Hakkında çok fazla bir bilgi bulamadığım, genç bir müzisyen Toprak
Özcan. Her hafta dijital platformlara bir dolu daha önce duymadığım ismin
şarkısı düşüyor ve hepsini listeme almama rağmen vakit ayırıp dinlediğimde çok
azı bende heyecan uyandırıyor. İlgimi çekenleri ise araştırıyorum haliyle. Haklarında
bilgi sahibi olmak istiyorum ama çoğu zaman bu mümkün olmuyor. Toprak Özcan’ı
araştırdığımda da aynı şey oldu. Bir Baba İndie’deki mülakat dışında hiçbir şey
yok. Müzik geçmişi, deneyimi nedir bilmiyorum. Bilseydim, size de aktarırdım.
Toprak Özcan daha önce grup müzisyeni imiş anladığım kadarıyla.
Bu yılın yaz aylarında ise kendi adı ile bir projeye soyunmuş ve ilk olarak
haziran ayında “Mutlu Şeylerin Şarkısı” adlı şarkıyı kendi hesabına yayımlamış.
Geçtiğimiz günlerde yine kendi hesabına yayımladığı “Deniz Kızı” ise Toprak
Özcan’ın ikinci teklisi.
İlk şarkısında olduğu gibi bu şarkıda da hem söz ve müziği
yazmış, hem düzenlemeyi yapmış, hem de bütün enstrümanları çalıp kaydetmiş
Toprak Özcan. Ben her iki şarkıyı da “self made ya da “home made” işler olarak
gayet iyi buldum. Özellikle yeni tekli “Deniz Kızı” Toprak Özcan için “umut
vaat eden” tabirini kullanabilmeyi gayet mümkün kılıyor. Hani tam olarak tarif
edemezsiniz ama bir ışık, bir renk görürsünüz, “buradan bir şey çıkar,”
dersiniz. İşte tam olarak o.
Çok orijinal, çok eşsiz, çok yeni değil belki duyduğunuz şey
ama çok orijinal, çok eşsiz ve çok yeni şeyler yapabilecek bir müzisyeni işaret
ediyor. Tabii iki şarkıdan bu çıkarımı yapmak fazla iyimserlik gibi gelebilir. Bekleyip
görmek lazım.
Bu arada “Deniz Kızı”nın bir de canlı akustik kaydının videosu
var. Onu da yazının sonuna iliştireyim.
Türkiye’de müzik dinlemek için kaset kullanılmaya
başlanmasının tarihi çok daha eski olsa da, 1986’da yürürlüğe giren bandrol
yasası ile birlikte yasal kaset üretimin başlaması, plakların sonunu getiren
kaset furyasının asıl başlangıcı oldu. Bu dönemde birçok firma maliyeti çok
daha düşük, kârı çok daha fazla kasetleri tercih etmeye başladı ve birçok albüm
plak olarak basılmadı. Dahası, firmalar çok sayıda toplama kaset yayımladılar.
Bu kasetlerin büyük kısmı bugünlere ulaşmadı ama içlerinde arşiv açısından
değer taşıyanlar da vardı. Neden mi? Çünkü bazı şarkıcıların albümlere girmemiş
kayıtları da yer alıyordu bu karışık kasetlerde.
İşte 15 Eylül 1986 tarihinde Yaşar Plak etiketiyle
yayımlanan “Süper Karışık” da böyle bir kasetti. Tür ayrımı ve müzikal bir akış
gözetmeksizin, rastgele seçilmiş, rastgele sıralanmış 13 şarkı vardı bu
albümde. İlk bakışta öyle gözüküyordu en azından ama biraz daha dikkatli
bakınca kasette çok enteresan şarkıların yer aldığını fark etmek mümkündü.
Mesela Bergen’in o güne dek yayımlanmış albümlerinde yer
almamış iki şarkı: “Mecburum” ve “Böyle Kadere”. Bergen o günlerde “Acıların
Kadını” albümü ile çok popülerdi ve “Süper Karışık” kasetinin ilanlarında da
Bergen ismi ön plana çıkarılmıştı bu yüzden.
