Rafet El Roman yine on ikiden vurmuş görünüyor. Söz ve müziğini Cüneyt Sözütek’le ortak yazdığı yeni şarkısı “Adımla Seslendi”, geçtiğimiz günlerde Emre Müzik etiketiyle dijital tekli formatında yayımlandı ve bir kez daha listelerde başa güreşmeye başladı.
Tam da Rafet El Roman tarzındaki bu içli ve de hisli şarkının düzenlemesini El Roman’ın yıllardır birlikte çalıştığı Steffen Müller yapmış. Şarkı hisli olmasına hisli ama bir yandan da hafif bir yaz akşamı esintisi eşliğinde deniz, kumsal, gün batımı çağrışımları yapan orta tempolu bir yaz şarkısı. Zaten El Roman ne söylese dinlemeye hazır bir kitlesi de var. Şarkının alıp yürümemesi için hiçbir sebep yok yani.
Şarkının künyesinde adı geçen Cüneyt Sözütek’in, bugüne dek üç albüm yayımlamış ve özellikle “Gidersen” adlı şarkısıyla hafızalara kazınmış Cüneyt Tek olduğunu da ilave edeyim.
Bu arada söylemezsem olmaz… “Adımla Seslendi”deki Rafet El Roman mahzunluğu, bana her nedense Susam Sokağı’nın o fenomen olmuş şarkılarından birini, “Arada Kaldım”ı hatırlattı. Hayır, bu bir melodik benzerlik değil; sadece öylesi bir kalbe dokunuş, acıma hissi, ince bir hüzün… İkisini arka arkaya dinleyin, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Gökhan Keser, modellikle başladığı kariyerini, hem oyunculuk hem de şan eğitimi alarak başka bir çizgiye çekmiş, bir süre oyunculuk yaptıktan sonra müziğe ağırlık vermeye başlamış. Bu süreçte bir dönem Sıla’nın da vokalistliğini yapmıştı ve bilindiği üzere ilk albümü de 2011 yılında Sıla ve Efe Bahadır’ın prodüktörlüğünde yayımlandı. Zaman içerisinde kendine bir hayran kitlesi edinen Gökhan Keser’in yeni teklisi “Hiç Vaktim Yok” ise geçtiğimiz Ocak ayında Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
Ancak Gökhan Keser bu teklinin yayımlanmasından kısa bir süre sonra Survivor yarışmasına katıldı ve bir süre ülkeden uzak kaldı. Bu süre zarfında da haliyle yeni şarkısıyla değil, yarışma performansıyla konuşuldu. Hatta enteresan bir şey de oldu ve bu tip yarışmalar genellikle katılanlara faydadan çok zarar getirirken, Gökhan Keser finalde kaybeden olduğu halde gerçekte yarışmanın kazançlı çıkanı oldu. Hem hayran sayısını arttırdı, daha fazla tanındı, hem de o zor şartların ve mücadelenin içindeki sakinliği, doğru duruşu ve iyiliği ile herkesin sevgisini, beğenisini kazandı. Dolayısıyla, Gökhan Keser’in bugünkü konumu, Ocak ayındaki konumundan çok farklı… İşte bu yükselen ivmeyi doğru yakalamak ve doğru değerlendirmek şimdi asıl mesele.
“Hiç Vaktim Yok”u dönüp tekrar dinlediğimizde ise Gökhan Keser’in devam edeceği yolun bu olmadığını söyleyebilmek mümkün. Sözleri Berk Telkıvıran’a, bestesi Berk Telkıvıran ve Görkem Oker’e ait bu şarkı, tam anlamıyla radyo dostu denilen türden, hafif, uçucu, kolay dinlenir bir şarkı ama hepsi bu. Söyleyenin kim olduğunu bilmeseniz Gökhan Tepe de zannedebilirsiniz mesela. Çünkü radyoların ısrarla dayattığı kişiliksiz, kimliksiz, sanayi tipi şarkıların bütün klişelerini barındıyor. İlk albümdeki Sıla etkisi, hatta “erkek Sıla” durumu yok belki ama bu defa da başka bir türlü bir şey var; Gökhan Keser yine kendisi değil ya da en azında bu olmamalı.
.
Oysa şimdi daha büyük oynamanın tam zamanı… Survivor’la yakaladığı rüzgârı arkasına alıp, müzikte başka bir kulvara geçiş yapabilir. Zira bu konudaki donanımı tam… Ama bu ve buna benzer şarkılarla birinci ligde top koşturması çok zor.
