“Birisi beş yıl önceki bana gidip bugünkü büyük konserlerimizden birinden bir kare gösterseydi şunu diyebilirdim: ‘Demek ki ben doğru yoldayım, böyle devam edeyim.’ Bunu derdim ve yanılırdım. Çünkü biz hatalar da yaptık yol üzerinde. Öğrene öğrene geldik bu noktaya.”
Dolu Kadehi Ters Tut’un iki üyesinden biri olan Oğulcan Ava böyle anlatıyor kariyer çizgilerinde ilerleyişlerini. Grubun solisti Uğurhan Özay’sa içinden geçtikleri dönemde müzik yapmalarının onlar için bir şans olduğunu düşünüyor. “Yatak odasında albüm kaydedilebilen bir dönemde yaptık biz tüm bunları. Başka bir dönemde olsaydık kendi kendimize bu yolu alamayabilirdik.”
Yakın dönemin en çok ilgi gören gruplarından biri DKTT. İkiliyle hem müzik yolculuklarını hem de önümüzdeki dönem projelerini konuşmak için, son yıllarda bağımsız müziğin neredeyse kalesi haline gelen Moda’da buluştuk.
Beste Dükkânı, Eflatun, Tanzer Gümüş ve Mert Çanga’dan
kurulu bir oluşum. Önceleri bir radyo programı olarak başlayan bu ortaklık, şimdilerde
kurumsal şirketler ve üniversitelerle yapılan iş birlikleriyle devam ediyor.
Dinleyicilerin ya da çalışma grubundakilerin yazdığı şarkı sözlerini anında,
hiçbir ön hazırlık yapmaksızın, o anda besteliyor, çalıyor ve söylüyorlar.
Doğrusu bu ya, radyo programlarını dinlediğimde bu işin bir ön hazırlık
olmaksızın yapılamayacağını düşünmüştüm. O yüzden röportaja giderken yanımda
yıllar önce yazdığım, gün yüzü görmemiş bir şarkı sözümü götürdüm ve oracıkta
bestelemelerini istedim. Sonucu yazının sonunda anlatacağım.
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.)
1997 yılında bir vesileyle Prestij Müzik’in Levent’teki
ofisine gittiğim o günü hiç unutmam. Daha Prestij Plaza yapılmamıştı, Levent’in
arka sokaklarında orta halli bir villaydı bahsettiğim yer. Avlu misali bir
salonda bir süre bekletilmiş, sonra Hilmi Topaloğlu’nun bir üst kattaki çalışma
odasına buyur edilmiştik. Yanında Burhan Aydemir vardı. Konuşma esnasında bir
ara Feridun Düzağaç’tan konu açıldı, Hilmi Topaloğlu “Çağırın Feridun’u
gelsin,” dedi, beş dakika geçmedi içeri Feridun girdi. Zaten aşağıda beklerken
üzerinde çizgili takım elbisesiyle, elleri cebinde dolanıp duran Özcan Deniz’i,
birileriyle sohbet eden Mahsun Kırmızıgül’ü görmüştük. Bilmiyorum, o villada
hepsi bir arada mı yaşıyorlardı ama “Demek ki o meşhur ‘Prestij Ailesi’ böyle
bir şey,” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Gerçeküstü bir film sahnesinin içinde
gibiydim. Aradan yıllar geçti. O film çekildi. Hayat sanata, sanat hayata bir
kez daha benzedi.
Eren Alıcı, Evdeki Saat projesine bir grup olarak başlamış.
Şimdilerdeyse yoluna tek başına devam ederken, sahne ve stüdyo çalışmalarında
müzisyen arkadaşlarından destek almaya devam ediyor. Şarkıları yazan,
düzenlemeleri yapan ve söyleyen Eren’in ta kendisi, haliyle biraz kafa
karışıklığı yaratsa da Evdeki Saat=Eren Alıcı diyebilmek mümkün. 2015’te ilk
resmi şarkısını, 2017’de ilk resmi albümünü yayınlayan Evdeki Saat, 2020’de
“Uzunlar” şarkısıyla herkesin tanıdığı bir isim haline geldi. Eren Alıcı’yla
Evdeki Saati, müziğini ve bundan sonra yapmayı planladıklarını konuşmak için
bir araya geldik.
