yapay bir çiçek vardı. Şarkının sözleriyle ilintili bu küçük hediyede en az şarkının kendisi kadar iç açıcıydı. Nitekim “Olmazsan Olmaz”ı dinleyici de, radyolar ve televizyonlar da sevdi. Sonrasında yaz boyu sık sık duyduğumuz bu şarkıyı Güliz Ayla, birkaç Sıla konserinde konuk olarak da seslendirdi. Eylül ayında ise albümün ikinci teklisi “Bahsetmem Lazım” servis edildi.
Güliz Ayla’nın kendi adını taşıyan ilk albümü geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle raflara çıktı. Albümde bu iki şarkıyla birlikte toplam 9 şarkı var.
“Olmazsan Olmaz”, Efe Bahadır’ın nefis düzenlemesiyle, su gibi akan, Ege havalı, aksak ritimli, ferah bir şarkıydı ve söz ve müziği Güliz Ayla’ya aitti (şarkıda hafif bir Candan Erçetin havası da yok değil; onun sesinden hayal edin mesela.)
Albümdeki “Benim Olmazsan” ve “Sevgilim” adlı şarkılar da yine Güliz Ayla tarafından yazılmış ve Efe Bahadır tarafından düzenlenmiş. Bu iki şarkı da gösteriyor ki sadece yeni bir ses, bir şarkıcı değil, iyi de bir şarkı yazarı kazanmış durumdayız. Özellikle “Sevgilim” albümdeki favorilerimden biri oldu birkaç dinleyişten sonra.
“Bahsetmem Lazım”, bir Yunan şarkısına Sıla tarafından yazılan Türkçe sözlerle Türk popuna kazandırılmış. Albümün açılışında yer alan “Varsayalım” Sıla, Bahadır ve Güliz Ayla’nın ortak yazdığı şarkılardan biri. “Harici” de öyle. “Harici” ve bir Güliz Ayla bestesine Sıla’nın yazdığı sözlerle “Canımı Sıkma”, Sıla’nın şarkı yazarı olarak imzasını hissettiren şarkılar. Günümüz gençliğinin pek de lügatinde geçmeyen kimi kelimeler, tamlamalar (“lokman hekim”, “arz etmem talebine”, “harcıâlem”, “harici-dâhili” ve benzerleri) tipik Sıla işi şarkı sözlerinden izlerini sürerken, “Acaba Güliz Ayla yaşında bir şarkıcı için fazla mı olmuş?” sorusunu da beraberinde getirmiyor değil.
Bununla beraber, yine Sıla, Efe Bahadır ve Güliz Ayla üçlüsünün elinden çıkan “Bazı”, albümün vurucu şarkılarından biri. Sözleri Sıla’ya, bestesi Yalın’a ait olan “Yalvarırım” ise pekala üçüncü klip şarkısı olabilecek ticari güce sahip.
Sıla’nın elinin değdiği her albüm için bunu yazmak zorunda kalıyorum ama Güliz Ayla için de aynı şeyi söylemek zorundayım. Kendine has bir rengi olan, üstelik vurgu hatası yapmadan, nüanslı ve temiz şarkı söyleyen Güliz Ayla, bazı kelimelerin üzerine tıpkı Sıla gibi basıyor. Her şarkıda değil ama bazı şarkılarda bu etki bir hayli belirginleşiyor. Bu kadarı çok normal belki ama zamanla bundan sıyrılması da şart.
Özetle, albüm künyesinden de anlaşıldığı, dinlerken de duyulduğu üzere, usta müzisyenlerin, iyi çaldığı, iyi düzenlemelerin, şarkıları ustaca işlediği, dinlemesi keyifli bir pop albümü bu.
Çıkış şarkısının çiçekleri, albüm grafik tasarımına da damgasını vurmuş. Tasarımı kimin yaptığı kartonete yazılmadığı için meçhul ama Güliz Ayla fotoğrafları Ergin Turunç tarafından çekilmiş.
