OĞUZHAN ŞOV PEŞİNDE!
Oğuzhan Uğur’un önlenemez yükselişini öngörmek elbette benim kerametim değildi. Kim dinlese aynı şeyi dillendiriyordu zaten. Ben onun internette dolaşan iki şarkısı hakkında bir yazı kaleme aldığımda, o çoktan albüm yapmak için Dokuz Sekiz Müzik’le anlaşmıştı bile. Yani iş ciddiye binmiş, hiç akılda yokken ‘albümlü sanatçı’lığa soyunmuştu en yeni ‘internet fenomeni’miz. (Her ne kadar bu aralar pek bir şey sanılıyorsa da bu sıfat, aslında çoğunlukla gezmekten, tozmaktan, giyinmekten, sevgili edinip sonra ayrılmaktan ve bunları kıt Türkçeleriyle “tvitlemekten/bloglamaktan” başka bir meziyeti olmayan insancıklara yakıştırıldığı/yakıştığı için Oğuzhan’ı ‘internet fenomeni’ diye adlandırmak haksızlık olur, onu da söyleyeyim; siz bakmayın benim ironi yaptığıma.)
SEVGİLİYE (B YÜZÜ)
“Sevgiliye” albümü bir taraftan çok beğenilir ve büyük satış rakaları yakalarken, bir taraftan da eleştirilere maruz kalıyordu. Eleştirilerin odak noktası Aşkın Nur Yengi’nin şarkı söyleme stilinin ve sesinin Sezen Aksu’ya çok benzemesiydi. Özellikle vurguları adeta Sezen’in kopyası gibiydi. Bir başka eleştiri ise bu kadar genç bir şarkıcının, şarkıların büyük çoğunluğunda yaşının çok üzerinde duygu ve duyarlılıklarını dile getiriyor olmasıydı.
ARZU'NUN "ZAMAN TÜNELİ"
Arzu Ece’nin hastane odasında cep telefonu kamerasıyla çektiği videosu bundan yaklaşık bir yıl önce düşmüştü internete. Bu video o günlerde bir hayli konuşuldu, hatta bu vesileyle Arzu Ece ana haber bültenlerine, gündüz kuşağı programlarına katıldı, gazetelerde röportajları yayımlandı. Bir zamanların şöhretli ve güzel yıldızının bir sebepten zor günler geçiriyor olması, ne çare ki tüm dünyada olduğu gibi bizim memlekette de haber değeri taşıyordu.
"SEVGİLİYE" (A YÜZÜ)
Aşkın Nur Yengi henüz 13 yaşındayken Sezen Aksu’ya vokal yapmaya başladı. O günlerde hem konservatuvarda müziğin teorisini öğreniyor, hem de Aksu’nun sahnesinde deneyim kazanıyordu. Bir şarkıcı- vokalist ilişkisinden çok öteydi aslında. Anne-kız, abla-kardeş, öğretmen-öğrenci… Hani o karşılık beklenmeyen, alacak verecek hesabı tutulmayan ilişkilerdendi. Aşkın, Sezen Aksu ve Onno Tunç rahle-i tedrisinden geçerek büyüdü. Bu hem az bulunur bir hayat bilgisi, hem de eşsiz bir müzik pratiği demekti.
O güne dek biz, sevdiğimiz bir starın vokalistlerini adıyla sanıyla tanımaya hiç alışkın değildik. Onlar gözümüzde orkestranın birer parçası, hatta birer enstrümandı sadece. Oysa Sezen her fırsatta vokalistlerini öne çıkarır, sahnede solo söyletir, onların ne kadar yetenekli olduklarından uzun uzun bahseder olmuştu. Nitekim 1987 yılı Eurovision şarkı yarışması Türkiye finallerinde Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ın bir şarkıyı birlikte söyleyerek yarıştıklarını gördüğümüzde şaşırmadık. Çünkü onları nicedir tanıyor, isimlerini biliyorduk. Onlar Sezen Aksu’nun vokalistleriydi.
Yengi ve Kolçak “Güzel Şeyler Söyle” adlı şarkıyla Eurovision’da derece kazanamadı ama aynı yılın yaz aylarında düzenlenen 2. Kuşadası Altın Güvercin yarışmasında “Yeniden” adlı şarkıyla birinci oldular. Hemen ertesi yıl, bu defa Antalya Akdeniz Akdeniz şarkı yarışmasında “Portakal Çiçeği” adlı şarkıyla, yine ikili olarak bir birincilik daha kazandılar. 1989’da ise bu defa Aşkın solo olarak katıldığı Çeşme uluslararası müzik festivalinde birinci oldu.
Tüm bu yarışmalar zinciri boyunca gazete ve dergilere hep Harun Kolçak’la birlikte haber olan, “Aşkım ve Harun” ikilisi olarak anılan Yengi’nin bu son yarışmada tek başına boy göstermesi boşuna değildi. Nitekim kısa bir süre sonra, 1990 yılının Şubat ayında Aşkın Nur Yengi “Sevgiliye…” adı verilmiş ilk albümüyle profesyonel müzik kariyerine adım atacaktı.
Bu albümün Türk pop müzik tarihinin ilkler hanesine not düşülecek önemli özellikleri vardı. Bunu o günlerde değil belki ama, zaman geçtikçe daha iyi anlayacaktık.
Bir kere ilk kez bir star, vokalistine böylesi bir destek vererek albüm yapıyordu. Albüm kartonetinde prodüktör titrinin karşısında Sezen Aksu yazdığını görenler ister istemez şaşıracaktı. Ama Sezen bu kadarla da kalmamış, albümdeki on şarkının dokuzuna söz yazarı, üçüne de besteci olarak imzasını atmıştı.
