Bazı seslerle gönül bağınız hiç kopmaz. Bir kere dinlemiş, sevmiş, sonra yıllar boyu sevmeye devam etmişsinizdir. Her söylediği şarkı dokunmaz belki kalbinize, her albümünü baş tacı etmezsiniz ama o vakit de döndürür döndürür eskilerini dinler, bıkmazsınız. Nilüfer öyledir. Yani en azından benim için.
Serdar Ortaç’ın hep kumarda ne çok para kaybettiği konuşulur; kendisi de anlatır sık sık. Müzik çevreleri dışında pek de bilinmeyen şey ise Ortaç’ın müzikte de çok para harcadığıdır. Harcamak dedim zira buna kaybetmek denemez, müzikten kazandıklarını müziğe yatırıyor sonuçta.
Şöyle ki… Bilen bilir, her şarkısını farklı farklı aranjörlere defalarca aranje ettirir Serdar Ortaç. Hepsinin de parasını öder. Çoğu zaman içlerinden birini kullanır, belki bir “remix” albüm yaparsa, birkaç farklı versiyonu daha. Ama hep en iyisini bulma çabasındadır. Serdar Ortaç der, gülümser geçersiniz çoğu zaman ama o çok ciddiye alır işini.
Durup dururken niye öveyim şimdi Serdar Ortaç’ı, çoğu zaman yeriyor iken üstelik? Çünkü onu eleştiriyor olmamız bu yönünü görmezden gelmemize sebep değil.
Şu da var ki Serdar Ortaç dinlemek yıllar yılı birileri için eğlendiren bir şeyken, birileri için “guity pleasure” yani “suçlu zevk”ti. “Bu ne yahu, ahahahaha Japon kılıklı çocuk kızın göbeğinden zeytin yiyor, yok artık!” diye gülerken “Karabiberim vur kadehlere,” diye kıvır kıvır göbek attığımız, “Ulan bu ne saçma şarkı sözü, ne demek şimdi aşk bu kızıl ötesi, yaralı müzesi, zuhahaha,” diye dalga geçerken “Seni çöpe atacağım poşete yazık,” diye zıp zıp zıpladığımız olmadı mı, oldu. En çok da “Hayat beni neden yoruyorsun?” diye bağıra çağıra dans edenleri görmüşümdür. “Bu devirde kimse sultan değil, hükümdar değil, bezirgan değil”i severek dinlemiş ya da dinlememiş olun ama hiç bilmiyor olamazsınız mesela. İmkân ve ihtimal yok. Hiç boşuna “kulağıma o kadar çok çalındı ki, ister istemez aklımda kaldı” filan demeyin; bal gibi de eğlendiniz dinlerken. Dalgasını geçerken bile eğlendiniz.
Şimdi hâl böyleyken, Serdar Ortaç’ın o saçma sağan, hiçbir iler tutar yeri olmayan söz öbekleriyle ve son derece basit melodik örgülerle kurduğu şarkılarını istediğimiz kadar eleştirelim, bir yandan da kabul etmek zorundayız ki bu adam yirmi yıl boyunca bu şarkıları ama nefret ettirerek, ama sevdirerek bir şekilde hayatlarımıza soktu. Ve bütün eleştirilere, alaylara rağmen de kapı gibi sağlam durarak yaptı bunu. Şayet bizim sandığımız kadar elit bir müzik zevkimiz ve anlayışımız olsaydı, emin olun bunu başaramazdı. Yani Serdar Ortaç’a kızmak da bir yere kadar.
Gel gelelim, yirmi yıldan bu yana çok şey de değişti. Bir zamanlar yediğimiz çok şeyi yemeyebiliyoruz artık. Bir de üreten tarafında aşınma, yıpranma payı, dinleyen tarafında ise bıkkınlık ve sıkılma payı olması çok doğal. Haliyle o istikrarını bozmuyor, hâlâ tam gaz çalışıyor olsa bile, Serdar Ortaç şarkıları eskisi kadar prim yapmıyor ki bunu 2014 yılında yayımlanan “Bana Göre Aşk” albümü sayesinde açık ve net olarak gördük.
O ara bir de hastalık geçirdi Serdar. Albümün başarısızlığını da buna bağlayarak tekrar canını dişine taktı ve 2015 damgalı “Çek Elini Kalbimden “ adlı yeni albümüyle tekrar karşımıza çıktı. Albüm, geçtiğimiz günlerde Emre Müzik etiketiyle yayımlandı.