Anıl Erdem Cevizci, Ceyhun Karakaş, Kaan Alıcı, Sanlı Akgün ve Burak Emir Kamacı’dan kurulu Madrigal, 2020 yılında yayınladığı “Seni Dert Etmeler” adlı şarkısıyla uzun süre müzik listelerinden düşmedi. 2021 yılında “Neogazino” adlı ilk albümünü yayınlayan grup, 2022’yi “Senden Yoksun” adlı şarkıyla kapattı. Madrigal üyeleriyle müzik yolculuklarını ve gelecek projelerini konuşmak üzere bir araya geldik.
Aralık ayı geldi. Müzikte 2022 yılının en iyileri, en
popülerleri ve en çok satanları bugün yarın listelenmeye başlanır. Bu
listelerin hepsinde yer alacağı tartışma götürmez bir şarkı var: “Bir Tek Ben
Anlarım”. KÖFN’ün bu şarkısı şüphesiz yılın en büyük hitlerinden biri oldu.
Salman Tin ve Bilge Kaan Etil’den kurulu KÖFN, 2018 yılının ocak ayında “Bul
Beni” teklisiyle sektöre adım atmıştı. O zamandan bu zamana yayınlanan yirmi
ikinci KÖFN şarkısı olan “Bir Tek Ben Anlarım”, ikilinin geniş kitlelerce
tanınmasını sağladı. KÖFN’le müzik yolculuğunu konuşmak üzere, plak şirketleri
Hypers’ın ofisinde bir araya geldik.
Ceylan Ertem “cover” yapılmadık şarkı bırakmamaya ant içmiş
gibi. Bu yıl başından beri sadece iki yeni şarkısı var, onun dışında yaptığı
her şey “cover”. Bergen albümü, Yeni Türkü albümü, Haluk Levent’le üç şarkı/türkü,
yaklaşık beş hafta önce çıkmış, YouTube programlarından devşirme 17 şarkılık
bir “cover-düet” albümü derken şimdi de “Nilüfer’in “Çarem Benim”i geldi.
Söz ve müziği Şehrazat’a ait, Nilüfer’in 1992 çıkışlı “Yine
Yeni Yeniden” albümünde yer alan bir şarkıydı. Bildiğim kadarıyla o zamandan bu
zamana da hiç yeniden seslendirilmedi. Güzel seçim, ona lafım yok. Cenk
Erdoğan’ın düzenlemesi de çok güzel; şarkıyı bambaşka bir yere getirip bırakmış
ama orijinal düzenlemeyi yapan Onno Tunç’a da saygıda kusur etmemiş.
Ceylan Ertem’in kendine has bir şarkı söyleme biçimi var,
herkesin malumu. Söylediği şarkıyla hem sevişir hem de savaşır gibi. Ne var ki
her şarkıda kulağa hoş gelmeyebiliyor bu durum. Misal bu şarkıda karşısındakine
“Sen eller gibi olamazsın, sevgi doludur yüreğin,” diyen bir kadın var ama bunu
öyle bir tonlama, vurgu ve baskıyla söylüyor ki adamı oracıkta boğuvereceği
hissine kapılıyorsunuz. Bu his “Yüzüme vurma, vurma yüzüme,” kısımlarında kreşendo
yapıyor ve “Çarem benim,” güzellemesi boşa düşüyor. Hani şarkının “çarem benim”
kısımlarını “Allah’ın cezası” diye değiştirse, hiç yadırgamayabiliriz, o
derece.
Ceylan stüdyoda şarkı söylerken ben de orada olsam, sürekli
“Ceylan biraz sakin, Ceylan biraz daha yumuşak, Ceylan gevşe, Ceylan bak yine
öfkelendin, Ceylan daha az ‘vibrato’ lütfen!” diye söylenir, ha bire keserdim
kaydı muhtemelen. O vakit Ceylan beni de oracıkta boğuvermek ister miydi, onu
bilemiyorum.