Bir dönem Beyaz Kelebekler’in solisti olarak adını duyurmuş,
solo kariyerinde ise arabesk şarkılar söylemeyi tercih etmiş Semra İleten’in de
daha önce yayımlanmamış iki kaydı vardı kasette. O günlerin çok popüler iki
şarkısı “Gülüm Benim” ve “Dertli Dertli” de bu kez Semra İleten’in sesinden
çıkıyordu dinleyici karşısına.
Bunlardan daha da enteresanı ise daha önce hiç duymadığımız
iki Nilüfer şarkısıydı: “Alçak Gönüllü” ve “Kiminse”. O güne dek hiçbir şarkının
künyesinde adını söz yazarı olarak görmediğimiz Nilüfer, bu iki şarkının sözlerini
kendisi yazmıştı ve her iki şarkı da birer yabancı şarkının uyarlamasıydı. Bu
şarkılar “Nilüfer ’79” albümü için Burç Plak hesabına kaydedilmiş, nedense o
albüme girmemiş ve Yaşar Plak’ın bu toplamasıyla ilk kez dinleyici karşısına
çıkarılmıştı.
Nükhet Duru’nun 1981 yılında Yavuz Plak etiketiyle
yayımlanmış “Nükhet Duru ‘81” albümünden “İstanbul İstanbul”, Ajda Pekkan’ın
Yaşar Plak’la anlaşmazlığa düştüğü dönemde yayımlanmış “Sevdim Seni” albümünden
“Alışmak Sevmekten Zor” ve Sibel Egemen’in 1983 çıkışlı “Dünyam Değişti”
albümünden “Vazgeçmem Senden”, kasetin pop kanadında kalan şarkılardı.
Tülay Özer – Yaşar Plak işbirliğinin 1981 çıkışlı albümü “Kalbimdeki
Sevgili”den “Bir Fincan Kahve”, Ferdi Özbeğen’in 1980 albümü “Nice Yıllara”dan “İşte
Bizim Hikâyemiz”, Adnan Şenses’in 1985’de Yaşar Plak etiketiyle sadece kaset
olarak basılan “Dönme Sevgilim” albümünden “Topraklara Gömeceğim”, “Süper
Karışık”ın alaturka – arabesk kıvamını artırıyordu. Halk müziğinden ise bir tek
Ümit Tokcan’ın 1986’da yine sadece kaset olarak basılmış “Hicran” adlı
albümünden alınan “Nerdesin Sen” adlı şarkı vardı. (Adnan Şenses'in "Dönme Sevgilim" kaseti 1994 yılında, Ümit Tokcan'ın "Hicran" adlı kaseti ise 2014 yılında Yaşar Plak tarafından yeniden yayımlandı.)
İşte bu hakikaten süper bir biçimde karışık kaset geçtiğimiz
günlerde Yaşar Plak tarafından dijital albüm olarak yayımlandı. Böylece kaset
baskısı üzerinde kalmış bir dolu şarkı daha bugüne ulaşmış oldu. Bergen’in
sesini halihazırda dijital platformlarda mevcut albümlerinin dışında kalmış iki
şarkıda yeniden duymak, Nilüfer’i belki de kariyerinin en tuhaf şarkısı
denilebilecek “Alçak Gönüllü”de dinlemek ve aslında bütünde
‘80’ler müziğine şöyle balıklama dalmak için eşsiz bir albüm bu. Üstelik ses
kalitesi gayet iyi. Tavsiye ederim.
O zamanlar müzik piyasasının kalbi Unkapanı Plakçılar
Çarşısı’nda atıyordu. Açık bir iş hanı görünümündeki o binada yan yana
dizilmiş, her birinin vitrini plaklar, afişlerle süslü, her birinden müzik
sesleri yükselen dükkanlar aynı zamanda sektörün en irili ufaklı plak şirketlerinin
ofisleriydi. Hem rakip hem de dosttular birbirleriyle.
