Oyunculuk, sunuculuk, aile hayatı filan derken müzikte nicedir ciddi bir hamle yapamayan Emre Altuğ’un yeni teklisi “Hangimiz Tertemiz”, geçtiğimiz günlerde Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide söz ve müziği Ender Çabuker’e ait aynı adlı şarkının üç farklı versiyonu var. Düzenlemeler de Çabuker tarafından yapılmış.
Bu defa iyi bir şarkı yakalamış Altuğ. Bu nicedir ihtiyaç duyduğu bir şeydi. Ne “Bu Son Olsun” ve “Resimdeki Gözyaşları”nı yeniden söylemesi enteresandı çünkü, ne de son albümü “Zil” yeterince ses getirmişti. “Hangimiz Tertemiz” kıyametler koparır mı, koparmaz ama Altuğ’a yeni albüme kadar ivme kazandırabilir. Çünkü güncel pop dinleyicisi ne istiyorsa onu veriyor şarkı. Bırakın “hit” potansiyeli ve enerjisi yüksek şarkılar yazma becerisini bir yana, aranjör olarak Ender Çabuker’in son dönemdeki dikkat çekici yükselişini bu teklinin perçinleyeceğini söylemek sanırım yanlış olmaz.
Gayet dikkat çekici kapak fotoğrafında Emre Altuğ’un karın bölgesine yapılan düzeltmeler bu kadar belli olmasaymış iyi olurmuş; onu da söylemeden geçemeyeceğim.
Ömür Gedik’in ‘tamamen hayvanseverlik’ nedeniyle başlayan şarkıcılık macerası hız kesmeden devam ediyor. Gedik, içinde üç şarkının yer aldığı yeni bir tekliyle daha karşımızda. Adı “Kaliko” konulan ve DMC etiketiyle yayımlanan tekli (bu satırların yazıldığı tarihte hâlâ mekanik baskı piyasaya sürülmediğine göre, dijital tekli de diyebiliriz), Gedik’in şarkıcılık konusunda ısrarcı (ve de nedense) iddialı olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Türkçe sözlüğe baktığınızda “Kaliko”nun çok başka bir anlam taşıdığını görüyorsunuz ama tekliye isim olarak konulmasının nedeni bir çeşit cilt bezi ya da kumaş türü manası taşıması değil. Ben de bilmiyordum, bu vesileyle öğrendim ki üç renkli, dişi sokak kedileri için kullanılan bir tabirmiş kaliko aynı zamanda. Bir de Gedik’in bu adı verdiği bir kedisi varmış. Yani Gedik yine hayvanseverliğine vurgu yapmaktan geri kalmamış. Ama şarkılar da böyle bir içerik yok; onu baştan söyleyeyim de boşuna aramayın (E o da haklı; ne yapsın yani, Kayahan’ın “Sokak Kedisi”ni mi söylesin?)
Teklideki üç şarkıdan ikisi “cover”. Seksenli yıllarda Nil Burak’ın ve Ferdi Özbeğen’ın seslerinden kulaklarımıza yer eden “Ağla Halime” bunlardan biri. Bir Yunan şarkısından Ülkü Aker’in yazdığı Türkçe sözlerle adapte edilen “Ağla Halime”, son derece naif, etkileyici ve bugün de çalınıp söylendiğinde anlamını eksilmeyen bir eski şarkı. Bu bakımdan, bu şarkıyı bulup çıkarmak gayet iyi bir fikir olmuş. Ama Ömür Gedik’e söyletmek iyi bir fikir mi, ona emin olamadım. Gerçi şarkıcılık performansı açısından teklideki üç şarkı arasında en iyisi bu gibi. Stüdyoda yapılmış kopyala yapıştırları, kes biçleri duymazdan gelirseniz şayet, durum bu. Ama şarkıcı olmaya bu kadar heves ediyorsanız, sesinizin sınırları bilmek, o sınırlar içinde şarkılar seçmeyi ve söylemeyi öğrenmek gerekir her şeyden önce. Mesela ben bu cânım şarkının Ömür Gedik yorumunda zerre duygulanmadım, anlatılan hikâyeye de hiç mi hiç inanmadım. E neye yaradı o zaman bu şarkıyı söylemek?