SONER HAN – “AFFETTİM ONU”
Soner Han, bundan 4-5 yıl kadar önce YouTube’da Umut Kaan
Çakır’la birlikte yaptığı “cover” videolarla adını duyurmuştu. Sonra Halil
Sezai onlara profesyonel bir prodüksiyon yaptı ve 2019 yılında yayımlanan “Boş
Ver” teklisi böyle çıktı piyasaya.
O günlerde tekli hakkında yazmış ve şöyle demişim: “Gayet
olgun ve profesyonel bir iş. Çocuklar gayet düzgün şarkı söylüyor, şarkı gayet
güzel, düzenleme ona keza. Ayakları yere sağlam basan bir iş, sıkı bir
profesyonel başlangıç olmuş. Umarım böyle devam ederler.”
Onlar ikili olarak devam etmemişler ama Soner 2020 yılında
altı şarkıdan oluşan bir mini albümle solo olarak devam etmiş. Ben kaçırmışım o
ara. Yine 2020 yılında yayımlanan, Tuğkan tarafından seslendirilen ve o dönemde
bir hayli ilgi gören “Kusura Bakma” adlı şarkının söz ve müziğinin Soner’e ait
olduğu da fark etmemişim. Soner’i ya da şimdi kullandığı asıyla Soner Han’ı
geçtiğimiz hafta yayımlanan yeni teklisiyle yakaladım. Şarkıyı dinler dinlemez
“Aaa ne güzelmiş, kim bu çocuk?” dedim ve o zaman fark ettim.
2020’de yayımlanan mini albümden ve peşi sıra gelen “Kusura
Bakma” başarısından sonra Soner aynı yıl bir tekli daha yayımlamış, 2021’de de
üç tekliyle devam etmiş. 2022’yi “Kusura Bakma”yı bir de kendisi seslendirerek
açmış, ardından “Sevda” ve “Sana Giden Bulutlar” teklileri gelmiş. Geçtiğimiz
hafta yayımlanan “Affettim Onu”, Soner’in 2022’de yayımlanan dördüncü teklisi.
İlk izlenimim neyse, hâlâ o. Henüz yaşı çok genç olmasına
rağmen yazdığı şarkılar son derece olgun. Bu zamanda zor bulunan cinsten
melodik, dokunaklı, temiz şarkılar bunlar. Soner şarkı yazarı olarak adeta
‘90’lardan çıkıp gelmiş gibi. Şarkıcı olarak da öyle aslına bakarsanız. Düzgün
diksiyonla, kelimeleri eğip bükmeden, sesini burnuna hapsetmeden, açık, net ve
anlaşılabilir bir biçimde şarkı söylüyor. Üstelik şarkılarının düzenlemelerini
de kendi yapıyor ve yaptığı işe her bakımdan özen gösterdiği dinlerken kendini
belli ediyor.
Bu “rap, trap, hip hop” toz dumanı arasında dikkat çeker mi
bilmem ama uzun vadede muhakkak kendine bir yer edinecek, adından daha fazla
söz ettirecektir. Özellikle bu son şarkı, “Affettim Onu” bunun sinyallerini
belirgin bir biçimde veriyor. Mutlaka dinleyin.
YONCA EVCİMİK – “VURULA VURULA”
Yonca Evcimik’in “Günaha Davet” albümü 1998 yılında
yayımlandığı zaman hiç sevmemiştim. Albümde bir tek “Vurula Vurula” vardı
dinleyebildiğim, gerisine bir türlü ısınamamıştım. En çok da çıkış şarkısı
“Tatlı Kaçık”tan nefret etmiştim. Çok kişi benimle aynı fikirde olsa gerek ki
albüm yayımlandığı dönemde satışı kötü olmuş, ucuzluk raflarına düşmüştü.