Güliz Ayla bu albümüyle, ilk adımını gayet sağlam atarak, 2015’in en iyi çıkış yapanları listesine yazılmayı hak ediyor. Listenin kaçıncı sırasında kalacağını, ise ancak yıl bitince görebileceğiz.
(18 Eylül 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Pop müzikte yeni fenomenimiz Buray. Onca yeni ismin, yeni şarkının, yeni albümün arasından kısa sürede sıyrıldı, dikkatleri üzerine çekti ve ciddi bir dinleyici ve hayran kitlesi kazandı. Önce “İstersen” şarkısı dijital tekli olarak yayımlanmıştı. Çok geçmeden de Buray’ın ilk albümü “1 Şişe Aşk” satışa sunuldu ve bir değil birden fazla şarkısıyla Buray adından söz ettirmeye başladı.
Bu arada Buray’ın 2014 Temmuz’unda, SP Entertainment etiketiyle iTunes üzerinden yayımlanmış ve video klibi de çekilmiş “Hayat Sürer” adını taşıyan bir teklisi daha var; her ne kadar şu anki promosyon sürecinde pek bahsedilmiyor olsa da, meraklısına not düşeyim. Türkçe sözlerini Ümit Taçay’ın yazdığı bu şarkının orijinalinin, 1977 yılında Fransa’ya Eurovision Şarkı Yarışması birinciliği getiren ve Marie Myriam tarafından seslendirilen “L'oiseau Et L'enfant” adlı şarkı olması da ayrıca enteresan (bu da Eurovision meraklılarına bir not olsun.)
Buray’ın bu ani şöhretinde, şarkılarının Çilek Kokusu dizisinde kullanılmasının payı büyük. Üstelik söz konusu iki şarkı da dinleyende kulak aşinalığı hissi yaratan cinsten. İlk klip şarkısı “İstersen”, kolay kolay ayırt edilemeyecek bir biçimde Kenan Doğulu şarkılarını anımsatıyor. Hatta şarkıyı ilk duyduğumda “yeni bir Yalın doğuyor” diye düşünmüş idim. Nitekim şu sıralar akustik versiyonu videosuyla servis edilen diğer şarkı “Sen Sevda mısın?” da Kenan Doğulu ve Halil Sezai melezi bir şarkı. Hâl böyle olunca iki şarkı da kolay yoldan dinleyiciyi yakaladı. Tam da yaz boyunca ille de coşturacağız diye ter ter tepinen onca şarkıdan herkes fena halde sıkılmışken.
Aslına bakarsanız yer yer anımsatıyor olsa da tek başına ne Kenan Doğulu, ne Yalın ne de Halil Sezai… Bunu ancak albümün tamamını dinlediğinizde fark ediyorsunuz. Buray’ın kendi müziğini inşa edebilecek deneyim ve yeterliliği de cabası. Kıbrıs doğumlu Buray, Doğu Akdeniz Üniversitesi Kompozisyon Bölümünden mezun olmuş, üzerine de Glamorgan Üniversite’sinde Müzik Prodüksiyonu ve Ses Mühendisliği üzerine mastır programını tamamlamış. Yanı sıra Kıbrıs’ta sahne müzisyenliği de yapmış. Yani hem okullu hem de alaylı olarak epeyce piştikten sonra bu ilk albümünü hazırlamış. Haliyle albümdeki bütün düzenlemeleri de kendisi yapmış. Şarkı sözleri Gözde Ançel tarafından yazılmış, besteleri ise Gözde Ançel ve Buray birlikte yapmışlar. Albümün müzik direktörlüğünü de Bahadır Tanrıvermiş üstlenmiş.
Yeri gelmişken Gözde Ançel’den de biraz bahsedeyim. Avustralya’da yaşayan Ançel, aslında mühendismiş ama biz onun ismini Türkiye’de söz yazarı ve besteci olarak duyduk; özellikle de Ferhat Göçer’in seslendirdiği “Unutmuş Çoktan” adlı şarkısıyla. Zaten Buray ve Gözde Ançel de Avustralya’da tanışmış ve birlikte müzik yapmaya karar vermişler.