En büyük rekabet şarkıcı transferlerinde yaşanırdı ama iş
yapacak bir şarkının kokusu alındığında da ortalık karışırdı. “Baharı Bekleyen
Kumrular Gibi” ya da “Bir Tanrıyı Bir de Beni” ya da “Aşk Duası” adlarıyla
bilinen şarkı da 1978 yılında Plakçılar Çarşısı’nı fena karıştıracaktı.
Sözleri Ali Tekintüre’ye, bestesi Coşkun Sabah’a ait bu
şarkı aslında ilk kez Bülent Ersoy’un sesinden halka ulaştı. 1974 yılında henüz
hiç kimsenin adını bilmediği bir solistken birdenbire Maksim Gazinosu’na
assolist olarak çıkarılan Bülent Ersoy üç yıl içerisinde büyük bir şöhret yakalamış,
ülke müzik ve magazin gündemine adeta bomba gibi düşmüştü.
Plaklarında tamamen,
sahnede ise ağırlıklı olarak klasik Türk müziği eserleri seslendiren, sesi
Müzeyyen Senar’a, hâli ve tavrıyla Zeki Müren’e benzetilen bu genç, 1977
yılında konservatuardan arkadaşı Coşkun Sabah’ın “Toprak Alsın Muradımı” adlı
bestesini seslendirmiş, bu arabesk – alaturka şarkı hem Bülent Ersoy’a hem de adı
henüz geniş kitlelerce tanınmayan Coşkun Sabah’a ivme kazandırmıştı.
Aynı yılın 31 Ekim günü Bülent Ersoy’un ikinci sinema filmi Ölmeyen
Şarkı sinemalarda gösterime girdi. Bülent Ersoy, baş rollerini Fatma Girik ve
Gülşen Bubikoğlu ile paylaştığı bu filmde bir konservatuar hocasını
canlandırıyor ve bu yüzden de yine ağır Türk müziği şarkıları söylüyordu ama filmde
bir de daha önce hiç duyulmamış bir şarkı vardı. “Baharı Bekleyen Kumrular Gibi”
diye başlıyordu şarkı ve sözleri Ali Tekintüre’ye, bestesi Coşkun Sabah’a
aitti.
Şarkı film sayesinde kısa sürede dikkat çekti. Bülent Ersoy’un
sesinden plak olarak yayımlanması kaçınılmazdı artık. Oldu da nitekim. Ancak
olay tam da burada patlak verdi. 1978 yılı mart ayı içerisinde bu şarkı Bülent
Ersoy’un yanı sıra Emel Sayın ve Mine Koşan tarafından da plak yapıldı. Emel
Sayın’ın plağını yayımlayan Yavuz Plak ile Bülent Ersoy’un plağını yayımlayan
Elenor Plak arasında bir mücadele başladı.
Besteyi Coşkun Sabah 1975 yılında Yavuz Plak’a Emel Sayın’ın
okuması için satmış, ancak şarkı plak yapılmayınca iki yıl sonra Bülent Ersoy’un
okuması için bu defa Elenor Plak’la anlaşmıştı. Şarkı birdenbire popüler olunca
Yavuz Plak da Emel Sayın kaydını 2 yıl sonra plak yapıvermişti. Coşkun Sabah
şarkıyı ikinci kere satarken durumdan Elenor Plak’ın haberdar olduğunu söylüyor,
Elenor Plak ise bunu yalanlıyordu. Fakat o arada ne olmuşsa olmuş, Coşkun Sabah
Bülent Ersoy’a bir sebepten kızmış ve kendi tabiriyle ona “haddini bildirmek”
için şarkıyı bir de Mine Koşan’a vermişti. Plakçılar Çarşısı’nda yaşanan “Baharı
Bekleyen” enflasyonunun sebebi buydu.