NOT: “Hiçbir vaktim yok” hatalı bir Türkçe kullanımı değil mi? “Bu iş için hiçbir vaktim yok” demeyiz çünkü; “hiç vaktim yok” deriz ki zaten şarkının adı da öyle.
Çocuk yaşlarda yaptığı ilk 45’lik plağını bir kenara koyarsak, Nazan Şoray 1976’da “Seninle Doğmak/Yalnızlık”, 1978’de “Sana Merhaba Dedim/Pişman Olsan da” ve 1980’de “Hal Hal/İyi Diyelim İyi Olalım” 45’likleriyle 70’leri 80’lere bağlarken sinema oyunculuğunun yanı sıra şarkıcı olarak da kendini kabul ettirmiş ve 80’li yıllar boyunca da gazino dünyasının en popüler solistlerinden biri olarak adını neonlara yazdırmıştı.
1981-1994 arasında dört de albüm yaptı Nazan Şoray. Sonra bir süre müzik dünyasından uzaklaşır gibi oldu ama 2011 yılında “Mültecin Olayım” adı verilmiş dört şarkılık bir mini albümle, tazelenerek geri döndü. Nazan Şoray’ın bu defa üç şarkı ve iki de farklı versiyonun yer aldığı yeni mini albümü “Olay Bu” ise, geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı.
Bilenler bilir; bugün “star” diye bağrımıza bastığımız nice ismi cebinden çıkaracak kadar sahneye yakışan bir şarkıcıdır Nazan Şoray. Bir duruşu, bir bakışı, bir edasıyla kendine hayran bıraktıran, göz kamaştıran, tam tabiriyle sahnede olmak için dünyaya gelmişlerdendir. Ama o, sadece bu Allah vergisi meziyetiyle yetinmemiş, şarkıcı olarak da yapabileceğinin en iyisini yapmak için uğraşmıştır hep. “Hal Hal”, Barış Manço’nun bir başka şarkıcıya verdiği ilk bestesidir mesela ve Nazan Şoray’a nasip olmuştur. Aynı şekilde İlhan İrem’in de başka bir şarkıcıya verdiği ilk iki şarkı Nazan Şoray tarafından seslendirilmiştir. Melih Kibar, Ali Kocatepe, Selami Şahin gibi büyük isimlerle çalışmış olması da cabası… Çok iddialı bir şarkıcı olmamıştır belki ama sesinin sınırları içerisinde söyleyebileceği en doğru şarkıları arayıp bulmuş, doğru isimlerle işbirliği yapmış ve sadece Şoray soyadının bile kredisini kullanma şansı varken, elinden gelenin en iyisini yapmaya gayret etmiştir.
Nitekim bu yeni albüm de Nazan Şoray’ın bu konudaki başarısını bir kez daha gösteriyor. Albüme adını veren ve söz ve müziği Selahattin Erhan’a ait olan “Olay Bu”, Nazan Şoray’ın hem tavrına, hem tarzına, hem de sesine çok yakışmış, çok doğru bir şarkı. Hani insana en karamsar anında bile umut verecek, güç verecek, mutlu, iyimser şarkılardan. Çok sıcak, çok pop, iddiasız ama samimi, dile kolay yerleşen, bir dua, bir kendi kendini telkin ve dahi olumlama gibi de dinlenilebilecek, söylenebilecek bir şarkı. İster Ödül Erdoğan’ın orijinal düzenlemesiyle dinleyin, ister Burak Yeter’in “Remix” ya da Candar Köker’in “Akustik” versiyonlarını. Her üçünde de aynı ferahlığı hissetmek mümkün.
Albümdeki bir diğer şarkı söz ve müziği Volkan Gidiş’e ait olan, düzenlemesi ise Volkan Gidiş ve Cüneyt Yalmaz tarafından ortak yapılan “Yazık”. Dokunaklı melodisi ve Akdeniz ritmiyle “Yazık” da kulağı kolay yakalayan bir şarkı… Üçüncü şarkı “Es Geç Aşk” ise bu defa oryantal ritmiyle kavrıyor dinleyeni. “Es Geç Aşk”ın söz ve müziği Bülent Yetiş’e ait, düzenlemesini ise Cüneyt Yalmaz yapmış. Birbirinden farklı gibi görünse de, uyumlu melodik yapıları ve düzenlemeleriyle yan yana çok doğru durmuş bu üç şarkı, Nazan Şoray’ın kendine has sesinde samimiyet ve içtenlikle buluşmuş.
