(29 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Tazelenmiş Sertab Erener. Yenilenmiş, gençleşmiş. Müzik dünyasında uzun süreli iş-aşk ortaklıklarının bir zaman sonra müzikal verimi düşürdüğü bir sır değil. Örnekleri çok. Sertab’ın da “demire büründüm aşk ile” diyerek “post-Sezen Aksu” dönemine attığı ilk adım çok güçlü, çok sağlam olmuş, uzun süre de öyle devam etmişti. Şimdi ise Emre Kula var Sertab’ın hayatında. Hem yeni bir aşk, hem de yeni bir müzikal ortaklık bu. Belli ki Sertab’a iyi gelmiş. Bunu hem yeni albümünde hem de sahnedeki enerjisinde hissetmek mümkün.
(26 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İrfan Özata yeni nesil pop yıldızı tanımının içine alınabileceklerden. Gerçi o, destekli bir proje olarak değil, tamamen kendi emeği ve çabasıyla bir yol açtı kendine. Birikiminin ve müzisyenlik deneyiminin gücüyle adını duyurdu. İyi pop şarkıları yazıyor, iyi şarkı söylüyor. Gelin görün ki fizik olarak bir erkek pop-star prototipine hiç uymuyor. Uzun boylu değil, kaslı değil, davetkâr ve çapkın bakışlar atmayı bilmiyor. Ne gam… İrfan bu eksiğini (bu bir eksikse şayet –ki bence değil, olmamalı) müziğiyle olduğu kadar sıcak, komik, sempatik hali ve tavrıyla pek güzel kapatıyor. Hatta artıya geçiriyor. Bunu görmek için sosyal medyada İrfan Özata takipçisi olmak yeter.
İrfan Özata’nın geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya çıkan mini albümü “Yazı Tura” adını taşıyor. 2015 yılında “Emir Büyük Yerden” teklisi ve aynı adlı filmin “soundtrack”i olarak kullanılan “Git Başımdan” adlı teklisini yayımlamıştı İrfan Özata. Demet Akalın’ın ses getiren “Pırlanta” adlı şarkısının bestecisi olarak da duyduk adını bu yıl. İlk teklisi “Yanlış Fotoğraf” ve ilk albümü “Hayat Okulu” ise 2013 yılında dinleyici karşısına çıkmıştı.
“Yazı Tura”da “Git Başımdan”ın yanı sıra dört yeni şarkı ve bir de farklı versiyon var. Dört ayrı hedef kitleye yönelik dört yeni şarkı demek daha doğru olur belki. Bu anlamda biraz stratejik bir albüm bu. İlk albümünde tamamen kendi bildiğini yapmış ama istediği çıkışı tam anlamıyla yakalayamamış bir müzisyenin yol arayışı da denilebilir.
Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Örf” işin romantik tarafında duran yavaş tempolu bir şarkı. Sözlerini Yazgın Kaçak yazmış, bestesini İrfan Özata yapmış, düzenleme ise Serkan Ölçer’e ait. Gökhan Şahin’in sözleri, İrfan Özata’nın bestesi ve Enver Günen’in düzenlemesiyle “Hır Gür” slogan sözleri, kolay tekrar edilebilir melodisi ve elektronik düzenlemesi nedeniyle tam bir “playlist” şarkısı. “Beach” olur, “club” olur, radyo olur ama mutlaka ayakta dinlenir cinsten... Ardından gelen “Meşrep” ise tam aksi istikamette, rakı masasında uzun oturmalık bir demlenme şarkısı. Sözler Yazgın Kaçak’ın, beste İrfan Özata’nın elinden çıkmış bu defa, düzenleme ise Altuğ Öncü tarafından yapılmış. Bu tür şarkılara bayıldığım bir sır değil. Öznel olmak gerekirse albümde en çok bu şarkıyı sevdiğimi de saklayacak değilim.
Yine bir Yazgın Kaçak – İrfan Özata şarkısı olan “Yazı Tura”, bu defa daha genç bir kitleyi hedefliyor. Daha Batılı, daha pop ve hatta daha “teen-age” bir şarkı çünkü. “Karşında sussam bile atasözü olur” gibi sıkı bir slogana yaslanan şarkının Osman Çetin imzalı düzenlemesi çok dinamik ve eğlenceli. Albümde şarkının daha kısa bir “Radio Edit” versiyonu da var.