Seksenlerin ikinci yarısında, arabesk darbesinin etkisini üzerinden atıp tekrar ayağa kalkmaya başlayan Türk pop müziğini ayakta tutan birkaç isim vardı. Sezen Aksu, Barış Manço ve Mazhar - Fuat - Özkan, Nilüfer ve Kayahan bunların başında geliyordu. Yani neresinden baksanız popun yaş ortalaması 30’un üzerinde hatta 40 sınırındaydı ve söz konusu isimlerin hepsini yetmişlerden (bazılarını altmışlardan) bu yana tanıyor idik. Yani şöyle yeni bir yüze, yeni bir sese, genç nüfusun kendisiyle özdeşleştireceği kendi yaşlarında bir isme çok ihtiyaç vardı ama ne müzik piyasasının Unkapanı kanadında ne de medyada yeni isimlere şans vermek niyeti ve fikri vardı. Aşkın Nur Yengi bu albümle böylesi önemli bir boşluğu da dolduracaktı.
Doldurdu da nitekim. Piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra kulaktan kulağa, dilden dile dolaşmaya başladı. Her yerde ama her yerde Aşkın Nur Yengi şarkıları çalındı ve dinlendi. Ben mesela o sene yaz tatilinde Ölü Deniz’de plajda gün boyu sabahtan akşama dek ara vermeksizin albümün çalındığını ve kimsenin de “Değiştirin kardeşim şu kaseti,” demediğini hatırlıyorum. Müzik televizyonlarının, özel radyoların ve internetin olmadığı bir dönemde bir albümdeki şarkıların bu derece ezber edilip dillere düşmesinin nasıl bir başarı olduğunu varın siz hesap edin. Nitekim bugün bilinen bir gerçek var ki “Sevgiliye…” albümünün resmi kaset satışı iki milyonu bulmuş durumda. Buna korsan baskıları ve CD satışlarını da ilave edecek olursak, az sayıda albümün kırdığı bir rekordan bahsedebiliriz.
Doldurdu da nitekim. Piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra kulaktan kulağa, dilden dile dolaşmaya başladı. Her yerde ama her yerde Aşkın Nur Yengi şarkıları çalındı ve dinlendi. Ben mesela o sene yaz tatilinde Ölü Deniz’de plajda gün boyu sabahtan akşama dek ara vermeksizin albümün çalındığını ve kimsenin de “Değiştirin kardeşim şu kaseti,” demediğini hatırlıyorum. Müzik televizyonlarının, özel radyoların ve internetin olmadığı bir dönemde bir albümdeki şarkıların bu derece ezber edilip dillere düşmesinin nasıl bir başarı olduğunu varın siz hesap edin. Nitekim bugün bilinen bir gerçek var ki “Sevgiliye…” albümünün resmi kaset satışı iki milyonu bulmuş durumda. Buna korsan baskıları ve CD satışlarını da ilave edecek olursak, az sayıda albümün kırdığı bir rekordan bahsedebiliriz.
Aslına bakarsanız “Sevgiliye…” albümünün müzik tarihine geçmesinin sebebi bu büyük satış rakamı da değildir. Bu albüm tek başına Türk popunda yeni bir çağın da başlangıcı olacak doksanlar fitilini ateşledi. Yeni isimlerin, yeni seslerin de popüler olabileceği, kabul göreceği gerçeği hem dinleyici hem de müzik sektörü nezdinde kabul gördü ve arkası geldi.
Yıllar içerisinde her bir şarkısı bir klasiğe dönüşen bu albümü bir kez daha hatırlamak için, buyurun hem okuyun, hem de dinleyin…
SENİ ALDATTIM: İlk kez Enrico Macias tarafından 1986 yılında seslendirildi. Orijinali Fransızca sözlü “Mon Chanteur Préféré” adlı bu şarkı, aynı zamanda Macias’ın 1986 yılında yayımlanan albümüne de adını veren şarkıydı.
Şarkının Türkçe sözlerini Sezen Aksu yazmış, düzenlemeyi ise Onno Tunç yapmıştı.
Şarkıyı 1990 yılında Canan Sabah, “Beni Yolcu Et” adı verilmiş albümünde yeniden seslendirdi.
Aynı yıl, dönemin modası taverna albümlerinden birinde, o günlerin popüler şarkılarının yanı sıra “Seni Aldattım”a da yer verildi. “Taverna ‘90” adlı bu albümde sadece bir klavyeyle çalınarak kaydedilmiş şarkının sözlü ve enstrümantal versiyonları yer alıyordu.
Tavernacılar belli ki şarkıyı çok sevmişti. Nitekim "Seni Aldattım" bir başka taverna kasetinde daha kullanıldı. "Bizim Taverna / Mahallede Şenlik Var" adlı bu kasette şarkıyı Murat Ertuğrul seslendirmişti.
“Seni Aldattım”ın 1990 yılında kullanıldığı bir başka karma albüm de Metin Özülkü’nün hazırladığı “Merhaba Anılar” adlı albüm oldu. Eski ve yeni Türkçe pop şarkılarının potpuri şeklinde yer aldığı bu albümde şarkı, Eda Özülkü tarafından yarım olarak seslendirilmişti. Bu albüm, adı değiştirilerek 2006 yılında bu defa “Romantik Aşk Melodileri” adıyla yeniden yayımlandı. Haliyle şarkının bu albümdeki kaydı da bir öncekiyle aynıydı.
Yine aynı yıl şarkıyı gitarist Cengiz Coşkuner de seslendirdi. Genellikle enstrümantal albümler yapan Coşkuner, ara sıra şarkı söylediği albümler de yapıyordu ve şarkı, Coşkuner'in "Kapris Yapma" adlı albümünde yer alacaktı.