Bir de “Sana Neler Edeceğim” var ki, o çok daha fena. Bakın, bir emekle üretilen hiçbir şey için bu kelimeyi kullanmayı sevmem ama bu defa yerine başka bir kelime bulamıyorum; zira şarkının bu düzenlemesi ve yorumu neresinden baksanız ‘kötü’. Bir kere şarkının 1975 tarihli ve Norayr Demirci imzalı düzenlemesi o kadar eğlencelidir ki, hem Arapça orijinalinden çok daha iyidir, hem de bugün de dinlediğinizde demode gelmez kulağınıza, kalkar oynar, eşlik edersiniz (ki ediliyor nitekim; mekanlarda çaldığımdan biliyorum.) Şimdi bunun üzerine ne koysanız boş. Hele hele “club” havasına uydurmak için ne kadar çabalasanız nafile. Burak Yeter’in düzenlemesi tam da böyle olmuş ne çare. Hani evinde bir bilgisayarı, bir de bu iş gerekli yazılımı olan herkesin yapabileceği türden, son derece basit, iki saat içerisinde yapılıvermiş gibi duran bir düzenleme bu. Belli ki maksat şarkının gece kulüplerinde, barlarda çalınması ama bunun için ritmi 130 bpm’e vurmak yetmiyor bazen. Nitekim burada da yetmemiş.
Bu derece bilinen ve sevilen bir şarkı, 1975’den bu yana neden onlarca kez “cover” yapılmamış, bunu da bir düşünmek lazım. Ajda Pekkan’ın söylediği bir şarkıyı kim Ömür Gedik’ten yeniden dinlemek ister ki?
Teklinin en etkili şarkısı ise “Radyoda”. Söz ve müziği Gözde Ançel imzası taşıyan bir şarkı, öncelikle sözleriyle hedefi doğru yerden vuruyor. Nitekim radyolar boşuna sevmedi şarkıyı. Üstelik melodisi akıcı, ritmi eşlik etmeye müsait. Ömür Gedik de şarkıcı olarak elinden geleni yapmış ki sesinin sınırları için de doğru bir şarkı olmuş. Gedik’in şarkıcılık yolunda bu nevi şarkılarla ilerlemesi onun için en doğru strateji olacak gibi gözüküyor. Teklinin son derece anlamsız kapak tasarımından ise söz etmeye bile gerek duymuyorum.
Bugünlerde bir başka yeni Eflatun şarkısı da Röya yorumuyla çıktı karşımıza. Azerbaycan’da epeyce şöhret kazanmış bir şarkıcı iken, Türkiye’de işe neredeyse sıfırdan başlayan Röya, geçtiğimiz yıl “Gönder” adlı şarkıyla sağlam bir başlangıç yapmıştı. Hemen ardından ikinci bir hamle yapmasını bekledim ama bu hamle biraz gecikti. Bu arada firma değiştirmiş meğerse. Röya’nın yeni teklisi “Gemiciler”, Poll Production etiketiyle geçtiğimiz günlerde piyasaya sürüldü.
Eflatun şarkılarında yer yer prozodi hataları olduğunu yazmıştım bir vesileyle ve Eflatun’la Twitter’da “prozodi nedir, ne değildir?” üzerine bir fikir tartışması yaşamıştık. O günlerde belki bana kızmıştı ama görünen o ki bu tartışmanın faydası olmuş. “Hoş Geldin” de olduğu gibi “Gemiciler”de de kelimeler doğru vurgularla yerli yerine oturuyor çünkü. Üstelik Röya gibi Türkiye Türkçesinde zorlanması muhtemel bir şarkıcı tarafından söyleniyor olmasına rağmen. Zaten Röya’nın en çok alkışlanacak tarafı da bu. Belli ki çalışmış, emek harcamış ve şarkıyı neredeyse hiç Türkçe vurgu hatası yapmadan seslendirmiş.
Bir başka dikkat çeken konu da, çok geniş bir ses aralığı olmasına rağmen, Röya’nın “Gemiciler”i bir hayli pes bir tondan söylemesi. Aynı şarkıyı başka bir sesi güçlü şarkıcımız, mesela Burcu Güneş söyleseydi, sanırım asla bu tondan söylemeye razı olmazdı. Yanlış anlaşılmak istemem, bunu bir eleştiri olarak yazmıyorum; aksine şarkının duygusunu dinleyiciye geçirmek açısından yapılanı çok da doğru buluyorum. Sesi güçlü bir şarkıcı elbette ses aralığını gösterecek şarkılar da söyler yeri geldiğinde ama bunu her şarkıda yapmak zorunda değildir. Çünkü bazı şarkılar bunu kaldırmaz. Röya bize bunun dersini veriyor bir bakıma. Bu dersi alan olur mu bilmem.
Teklide “Gemiciler”in iki farklı versiyonu var. Orijinal versiyonu Erhan Bayrak, akustik versiyonu ise Serkan Ölçer düzenlemiş. Şarkı yine Akdeniz ritimlerinden beslenen, basit melodisi ve özellikle de slogan sözleriyle ezbere kolay düşecek bir pop şarkısı.