“Git Başımdan” ise albümün tek bildik şarkısı. Gökhan Şahin ve İrfan Özata imzalı bu şarkının düzenlemesi Bahadır Tanrıvermiş tarafından yapılmış. Bir film müziği olması nedeniyle mi bilinmez ama teatral yönü ağır basan, bir müzikal şarkısı tadı veren türden bir şarkı “Git Başımdan”.
İrfan Özata’nın ses aralığı geniş, ses tınısı ise dinleyene pozitif enerji yüklüyor. Aslında kişiliğinin sesine yansıması demek daha doğru belki (tanıdığım için söylüyorum bunu.) Tam da bu sebeple eğlenceli, hatta bir parça esprili şarkılarda sesini ve ismini daha fazla parlatabileceğini söylemek yanlış olmaz. Belki bu albüm için her ne kadar ticari şansı yüksek olsa da bence “Örf” doğru bir çıkış şarkısı değildi. Ben olsam “Yanlış Fotoğraf”la yakaladığım çizginin üzerinden bir süre daha devam ederdim ve bu nedenle de bu albümün ilk klip şarkısı olarak “Yazı Tura”yı seçerdim. Tabii bu işler hiç belli olmuyor. Yarın öbür gün İrfan öyle güçlü bir yavaş şarkı yakalar ve öyle de iyi söyler ki benim bu fikrimi yerle yeksan ediverir. Müzik bu sonuçta, hiçbir zaman bir tek doğrusu olmaz.
Sedat Doğan tarafından çekilmiş fotoğrafları ve Melek Boçoğlu’nun grafik tasarımıyla özenli kartonet de albümü bütünlüyor. Eli yüzü düzgün pop sevenlere bu mini albüm tavsiye olunur.
(26 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Yerleşik pop-star algısının tamamen değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Kusursuz ve mükemmel görünmek, illüzyon yaratmak, steril kalmak, gizemli ve erişilemez olmak gibi kendilerinden önceki kuşakların yer yer müziklerinden bile daha çok önemsedikleri kaygıları pek de umursamıyor artık yeni nesil pop-starlar. Daha doğal, daha samimi, daha yakın durmayı/gözükmeyi tercih ediyor, kartlarını daha açık oynuyorlar. Böylece hedef kitlelerinin nabzını daha kolay tutabiliyorlar. Plan, proje ve marka yönetimi gibi olmazsa olmazları ve profesyonellik gerekliliklerini de göz ardı etmeden sürdürülebilir bir kariyer çizgisi çizme konusunda, kendilerinden fersah fersah kıdemli pop-starları yaya bırakmaları da cabası.
Bu konuda birkaç belirgin örnek vermek gerekirse İrem Derici, Ece Seçkin ve Mabel Matiz’i ilk ağızda sayabilirim. Her biri birer proje olarak, profesyonel ekiplerce desteklenip sunulmuş olmalarına ve kısa sürede uzun yol almalarına rağmen kendileri gibi olmaktan hiç vazgeçmediler. Bu samimiyetin dinleyici cephesinde kabul gördüğü de açık bir gerçek.
Pop-star olmanın ve kalmanın kuralları yeniden yazılıyor ve görünen o ki önümüzdeki dönemde buna ayak uydurabilenler kazançlı çıkacak.
Harbiye Açık Hava’da Bengü konserinin kulisinde Ece Seçkin’le sohbet ettik. “Sizin kuşak da 15-20 yıl bekleyecek mi Açık Hava’ya çıkmak için?” diye kışkırtıcı bir soru sordum Ece’ye. “Ben beklemeyeceğim abi,” dedi kendinden gayet emin ve kararlı. Olmayacak bir hayal, boş bir iddia gibi gelmedi kulağıma.
Ece Seçkin’in yeni mini albümü “Zamanım Yok”, geçtiğimiz günlerde DGL ve DMC ortaklılığıyla piyasaya sürüldü. Albümde üç yeni şarkının yanı sıra, daha önce dijital formatta yayımlanmış Kolpa & Ece Seçkin ortak çalışması “Hoş Geldin Ayrılığa” da yer alıyor.