Enrico Macias'ın bu şarkısını yine 1990 yılında Gökben de farklı Türkçe sözlerle seslendirdi ve bu kayıt Gökben'in "İşine Gelirse" adı verilmiş albümünde kullanıldı. Şarkının bu versiyonunda Türkçe sözler Ülkü Aker tarafından yazılmıştı. (Konuyla doğrudan ilgili olmasa da, meraklısına ilginç geleceğini düşündüğüm için bu şarkıyı da yazının "bonus"u olarak ekledim.)
"Seni Aldattım" son olarak 2006 yılında bu defa Ebru Polat tarafından yeniden seslendirildi. Şarkının bu yeni versiyonu Polat’ın “Kalp Ayazı” adlı albümünde yer aldı.
Şarkı, Gökhan Sezen'in 2015 yılında yayımlanan "Yorumcu" adlı albümünde de yer aldı.
BİLE BİLE: Söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait bu şarkının düzenlemesi Onno Tunç tarafından yapılmıştı. Şarkının bu ilk kaydında Aşkın Nur Yengi, Harun Kolçak’la düet yapıyordu.
Şarkıyı Sezen Aksu 1996 yılında bu defa kendisi seslendirmek istedi ve bu yeni versiyon Aksu’nun “Düş Bahçeleri” albümünde yer aldı. Bu kayıtta Sezen Aksu, Yaşar Gaga’yla düet yapıyordu.
2007 yılında dünyaca ünlü İtalyan tenor Alessandro Safina, o yıl yayımlanan yedinci albümünde “Bile Bile”ye de yer verdi ve şarkıyı Sezen Aksu ile düet yaparak söyledi. Albüm piyasaya çıktıktan bir süre sonra Türkiye’ye de gelen ve Sezen Aksu’yla birlikte konser de veren Safina, sonrasında Sertab Erener’le de birlikte de sahneye çıktı.
Sezen Aksu 2009 yılında “Bile Bile”yi bir kez daha seslendirdi ve Kıvanch K. tarafından yapılan bu yeni düzenleme Aksu’nun “Yürüyorum Düş Bahçelerinde” adlı albümünde kullanıldı. Şarkıda Sezen'le düet yapan yine Yaşar Gaga idi.
Harun Kolçak'ın 2016'da yayımlanan son albümü "Çeyrek Asır"da Aşkın ve Harun yıllar sonra şarkıyı bir kez daha birlikte söylediler.
2016 yılında şarkıyı bir başka seslendiren ise Tilt oldu. Şarkı, grubun ilk albümü "01"de yer aldı.
2019 yılında ise şarkı bu defa MYFO adlı grubun ilk albümü "Rafine"de yer aldı.
OLMAZ: Şarkının söz ve müziği Sezen Aksu tarafından yazıldı, düzenlemesi ise Onno Tunç tarafından yapıldı.
“Olmaz” 2007 yılında Burak Kut tarafından yeniden seslendirildi. Kut’un “Komple” adlı albümünde yer alan bu yeni versiyonun düzenlemesi Erdem Kınay tarafından yapılmıştı.
SEVGİLİYE: Söz ve müziği Şehrazat tarafından yazılan bu şarkının düzenlemesi Turhan Yükseler imzası taşıyordu.
"Sevgiliye", 2017 yılında Hakan Hepcan ve Ceren Akın düetiyle yeniden seslendirildi ve şarkı, tekli olarak piyasaya sürüldü.
ÇAĞIRMA BENİ: Orijinali Yunan şarkıcı Giannis Parios’a ait olan “San Trello Fortigo” adlı bu bu şarkı ilk kez 1989 yılında onun tarafından seslendirildi ve Parios’un o yıl yayımlanan albümüne de ismini verdi. Şarkının sözleri Parios’a, bestesi ise Marios Tokas’a aitti.
Şarkının Türkçe versiyonunda sözler Sezen Aksu tarafından yazılmış, düzenleme ise Onno Tunç tarafından yapılmıştı. Ancak nedendir bilinmez, kartonette şarkının bestecisi olarak Paryos Zalo yazacaktı (hiç olmazsa şarkının söz yazarı Parios’un adını anmışlar ucundan kıyısından.)
"Çağırma Beni", 2016 yılında Muazzez Ersoy tarafından yeniden seslendirildi ve bu versiyon Ersoy'un "90'dan Pop" adı verilmiş albümünde yer aldı.
Bu şarkı başka Türkçe sözlerle Sibel Can tarafından söylendiyse de Aşkın Nur Yengi’nin bu versiyonunu daha sonra yeniden söyleyen olmadı. Sibel Can'ın seslendirdiği bu versiyonda Türkçe sözler Aşkın Tuna tarafından yazılmıştı. (Bu da yazının ikinci "bonus"u olsun.)
Kasetin A yüzü burada bitiyor. B yüzünü çevirmeden önce kısa bir ara...
Yazının devamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
EKİM 2010 (GÜNCELLEME TEMMUZ 2019)
TİKİSULARIN VE TİKİCANLARIN DÜNYASINDAN
Türkiye’de “dj” müziği gibi çok anlamlı olmayan bir ifadeyle tanımlanan elektronik dans müziği (EDM) gece kulübü ve diskoteklerden çıkıp geniş konser alanlarına yayılmaya başladı. Doksanlardan bu yana pop müziği albümlerinde yer verilir olan “remix”lerle kulaklarımızın alışmaya başladığı bu müzik türü, Hüseyin Karadayı ve Burak Yeter’in içinde Türkçe şarkılarda bulunan albümleriyle ivme kazanırken, albüm olarak yayımlanmasa bile internet üzerinden dolaşıma giren türlü çeşitli “remix”lerle kendi dinleyici kitlesini kazandı. Türkçe pop çalan radyoların genellikle hafta sonu kuşaklarında yer verdikleri “dj” setlerinin de bu “trend”e katkıda bulunduğu söylenebilir.
