(Milliyet Sanat dergisi Eylül 2013 sayısında yayımlanmıştır.)
Saygı göstermek zor iş... Önünde eğilmek, el öpmek, karşındakinin sahip olduğu üstün vasfı ya da vasıfları aynen beyan kabul edip bir de bunu ifşa etmek… Kolay değil; hele egoların meydan muharebesi yaptığı müzik camiasında çok zor iş. Bundan mı bir türlü olmuyor, olamıyor bizim saygı albümleri bilinmez ama bugüne dek üstad/usta statüsünde değerlendirdiğimiz, üstün vasıfları konusunda ağız birliği ettiğimiz nice isme saygı gösterirken tökezlediğimiz bir gerçek. Söz konusu Müslüm Gürses olunca işin içine bir de iade-i itibar kavramı giriyor ki, gel de çık işin içinden.
(Milliyet Sanat dergisi Eylül 2013 sayısında yayımlanmıştır.)
Şevval Sam’ı TRT’de televizyon programı yaptığı günlerde tanımıştım. Hiç oturup konuşmuşluğumuz olmamıştı ama stüdyoda uzaktan uzağa izlerdim her hafta onu. Hadi açıkça itiraf edeyim: Kaçamak hayran bakışlarından ziyade, “nedir bu kızın büyüsü?” başlıklı laboratuvar çalışmasıydı benimkisi. Çünkü star diye bildiğimiz nicelerinden daha popülerdi, daha çok seviliyordu; bunu biliyordum. Provalarını izlerdim. Nedense hep üşüyen, hırkalara sarınan (stüdyo soğuk olurdu evet), çekingen, tedirgin duran, insanda dokunsan kırılıverecekmiş duygusu yaratan kadınlardandı. Bir taraftan da kesin kurallarını olan, söz dinlemeyen, doğru bildiğinde inat eden bir tarafı olduğunu hissederdim; öyle ya da böyle bunu hissettirirdi. Güzeldi ama güzelliği bir silah olarak kullanmayı henüz öğrenmemiş küçük kız çocukları gibiydi. Tiril tiril sesiyle, “hadi canım, bunu da mı söyleyecek?” dediğim şarkıları/türküleri söyler, üstesinden pekala da gelirdi. İşini seviyordu, çalışkandı ama mesela sahneye çıkmadan önce ona “şunu şunu da anlat” deseniz, unutup anlatmayabilirdi; öyle de bir tembihe gelmez tarafı vardı. Büyük küçük, tanıdık tanımadık herkese nasıl nazik ve saygılı davrandığını da görürdüm hep. Tüm bunların toplamından ekrana ya da sahneye ve hatta sesine yansıyan enerji, onu izleyen/dinleyen insanlara doğru geçiyordu demek ki. Belki de büyüsü buydu.
Bir şarkı düşünün ki 30 yılı aşkın süredir dillerden hiç düşmesin. Defalarca ama defalarca yeniden seslendirilsin ve her kuşak onu başka bir sesten sevsin. Popüler müzikte çok şarkının kaderi unutulmaktır oysa. "Sen Mutlu Ol" unutulmayanlardan.
(26 Ağustos 2013 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Tunceli’de doğan Ender Balkır, kendini bildi bileli müzikle iç içe olmasına rağmen, üniversitede matematik eğitimi almış ve mezun olduktan sonra kendini öğretmenlik yaparken bulmuş. Ancak müzik sevgisi ağır basmış ve istifa eder etmez sahneye çıkmaya, müzik piyasasının içinde aktif olarak yer almaya başlamış. Radyo-televizyon-sahne üçgeninde devam eden müzik serüveni 2007 yılında yayımlanan ilk albümü “Ezim Ezim”le tescillenmiş. Meraklıları, TRT Müzik kanalında yayınlanan Sahne Biz programından ve çeşitli televizyon dizilerinde seslendirdiği türkülerden Balkır’ı uzun süredir tanıyorlardı zaten. Ender Balkır’ın ikinci albümü “Ahir”, geçtiğimiz günlerde Marka Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
Müzik marketlerin halk müziği raflarında yıllardır stilize Karadeniz müziği yapan grup ve şarkıcıların, Ankaralı türkücülerin ve bilinen 20-25 türküyü evirip çevirip yeni düzenlemelerle söyleyen doğu-batı sentezcilerinin albümleri ön saflarda. Son dönemde buna bir de deneysel Kürtçe müzik albümlerini ekleyebiliriz. Buna karşın şöyle adıyla sanıyla, tadıyla, adamakıllı bir Türk Halk müziği aradığınızda parmakla sayılacak kadar az seçeneğiniz oluyor. İşte “Ahir”, tam da bu boşluğu dolduracak albümlerden biri.
Albümde Celal Güzelses, Zaralı Halil Söyler ve Muharrem Ertaş gibi her biri birer gelenek olmuş halk ozanlarından alınan türkülerin yanı sıra anonim türküler de var. Ama bunlar öyle her albümde karşımıza çıkan, artık dillere sakız olmuş türküler değil. Adeta iğneyle kuyu kazarak, başından sonuna son derece özenli bir repertuvar seçimi yapılmış ve seçilen 15 türkü, üslubunca, batı ve müziği alaturka enstrümanları kullanılmış dahi olsa halk müziği kalıplarının dışına çıkmadan, icra edilmiş, seslendirilmiş.Halk müziğine çok uzak olmama karşın, albümdeki birçok türküyü ilk kez duydum ve “Ahir” beni birçok başka sebebin yanı sıra, bu sebeple de mutlu etti.
Yıllardır otantik halk müziğinin tadını epeyce kaçıran abartılı şive gösterileri, arabesk gırtlak oyunları ve erkek türkücülerde adeta bir zorunluluk haline gelen yüksek perdeden tenor haykırışları yok bu albümde. Onun yerine doğal şivesiyle, abartısız ve tertemiz söyleyen bir türkü yorumcusu dinliyoruz. Ender Balkır’ın rengi çok belirgin, aralığı çok geniş ama en önemlisi de türkülerin derin duygusunu dinleyene birebir geçiren bir ses var. En çok da bu yüzden dinletiyor kendini. Söylediği her bir türkünün acısını, kederini, bazen de neşesini içinizde hissediyorsunuz.
Önder Meral’in müzik yönetmenliği ve aranjörlüğünü yaptığı albümde “Seyyah Oldum” türküsünde Sevcan Orhan, “İzzetli Hürmetli Bilirim Seni” türküsünde ise Cengiz Özkan, Balkır’a eşlik ediyor.
Alaturka bir şarkı olan “Batan Gün Kana Benziyor” ise Engin Aslan’ın düzenlemesi ile albümün sürprizi. Başta albümün açılışında yer alan “Çaya İndim Taşı Yok” olmak üzere, bir Celal Güzelses türküsü olan “Yollar Seni Gide Gide Usandım”, “Adil Efendi”, “Seyyah Oldum” ve Hanımın Çiftliği dizisi sayesinde popüler olmuş “Hüseynik”, albümün ilk dinleyişte dikkat çekenleri. “Karşı Bağda Sıra Bademler” ve “İğdenin Yolları” ise hareketli, şıkır şıkır türküleri sevenleri memnun edecek türden türküler. Sadece bunlar değil elbette; şayet türkü seviyorsanız, albümün bütünü başından sonuna dinlenilmeyi hak ediyor.
İçeriğine son derece uygun, ağırbaşlı ve şık bir kartonet tasarımıyla dinleyiciye sunulan “Ahir”, bu yıl yayımlanmış en iyi halk müziği albümlerden biri.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.