Bir de tuhaf bir başka durum var ki şarkı Emel Sayın için
satıldığında adı “Aşk Duası” idi ve Sayın’ın plağı da bu adla çıkacaktı. Oysa
Bülent Ersoy’un plağında “Bir Tanrıyı Bir de Beni Unutma” adıyla yer alıyordu.
Aynı plağın B yüzünde söz ve müziği Bülent Ersoy’a ait şarkının adı neydi peki?
Şaka gibi ama “Aşk Duası”. Bu bir tesadüf müdür, bir hinlik mi onu bilmiyorum.
Olayın devamında ne olduğunu bilmiyorum. Şirketler birbirlerine ya da besteciye dava açtılar mı, açtılarsa nasıl sonuçlandı, bu konuda hiçbir bilgi bulamadım ama “Baharı Bekleyen” sonrasında Adnan Şenses, Gönül Yazar,
Ferdi Özbeğen, Ahmet Özhan ve Gökben gibi birçok isim ve bestecisi Coşkun Sabah tarafından da yeniden
seslendirildi, dönemin en popüler şarkılarından biri olarak yıllarca dilden
dile dolaştı. Bugün de çok kişi ezbere bilir hâlâ.
Şarkıyla ilgili bir
başka anektod var ki ondan da bahsetmem lazım. Başından beri birbirinin rakibi
olan ve birbirilerinden hiç mi hiç haz etmeyen Zeki Müren ve Bülent Ersoy 1980
yılında Gülizar Gazinosu’nda Nigar Uluerer’in doğum günü kutlaması vesilesiyle
aynı ortamda bulunur, gazetecilere birlikte ilk kez poz vermekle kalmaz,
sahnede bir şarkıyı da beraber söylerler. Seneler sonra bu ses kaydı bir
şekilde ortaya çıkar ve ikilinin tek düeti olarak tarihe geçer. Hangi şarkıyı
söylemişlerdir dersiniz?
Bir dönem Türkçe müzik piyasasını kasıp kavurmuş “rock”
furyası etkisini yitirince olan o dönem adını duyurmuş genç gruplara oldu. Zaten
köşe başlarını tutan isimler belliydi, onların arasına giremeyenler içinse başka
yönlere gitmek ya da dağılmak seçenekleri kaldı geriye. O furyayı ucundan
yakalamış genç bir grup olan Pera ise kendi köşe başını tutabilmeyi bir şekilde
başardı. İstikrarlı gitti, yolunu şaşırmadı, zaman içinde kazandığı kitleyi
hayal kırıklığına uğratmadı.
2012 yılında piyasaya çıkan ilk albümünden beri sevdiğim,
dikkate değer bulduğum, önemsediğim bir grup oldu Pera. Sonrasında üç albüm
daha yaptılar, üzerine tekliler de koydular. 2019 yılında grup cephesinden iki
tekli gelmişti: “Sorarım Hayatı” ve bir arabesk “cover” olan “Yakarsa Dünyayı
Garipler Yakar”. Pera’nın yeni teklisi “Ölebilirim” ise geçtiğimiz günlerde Soundfeed
Production etiketiyle piyasaya sürüldü.
Söz ve müziği Gökhan Mandır’a ait “Ölebilirim”, klasik kalıplarda,
melodik bir “rock” şarkısı. Dinleyeni çabuk kavrıyor, dile kolay dolanıyor.
İsmi çok dramatik olsa da sözlerdeki esprili tavır ve kıvraklık melodide de
kendini gösteriyor. Zaten şarkının Gökhan Mandır tarafından çekilen klibi de ona
nispet, epeyce eğlenceli. Belli ki klibi çekerken de, şarkıyı çalıp söylerken
de eğlenmişler. Bu da şarkının enerjisine doğrudan yansımış. Dijital
platformların kaygan zeminlerinde sayısal veriler ne gösterir bilemem ama
şarkının tam bir “konser hiti” olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.