Müzikal kriterleri öne aldığınızda, bence albümün en iyi şarkısı “Ara Sıra Ara”. İngilizce sözler yazılsa, rahatlıkla dünya pazarına sürülebilecek bir şarkı bu. Albümün adı olan “1 Şişe Aşk” lafının da içinden geçtiği bu şarkı, tamamen Batı düzenindeki bestesi kadar, sözleriyle de dikkat çekici.
Oryantal-“rock” formunda yürürken nakarat kısmında yine Kenan Doğulu şarkılarını anımsatan “Alacalı”, arabesk esintisiyle “Ben Akıllanmam”, güçlü melodileri ve kolay ezber edilecek sözleriyle albümün şimdilik göze görünmeyen kozları gibi duruyor. Etkileyici bir viyolonsel soloyla başlayan “Gitmem Gerek” de bu kategoride değerlendirilebilir. Bu şarkının sakin başlayıp giderek yükselen ve doğaçlama vokallerle sonlanan düzenlemesi de gayet iyi. Bu üç şarkıda Buray şarkıcı olarak kendi kimliğini daha açık bir biçimde gösterebiliyor. Ama aynı şeyi “Sonsuz Kılalım” için söyleyebilmek mümkün değil. Basbayağı bir Yalın şarkısı bu. Hatta Yalın’ın dondurma şarkılarından biri.
Albümün kapanışı yapan “Kimsenin Suçu Yok”, yine çok tanıdık ama bu nedenle de hemen kulağa yer eden melodisi ve yine sakin başlayıp giderek agresifleşen kurgusuyla, ilk dinleyişte etki bırakan bir şarkı.
Albümün başından sonuna dek her biri kendi başına birer pop “hit”i olabilecek şarkılarla dolu olması, sekiz şarkının sekizinin de dinleyici nezdinde karşılığını bulabilme ihtimali az şey değil. Bu averaj karşısında yukarıda sözü geçen ve yer yer can sıkan benzerlik mevzuu, bir ilk albüm için göz ardı edilebilir. Buray muhakkak ki sahip olduğu donanım ve tecrübenin üzerine bu albüm macerasını da katacak ve bundan sonraki çalışmalarında tamamen “kendi gibi” karşımıza çıkmakta zorlanmayacaktır.
Albüm için Melbourne’da Gazi Photography tarafından çekilmiş Buray fotoğrafların herhangi bir fotoğraf stüdyosunda çektirilebilecek sıradan fotoğraflardan daha iyi olduğu söylenemez. Grafik tasarımı yapan Melek Boçoğlu Yılmaz, bu açığı yıldızlı bir kartonet tasarımı ile kapatmaya çalışmış; sonuç hiç de fena olmamış. Albüm en azından müzik marketlerin ya da dijital platformların raflarında merak uyandırabilecek, farklı bir kapağa sahip.
Kimseden destek almadan, kendi başına çıktığı yola, ülkenin önemli müzik şirketlerinden birine transfer olarak devam etmek az şey değil. İrfan Özata çalıştı, çabaladı ve bu kalabalıkta kendine bir yer açtı. Ve anlaşma imzaladığı Sony Müzik, öncelikle ilk albümünü yeniden sürdü piyasaya. Şimdi ise Sony Müzik etiketli yeni bir tekliyle karşımızda.
“Emir Büyük Yerden”, sözleri Yazgın Kaçak’a, bestesi İrfan Özata’ya ait bir şarkı. Düzenlemeyi ise Serkan Ölçer yapmış.