Sezen Aksu, Candan Erçetin, Yaşar gibi isimler daha bu kadar moda olmadan çok önce, sadece şarkılarının “remix”lerini içeren albümler yayımladılar. Murat Uncuoğlu ve Aytekin Kurt’un Sertab şarkılarından kotardıkları “Sertab Goes To The Club” ve Uncuoğlu’nun Hakan Eren’le projendirdiği “Bir Zamanlar Remix” albümleri de öncü sayılabilecek işlerdi ama çok fazla ses getirmediler.
Bu konudaki asıl dönüm noktasının Ozan Doğulu’nun 2010 yılında yayımlanan “130 BPM” albümü olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu albüm bir süredir yeni bir çıkış yolu arayan popüler müzik piyasası için adeta can simidi oldu ve gördüğü ilgiyle de benzer albümlerin önünü açtı.
“130 BPM”in yayımlandığı 2010 Haziran’ından bu yana piyasaya çıkan İskender Paydaş, Volga Tamöz, Erdem Kınay, Ozan Çolakoğlu albümleri ve yine Ozan Doğulu’nun “130 BPM Allegro”su elektronik dans müziğini, popüler müzik sektörünün neredeyse tek atar damarı haline getirdi.
Aslında bu sadece Türkiye’ye has bir durum değil. Dünyada da son yıllarda benzer bir eğilim var. MTV Müzik Ödüllerine 2012 yılında ilk kez EDM kategorisinin konulması, EDM konseptli festival sayısının ve bu festivallere katılan izleyici sayısının her yıl giderek artıyor olması dikkat çekici gelişmeler. Avicii, Tiesto, David Guetta, Skrillex gibi isimler bir dönemin “rock” yıldızları kadar ilgi görüyor bugünlerde. Yüzbinlerce insan, pek az sayıda “rock” ya da pop şarkıcısının doldurabileceği geniş alanlarda hayranı oldukları “dj”lerin performanslarını izlemek için toplanıyor. MTV programcısı Rawley Bornstein’in EDM’ni “yeni rock’n roll” diye tanımlaması belki abartılı ama yine de göz ardı edilemeyecek bir saptama.
Nitekim Türkiye’de de geride bıraktığımız yazın galipleri “dj”/aranjörler oldu. Hem albümler çok konuşuldu, çok sattı, hem şarkılar her yerde çalındı, hem de performansları büyük ilgi gördü. Özellikle Ozan Doğulu, yurt içi ve yurt dışında herhangi bir pop ya da “rock” şarkıcısının dolaşmadığı kadar çok yer dolaşarak ve her gittiği yerde etkinlik alanlarını hıncahınç doldurarak albümlerinin yarattığı etkinin gücünü gösterdi.
Dünyada “dj”lerin önceleri piyasada mevcut dans şarkılarını uzatarak, başka formlara sokarak, dans edilemeyecek şarkıları dans edilebilir hale getirerek çıktıkları yol, zaman içerisinde sadece bu maksatla yeni şarkılar üretmeye kadar gitti. Bizde de Karadayı, Yeter, Uncuoğlu gibi isimler genellikle birinci yolu seçerken, Ozan Doğulu ve peşi sıra gelenler ikinci yolu tercih ettiler. Genellikle bu albümlerde yeni şarkılar ya da eski şarkıların yeni düzenlemeleri kullanıldı, Erdem Kınay gibi kendi bestelerine ağırlık verenler de oldu. Ozan Çolakoğlu ve İskender Paydaş misali yüzünü sıklıkla görmediğimiz, ‘müzik mutfağındaki saygın adamlar’ olarak bellediklerimizi kliplerde “dj” setinin başında elleri havada görmeyi yadırgamış olsak da en başında, her birinin kendi janrında bu işi hakkıyla yaptığını da kabul etmemiz lazım.
Bu zincire son eklenen halka “The Project” albümüyle Kaan Gökman ve Serdar Şenel oldu. Bu defa konsept biraz daha farklı. Ortak yaptıkları besteler ve Şenel’in yazdığı sözlerle tamamen sıfır kilometre şarkılardan oluşan bir albüm bu. Serdar Şenel “dj” ya da aranjör değil; besteci ve şarkıcı. “Dj” Kaan Gökman’la bu albüm için bir ortaklık kurmuşlar ve bu proje ortaya çıkmış. Fark da burada başlıyor zaten.
Kaan Gökman radyoculuğuyla olduğu kadar bugüne dek birçok albümde yayımlanmış “remix” düzenlemeleriyle ve 2010 yılında piyasaya çıkan “This Is (H)it” albümüyle tanınıyor. Asıl mesleği görsel sanatlar ve grafik tasarım olan ama kendini bildi bileli müziği de hep cebinde taşıyan Serdar Şenel ise yine 2010 yılında piyasaya çıkan ilk albümü “Sana Tebrikler”le müzik piyasasına güncel pop kulvarından giriş yapmıştı. Birini yakından, diğerini uzaktan tanıdığım ve takip ettiğim bu iki genç adamın ortak noktaları, müziği çok sevmeleri kadar işlerine gösterdikleri özen ve titizlik ile harcadıkları emek ve çaba. Bu da bu albüme baştan kazanılmış bir sinerji olarak yansımış zaten.
Tek bir itirazım var ki; o da albümün adı. Çok yakın bir tarihte Erdem Kınay’ın benzer konseptteki albümü “Proje”adıyla piyasaya çıkmışken, ben olsam İngilizce bile olsa aynı ismi kullanmazdım. Bunu bir kenara koyarsak Serdar Şenel tarafından yapılan kapak tasarımının, Saygın Şenel tarafından çekilen kartonet fotoğraflarının, peşi sıra kliple de tamamlanan görsel bütünlüğün gayet maksadına uygun ve batıdaki emsallerini aratmayacak nitelikte olduğu söylenebilir.
