Henüz çok genç ama bir o kadarda yetenekli. Almanya’da
doğduğu ve büyüdüğü için Türkçesi hafif aksanlı. Ama hem bunun için hem de daha
iyi şarkı söyleyebilmek için çok çalışıyor. Süheyla Yengi’den şan dersi alırken
çalıştıkları stüdyonun sahibinin, Sezen Aksu’nun bir şarkısıyla müzik piyasasına
giriş yapacağını hiç aklına getirmemiş aslında. Ama sonrasında kader ağlarını
örmüş.
Kardelen’in ilk teklisi “Şanıma İnanma” 2018’in Eylül ayında
piyasaya çıkmıştı. Arayı hiç soğutmadan, 2018 bitmeden ikinci teklisiyle tekrar
karşımıza çıktı. Kardelen DMC etiketiyle piyasaya çıkan ikinci teklisinde yine
bir Sezen Aksu şarkısı, “Kıran Kırana”yı seslendiriyor.
Dur kalklı, dramatik yapıda bir şarkı “Kıran Kırana”. Ya da
en azından orijinal versiyonu öyleydi. Zeki Bilir’in aranjesi ile ise güncel “sound”a
gayet akıllıca oturtulmuş. Ortaya modern, genç ama hafif ve uçucu değil, derinliği
olan bir şarkı çıkmış böylece.
Müzik piyasasına yeni girmeye çalışan genç isimler
genellikle yolunu bulmakta zorlanırken Kardelen’in emin adımlarla ve doğru bir
stratejiyle yürüdüğü çok açık. Bundan sonrasını da merakla bekleyeceğim.
Nuri Harun Ateş &
Sezen Aksu – “Geçmişe Susmasını Söyle”
Nuri Harun Ateş yıllardan beri sahnede sürdürdüğü Kafası
Karışık Kontrtenor konseptini 2015 yılında aynı adlı bir albüme dönüştürmüştü. Nadir
bulunan ses yapısını beklenmedik şarkı seçimleri ve birbiriyle çok ilgisiz
görünen şarkıların enteresan bileşimleriyle, görsel tarafı da şaşırtıcı bir
performansla izleyiciye sunan Ateş’in sahnede yarattığı etki albüme belki tam
anlamıyla yansımamıştı ama o yılın fark yaratan albümlerinden biri olduğu
muhakkaktı.
Nuri Harun Ateş’in 2018’in son günlerinde DMC etiketiyle yayımlanan
yeni teklisinde sıfır kilometre bir şarkı var: “Geçmişe Susmasını Söyle”. Ben
zaten biliyordum ama basın bültenine de yazılmış: Bu şarkıda üç Sezen Aksu “aşığının”
imzası var. Ateş’in ilk albümünde “Makyaj” adlı cesur ve çarpıcı şarkıya da söz
yazarı olarak imza atmış Çağlar Yerlikaya, son dönemin yıldızı parlayan aranjörlerinden
Ogün Dalka ve besteci olarak da Nuri Harun Ateş.
Tam da bu noktada ilahi tecelli devreye girmiş ve Naim
Dilmener’in aracılığıyla Sezen Aksu bu üç “aşığının” hayallerini gerçeğe
dönüştürüvermiş. Şarkıdaki üç imzanın altına sesiyle bir imza da o atmış.
Sözünün, müziğinin, birbiriyle kan kardeş iki sesin yarattığı
etki bir yana, Ogün Dalka’nın yaylılar ve ritim yürüyüşüyle Onno Tunç
esintileri getiren düzenlemesi de şarkıyı sevmek için başka bir sebep.
Zamansız, kalıcı, uzun vadede hatırı sayılacak bir şarkı “Geçmişe Susmasını
Söyle”.
2006 çıkışlı Sezen Aksu albümü “Bahane”nin en güzel
şarkılarından biri. Yitip gitmiş herkese, her şeye dair yakılmış bir ağıt belki…
Şimdi tekrar dinleyince şarkının bestecisinin de şiirin içine karıştığını fark
etmek can yakıcı. Ya da büyüdükçe, eksildikçe şarkıyı daha iyi anlamak…
Murathan Mungan bir şiir yazmış, Attila Özdemiroğlu bir beste
yapmıştır. Gelin görün ki ne şiir beste için yazılmış ne de beste şiir için
yapılmıştır. Sonra bir gün öpüşüverir ansızın beste ve şiir. Onları öpüştüren
Sezen’dir.