Peki bu yeni albüm zevahiri kurtarır, durumu tekrar Serdar Ortaç lehine çevirir mi? Onu görebiliyor olsam müzik prodüktörü olurdum, müzik eleştirmeni değil. Ama şunu söyleyebilirim ki, bir önceki albüme kıyasla daha fazla ses getirmesi şaşırtıcı olmaz. Çünkü artık kendini çok tekrar etmeye başladığının farkına varmış olsa gerek ki, bu defa tamamen kendi yazdığı şarkılara yaslamamış sırtını. Bu durum biraz farklı renkler getirmiş albüme. Bir de düzenlemeler konusunda biraz daha ‘90’lar kafasından çıkıp bugünlere gelmiş ki bu da iyi olmuş. Tabii Ortaç’ın o içli, hisli ama bir taraftan da kafa tutan şarkı söyleme biçiminde bir değişiklik yok.
Albüme adını veren ve ilk klip şarkısı olarak seçilen “Çek Elini Kalbimden (Konuş Yüzüme)” bir Bulgar şarkısından adapte. Bununla beraber iki şarkıyı daha Emrah İş ve Nurettin Çolak düzenlemiş. Birisi Ayşen ve Kemal Şimşekyay çifti tarafından yazılan “Yatsıya Kadar”, diğeri ise bir Yunan şarkısından adapte edilmiş “Korktum”. Her üçünde de elektronik dans müziği öğeleri belirgin bir biçimde ön planda zaten. Zira hem Emrah İş, hem de Nurettin Çolak, prodüktörlük ve “dj”lik becerileri yurt dışında da kabul görmüş iki isim. Bakmayın siz Türkiye pazarında adlarını sık sık duymuyor olmamıza. Biraz araştırın ya da takip edin, onların neler yaptıklarını görürsünüz.
Çok “eller havaya” sevenlerden değilseniz, “dj” müziğine mesafeliyseniz bu üç şarkının üçünü de bağrınıza basmayacaksınız muhtemelen. Ben kendi adıma, “Yatsıya Kadar”ı Ortaç’ın sayısız prozodi hatası nedeniyle zor dinleyebildim. 2008 yılında Petek Dinçöz’ün “Tak Tak” adıyla Türkçe şarkı yaptığı Yunan parçasının Serdar Ortaç sözleriyle “Korktum”a dönüştürülmüş halini ise tanımakta zorlandım.
Çok klişe bir Serdar Ortaç şarkısı ararsanız “Nankör”ü kaçırmayın. Saçma sözlü Serdar Ortaç şarkılarına müptelaysanız, albümün genelinde şarkı sözlerini makul ve mantıklı tutmuş (hepsini kendi yazmadığından olsa gerek) Ortaç’ın özüne döndüğü “İri Kıyım”ı tavsiye edebilirim size. Albümün bir Serdar Ortaç “hit”i olmaya en müsait şarkısı “Yerin Altı” ki onun da söz ve müziği Ortaç’a ait, düzenleme ise Volga Tamöz tarafından yapılmış.
Halk arasında “koy poposuna (kibarcası) rahvan gitsin” diye bilinen ve kullanılan kalıbı “koy, rahvan gitsin” diye edepli hale getirerek şarkı yapmak iyi bir fikir mi bilemedim ama Ayla Çelik böyle bir şarkı yazmış, Ortaç da Mustafa Ceceli düzenlemesiyle seslendirmiş. Şarkı albümün bütünü içerisinde, daha doğrusu Serdar Ortaç müziği içerisinde farklı tınlayan bir şarkı. O kalıp bir yana, sözler güzel, felsefesi anlaşılabilir. Sevmedim desem yalan olur. Bir Azeri şarkısından adapte edilen “Dedin Yok” da albümün farklı bir başka şarkısı. “Çok Yazık Sana” yine klişe bir Ortaç şarkısı, “Balım” ise sinir bozucu nakarat melodisi ve sözlerine rağmen, Murat Yeter’in güçlü düzenlemesiyle parlıyor.
Sözün özü Serdar Ortaç yine çalışmış, çabalamış, denemiş, uğraşmış ve bir yanıyla çok Serdar Ortaç, bir yanıyla da değişik bir Serdar Ortaç sunan ortaya karışık bir albüm yapmış. Sevenleri bayılacaktır/bayılmıştır muhtemelen. Sevmeyenlerine bir şey ifade edecek mi ya da yine zorla sevecekleri “guilty pleasure” şarkılar olacak mı, onu zaman gösterecek.