Tam bir kumsal şarkısı “Emir Büyük Yerden”. Hani ateş başında gitarla çalınıp söylenen şarkılardan; “beach”lerde çalınanlardan değil. Sıcak, hafif esintili yaz gecelerini neşeli ve mutlu geçirenlerin seveceği türden; tatil anlayışı yazlık kulüplerde tepine tepine sabahlamak olanların değil. Ha oralarda da çalınır, sevilir, söylenir, o ayrı. Zaten belki de kumsalda ateş başında gitar çalıp şarkı söyleyenler de kalmamıştır artık, onu bilemem. Ama İrfan Özata şarkılarında başından beri öyle bir eskiye dair romantizm, saflık ve naiflik de yok değil. Bu şarkı da onlardan…
Kolay akılda kalıcı, kolay eşlik edilen, buna karşın büyük müzikal iddiaları olmayan bir şarkı bu. İrfan Özata, sahip olduğu müzikal yeterlilikle elbette çok daha fazlasını yapabilir ama bu şarkıyla bu yazı rahat rahat geçirebilir. Sonbahara Allah kerim…
Tuna Kiremitçi, Burak Aldinç, Selim Öztunç, Hasan Köseoğlu ve Murat Kulaksızoğlu’ndan kurulu Atlas, 2013 yılında piyasaya çıkan ilk albümü “Selam Yabancı”dan iki yıl sonra, bu defa üç şarkılık bir mini albümle dinleyici karşısına çıkıyor. “Bir Uyumsuz Bulut” adı verilmiş bu albümü ve Atlas’ı konuşmak için grup üyeleriyle, Sony Müzik Türkiye ofisinde bir araya geldik.
(12 Mayıs 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Gazeteci Elif Key, albüm kartoneti için kaleme aldığı yazıyı şu cümleyle bitirmiş: “Çiğdem Erken dinlendiği gün üzülmez kimse!” Çiğdem Erken dinlemeye başladığımdan bu yana içimden geçirip de kurmayı akıl edemediğim bir cümleyi kurmuş Key, kıskanmadım dersem yalan olur. Bilenler bilir, PEK öyle neşeli, eğlenceli şarkılar yazmaz Çiğdem Erken; çok ender yazar ya da. Ama şarkılarından geçen bütün o hüznün, melankolinin, her nasılsa insanı kahretmeyen, asap bozmayan bir tarafı vardır. Üzmeyen hüzün olur mu? Oluyor işte!
Çiğdem Erken’in üçüncü albümü “Manita”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle raflarda yerini aldı. Müzik kariyeri çok daha eskiye dayanan Erken’in 2011 yılından bu yana süregelen albüm macerasında çıktığı bu üçüncü basamak henüz ama aynı zamanda ciddi bir dönemeç aslında. Zira ilk iki albümü yayımlayan Ada Müzik’ten ayrılıp Sony Müzik’e transfer olan Çiğdem Erken, albümün müzikal altyapısını da İskender Paydaş’a emanet etmiş bu defa.
Müziği akademik düzeyde biliyor olmanın, uzun yıllardır şarkı yazıyor olmanın, tiyatro oyunlarına yazdığı şarkılar, yaptığı müziklerle ciddi bir dramatik kurgu tecrübesi edinmiş olmanın avantajlarıyla donanmış bir müzisyen olarak Çiğdem Erken, başından beri avantajlıydı belki ama aslında tüm bunlar bir avantaj olduğu kadar dezavantaj da olabilirdi. Çünkü işin formülasyonuna bu kadar hâkimken, doğal, naif, içten olmak ve bunu dinleyene hissettirmek hiç kolay değildir. Oysa Çiğdem Erken şarkılarını en çok bunun için sevdik biz; doğal, naif, içten ve de iddiasız oldukları için…
Nitekim bu albüm de böylesi şarkılarla dolu. 10 şarkı var “Manita”da (yeri gelmişken, Erken şarkılarındaki hafif çapkın, çok dişi, güldürme kaygısı taşımadan esprili olabilen o tavra ancak bu kadar uygun bir isim bulunabilirdi, onu da söyleyeyim.) Şarkılardan biri tanıdık. Daha önce Zuhal Olcay’ın da seslendirdiği Vedat Sakman şarkısı “Yani Yani”. Bu bir sürpriz çünkü Çiğdem Erken albümlerinden “cover” çok sık gördüğümüz bir şey değil. Albümde bir de tiyatro oyunu şarkısı var: Çiğdem Erken’inZengin Mutfağı adlı oyun için bestelediği, sözlerini ise oyunun yazarı Vasıf Öngören’in kızı Aslı Öngören’in yazdığı “Dünyayı Durduran Şarkı”. Bu şarkıda Çiğdem Erken’e Halil Sezai eşlik ediyor. Bu da bir başka sürpriz ki bence albümün en dikkat çekici, etkili şarkılarından biri aynı zamanda… Çiğdem Erken ve Halil Sezai’nin birbirinden dağlar kadar farklı şarkı söyleme biçimlerinin yarattığı tezat, bu umut dolu, sloganı güçlü şarkıya müthiş bir albeni kazandırmış.