Bugün Attila Özdemiroğlu’nun doğum günü. Sadece hayatlarımıza
yer etmiş nice şarkının bestecisi değil, ahlâklı, ilkeli, olağanüstü yetenekli,
eşsiz bir müzisyenin, yeri doldurulamayacak bir abinin doğum günü. Onun
yokluğunu, eksikliğini bu şarkı kadar derin anlatabilecek başka şarkı
bulamadım. Ne tuhaftır ki bu şarkı da onun bestesi.
(10 Ocak 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ferhat Göçer “yuvaya” döndü. 2005 yılında ilk kez DMC ile çıkmıştı albüm yolculuğuna. İlk beş yılın sonunda Emre Müzik’le devam etmiş, ikinci beş yılına ise Erol Köse ile başlamıştı. Ferhat Göçer’in yeni albümü “Bu Kalp İçinde Teksin”, 2017 yılının Aralık ayında DMC etiketi ile yayımlandı.
EROL EVGİN
HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ 31 TEMMUZ 2018
Benim Tarkan’ım Erol Evgin’di. Sadece benim mi? Benim çocuk
yaşlarımda çocuk olanların, yeni yetme yaşlarımda yeni yetme olanların…
Hepimizin… Erol Evgin kadar güzel şarkı söyleyebilmemiz ve yakışıklı olabilmemiz
mümkün değildi. En fazla Erol Evgin kadar beyefendi olabilmeye çalışabilirdik.
O da efendiliğin kabul gördüğü, yüceltildiği o zamanlarda bile kolay değildi.
İnsanın içinde olacaktı her şeyden önce.
(Milliyet Sanat dergisi Mayıs 2018 sayısında yayımlanmıştır.)
1936 yılından itibaren 300’den fazla roman yazarak kırılması
zor bir rekora imza atan, birden fazla kuşağın duygu ve düşünce dünyasında
acıklı izler bırakan Kemalettin Tuğcu hayata gözlerini yumduğunda takvimler 18
Ekim 1996 tarihini gösteriyordu. Aynı günlerde henüz 24 yaşında gencecik bir
kız bir ay sonra piyasaya çıkacak ilk albümünün heyecanını yaşıyordu. Hiç
Kemalettin Tuğcu romanı okumuş muydu bilinmez. Henüz farkında değildi belki ama
onun kaleminden çıkanlar da bir başka kuşağın duygu ve düşünce dünyasında izler
bırakacaktı. Bu kez romanla değil; şarkıyla. Zaten yeni nesil de öyle eskisi
gibi acıklı romanlara pek itibar etmiyordu artık. Hayatın sert yanları başka
türlü dile getirilir olmuştu.
(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2018 sayısında yayımlanmıştır.) “Adım Muazzez Abacı. En büyük idealim babam Oktay Altınok
adına düzenlenen Altıok Kupası boks maçlarında büyük bir konser verebilmektir.”
Dönemin en önemli müzik dergisi Hey, 12 Temmuz 1972 tarihli
sayısında “Boksör Babanın Şarkıcı Kızı” başlığıyla yaptığı haberin ilk
satırlarında o günlerde radyo ve televizyon programları sayesinde dikkatleri
üzerine çekmiş Muazzez Abacı’yı kendi ağzından bu cümlelerle tanıtmaktadır
okuyucularına.
(28 Temmuz 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘60’lı, ‘70’li yılların kayıtlarını neden çok seviyoruz hâlâ? Şarkılardan bahsetmiyorum, zira nostalji yapmak değil maksadım. O dönem teknolojilerinin mecbur kıldığı kayıt yöntemlerinden bahsediyorum. Dört, daha sonra sekiz kanallı stüdyolarda tüm enstrümanistlerin ve şarkıcının birlikte kayda girip şarkıları sahnedeymişçesine başından sonuna dek bir defada çaldığı kayıtlardan. Metronomun asla tutmadığı, zaman zaman hataların yapıldığı, ses dengelerinin (özellikle ilk dönemde) bir inip bir çıktığı o kayıtlar o halleriyle güzel geliyor şimdi kulağımıza. Bu zamanın kayıtlarında bu kusurları bulmak mümkün değil. Hatta şarkıcılar detone bile olmuyor artık. Her şey motomot çünkü. Öyle ki şarkının bir yarısını çalmak, söylemek yeterli; kalanı “kopyala yapıştır”la tamamlanıyor nasılsa.