Gelelim içeriğe…
Albümde altı şarkı ve bir de “remix” var. Şarkıların düzenlemelerini Kaan Gökman yapmış, Serdar Şenel de solistliği üstlenmiş ama her şarkıda ayrıca konuk isimler de Şenel’e eşlik ediyorlar. Bu tür albümlerin olmazsa olmazlarından biri de bu kalabalık kadrolar zaten. Bu her şeyden çok çabuk bıktığımız hız çağında, bu gidişle tek bir şarkıcının on şarkısını ard arda dinlemeyi unutur, bundan sıkılır olacağız. Bundan olsa gerek Şenel de solist olarak şarkılarını başka şarkıcılarla paylaşmakta sakınca görmemiş. İyi de yapmış.
Geçtiğimiz günlerde ilk klip olarak da servis edilen “Efendi”, albümün açılış şarkısı. Bu şarkıda Şenel ve Gökman’a Eylem ve Mansur Ark eşlik ediyor. Bu ilk şarkı albümün bütünü hakkında fikir vermeye yetip de artıyor bile.
Bu tür müziğin çıkış noktası olması itibariyle albümde anlatılan, gece kulüplerinin, gece hayatının ve o hayatın insanlarının hikayeleri (Ozan Doğulu da “Alain Delon”la böyle bir başlangıç yapmıştı hatırlarsanız.) Şık giyinmek, o mekân senin bu mekân benim gezmek, kolay başlayan, kısa süren ilişkiler yaşamak… Hafta sekiz gün dokuz partiler, on parmak mesajlaşan, eski sevgilisine laf sokan kızlar (Tikisular), lüks arabalar süren, pahalı parfümler kullanan “cool” genç adamlar (Tikicanlar)… Memlekette büyük çoğunluğun sadece dizi filmlerden, magazin programlarından ve şarkılardan tanıdığı/bildiği, aslına bakarsanız yazları Güney sahilleri, kışları da İstanbul dışında pek izine rastlanmayan bir yaşam biçiminin şarkıları.
Peki neden tutuluyor bu kadar bu şarkılar?.. Çünkü artık kimse ona kendisini anlatan şarkıyı/kitabı/filmi duymak/okumak/görmek istemiyor. Herkes yerinde olmak istediklerinin hikâyeleriyle ilgileniyor. Belki de bu bizim sıradan/ortalama/sıkıcı hayatlarımıza katlanma biçimimiz artık. Ya da bir genelleme yapmayacaksak şayet, herkesin kendince farklı ve haklı bir gerekçesi mevcut. Şöyle ya da böyle bu şarkıların, bu tarzın ve bu türün bir alıcısı var ve Şenel – Gökman ikilisinin yazdığı şarkılar tam da o alıcı kitleyi can evinden vuruyor. Üstü açık ya da kapalı eleştiri/dalgaya alma payını da es geçmeden.
Peki neden tutuluyor bu kadar bu şarkılar?.. Çünkü artık kimse ona kendisini anlatan şarkıyı/kitabı/filmi duymak/okumak/görmek istemiyor. Herkes yerinde olmak istediklerinin hikâyeleriyle ilgileniyor. Belki de bu bizim sıradan/ortalama/sıkıcı hayatlarımıza katlanma biçimimiz artık. Ya da bir genelleme yapmayacaksak şayet, herkesin kendince farklı ve haklı bir gerekçesi mevcut. Şöyle ya da böyle bu şarkıların, bu tarzın ve bu türün bir alıcısı var ve Şenel – Gökman ikilisinin yazdığı şarkılar tam da o alıcı kitleyi can evinden vuruyor. Üstü açık ya da kapalı eleştiri/dalgaya alma payını da es geçmeden.
Nitekim şarkıların tamamı bu ana temanın birer parçası gibi. Burada emsali albümlerde gördüğümüz türden “Aman içine Sibel Can’ı da katayım, dur Orhan Baba’dan da bir şarkı koyayım, başka başka kitlelere de olta atayım,” hesaplarına girilmeden, doğrudan hedef kitleye yönelik parçalarla tüme varılıyor ki albümü doğru ve dürüst kılan da bu.
“Efendi”den sonra sırasıyla “Ukala”da Erci E., Tam Zamanı”nda Duygu Çevik, “Hoş Kadının Fendi”nde Simge Sağın, “Aşktan Öte”de Nezih Üçler, “Şekerim”de Maxim, Şenel ve Gökman’a eşlik ediyor. Albümün sonunda yer alan “Ukala Remix” ise Koray Aykılıç tarafından yapılmış.
Şarkıların “mix”i Türkiye’de elekronik müziğin pirleri arasında sayabileceğimiz Erol Temizel’in elinden çıkmış. Albümün en dikkat çekici özelliklerinden biri de çok sıkı ve temiz bir “sound” duyuyor olmamız. Bunda Kaan Gökman’ın ince işçiliği kadar Erol Temizel ustalığının da payı var kuşkusuz. Albüm sokaktaki insandan müzik yazan çizenine kadar hepimizin “dım tıs dım tıs” diye adlandırdığı o tekdüzelik tuzağına düşmüyor. Melodik ve akılda kalıcı şarkılar, çok modern, çok güncel bir yapı üzerine kurulmuş düzenlemelerle albümü dinleyenlerin bir dakika olsun sıkılmasına fırsat vermiyor. Evinde bir bilgisayar, bilgisayarında da bir müzik yazılımı olan herkesin aranjör ya da “dj” olabildiği, “remix” yapabildiği bu zamanda, bu işi herkesin neden yapamayacağını ya da herkesin yaptığının neden olmayacağını Kaan Gökman bu albümle açok ve net bir şekilde gösteriyor.
