İlk albümünü 2013 yılında yayımlayan Ahmet Enes, bu defa bir tekliyle çıkıyor karşımıza. Söz ve müziği Ahmet Enes tarafından yazılmış, düzenlemesi Alen Konakoğlu tarafından yapılmış “Az Çok”, geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
İlk olarak Selim Gülgören tarafından seslendirilen, daha sonra bambaşka bir düzenlemeyle Enes’in ilk albümünün de hiti haline gelen “Cennet”, Ahmet Enes için sağlam bir etiket oldu. Söküp atması kolay olmayacak. Nitekim bu yeni şarkı da ister istemez “Cennet”ten izler taşıyor. “Az Çok”, adeta “Cennet”in A bölümünün melodisinden türetilmiş gibi. Ritim yürüyüşü de çok benziyor.
Şarkının derin bir felsefesi olan, incelikli sözleri var. Her ne kadar bir pop şarkısında kulağa çok sert tınlayan “çok, yok, tok, zor” gibi kelimelerle devşirilmiş cümleler ilk dinleyişte dile kolay gelmese ve o söylemesi zor tekerleme havasında, sözlerin manasına kolay erişilemese de, şöyle bir oturup okuyunca anlıyorsunuz. Sadece bu bile Ahmet Enes’in müziğini emsallerinden ayıran bir detay. Bir de elbette, onun huzurlu ve telaşsız şarkı söyleme biçimiyle yarattığı fark var.
İzmir doğumlu Seda Telciler, konservatuvarın bale bölümünde yarı zamanlı okumuş, solfej ve piyano dersleri almış. Ses mühendisliği üzerine yüksek lisans yapmakla kalmamış, televizyonda kültür sanat muhabirliği ve oyunculuk da yapmış. Yüzünün aşinalığı da oynadığı dizilerden dolayı zaten... Kendi şarkılarını yazan ve albüm çalışmaları devam eden Seda’nın ilk teklisi “Bembeyaz”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
1986 doğumluymuş Seda ama en fazla 20 yaşında gösteriyor. Bu da bir oyuncu ve bir şarkıcı için büyük avantaj tabii. Hele ki “teenage” bir müzik yapmaya niyetli ise… Ki öyle. Sözleri kendisine ait olan, bestesine ise Sabi Saltiel’le ortak imza attığı bu şarkıda Seda, ister istemez Nil Karaibrahimgil’in ilk dönemlerini akla getiriyor. Gürsel Çelik’in düzenlemesi de şarkının “teenage” havasının altını çiziyor zaten. Konu Nil Karaibrahimgil’e benzerlik olunca haliyle bir reklam müziği duygusu da geçiyor dinleyene. Klip de muhtemelen öyle planlanmamış olmasına rağmen bunu destekliyor. Bir diş macunu ya da toz deterjan markası bu şarkıyı ve Seda’yı reklamında kullanmak isteyebilir üç vakte kadar ve bu da bizi şaşırtmaz nitekim.
Şarkının klibinde aldığı bale eğitiminden istifadeyle dans da eden, neşeli, kıpır kıpır, cıvıl cıvıl bir Seda var. Şarkı söyleme biçimi ve ses rengi de çok enerjik, çok pozitif zaten. Haliyle dinlerken de, izlerken de içiniz açılıyor, neşe doluyorsunuz. Hem gündelik hayatlarımızın içinde, hem de müzik sektöründe buna ne kadar ihtiyacımız olduğu bu derece su götürmezken, Seda’ya ve şarkısına burun kıvırmak lüks olur. Ama bu bir tek şarkı Seda’nın müziği hakkında ne kadar fikir verdi diye sorarsanız, pek az derim. Demek ki albümü beklemek lazım...
Onur Ocaklı Kocaeli’de devam eden orta öğretimi sürecinde Belediye Konservatuarı’na da girmiş ama gelişen şartlar nedeniyle konservatuar eğitimine devam edememiş. İstanbul’a gelip Radyo – Televizyon – Sinema üzerine yüksek öğrenim yaparken ise stüdyo çalışmalarına başlayıp, kendi yazdığı şarkılardan oluşan ilk albümünü kaydetmiş. Gelin görün ki albüm içine sinmeyince yayımlamaktan vazgeçmiş. 2013 yılında yayımlanan ilk teklisi “Ben Hazırım (Dilesem Olur mu?)” ile ilk kez dinleyici karşısına çıkan Onur Ocaklı’nın ikinci teklisi “Şemsiye”, geçtiğimiz günlerde GTR Müzik etiketiyle raflarda yerini aldı.