Önceleri özellikle stüdyoda ter döken müzisyen ve teknisyenlere şahane gelen bu teknolojinin müziği giderek mekanik bir hale getirdiğini herkes kabul ediyor artık. Hatta dinleyici bile aydı duruma. Son yıllarda hem müzik televizyonlarında hem de internet medyasında akustik ve canlı kayıtların, programların izleyici, dinleyici tarafından çokça rağbet görmesi boşuna değil.
Yakın dönem pop müzik geçmişimizde tamamen canlı kaydedilmiş çok az albüm var. Bir elin parmaklarını geçmez belki de. İşte onlara bir yenisi eklendi geçtiğimiz günlerde. Erkan Güleryüz, tamamen canlı kaydedilmiş yeni albümü “Organik”i Mart 2017 itibariyle SN Müzik etiketiyle piyasaya sürdü.
Albümün fikri Erkan Güleryüz’ün Sezen Aksu’nun evinde onunla yaptığı bir sohbette söyledikleriyle oluşmuş aslında. “Seni üzen, kıran her şeyi yok say,” demiş mealen Sezen Aksu. “Bildiğin yolda devam et.” Bu öğüt Güleryüz’ü istediği gibi müzik yapma fikrine kadar götürmüş ve Fatih Ahıskalı ile birlikte kolları sıvamış. Oluşturduğu repertuarda yer alan şarkıları albümün müzik direktörlüğünü de yapan Ahıskalı ile birlikte düzenlemiş Erkan Güleryüz ve sonra müzisyen dostlarını çağırıp stüdyoya girmişler. Kayıtlar bittikten sonra dinlediklerinde duydukları bazı kusurları da o doğallığı bozmamak için bilerek düzeltmemişler.
Albümde Erkan Güleryüz’ün eski ve yeni şarkılarının yanı sıra daha önce başkaları tarafından seslendirilmiş şarkılar da var. Şarkıların birçoğunda bir şekilde Sezen Aksu’nun imzası var. İlk kez Sertab’ın seslendirdiği “Gel Barışalım Artık”, ilk kez Günce tarafından seslendirilen “Nezaket” ve daha önce Mustafa Ceceli’nin sesinden dinlediğimiz “Kendimce”, Erkan Güleryüz’ün önceki albümlerinde yer almış “Gül Bakalım”, “Esmer”, “Beni Yollara Yazmışlar”, “Aşk Dansı”, “Yegâne” bu kez akustik kayıtlarla çıkıyor karşımıza. Albümün açılışını yapan enstrümantal beste Erkan Güleryüz’e ait. Hemen ardından gelen “Gitme” ise sözleri Erkan Güleryüz ve Sezen Aksu, bestesi Selim Hiçyılmaz imzası taşıyan bir şarkı. “Şi’ra Yıldızı”, “Hoş Geldin” ve “Aramızda Kalsın” ise söz ve müziği Güleryüz’e ait şarkılar.
Şarkı kayıtları esnasında aynı zamanda video kayıtları da alınmış ve böylece her şarkıya doğal olarak klip de çekilmiş ki bu klipleri Erkan Güleryüz’ün YouTube hesabından izleyebilmek mümkün.
‘60 ve ‘70’lerin ilkelliğinde değil belki ama sıcaklığında, tertemiz kayıtlar, ses telleriyle ilgili yaşadığı problem yer yer hissedilmesine rağmen tekniği ve duygusu sağlam bir biçimde şarkı söyleyen Erkan Güleryüz. Medyada çok göz önünde olmasa da yıllardır aralıksız sahneye çıkan Güleryüz, canlı performans konusunda görünen o ki hemen hiç zorlanmamış ve ortaya su gibi akıp giden bir albüm çıkmış. Çok daha kıdemli isimlerden bekleyip de göremediğimiz türden cesur ve bir bakıma da meydan okuyan bir albüm.
Fazla söze ne hacet; “Organik” ismi albümü tek başına özetliyor zaten.
(7 Haziran 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Vizyonu geniş, müzikal bakış açısı ülke sınırları dışını da görebilen, yetenekli bir müzisyen Okay Barış. Sezen Aksu’nun onu uzunca bir süredir yakınında tutması boşuna değil. İyi müzisyenin kokusunu en çabuk Sezen alır, bilirsiniz.
