“YOKSA EMEL GERÇEKTEN KEZBAN MIYDI ?”
Sene 1994. Aylardan Kasım. Sabah saat yedi, bilemediniz sekiz. İsli puslu, ıslak, insanın iliklerine işleyen türden soğuk bir sabaha uyanmış İstanbul. Boğaz Köprüsü trafiğinin en karambol saatlerinde, o zamanlar rengi turuncu olan belediye otobüslerinden birinin marifetiyle güç bela kendimizi Avrupa yakasına atmışız. Dört bir yanı gökdelenlerle çevrili Levent’in, şehrin göbeğinde bir vaha gibi kalmış eski sokaklarından birinde, bahçe içerisinde üç katlı bir villanın kapısı önündeyiz. Kapı zilinde sadece F ve T harfleri var.