“Abone” bombasının ardı sıra gelen “Kendine Gel”, müzikal
nitelik olarak “Abone”yi sollamış ve sonrasında “Yonca Evcimik ‘94” çıtayı daha
da yukarı çıkarmıştı. Bu albümlerde dans edip şarkı söyleyen, saçı, başı,
kostümü, tavrı ve tarzıyla farklı imajları çok iyi taşıyan, hep sempatik, biraz
çocuksu, Batılı pop-starlar ayarında bir Yonca vardı. “Günaha Davet” albümüyle
bu çizginin dışına çıkmak istemişti Yonca. Kendince haklı olabilirdi. Zira
Türkçe popta çocuksu, tekerlemeli şarkıların da modası geçmeye başlamıştı.
Nitekim ‘99’da İzel “Bir Küçük Aşk” albümüyle (ve Altan çetin marifetiyle) popta
elektronik dans müziği akımı modasını başlatacaktı. “Günaha Davet” de bir
öncüydü (tabii Kıvanch. K’nın da marifetiyle) ama biz anlamamıştık. Belki de
biraz erken bir albüm olmuştu.
Nitekim geçtiğimiz yıllarda Yonca “Günaha Davet” şarkısını
yeniden seslendirerek bugünlere taşıdı. Şimdiyse aynı albümde benim en sevdiğim
şarkı olan, söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait “Vurula Vurula”yı tekrar
hatırlatıyor.
Yeni düzenlemeyi Alper Atakan yapmış ama şarkının
orijinaline de sadık kalmış. Yeni ritim ve “sound” anlayışı kendini
hissettiriyorsa da öyle baştan ayağa değişik bir versiyon dinlemiyoruz. En çok
yadırgadığım şey Yonca’nın sesinin gereğinden fazla ön planda olması oldu.
Solistler genelde “mix-mastering” aşamasında bunu dayatırlar ama Yonca da
eşsiz, benzersiz bir ses, harikulade bir yorumcu değil sonuçta. Bunca yıldır
bunun farkında olsa gerek. Onu Yonca yapan tek başına sesi olmadı hiçbir zaman.
İmajı, dansı, doğru seçilmiş ve düzenlenmiş şarkıları, zekâsı… Bunlara okey ama
ben olsam sesimin bu kadar ön planda olmasını tercih etmezdim. YouTube
yorumlarına baktım; “Eski versiyon daha iyiydi”, diyenler çok. Bence onlara
böyle hissettiren en çok bu.
Bir de klibin ritmiyle şarkının ritmi birbirini neredeyse hiç
tutmuyor. Bir tamperaman sorunu var. Hani ritim kaçıran şarkıcıyı dinlemekte
zorlanırsınız ya, hah işte ben de o misal, klibi izlemekte zorlandım. Peki ya
zamanında şahane klipler yapmış, bu konuda da öncü olmuş Yonca’nın 2022 model
“Vurula Vurula” klibindeki Gülben Ergen tripleri nedir Allah aşkına? Yakışmış
mı hiç?
EGE KÜLSOY – “SKTRN”
Ege Külsoy’un yeni şarkısının ismini doğru telaffuz edebilmeniz
için her sessiz harften sonra bir “i” harfi getirmeniz lazım. Sonuç malum. Önce
alelade, çalakalem bir “rap” şarkısı sandım, ismi görünce. Dinleyeyim bakayım
da Twitter’da filan giydiririm şarkının adına diye düşündüm. Dinlemeye
başlayınca küfrü savuran genç adama sonuna kadar hak verdim. Yani ben aynı
durumda olsam, ben de aynı küfrü sarf ederdim. Ne bir eksik ne bir fazla. Şarkıdaki
hikâye oraya götürüyor insanı çünkü. Orada söylenebilecek tek şey de o iki
kelime. Öyle bir durumda, gündelik hayatta hiçbirimiz “Gider misiniz lütfen?” demeyiz.
Doğrudan doğruya “SKTRN gidin!” deriz.