2013’de ilk albümünü yayımlamıştı Okay Barış. Sonra o albümdeki şarkıların bazılarını Yonca Evcimik yeniden seslendirdi. Özellikle “Burası İstanbul”, o dönemde farklı müzikal yapısıyla dikkat çekmişti. Öncesinde birçok şarkıcının albümünde şarkı yazarı ya da aranjör olarak çalışmış olsa da son yıllarda en çok Sezen Aksu albümlerinde gördük Okay Barış adını. Mesela son Sezen “hit”lerinden biri olan “İhanetten Geri Kalan”da aranjör olarak.
Okay Barış geçtiğimiz günlerde bir tekliyle çıktı karşımıza. Sözü, müziği ve düzenlemesi kendisine ait "Beter Ol" adlı şarkı DMC etiketiyle yayımlandı.
Mevcut pop müzik piyasasının seyrinde nereye koyacağınızı şaşırabilirsiniz bu şarkıyı. Acıklı, arabesk bir melodik örgü ve sözler üzerine sağlam bir elektronik altyapı, dünya trendlerini yakalamış bir düzenleme. Bu bakımdan ortalama dinleyiciyi hem kolay yakalayan hem de zorlayan bir şarkı olabilir. Farklı, cesur ve kışkırtıcı. Bu farklılığa ve cesarete vurgu yapan klip ve görsellik de cabası.
Şarkıyı dinlerken “alternatif pop” diye bir tabir türetmenin zamanı geldi mi acaba diye düşünmedim değil. İlla bir kategorizasyon şartsa tabii.
(18 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
1993 yılında Ali Kocatepe, 10 yıl aradan sonra yeniden Nükhet Duru’nun yapımcısı olmak üzere kolları sıvar. 1977-1979 yılları arasında yayımlanmış ilk dört Nükhet Duru albümün yapımcısıdır Kocatepe. Ama daha da önemlisi “Melankoli”, “Ben Sana Vurgunum”, “Çakır”, “Benimsin Diyemediğim” gibi her biri birer klasik olacak Nükhet Duru şarkılarının da bestecisidir aynı zamanda. İkili 1983 yılında bir kez daha bir araya geldiklerinde ortaya çıkan iş bu defa bir 45’liktir. Yine Ali Kocatepe’nin sahibi olduğu 1 Numara Plakçılık etiketiyle yayımlanan bu “dev 45’lik”te yine Ali Kocatepe’nin iki bestesi vardır.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra ise bu defa ilk kez Sezen Aksu’nun prodüktörlüğünde bir albüm için hazırlıklara başlayan Nükhet Duru’nun yapımcısı yine Ali Kocatepe’dir. Sezen Aksu o günlerde Kocatepe’ye Nazım Hikmet’in bir şiirini bestelemesini önerir. Başta Sabahattin Ali olmak üzere nice şairin şiirini bestelemiş Kocatepe için bile zor bir şiirdir “Günler” çünkü içinde “geberiyorum” gibi bir şarkıda pek de sevimli durmayacak bir kelime vardır. Buna karşın Kocatepe, şiiri çok ustalıklı bir biçimde bir şarkıya dönüştürmeyi başarmakta zorlanmaz. Üstelik şarkının adı da “Geberiyorum” olur.
Bu şarkı Nükhet Duru’nun 1994 yılı Şubat ayında yayımlanan ve kendi adını taşıyan albümünde dinleyici karşısına çıkar. 2006 yılında Ali Kocatepe şarkılarını farklı şarkıcılar tarafından seslendirdiği ve bir nevi saygı albümü sayılabilecek “41 Kere Maşallah” adlı albümde aynı şarkıyı bu defa Ferhat Göçer seslendirir. 2015’de ise aynı şarkı Ahmet Aslan’ın “Na-Mükemmel” albümünde yer alır.
Şarkının hikâyesini anlatmak zorundaydım zira Athena’nın bugünlerde yeniden seslendirdiği bu şarkı alelade bir “cover” değil. Kıymetli bir şiirden bestelenmiş kıymetli bir şarkıyı kıymetli bildiğimiz bir gruptan dinliyoruz nihayetinde. “Geberiyorum”un Athena düzenlemesinin yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
Epeyce konuşulan “Ses Etme” video klibinden ve aynı şarkının 7 farklı versiyonunun bulunduğu tekliden sonra Athena’nın bu şarkıyla karşımıza çıkması belli ki tesadüf değil. Bir karşı duruş gösterme, bir çomak sokma (neye karşı duruş, neye çomak sokma orası karışık olsa da) durumu söz konusu, amenna. Gelin görün ki Athena’nın “Geberiyorum”a bu anlamda fazladan bir şey kattığını söyleyebilmek zor.