Röya’nın Türkiye müzik piyasasına girmek için adımlarını çok doğru attığını söyleyebilmek mümkün. Ancak ben olsam, bundan sonraki adımımda oyunu tamamen Türkiye’deki pop dünyasının kurallarına göre oynamak yerine, o çok zengin ve bizim kulağımızın da çok alışkın olduğu, çok sevdiğimiz Azeri müziğinden de istifade ederdim. Mesela Bengü bir zamanlar “Gel Gel” isimli bir Azerbaycan şarkısını Türk pop kriterlerine uydurup söylemiş, gayet de başarılı olmuştu. Ajda Pekkan’ın “Yine Tek” örneği de verilebilir. Neden bir Azerbaycan şarkısını da Röya’dan Türkiye Türkçesiyle dinlemeyelim? Bence artık zamanı geldi.
“Gönder” teklisinin kapağında ve klibinde epeyce seksi görünen ve saç modeli nedeniyle de “Azeri Rihanna” lakabı yakıştırılan Röya, bu defa daha şirin, daha bizim evin kızı bir görünümle çıkıyor karşımıza. O soğukluk da böylece aşılmış. Teklinin kapak fotoğraflarını çeken Tamer Yılmaz ve "styling"i yapan Bengisu Gürel'i tebrik etmek lazım.
En son 2011’de “Aşk Dili” adı verilmiş bir tekli yayımlayan Yıldız Kaplan, o zamandan bu zaman ortalarda görünmüyordu. Sonra geçtiğimiz Temmuz ayında bir haberle çıkageldi. Bundan böyle iki ayda bir yeni bir şarkıyla dinleyici karşısına çıkacak, bu şarkılar da dijital platformlardan servis edilecekti. Nitekim bu haberle birlikte sunulan ilk tekli de eski bir Ajda Pekkan şarkısı olan “Eline Gözüne Dizine Dursun”un “cover”ı oldu. Sözleri Şehrazat’a, bestesi Garo Mafyan’a ait olan bu şarkı, Kaplan’ın hem sesine, hem de stiline çok yakışmıştı. Ben daha o şarkıyla ilgili yorum yazamadan Yıldız Kaplan, yeni bir tekliyle daha çıkıp geldi. Seyhan Müzik etiketiyle servis edilen “Hoş Geldin” adlı bu yeni şarkının söz ve müziği Eflatun imzasını taşıyor.
Öncelikle şunu söylemek lazım ki, bir albüm yayımlayıp içindeki şarkılara kliplerle dikkat çekmek yerine dinleyiciye düzenli aralıklarla yeni şarkı sunmak hiç de fena fikir değil. 45’likler devrinde de bu iş böyle yapılırdı zaten. Sonra 45’liklerle sunulmuş şarkılar bir 33’lükte toplanır, dileyen gidip onu da satın alırdı. Oysa piyasaya çıktıktan bir yıl sonra albümden bir şarkıya klip çektiğinizde, kimi zaman albüme yeniden ivme kazandırsa da, çoğu zaman yeni etkisi uyandırmıyor; aksine o şarkıyı çoktan ezber etmişler için bu durum sıkıcı bile olabiliyor. Yani ne var ne yok ortaya serip sonra “bakın bu da var” diye göze sokmaktansa, eldeki malzemeyi birer birer dinleyiciye sunmak daha akıllıca. Tabii sonuçta sunulan bütün şarkıların dijital âlemin kalabalığına karışıp zor seçilir hale gelmesine meydan vermemek için, eninde sonunda yine bir albümde toplanmaları şartı ile (Evet hâlâ mekanik baskısı yapılmamış, elle tutulmayan müzik eserleri günün birinde yok olup gidecekmiş gibi geliyor bana. Evet hâlâ dijital ortama güvenmekte ve alışmakta zorlanıyorum.)
“Hoş Geldin” (kapaktaki gibi değil; ayrı yazılır bu iki kelime) hafif, sıcak, kolay akılda kalıcı bir pop şarkısı. Tüm Eflatun şarkıları gibi bu da Akdeniz ritimleri üzerinden yürüyor. Yıldız Kaplan bir parça da teatral bir yorumla, epeyce inanarak ve içtenlikle söylemiş şarkıyı. Daha önce de yazdım; bir kesim onu daha ziyade oyuncu olarak biliyor ve en çok da o malum rolle tanıyor ama Kaplan’ın şarkıcılık geçmişi sanıldığından daha eski ve benim diyen nice pop yıldızından daha doğru, daha iyi şarkı söylüyor. Nitekim bu şarkıda da öyle olmuş. Ne var ki Yıldız Kaplan’dan tamamen bağımsız olarak, “Hoş Geldin” tipik bir Gülben Ergen şarkısı gibi tınladı bana. Ergen bu şarkıyı duyduysa muhtemelen nasıl kaçırdığına yazıklanıp, fena halde bozulmuş bile olabilir.
Şık bir görsellikle tasarlanmış klip ve kliple paralel görsellikteki kapak fotoğrafı da şahane. Yıldız Kaplan bir kez daha doğru bir şarkı bulmuş ve bu şarkıyı pop kriterleri içerisinde çok da doğru değerlendirmiş.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.