Son dönem şarkılardaki küfür kıyamete dair çok şey yazdım
bugüne dek. Küfür de dilin, dil kültürünün bir parçası. Hayatta nasıl varsa ve
var olacaksa, şarkılarda da var olması çok doğal oysa. Ama bunu bir müzik
türünün gerekliliği, olmazsa olmazı, tuzu biberi, tadı tuzu saymak kadar da
saçma bir şey yok. Küfür kullanmanın bile bir adabı vardır. Yeri vardır, zamanı
vardır. Bu şarkıda doğru yer ve zamana denk gelmiş. Beni hiç mi hiç rahatsız
etmedi o yüzden.
Bununla ilgili bir başka şey daha söyleyeyim yeri gelmişken.
Beatles’ın “Let It Be” şarkısına Türkçe sözler yazmak gerekse bir gün, “Let It
Be” yerine ne koyarsınız hiç düşündünüz mü? Ben hiç tereddütsüz “SKTR Et!” koyarım.
Çünkü o şarkıda anlatılanların verdiği mesaj ve o mesajın gündelik
hayatımızdaki Türkçe karşılığı tam tamına o; “varsın olsun”, “akışına bırak”
filan gibi züppe laflar değil.
Ege Külsoy genç bir müzisyen. 2021’de “Aşk Dedikleri”
teklisiyle müziğini duyurmaya başlamış, aynı yıl bir de “Sorun Bende” teklisini
ve “Deniz Sevenleri” adlı ilk albümünü yayımlamış. 2022’de önce “Gecenin Bir
Vakti”, ardından “366” teklileri gelmiş. Külsoy’un geçtiğimiz günlerde
yayımlanan yeni teklisi ise bu yazının konusu olan şarkı: “SKTRN”.
Külsoy’u bu şarkıya keşfettim ama iyi ki de öyle yapmışım
çünkü daha önce keşfetseydim biraz heves kıracak şeyler yazabilirmişim. İlk
işlerinde, özellikle de albümünde henüz daha yeterince pişmemiş, yolunu
bulmamış, belli ki o vakte dek dinlediği çok şeyin etkisinden henüz çıkamamış
bir genç müzisyen adayı var çünkü. Aslına bakarsanız şu ana kadar yaptığı işler
içinde en dikkat çekici olanı bu şarkı gibi geldi bana. Bir yere oturuyor
çünkü. Tavır olarak “old school rock”tan besleniyor, gitar tonları, vokal stili
oralardan geliyor gibi… Ama dili genç, sözü bugüne ait. Meşhur
“rock”çılarımızın hepsi yaşını başını aldı, hatta epeydir de saldı (kafiye
olsun diye değil.)
Sektörün bu alandaki boşluğunda Ufuk Beydemir ve Batu
Akdeniz gibi kendini gösterebilen, sıyrılabilen kaç kişi var ki birkaç yıldır?
Ege Külsoy bu anlamda ciddi ciddi umut vaat ediyor. “SKTRN” gibi bir şarkıdan
bu çıkarıma nasıl vardığımsa benim meslek sırrım olarak kalsın.
Onu ilk tanıdığımızda Mardin’in sarı sıcak topraklarından
tütüyordu sesi: “Can perperişan, eşim dostum uyansın!” İsmiyle aynı adı taşıyan
dizinin Sezen Aksu tarafından yazılmış jenerik şarkısını söylüyordu. Biz
dizinin töresiydi, ağasıydı, kanlısıydı oyalanadururken Sıla (dizideki Sıla
değil, dizinin şarkısını söyleyen Sıla) geceleri dizi seyretmek yerine kulüp
kulüp gezen tayfayı çok başka bir şarkıyla tavlamıştı bile: “Sözünden dönen
namert çıksın, bizde böyle bundan sonra…” Hatta “biiip…üne güvenen şöyle
gelsin,” de diyordu şarkının bir yerinde. Şarkı çok tuttu, o günlerde her yerde
çalındı ama Sıla’nın asıl cevherinin ağır romantik şarkılarında saklı olduğu ilk
albümünü dinledikçe ortaya çıktı.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.