Şarkının ilk versiyonundaki senfonik hâl, şiirdeki hüznü ve isyanı ve umutsuzluğu ve umudu yansıtma (ya da katlama) biçiminin yanından bile geçtiği söylenemez. Ne şarkının düzenlemesinde ne de Gökhan’ın söyleyiş biçiminde “geberen” birinin sesini duymak mümkün. Athena’nın herhangi bir şarkısı için bile fazla romantik ve sade suya tirit bir tavır bu. Bu doğru şarkı - doğru grup eşleşmesinden bu yanlış sonuç nasıl ve neden çıkmış onu bilmiyorum ama benim size tavsiyem bu şarkıyı ilk haliyle, Sadun Ersönmez’in düzenlemesiyle Nükhet Duru’dan dinlemenizdir. Tüyleriniz diken diken olmazsa para yok.
(14 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Biraz Pop Biraz Sezen” adı verilmiş yeni Sezen Aksu albümü Ocak 2017 itibariyle müzik tarihine not düşüldü. Çok beklediğimiz bir albümdü. Öyle ya, 2011 çıkışlı “Öptüm”den bu yana şöyle ağız tadıyla kaç yeni Sezen şarkısı dinlemiştik ki? 16 tane yeter miydi şimdi peki? Neden yetmesindi? Aldık, kabul ettik, bastık bağrımıza.
(13 Mart 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Sevtap Ünal, moda tasarımı ve müziği bir arada yürüten bir isim. Daha doğrusu moda tasarımı ve müziğin buluştuğu ortak alanda performans sergileyen bir yaratıcı. Ağabeyi Ümit Ünal’ın adını taşıyan moda markasının kurucu ortağı Sevtap Ünal, yıllardır dünya çapında kabul görmüş bu markanın sunumları için besteler yapıyor, performanslar sergiliyor. Biyografisinden alıntıyla “moda platformlarına müzik, müzik platformlarına moda” taşıyor.
Sevtap Ünal’ın ilk albümü “İnsanlar, Arabalar ve Rüzgâr Geçti Aramızdan”, 2011 yılında yayımlanmıştı. Ancak Ünal’ın albümü yayımlayan firma ile yaşadığı anlaşmazlık, o güzel albümün ne yazık ki yeterince duyulamadan kayıplara karışmasına neden olmuştu. Neyse ki o albüm Poll Production tarafından devralındıktan sonra dijital platformlarda bulunur hale geldi.
2013 yılında “O Benim” isimli bir de tekli yayımlayan Sevtap Ünal’ın yeni albümü “Bu Kavga Çok Hüzünlü”, geçtiğimiz günlerde On Air Media Reflex etiketiyle piyasaya sürüldü. On şarkı ve bir farklı versiyonun yer aldığı albümdeki tüm söz ve müzikler Sevtap Ünal’a ait. Daha önceki albümde olduğu gibi bu albümün düzenlemelerinde de Evren Arkman’ın imzası var.
Kendi şarkılarını, kendi sözünü yazıp söyleyen niceleri gibi Sevtap Ünal’ın da dinledikçe içine gireceğiniz kendine ait bir dünyası, bir dili var. Türkçe müzikte sevdiğimiz kadınlardan, Umay Umay’dan, Nazan Öncel’den, bazen Sezen Aksu’dan ve hatta biraz daha uzağa gidersek Björk’ten dahi izler bulabileceğimiz, naif, kırılgan, yeri geldiğinde bir o kadar da hırçın ve kendinden emin ama hep kadın, en çok kadına ait bir dünya bu. Her bir şarkı uzun uzun dinlemelere, hazmetlere, anlamalara ve nihayet içselleştirmelere açık. Kadın da olsanız, erkek de, böyle bu.
Çarpıcı ve etkileyici sözler, sözlere hizmet eden dokunaklı melodiler ve şarkıları tam da olması gerektiği gibi, ne çok az ne de çok fazla işlemiş düzenlemelerle başından sonuna dek dinleyeni peşinden sürükleyen bir albüm “Bu Kavga Çok Hüzünlü”.