İçinde oryantal tatlar barındıran “Ukala” bence bu albümün “Efendi”den sonraki bir diğer dikkat çekici şarkısı. “Tam Zamanı”nın sözlerinde Demet Akalın’a bir gönderme mi var, ben mi öyle algıladım emin değilim. “Hoş Kadının Fendi”nde eğlence doruğa çıkıyor. Nefesli sesler, ufaktan bir halay ritmi ve gazel esprisi gayet dozunda. Maxim Petrov kimdir diye bir bakayım dedim, Rusya’da 12 hastasını öldürdüğü için ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış bir doktor olduğu bilgisi çıktı karşıma. Bu Maxim o Maxim değildir nasılsa diye aramaktan vazgeçtim (Ama bu arada “Şekerim”i de çok eğlenceli buldum.) “Aşktan Öte” onca modern altyapısının içinde barındırdığı arabesk temayla bana biraz Gülşen’in “Seyre Dursun Aşk”ının formülünü anımsattı. Ha bir de “mesajlaşırım on parmak” cümlesini keşke Eylem söylemeseymiş diye düşündüm.
Gökman ve Şenel ortaklığı başka albümlerle de sürer mi bunu bilmiyorum ama bu projenin yılın en iyi EDM albümlerinden biri olduğu bir gerçek. Ben kendi adıma umarım ki bu ortaklık daha geniş açılımlar, daha büyük projelerle devam eder ve hatta benzeri ortaklıklar için de yol açıcı olur.
EYLÜL 2012
(Milliyet Sanat dergisi Eylül 2012 sayısında ve 15 Eylül 2012 tarihli Milliyet gazetesi Cadde ekinde yayımlanmıştır.)
1992 yılında Gülhane Parkında verdiği konser sonrası, 14 yıl boyunca sahneye çıkmayan İlhan İrem, bu kuralını 2006 yılında bozmuş ve Harbiye Açıkhava sahnesinde yıllar sonra ilk kez hayranlarının karşına çıkmıştı. O günden bugüne parmakla sayılacak kadar az sayıda konser veren İrem, iki yıl aradan sonra, 22 Eylül gecesi Turkcell Kuruçeşme Arena’da olacak. O nereye gitse gelecek hayran kitlesi bir yana, o kadar hayran olmayanları bile etki altına alan ‘bir daha kim bilir ne vakit bir konser daha verir’ telaşı da bu konseri tıpkı öncekiler gibi yine izdihama gebe bırakacaktır. Şöyle ya da böyle, bir İlhan İrem daha yok ve sadece bu basit gerekçe bile bir müzikseveri bu konseri kaçırmamaya mecbur bırakabilir. Niye bir İlhan İrem daha yok?.. Gelin şimdi bunun cevabını arayalım.
ORTAYA KARIŞIK DALKILIÇ
Murat Dalkılıç dört şarkı ve üç “remix”ten oluşan, “Kasaba” adı verilmiş ilk “maxi-single”yla karşımıza çıktığında takvimler 2008 yılını gösteriyordu. Parlak bir Soner Sarıkabadayı şarkısı olan “Kasaba”yla parlak bir çıkış yapan Dalkılıç, bu çıkışı 2009 yılında dijital “single” olarak yayımlanan iki şarkıyla sürdürdü. Nisan ayında Sıla imzalı “Pardon”, Ağustos ayında ise yine bir Soner Sarıkabadayı bestesi olan “La Fontaine” servis edildi. 2010 yılında ise içinde bu iki şarkının da bulunduğu ilk albüm “Merhaba” yayımlandı. Ve 2012 yılının Mayıs ayında Murat Dalkılıç “Bir Güzellik Yap” adı verilmiş ikinci albümüyle tekrar karşımıza çıktı.
İlk üç yıllık süreçte Dalkılıç’ın popüler müzik piyasasında kendini gösterdiği profil, üzerine bir tutam Murat Boz baharatı serpilmiş bir Kenan Doğulu-Yalın ortalamasıydı. Hani Kenan Doğulu ve Yalın’ın canım “Ünzile” şarkısını birlikte perişan ettikleri bir düet vardır. Hâlâ hangi cümleyi Kenan, hangisini Yalın söyler ayırt edilemez o düette. Hah işte onların arasında bir cümle de Murat söylemiş olsaydı, emin olun anlamazdık. Ya da Murat’ın “Kıyamadım İkimize” ve “Çatlat” şarkılarını alıp Kenan’ın albümüne koysalar farkına bile varmayabilirdik.
Yola yeni çıkmışlar için tutmuş formüllere yaslanmak elbette anlaşılabilir, hatta belki de hak verilebilir bir tercihtir elbette. Bir de tam tersi vardır oysa. Kimselere benzemeden/benzetilmeden, farklı, yeni, kendine özgü olarak dikkat çekmek. Bu daha zordur ve daha riskli. Ülke popüler müziğinde kaç kez Mirkelam benzeri çıkışlar yaşandı düşünsenize. Bundandır ki hep bir pay bırakmak, bir süre beklemek, şans vermek gerekir deneye yanıla yolunu arayanlara. Ben kendi adıma Dalkılıç’ı böyle bir yere koymuştum ve bekliyordum.
“Bir Güzellik Yapsana” bu anlamda farklı bir Murat Dalkılıç çıkardı karşımıza. Şaşkınlığa uğratmadı belki ama Dalkılıç cephesindeki olumlu gelişmeyi de açık seçik bir biçimde hissettirdi.