Hep söylerim, yine söyleyeceğim. Söz konusu pop müzikse, yedi oktav sesiniz de olsa tek başına bir şey ifade etmez. En önemlisi söylediğiniz şarkıları nasıl taşıdığınız, kendinize ne kadar yakıştırdığınızdır ve bu iş bir bütündür. Giydiğiniz kostümden, yüzünüzdeki mimiğe, şarkı söylerken sesinizle kelimelere dokunuşunuzdan, dinleyiciye hissettirdiğiniz duyguya kadar. Bu albüm bu tezi bir kez daha doğruluyor.
Güneş Kazdal tarafından çekilmiş fotoğraflar ve Onur Ulutaş imzalı kartonet tasarımının da albümdeki şarkıların enerjisini çok doğru yansıttığını söylemeden geçmeyeyim.
Bu aralar bir mini albüm de Zeliha Sunal’dan geldi. 2012’de “Kurbağa Prens”, 2013’te de “Aldatıldık” teklilerini yayımlayan Sunal, bu şarkılara ilaveten üç yeni şarkının daha yer aldığı mini albümüne “Çok Ayıp” adını vermiş. Albüm geçtiğimiz günlerde TMC etiketiyle yayımlandı.
Albümdeki üç yeni şarkıdan biri, albüme adını veren ve söz ve müziği Zeliha Sunal tarafından yazılan “Çok Ayıp”. Oğuz Çetiner’in düzenlemesini yaptığı, kıvrak, oryantal bir şarkı bu. Söz, müzik ve düzenlemesi Oğuz Çetiner’e ait “Dokuz Canlı” ise hareketli bir pop şarkısı. İlk klip de bu şarkıya çekilmiş. Fakat ben albümde galiba en çok “Ancak Rüyalarda Buluşuruz”u sevdim. Hem şarkıyı sözleri ve melodik yapısı itibariyle daha etkili bulduğum, hem de Zeliha Sunal’ın sesine böylesi şarkıları daha çok yakıştırdığım için. Söz ve müziği Çilem Duman’a ait bu şarkının düzenlemesini Tolga Tümözen yapmış. Bir parça Sıla şarkılarının ikliminde gezinen “Ancak Rüyalarda Buluşuruz” bana kalsa albümün ilk klip şarkısı bile olabilirmiş.
Zeliha Sunal, onu canlı canlı izleyenlerin de iyi bildiği gibi sahne üzerindeki enerjisine ve hâkimiyetine şapka çıkarılacak bir şarkıcı, kelimenin tam anlamıyla bir “performer”dır. Böylesi şarkıcılar genellikle stüdyolara sığmaz. Sunal’da da bu durum var aslında biraz. Kayda alınan ses, performans ister istemez sınırlanıyor, manyetik ya da dijital bir takım cihazlara hapsoluyor. Oysa bazı şarkıcılar için en iyi performans yeri stüdyolardır, bilirsiniz.
Albümün kapak fotoğrafına özellikle dikkat çekmek istiyorum zira Zeliha Sunal bir süredir zaman zaman Twitter üzerinden de paylaştığı geri dönüşüme dair pratik bilgilerini Handcraft TV isimli bir YouTube kanalında video formatında yayınlamaya başladı. CD kutusundan resim çerçevesi, tuvalet kağıdı rulolarından “organizer”, pet şişeden vazo yapmak gibi işlere merakınız ve ilginiz varsa bu kanalı takip etmenizi öneririm. Ben boş bir kavanozu sigara kutusuna dönüştürmeyi oradan öğrendim mesela (buradaki espriyi bir tek Zeliha anlayacak, affınıza sığınarak.) İşte albüm kapağındaki fikir de, Cher'den esinlenmeyle, oradan gelmiş. Sunal bu defa evdeki gazete kağıtlarından elbise ve peruk yapmış kendisine. Hem şık, hem kokoş, hem çok eğlenceli… Ancak fotoğrafları kimin çektiği, kapak tasarımını kimin yaptığı bilgisi kartonet üzerinde yok, ne çare.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.