Albümü ilk dinleyişte beni ilk etkileyen şarkı “Zamanın Birinde” oldu. Nitekim ilk klip şarkısı olarak da bu şarkı seçilmiş. Nazan Öncel’in bir zamanlar birden fazla kez benzerlerini yazıp şimdilerde nedense yazmadığı şarkılardan biri gibi tınlıyor “Zamanın Birinde”. “Blues” etkili düzenlemesiyle de derin bir melankoli etkisi yaratıyor dinleyende.
Yanı sıra ilk olarak Zerrin Özer’in seslendirdiği ve benim çok sevdiğim “Ama Bazen”i bu defa bestecisinin sesinden dinlemek de albümün sürprizi oldu. Sevtap Ünal’ın ilk albümünün adı “İnsanlar, Arabalar ve Rüzgâr Geçti Aramızdan”, bu albümün açılış şarkısı “Yol Boyunca”nın içinden bir cümle olarak geçiyor bu kez. Bu şarkının albümde bir de farklı versiyonu var.
Şarkı boyunca derin bir hüzün ve yalnızlıkla kendini sokaklara, dar yollara atmış ve “yürüyorum” diyen kadının bundan sonra kimsenin sözüne inanmayacağına karar verdiği an taksi çağırması, o vazgeçiş ve uyanış anının bir tek “taksi” nidası ile ifade edilmesi çok etkileyici. “Yürüyorum”da benzersiz bir incelikle anlatıyor hikâyesini Ünal.
“Uzak İhtimal”, “Kederli Bir Aşktı”da, “Yol Yakınken”de… Aslına bakarsanız albümün bütünündeki şarkılarda ana tema olmaz, olmayacak ama belki de olmazlığıyla yaşanacak aşklar. Albümün son şarkısı “Alayına İsyan” ise bütün bu hüzne ve ince sızıya son noktayı koyar gibi.
Kadri Karahan tarafından çekilmiş fotoğraflar ve Mertkan Tekin’in grafik tasarımıyla albüm kapak ve kartoneti daha şarkıları dinlemeden albümün duygusu hakkında bir fikir veriyor ve sizi yanıltmıyor.
“Bu Kavga Çok Hüzünlü”, dünyanın, ülkenin, hayatın ve dahi müziğin karmakarışık olduğu bir dönemde hem yaraya tuz basmak, hem de merhem sürmek gibi. Sonuçta ikisinin de rahatlatıcı bir etkisi var. Dinleyin, bana hak vereceksiniz.
Levent Yüksel’in söylediği, sözleri Sezen Aksu tarafından
yazılmış “Kadınım” şarkısına gönderme yapan, bir bakıma o şarkının anti-tezi bir
şarkı yazar 2013 yılında Okay Barış. “Kadınım Diyorsan” adını taşıyan bu şarkı
onun ilk albümünde yer alacak şarkılardan biridir. Albümü dinletmek için
götürdüğü Aykut Gürel şarkıyı duyunca “Ben bunu Sezen’e dinleteceğim,” der ve
dinletir de. Okay Barış’ın (kendi tabiriyle) “Sezen’e atarlandığı” şarkı
sandığı gibi onu kızdırmaz, aksine hoşuna gider, ilgisini çeker ve hikâye öyle
başlar.
Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayınlanan yeni teklisi
“Beter Ol” ile dinleyici karşına çıkan Okay Barış ile Sezen Aksu’nun Göksu’daki
stüdyosunda bir araya geldik.
(Temmuz 2015 tarihinde GZone dergisinde yayımlanmıştır.)
“Yok, artık bundan daha iyi bir şarkı sözü yazılamaz, bu son
nokta!” dediğim ne çok şarkı sözü yazdı. Nasıl yazdı bilmiyorum.
Şarkıcılığından, besteciliğinden filan çok daha önemliydi benim için şarkı sözü
yazarlığı. Şarkı sözlerinde anlattıklarına yürekten inanıyordum çünkü. Bazen
anlıyor ve o anladığım şeyin bir tek cümleye nasıl sığdırabildiğine hayret
ediyor, bazen de içinden çıkmaya, anlamaya çalışıyordum. Bazen öğreniyordum.
Bazen bilip de unuttuklarımı hatırlıyordum. Röportajlarını okuyordum sonra, izliyordum.
Nasıl yaşar, ne yapar, ne yer, ne içer de böyle olurdu bir insan. Bu kadar
bilge, bu kadar dilbaz?.. Bilmek marifet değildi tek başına çünkü. Bildiğini
söyleyebilmek marifetti. Ve o marifet, her bilene nasip olmuyordu.