Sözleri Ayşen, bestesi Kemal Şimşekyay imzası taşıyan “Adeyyo”, çıkış şarkısı olarak servis edilir edilmez kendi kitlesini buldu. Bugünlerde her yerde duyuyorum bu şarkıyı. Doğru tutturulmuş oryantal dozu, kıvrak melodik yapısı, Ozan Çolakoğlu imzalı modern düzenlemesi ve pek sevdiğimiz türden “atarlı” sözleri ile kafadan “hit” bir şarkıydı zaten “Adeyyo”. İlk dinleyişte kulağa yerleşen, hatta yapışan şarkılardan.
Bu ülkenin popüler kültür dinamiklerinden besleniyor ve ona hizmet ediyorsanız avama kaçma riski her daim başınızın ucundadır. Ece Seçkin başından beri o ince ayarı doğru yapabilenlerden. Görünümü, stili, dans ediş ve şarkı söyleyiş biçimiyle de böyle bu, seçtiği (ya da onun için seçilen) şarkılarla da. “Adeyyo” bu anlamda da amaca hizmet eden bir şarkı.
Bu arada albüm kartonetindeki teşekkür yazısında Ece Seçkin’in Yıldız Tilbe’ye neden teşekkür ettiğinin (albümde bir Tilbe şarkısı yok zira) sırrı da bu şarkıda saklı. Şarkının kayıtları esnasında tesadüfen stüdyoya gelen Yıldız Tilbe, nakarattaki bazı cümlelere katkıda bulunmuş. Bu bir sır mıydı bilmiyorum ama Ece’den öğrendim ve yazmadan edemedim.
Bu arada Tilbe’nin katkısı olsun olmasın Ayşen ve Kemal Şimşekyay çiftinin şarkı yazarı olarak günümüz popüler müziği içinde gözle görülür bir biçimde yükselmekte olduğunu “Adeyyo” bir kez daha gösteriyor.
Nitekim albüme adını veren “Zamanım Yok” da bir Ayşen & Kemal Şimşekyay şarkısı. Her ne kadar “Adeyyo” gibi ilk bakışta “hit” kokusu vermese de, Emrah İş ve Nurettin Çolak’ın “club” düzenlemesi ve slogan sözleriyle listelere girebilecek güçte bir şarkı. Bu şarkıda ve bir sonraki sırada karşımıza çıkan “Olsun”da Ece, bugüne dek duyduğumuz Ece Seçkin şarkılarından ve hatta “Adeyyo”dan da farklı olarak, şarkı söyleme biçiminin vardığı noktayı daha açık hissettiriyor. Şarkıların verdiği avantajla olsa gerek, vurguları, kelimelere sesiyle dokunma biçimi ve duygusu çok daha belirgin ve yerli yerinde çünkü.
Söz ve müziği Gülden Mutlu’ya ait “Olsun” etkili ve vurucu bir şarkı. Kolayca alaturka kıvama getirebilecekken, gerek Mustafa Ceceli’nin düzenlemesi, gerekse Seçkin’in yorumuyla pop sınırlarının dışına çıkmamış şarkı, özellikle nakarat sözleri ve melodisiyle kolayca dile düşecektir muhtemelen.
“Hoş Geldin Ayrılığa” şarkısını tekli olarak yayımlandığı zaman yazmıştım, burada tekrar etmeyeceğim. Şarkıların dijital âlemin kaosu içinde kalmasındansa böylesi formüllerle bir şekilde basılı formata aktarılması arşivcilerin her daim desteklediği bir şey. O bakımdan bu albümde bu şarkının da yer alması sevindirici. Kaldı ki “Hoş Geldin Ayrılığa” müzikal olarak da albümü tamamlıyor.
Ece Seçkin’in başından beri tercih ettiği stilize görsellik ve genç imajla örtüşen, Aytekin Yalçın imzalı kapak fotoğrafları ve Bülent Şengül’ün grafik tasarımıyla bu dört şarkılık mini albüm, basamak basamak inşa edilen kariyerinde Seçkin’e bir adım daha yukarı çıkma şansı verecek gibi görünüyor.
(24 Ağustos 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Serdar Ortaç’ın yeni albümü “Gıybet”, geçtiğimiz günlerde Emre Müzik etiketiyle yayımlandı. 2015 yaz aylarında piyasaya çıkan “Çek Elini Kalbimden”in üzerinden henüz bir yıl bile geçmemişken Ortaç 2016 yazına yeni bir albümle girmek istemiş belli ki. İyi de yapmış. Zira yeterince ses getirmemiş o albümün açığını bu yeni albüm kapatacak gibi görünüyor.