On şarkı ve bir versiyondan oluşan ve Kaya Müzik etiketiyle yayımlanan albüm bir Ersay Üner bestesiyle açılıyor. Bazı bestecilerin adı bazı şarkıcılarla özdeşleşir ve o ikisinin bir arada olmadığı durumlar da nedense pek parlak sonuç vermezmiş gibi gelir her defasında. Ne ki bu defa aynı şey olmamış. Çünkü “Teslim Oldum”, Demet Akalın albümlerinden aşina olduğumuz Ersay Üner şarkılarına hiç mi hiç benzemiyor. Üzerine bir de aranjör İskender Paydaş şarkıyı öyle bir düzenlemiş ki, hani bir tık daha ileri gidilse basbayağı “senfonik rock” bir şarkı çıkabilirmiş ortaya.
Popüler müzikte son dönemin en gözde ikilisi Gülşen ve Ozan Çolakoğlu, Murat Dalkılıç albümüne adını veren şarkıya da imza atmışlar. Bu şarkı ileride 2012 yazının en popüler şarkılarından biri olarak hatırlanacak şüphesiz. Esprili, kışkırtıcı ve çok ritmik, çok melodik “Bir Güzellik Yapsana”, Murat Dalkılıç’a çok yakışmakla kalmamış, onun bugüne kadar ki müzikal seyrini de başka bir yöne çekmiş. Gülşen’in popüleri tam kalbinden yakalayabilen şarkı yazarlığı ve Ozan Çolakoğlu’nun Türkiye ortalamasının üzerine çoktan çıkmış aranjörlük yeteneği bu tek şarkıyla bile albüme çok şey katmış ki albümde Çolakoğlu imzalı başka düzenlemeler de var. “Yalancısın” da bunlardan biri. “Rock’n roll” ritminde seyreden bu şarkının söz ve müziği albümde vokal koçluğu da yapan Murat Çekem’e ait. Tamamen bugünün lisanından beslenen “genç işi” bir şarkı “Yalancısın”. Bir o kadar da eğlenceli. Teknik olarak söylenmesi epeyce zor bu şarkıda önceki albümlerine kıyasla çok daha farklı bir Murat Dalkılıç dinliyoruz.
Popüler müzikte son dönemin en gözde ikilisi Gülşen ve Ozan Çolakoğlu, Murat Dalkılıç albümüne adını veren şarkıya da imza atmışlar. Bu şarkı ileride 2012 yazının en popüler şarkılarından biri olarak hatırlanacak şüphesiz. Esprili, kışkırtıcı ve çok ritmik, çok melodik “Bir Güzellik Yapsana”, Murat Dalkılıç’a çok yakışmakla kalmamış, onun bugüne kadar ki müzikal seyrini de başka bir yöne çekmiş. Gülşen’in popüleri tam kalbinden yakalayabilen şarkı yazarlığı ve Ozan Çolakoğlu’nun Türkiye ortalamasının üzerine çoktan çıkmış aranjörlük yeteneği bu tek şarkıyla bile albüme çok şey katmış ki albümde Çolakoğlu imzalı başka düzenlemeler de var. “Yalancısın” da bunlardan biri. “Rock’n roll” ritminde seyreden bu şarkının söz ve müziği albümde vokal koçluğu da yapan Murat Çekem’e ait. Tamamen bugünün lisanından beslenen “genç işi” bir şarkı “Yalancısın”. Bir o kadar da eğlenceli. Teknik olarak söylenmesi epeyce zor bu şarkıda önceki albümlerine kıyasla çok daha farklı bir Murat Dalkılıç dinliyoruz.
“Lüzumsuz Savaş” söz ve müziği Murat Dalkılıç’a ait bir şarkı. Yine İskender Paydaş imzasıyla davulun ve elektro gitarların ön plana çıktığı orta tempolu bu pop şarkısı, albümün dikkat çekecek işleri arasında sayılabilir. Dalkılıç’a vokalisti Zeynep Bastık’ın eşlik ettiği bu şarkının nakarat kısmı bir parça doksanlardan bir şarkıyı, Reha’nın “Aşk Çiçeğim”ini anımsatıyor; onu da söylemeden geçemeyeceğim.
“Lüzumsuz Savaş”ın ardından yine Ozan Çolakoğlu düzenlemesiyle oryantal bir şarkı geliyor. Sözleri Bertan Arslan ve Ahmet Kurtiş’e, bestesi Bertan Arslan’a ait “Bir Hayli”, “Gül Döktüm Yollarına”dan bu yana her pop albümünün olmazsa olmazı bir kalıptan biçilmiş olmasına karşın, düzenlemesiyle bir basamak yukarı çıkıyor. Yaylıların şarkıyı açışının ve “intro”daki ud solonun bunda payı büyük. Yine de şarkıyı dinlerken “Bu bir Özgün şarkısı mı acaba?” diye şüpheye düşmeniz çok mümkün. O havalardan çalıyor çünkü.
İlk kez Bengü’nün “Çetele” adlı şarkısında adını gördüğümüz İzmirli şarkı yazarı Oytun Karanacak’ın bu albümde iki bestesi birden var. Ozan Çolakoğlu’nun düzenlediği “Yudum Yudum” bunlardan biri. Ortalama pop şarkılarının bildik nakarat yürüyüşlerinden farklı melodik yapısı şarkının en dikkat çekici tarafı. “Yudum Yudum” batılı bir armoniyle ilerleyip “yar elinden aşk” cümlesinde alaturkaya şöyle bir dokunup geçiyor ki bu dozu birçok pop şarkıcısı ve aranjör ölçek olarak kullansa ne şahane olur diye düşündüm ister istemez.