Teklide söz ve müziği Onur Ocaklı’ya ait iki şarkı var. Her iki şarkının düzenlemesi de Ozan Bayraşa tarafından yapılmış. Ana akımın peşinden gitmeyen, buna karşın son bir kaç yıldır daha ziyade Gökhan Türkmen’le birlikte anılmaya başlayan daha “soft”, daha akustik ve daha “jazzy” bir stilin izini süren şarkılar bunlar. İki şarkı da kulağı kolay yakalıyor, iki şarkı da türün sınırları içerisinde “hit” olabilme potansiyeli taşıyor. Madem mukayeseye girdim, şunu da söylemeliyim ki, Onur Ocaklı, Gökhan Türkmen’den daha iyi şarkı söylüyor. En azından teknik açıdan böyle bu…
Ama tabii aslında bir rekabet değil, bir ortaklık söz konusu. Zira Onur Ocaklı’nın Gökhan Türkmen’in desteğiyle müzik dünyasına sağlam adımlar atarak girdiği bir sır değil.
"Şemsiye”nin sözlerindeki karmaşayı çözebilirseniz ne âlâ… Sevmemeniz, dinlerken eğlenmemeniz için bir sebep yok. Ama doğrusu ben çözemedim. Babayla konuşup istemeye gidilen kim? İstemeye gidilen bir kız varsa, çoktan evlenilmiş zevce kim? Ya o fenomen haline gelen kim? Hikâyedeki tanıdık şemsiye şu bizim bildiğimiz o açılmayan şemsiye mi? Eğer öyleyse çok ayıp değil mi? “Konuya vâkıf” olamadım velhasıl.
Bu arada Burak Ağdemir imzalı kapak illüstrasyonu şahane, onu da söylemeliyim.
Hep yazıyoruz, çiziyoruz. Pop müzik aslında budur: Günü yakalamak, yenilenmek, ters köşe yapmak, türün klişelerinden ayrılmadan fark yaratabilmek. Reyhan Karaca tam da öyle yapmış. Önce kendini, sonra müziğini yenilemiş. Çok da iyi olmuş.
‘90’ların birçok şarkıcısına bugün artık “eski” gözüyle bakılıyor. Oysa düşünün ki ‘70’lerin şarkıcıları olan Nilüfer, Sezen Aksu, Seyyal Taner gibi isimler ‘90’larda (yani 20 yıllık iken de) şahane işler yaptılar. ‘60’lardan beri tanıdığımız Ajda Pekkan, 2000’lerde de esip geçti. Yani bu iş kaç yıllık olduğunuzla değil, kendinizi ne kadar yenilediğiniz, zamana ne kadar ayak uydurabildiğinizle ilgili. Bunda dinleyiciden çok, dinleyicide o algıyı oluşturabilen ya da oluşturamayan şarkıcıların/müzisyenlerin payı var. Reyhan Karaca bu anlamda ibretlik bir örnek koyuyor ortaya.
Karaca’nın geçtiğimiz günlerde GNL etiketiyle yayımlanan yeni teklisi “Sobe” adını taşıyor. Amerikalı müzisyen Arpeggio tarafından bestelenen şarkının Türkçe sözleri Murat Güneş tarafından yazılmış. Prodüksiyon ise tamamen Amerika’da yapılmış ve kaydedilmiş ve dahi şarkının klibi de orada çekilmiş. Şarkı piyasaya sürülmeden önce aylar süren bir sessizliğe gömülen ve ortalarda gözükmeyen Reyhan Karaca bu sürede öncelikle kilo vermiş ve stilini değiştirmiş. Bir sporcu gibi hazırlanmış bu yeni çıkışı için. Sahiden de şarkıyı dinlerken de, klibi izlerken de o tazeliği, yeniliği, farklılığı hissediyorsunuz.
Tek başına imaj hiçbir şeydir elbette ama söz konusu pop müzikse, tek başına şarkı da hiçbir şey olabilir. İkisini doğru dozlarda, doğru kimyayla buluşturmak ayrı bir profesyonellik gerektiriyor ve sanırım Reyhan Karaca bunun için uygun ekibi bulmuş.
Gelelim şarkıya… Reyhan Karaca’nın ses rengine ve yapısına gayet uygun, çok enerjik, çok Batılı ve bir taraftan da “cool” bir şarkı “Sobe”. Alışılageldik Türkçe pop hitleri gibi değil. Öyle olması da hedeflenmemiş zaten. Dolayısıyla hedef kitle biraz daha fazla yabancı popa, özellikle elektronik dans müziğine eğilimli dinleyici olabilir. Ancak şarkının ana akım radyolarda benimsendiği ve “playlist”lere girdiği düşünülürse, “Sobe” Türkçe popun çıtasını yükseltmek konusunda beklenmedik bir hareketin öncülerinden de olabilir. Yanına bir de son günlerde yayımlanmış Edis’in “Benim Ol”unu, Ayşe Hatun Önal’ın “Güm Güm”ünü filan koyun mesela… Neden olmasın
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.