(16 Ocak 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Mithat Can Özer, Pist’on adı verilmiş grubun solisti olarak karşımıza çıktığında takvimler 2012 yılını gösteriyordu. Grubun ömrü fazla uzun olmadı ve 2015 yılında Özer bu defa solo olarak bir tekli yayımladı. Mithat Can Özer’in ilk solo albümü “Aşk Mevsimi” ise geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle piyasaya sürüldü.
Yola “rock” müzikle başlamıştı. İlk teklisi “İnşallah” da “rock” formunda bir şarkıydı. Bu albüm ise Mithat Can Özer’in pop sularında yüzmeye karar verdiğini gösteriyor. Bence doğru olan da buydu. Sezen Aksu’nun oğlu olmanın yükünü ancak onun müziğiyle uzlaşarak hafifletebileceğini düşünenlerdendim başından beri. Aksinin işe yaramadığına dair nice örnek gördük çünkü.
Nitekim bu albümde iki Sezen Aksu bestesinin yanı sıra, onun yazdığı türden şarkıların çok yakınından geçen Mithat Can Özer besteleri de var. “Acıya Tanığım” tam da böyle bir şarkı mesela. Özellikle bu şarkıda ama aslında albümün büyük kısmında yaylı kompozisyonlarında belirgin bir şekilde Onno Tunç etkisi duymak mümkün ki bu şarkının künyesinde Onno Tunç’un kızı Ayda Tunç’un da imzası var zaten.
Albüm Mithat Can Özer’in bestelediği klasik havada bir “Intro” melodisi ile açılıyor. Ardından ise iki Sezen Aksu bestesi arka arkaya geliyor. “Ne Yapalım Kader”in bestesinde Aksu ile birlikte Demir Demirkan’ın da imzası var. Nakarata doğru giderek yükselen melodisi, vurucu sözleri ve güçlü nakaratı ile iyi bir şarkı “Ne Yapalım Kader”. Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Ateş Böceği”, her kelimesi, her notası ile bir Sezen Aksu şarkısı olduğunu bağıran, ama özellikle nakarat melodisinde birdenbire Mustafa Ceceli söylemeye başlayacakmış hissi yaratan bir şarkı. Evet, kendi kulvarında bir “hit” namzeti, evet sözü ve müziği ile insanı yerden yere vuran cinsten, o ayrı. Her iki şarkının Mithat Can Özer tarafından yapılmış düzenlemeleri ise son derece iyi.
Albümdeki Mithat Can Özer besteleri arasında “Acıya Tanığım” kadar etkisi güçlü bir başka şarkı da “Sürgün”. Sezen Aksu’nun da vokal desteği verdiği bu şarkı eski stil yapısı, ritmi ve ‘60’lar tadında vokalleri ile uzun vadede zamansız damgası yiyebilecek, nefis bir şarkı.
Bu iki şarkının hemen ardından kulak verilebilecek diğer iki şarkı da “Yavaş” ve “Yanıyorum”. Hem melodik yönden zengin, hem de oyuncaklı düzenlemeleri ile müzikal açıdan doyurucu şarkılar her ikisi de.
Daha önce tekli olarak yayımlanan “İnşallah” ve Server Uraz ile Ayşe Hatun Önal’ın da eşlik ettiği “rap” katkılı “Senden Vazgeçmem” bence albümün en zayıf halkaları. Müzikal bütünlük açısından da tamamen farklı formda bu iki şarkı albümü başından sonuna dinlerken her defasında atlama isteği uyandırdı bende.
‘70’ler diskosu mu ‘80’ler “new-age”i mi yoksa klasik bir “rock” şarkısı mı olacağına sanki karar verilememiş de hepsinden biraz olsun diye düşünülmüş “Aşk Mevsimi” vasat sularda yüzerken Mithat Can Özer’in Hayat Şarkısı adlı dizi için bestelediği “Hülya” adlı şarkı albümün kapanışını klişe bir dizi romantizmi ile yapıyor.
Albümde bir bütünlük sorunu, bir dağınıklık var, evet. Yanı sıra aranjör ve besteci olarak çok parlak işler çıkarmış Mithat Can Özer’in solist olarak aynı gücü gösterdiğini söyleyebilmek biraz zor. İşin şarkıcılık kısmında nispeten yeni olduğu bir gerçek. Şimdilik sadece doğru şarkı söylemek derdinde olduğu ve bu çabanın işin duygusunu yer yer kaçırdığı fark ediliyor. Zaman içerisinde, belki tarzının ne olduğuna karar verdikçe şarkıcı olarak tavrı da oturacaktır muhakkak.