Sırada bir İskender Paydaş bestesi olan “Yalan Dünya” var. Şarkı, dizi meraklılarına çok tanıdık gelecek zira son dönemin epeyce popüler ve bu nedenle de uzadıkça uzayan televizyon dizilerinden “Lale Devri”nin jenerik müziği aslında. İsra Gülümser çok zor bir şey yapmış ve bu çok bilinen enstrümantal parçaya söz yazmış. Pişmiş aşa su katmak bir nevi. Ya da bir kitabı filme çekmek gibi. Neyse ki diziden tamamen bağımsız, bambaşka bir şey çıkmış ortaya ve hiç de fena olmamış. Orijinal jenerik müziğine vokal yapan Pelin Yılmaz, bu şarkıda da aynı vokali bu defa Dalkılıç için yapıyor. “Yalan Dünya”nın albümün cepte “hit”lerinden biri olduğu ortada. Belki de sırf bu yüzden bu şarkıya klip çekilmemeli.
Yine bir Oytun Karanacak bestesi olan “Neyleyim İstanbul’u” Emir Batkan tarafından düzenlenmiş. Karanacak’ın besteci olarak adını çok daha fazla duyurması çok muhtemel gözüküyor. Bu albümdeki iki şarkısı da bunun habercisi gibi. “Neyleyim İstanbul’u” da tıpkı “Yudum Yudum” gibi farklı düzenlemelere, varyasyonlara açık bir beste. Düzenlemede kullanılan ud ve klarnet, özellikle şarkının açılışında bir Yeni Türkü dizi müziği (Süper Baba, Baba Evi vb.) atmosferi yaratıyor ve bunun da etkisiyle “Neyleyim İstanbul’u” kulağı çok kolay yakalıyor. Bununla birlikte bu şarkıyı bir de “rock” kıyılarında gezen bir düzenlemeyle dinlemek enteresan olabilirmiş. Keşke olsaymış.
Murat Dalkılıç bir önceki albümünde “Çatlat” adlı şarkısını seslendirdiği Emre Kaya’dan bu defa “Kader”i almış. Şarkıya güvenmiş de olsa gerek ki ikinci klip “Kader”e çekildi. Evet akılda kalıcı, yüksek tempolu ve kolay ezber edilecek, eşlik edilecek bu şarkı ticari açıdan doğru bir seçim olabilir ama albümün genel seyri içerisinde daha “hafif” duruyor. Ozan Çolakoğlu’nun oyunu kuralına göre oynayan düzenlemesine rağmen böyle bu. Dalkılıç’a (ve hatta kimseye) bu tür şarkıların kazandıracağı yeni bir şey yok artık. Olsa olsa yerinde saydırır.
Söz ve müziği Caner Yemez’e, düzenlemesi Emir Batkan’a ait “Canına Yandığım”, yine çok tanıdık pop klişeleri üzerine kurulu, ortalama bir şarkı. Şarkı sözlerindeki “bağrıma taş basarım,” bir ömür ağlasam sönmez yangını,” gibi dizimleri ise klişe diye tanımlamak bile az geliyor artık. Şarkının “intro”sunun Sezen Aksu’nun “Yalnızlık Senfonisi”nin “intro”suyla ikiz kardeş olduğu da fark edilmeyecek gibi değil.
Albüm “Yudum Yudum”un Ora ve Ventus versiyonuyla kapanıyor. Çok iddialı, çok şatafatlı bir “remix” değil bu. Hatta tam tersine mütevazı, orta halli. “Yudum Yudum” kulüplerde çalınsın diye yapılmış olsa gerek. Amacına da hizmet ediyor gibi.
“Bir Güzellik Yapsana”nın en büyük “güzelliği” ise albüm fiyatına satın aldığınız CD kutusunun içinden bir de DVD çıkması. Albümün prova ve kayıt aşamalarından bir saate yakın görüntünün derlendiği bir film var DVD’de. Bir albüme ne kadar çok insanın elinin değdiğini, ne kadar emek sarf edildiğini içeriden görmek, uykusuz gecelere, oradan oraya koşturmacalara ve bir yandan da müzik üretiyor olmanın o koşulsuz şartsız hazzına, neşesine, enerji patlamalarına şahit olmak sıradan dinleyici için çok farklı bir deneyim. Bunu birebir yaşatabildiği için filmi hazırlayanlara teşekkür etmek lazım. Bu aynı zamanda bir belgesel bir taraftan da. Keşke her albümün böyle belgeselleri olsa, olabilse.
Albüm gayet eğlenceli, şık ve pop bir kartonet tasarımı ile birlikte sunuluyor. Klip ve albüm görselinin uyumu da tam olması gerektiği gibi, doğru bir iş olmuş.
Başından sonuna bir “ortaya karışık” duygusu yaratsa da Murat Dalkılıç’ın bu albümle kariyerinde yeni bir dönemece girdiği pekala söylenebilir. Kenan Doğulu-Yalın çizgisinden uzaklaştığı, Gökhan Tepe-Gökhan Özen çizgisinin ise yakınından bile geçmediği (“Kader” biraz geçiyor gibi) ölçüde bundan sonra yapacaklarıyla adını tek başına yazdıracağı yeni bir sayfa açabilir. Umarım öyle olur.
AĞUSTOS 2012
Hakkımda
Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Bu Hafta Çok Okunanlar
-
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 1997 yılında bir vesileyle Pre...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
(1984'ten Bugüne) Sezen Aksu'nun yeni albümünün piyasaya çıktığı bugünlerde, Türk popunun efsane albümlerinden "Sen Ağlama&q...
-
Nebahat Çehre tramplene çıkan basamaklardan birine oturdu. Ellerini de dizlerinin üzerinde kenetledi. Serçe parmağında altın bir halka ...
-
"ALO? HER GECE GEZENLERLE Mİ GÖRÜŞÜYORUM?" “Herkesi zalim kendini alim hissetmen bile normal.” Şarkı bu cümleyle başladığı için...
Arşivden
-
Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
-
ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
-
"Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
MUSTAFA BOZKURT – “YOL” Esinlenme, etkilenme, ilham alma, sanatın her dalında bir çıkış noktası olabilir. Önünde bir örneği, daha önce yap...