Yalan değil, “Bangır Bangır”ı duyduğumda heyecanlanmış, “Nihayet farklı bir şey yapıldı,” demiştim. Hiç mi yapılmıyordu? Yapılıyordu elbette ama Gülşen gibi izinden, peşinden gidilenlerin farklı bir şeyler yapması önemli, zira ana akımı yönlendiren isimlerden biri o. Yıllar önce Sezen Aksu öyleydi mesela, Nilüfer öyleydi. Daha eskiden Ajda öyleydi. Kuralları onlar koyar, modayı onlar yaratırdı. Kıyas kabul etmese de bugünün yıldızları arasında bu misyonu yükleyebileceğimiz birkaç isimden biri Gülşen. Kendi şarkılarını yazıyor olması, Ozan Çolakoğlu ile yıllardır bir şarkıcı-besteci-aranjör ortaklığı sürdürmesi hasebiyle de böyle bu.
Sözüyle, müziğiyle, düzenlemesi ve klibiyle bir fark yarattı “Bangır Bangır”. Doğru bir zamanlamayla da taşı gediğine koydu. Peki ya sonra? Ben mi yanılıyorum acaba diye albümü uzun uzun dinledim. Ama ilk dinlediğimde edindiğim fikir değişmedi. Albüme adını veren şarkı her bakımdan albümden bağımsız gibi duruyor. Tam olarak şöyle yani: “Bangır Bangır”ı alıp bir kenara koyun, kalan dokuz şarkıyı da “Beni Durdursan mı?” albümünün arkasına ekleyin. İki albüm arasında iki yıldan fazla zaman varmış; hiç fark etmez. İki yılın, Gülşen cephesinde hiçbir şeyi değiştirmediğini göreceksiniz.
Mesela mı? Alın “Bir Fırt Çek”i, koyun “Irgalamaz Beni”nin yanına… Ya da alın “Ellerinden Öper”i, koyun “Kardan Adam”ın yanına. Aynı formüller, aynı matematik, çok benzer söz ve melodi öbekleri… Ve diğerleri… Bir miktar sokak ağzı (“kafam gidik”, “ayar çekeyim,” “sevindirik oldum”), bolca Sezen stili kara sevda cümleleri, bolca da slogan olsun çamurdan olsun cümlesi… Hiçbirine karşı değilim. Hatta severim, popun kendi ahlakı içinde doğru bulurum tüm bunları. Ama işi bu derece formüle döktüğünüz zaman, bu kadar sık tekrarladığınız zaman ve şarkılardan bu öğeleri çekip çıkardığınızda geriye bir şey kalmadığı zaman orada sorun başlıyor. Gülşen’in bu albümü en çok bunun sinyallerini veriyor. Tabii “Bangır Bangır” şarkısını bu genellemenin dışında tutuyorum, tekrar söyleyeyim.
Yine de Gülşen bu. Elbette bu albüm de birden fazla “hit“ çıkaracak. En azından “Bir Fırt Çek”, “Ellerinden Öper” ve “Dan Dan”, çekilecek kliplerle ivme kazanacak, dile dolanacak; görünen köy kılavuz istemez. Ama ben kendi adıma bu albümü pek pırıltılı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Olsa olsa sermayeden yiyecek bir albüm denilebilir. Albüm kartonetini şenlendiren o fotoğraflara, o imaja, o görsel dikkat çekiciliğe (ki Gülşen’in en iyi yaptığı şeylerden biri bu yıllardır) rağmen durum bu maalesef. Zira o imajla, sözgelimi “Yıkım Kararı” şarkısının ne ilgisi var diye de düşünmeden edemiyor insan.
Bu arada “En Sevdiğim Yanlışım” şarkısının “intro”sunun Kayahan’ın “İlk Değil” şarkısının “intro”suyla birebir aynı olmasının ve de bütün albümün aranjörlüğünü yapan Ozan Çolakoğlu’nun “Büyük Hatırın Var” adlı şarkıda “featuring” mevkiine yükseltilmesinin sebeplerini bana bir açıklayabilen olursa çok sevinirim.