Albümün kartonet tasarımı Serhan Soner Çağlayan tarafından yapılmış. Özgün bir tasarım izlenimi doğurmasa da albümün içeriğine uygun bir sonbahar atmosferi yaratan tasarımda kullanılan Mithat Can Özer fotoğraflarının kim tarafından çekildiği künyeye yazılmamış.
Bütünde vasat pop standartlarının üzerine çıkabilmeyi başarmış, eli yüzü düzgün bir albüm var elimizde. Mithat Can Özer’in önümüzdeki yıllarda müzikte çok daha fazla etki yaratabileceğinin de habercisi olabilir bu albüm.
(23 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ben bildim bileli “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerde”yiz. Ama galiba içi boş bir klişeye dönüşeli çok olmuş bu cümle en çok bu sıralar kullanılmayı hak ediyor. Bir hır gür, bir yan bakma, bir hor görmedir gidiyor ki sonu hiç hayır değil gibi. Evet, memleketten bahsediyorum; üzerinde yaşadığımız topraklardan.
Burcu Güneş bundan yıllar evvel Mevlana’dan bestelediği bir şarkıyı tam da bu sebepten bugünlerde seslendirip tekli formatında piyasaya sürdü. “Birliğe Ulaş” adını taşıyan şarkı DMC tarafından geçtiğimiz günlerde servis edildi.
Mevlana’nın yaşadığı zamanı düşünün, sonra da oradan buraya aradan geçen zamanı. İnsanoğlu ne kadar değişmiyor, ne kadar çabuk unutuyor, nasıl ders almıyor ve tarih nasıl tekerrür ediyor hepsini bu şiirden çıkarmak mümkün. Aklımıza gelmez, açıp okumaz, belki bir ya da iki satırına Twitter’da paylaşanlar sayesinde denk gelirdik. İyi ki bir şarkıya dönüşmüş de başından sonuna dinliyoruz şimdi.
Burcu Güneş gibi ana akım popun tam ortasında duran figürlerin böyle incelikli işler yapmalarını önemsiyorum. Nilüfer, Nükhet Duru, Erol Evgin filan gibi isimlerin birer ikişer vardı böyle şarkıları eskiden. Sezen de çok yazdı, albümlerine koydu böylesi şarkıları, haliyle Sertab, Levent filan da söyledi yeri geldi. Ana akım popun dışında zaten hep vardı söyleyecek sözü olan şarkılar ama dedim ya, ana akım popun dinlenirliği, tanınırlığı yüksek, ortalamayı yakalamış yıldızlarının etkileme alanı daha fazla ve bunu bir şekilde olumlu yönde kullanma çabası gösterenleri önemsemek lazım.
Şarkı şu ya da bu tarafa değil, “insana” söylüyor sözünü. Sanırım Burcu Güneş’in maksadı da tam olarak bu. Yoksa nerede ne söz ettiğin, nerede nasıl göründüğün, hangi ortamlarda bulunduğun ve bulunmadığına, sosyal medyada ne paylaşıp paylaşmadığına, hatta ne giyip ne giymediğine bağlı olarak bir tarafa mal edilmek an meselesi bugünlerde. Muhakkak bir yere, bir tarafa yaranmaya çalıştığını iddia edenler olacaktır. Ben oradan bakmıyorum açıkçası.
Şiirin kelimelerini, ifadelerini hiç eksiltmeyen Burcu Güneş’in bestesi, Okan Akı’nın senfonik düzenlemesiyle zenginleşmiş, büyümüş. Özellikle koronun girdiği kısımlar hayli etkileyici. Burcu Güneş’in şarkıcılık performansı için de biçilmiş kaftan bir şarkı olmuş.
Bu arada şarkının ağırlığına uygun, çok sade, çok iddiasız bir klip çekilmiş ama ben olsam şarkının mesajını daha sarsıcı bir kliple perçinlemeyi tercih ederdim, onu da söyleyeyim.
Yerini bulur ya da bulmaz, anlaşılır ya da anlaşılmaz ama bu şarkıyı yapmak ve yayımlamak tek başına bir cesaret örneği, bir incelik bence. Tebrikler Burcu Güneş.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.