“Bugün doğdun, ismin Ozan” diye başlayan “Cesaretinden Bir Can Kazan”, Çiğdem Erken’in yeğeni Ozan için yazdığı bir şarkı. Çiğdem’in ablası Sedef Erken’in, oğlu Ozan’ın nezdinde ülkedeki tüm down sendromlu çocuklar için yıllardır verdiği mücadeleyi bilmeyenler mutlaka araştırıp okumalı. Çünkü bu şarkının anlam ve değeri o vakit çok daha iyi anlaşılacak, yerini bulacaktır.
“Saçlarımı Yaptırdım” ve “Gümüşlük’te” (ekini ayırarak yazıyoruz evet; kartonetteki gibi değil), Erken’in kendi hayatından anları, yaşanmışlıkları şarkı formuna döküyor. Eminim ki Bodrum’a gitmezden önce bir gün saçlarını yaptırmışlığı vardır hakikaten Çiğdem’in. Ya da Gümüşlük’te bir gece sedirde uyuyakalmışlığı. Şarkılarındaki bu detayları seviyorum ben; samimiyetini en çok buralarda buluyorum. Albümdeki diğer şarkılarda ise daha genel geçer ifadelerle anlatılmış yaşanmışlıklar var. Bu defa çoğunlukla öyle... Bu öyle mi denk geldi, yoksa şarkılar seçilirken buna özellikle dikkat mi edildi, bilmiyorum. Ancak önceki albümlerinde Çiğdem’in daha fazla detay verdiği bir gerçekti.
“Öyledir Geçer Zaman” ve “Bir Kadeh Akşam Rakısı” albümün açılışını yapan iki güçlü şarkı. “Düşkünüm”, “Hangi” ve “Kelebek” ise albümün “üzmeden hüzünlendiren” diğer şarkıları.
Bu albümü temelden farklı kılan en önemli unsur, İskender Paydaş düzenlemeleri hiç kuşkusuz… Paydaş gibi neredeyse tamamen ana akıma yönelik işler yapan bir müzisyenin, işin ticari matematiğini bir kenara koyarak, sadece müzisyen ruhu ile kolları sıvaması kolay değil. Sık rastladığımız bir şey de değil. Açıkçası ben, haberi ilk duyduğumda ortaya çıkacak sonuç ile ilgili şüpheler taşıyordum ama neyse ki Paydaş’ın Çiğdem Erken müziğine ziyadesiyle katkısı olmuş; zararı değil. Armonizasyonu daha iyi, kulağı daha fazla dolduran düzenlemeler, kayıt kalitesi ve miksaj bakımından da, tatmin edici seviyenin üzerinde kayıtlarla albüm, önceki Çiğdem Erken albümlerine kıyasla çok daha profesyonel tınlıyor. Buna Erken’in şarkıcılık performansı da dâhil.
Dilan Bozyel’in fotoğrafları ve Melek Boçoğlu’nun grafik tasarımıyla ete kemiğe bürünen “Manita”, mutlaka dinlenilmesi, es geçilmemesi gerekenler arasında. “İyi müzik” burada çünkü.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.