(15 Haziran 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Başından beri gidişatını çok doğru bulduğum bir “proje” Ece Seçkin. Evet, proje diyorum çünkü endüstriyel pop bunu gerektirir. Deneme yanılma ile değil, plan programla, strateji hesaplarıyla yol alırsınız. Dünyada da böyle yapılıyor bu iş. Seçkin’in hedef kitlesi belli, amacı belli, bu yüzden de müziği, tarzı, tavrı, imajı belli. Bu yolda adım adım ve sağlam ilerliyor.
Ece Seçkin’in mini albümü “Aman Aman”, geçtiğimiz günlerde DGL Müzik Yapım etiketiyle piyasaya sürüldü. 6 şarkılık ilk albümü “Bu Ne Yaa!” ve dijital teklisi “Şok Oldum”la adını duyuran Seçkin, asıl çıkışını ise Ozan Doğulu’nun “130 BPM Moderato” albümünde yer alan “Hoşuna mı Gidiyor?” ile yaptı. Öyle ki, albümde yer alan onca büyük ismin ve iddialı şarkının arasından bu şarkı sıyrıldı, “hit” oldu.
Bu albümde yer alan iki yeni şarkıyı da, “Hoşuna mı Gidiyor?”un yaratıcıları Ayşen Tan ve Kemal Şimşekyay çifti yazmış. Ayşen Tan Şimşekyay, şu bizim ‘90’lı yıllardan bildiğimiz Ayşen’in ta kendisi. Eşi Kemal Şimşekyay ise, yıllardır müzik piyasasının içinde. Eurovision takipçileri onun yarışmada Aylin Vatankoş’un Türkiye’yi temsil ettiği sene sahnedeki ekibin içinde yer aldığını hatırlayacaklardır. Hatta yarışma şarkısı “Yaz Bitti”nin bestesi de babası Aldoğan Şimşekyay’a aitti. Kardeşi Uğur Şimşekyay ise yine ‘90’larda Yeşim Salkım’ın desteği ile bir albüm yapmış idi.
Nasıl tarif edilebilir Ece Seçkin’in tarzı? ‘90’lardan bu yana alışageldiğimiz yerli popçu kafasından sıyrılmış, daha “teenage”, bu vesileyle de daha dinamik, hem müzikal, hem de görsel anlamda alaturka sularda yüzmeyen bir tarz, bir tavır. Bugüne kadar öyle oldu en azından. Ancak bu albümün çıkış şarkısı “Aman Aman” için aynı şeyi söyleyebilmek pek mümkün değil. Bu şarkı biraz daha bizim havalardan çalıyor. Hani Demet Akalın ya da Gülşen söylese de yadırganmazmış gibi. Belki radyolar, televizyonlar daha kolay sevecektir bu şarkıyı; kulüpler de öyle ama bence öyle çok “aman aman” bir şey yok ortada.
Buna karşın albümün ikinci sırasında yer alan “Follow Me”, tam tersi bir etki yaratıyor. Sözleri de müziği de, düzenlemesi de çok daha genç bu şarkı, Ece Seçkin’i çok daha iyi taşıyor. Ya da Ece Seçkin bu şarkıyı çok daha iyi taşıyor diyelim. Adına bakmayın, İngilizce bir şarkı değil bu. Tarkan’ın “Şımarık”ının “intro” melodisini “sample” olarak almış Ozan Doğulu ve kullandığı bugüne ait elektronik dille neredeyse yirmi yıllık bu şarkıyı güncelleyerek anımsatmış, oradan da Seçkin’e şahane bir pas göndermiş. Nakaratı çok akılda kalıcı, ritmi kafanıza kafanıza vurmuyor, aksine el çırparak eşlik etme duygusu uyandırıyor. Bence bu şarkının klibi çekildiği zaman “Aman Aman”dan çok daha fazla ilgi uyandıracaktır.
Mini albümün diğer şarkıları ise bildik: “Hoşuna mı Gidiyor?”un Ozan Doğulu albümünde yer alan versiyonu ile Eyüp Erdoğan imzalı yeni bir “remix” versiyonu ve daha önce CD formatında yayımlanmayan “Şok Oldum”.
Kapak görseli için Aytekin Yalçın’ın çektiği fotoğraflarda pembe saçları ve Umut Eker’in styling”i ile Ece Seçkin tam bir “teenage” pop-star görünümünde. Böylesi çok iyi olmuş zira bu haliyle Hadise benzerliğinden de kurtulmuş.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.