Söz konusu sinema olduğunda bazen çok ucuz bir komediyi, iç bayıltan bir romantik komediyi, uyduruk bir bilim-kurgu, berbat bir avantür filmi iştahla seyredebiliriz. Eğlenmektir, kafa boşatmaktır, zaman öldürmektir maksat. Sadece sanat filmleri, nitelikli filmler izlemek bir övünme konusu değildir sinemaseverler arasında. Ama müzik için aynı şeyi söylemek çok zordur. Pop olanı, hafif, uçucu ve eğlendirici olanı dinlemek bir çeşit günah kabul edilir. Oysa pop tam da bu nedenle işe yarar kimi zaman. Hafif, uçucu, eğlendirici olduğu için.
İşte Serdar Ortaç albümlerini/şarkılarını en çok bu yüzden sevmiştik biz. Hafif, uçucu, eğlendirici olduğu için. Bakmayın, çoğunlukla küçümsesek bile bunu yapmak da kolay değildir. Dengeyi tutturmak için bir kimyager gibi ölçekli çalışmak gerekir. Zaman zaman doz kaçar, iş tatsızlaşır. Galiba Serdar Ortaç müziğine olan da buydu son birkaç yıldır. “Seni çöpe atacağım poşete yazık”la başlayan süreçte, doz nasılsa kaçmış, tabiri caizse Serdar Ortaç şarkıları (en azından bir kesimin nazarında) artık sıkmıştı.
“Gıybet”, Ortaç’ın bir toparlanma dönemine girdiğinin habercisi olabilir. Gereksiz “remix”ler, gürültülü patırtılı, fazla iddialı düzenlemeler, giderek daha saçmalaşan şarkı sözlerini filan sıyırıp atmış, başından beri süregelen hafif, uçucu ve eğlendirici tarafını tekrar parlatmış Ortaç bu albümde. Çok akılda kalıcı, basit melodiler, tekerlemeli söz öbekleri, yok yere uzamayan, tadında kalan ve biten şarkılarla “Gıybet”, derli toplu bir Serdar Ortaç albümü.
Neden ve nasıl tekrar dolaşıma girdiği bilinmez ama şu aralar pek rağbet gören eski bir kelimenin, “gıybet”in üzerine inşa edilen aynı adlı şarkı, boşuna albüme isim olarak konulmamış. Zor ve sıkıntılı geçen 2016 yazının eğlendiren şarkılarından biri olarak çok çalındı, çok dinlendi “Gıybet”. Söz, müzik ve düzenlemesi Mert Ekren imzası taşıyan bu şarkı ve sıralamada hemen ardından gelen, yine Mert Ekren’in elinden çıkmış “Fakir”le birlikte albümün en sıkı kozu zira. Serdar Ortaç, Ayla Çelik, Emrah İş ve Nurettin Çolak ortak çalışması olan “Abi” de Suat Aydoğan’ın eğlenceli düzenlemesi ve akılda kalıcı sözleriyle ön plana çıkıyor.
Tan Taşçı’nın söz ve müziğini yazdığı, sesiyle de Ortaç’a eşlik ettiği “Çakal”, Serdar Ortaç imzalı söz ve müzikleriyle “Sulu Göz” ve “Sultan”, tipik Serdar Ortaç şarkıları olarak bu türü ve tarzı sevenleri epeyce memnun edecektir. Yine de ben Ortaç’ın yerinde olsam ikinci klip şarkısı olarak “Sulu Göz” yerine “Abi”yi tercih ederdim.
Tamamen ticari bir mantıkla kotarılan albümün yavaş ve orta tempo şarkıları da ardı ardına son dört sıraya konulmuş. Arabesk sözler, melodiler ve ritimlerle “Harap” ve “Kalleş”, albümün “damar” kontenjanını doldurabilecek iki şarkı. Yetmezse “Tatlı Belam” da var. Ancak bu dörtlünün içinde en dikkat çekici olanı “Yarım Gitti”. Söz ve müziği Serdar Ortaç’a ait bu şarkı, Sadun Ersönmez’in senfonik düzenlemesiyle parlıyor.
Albümün kapak fotoğrafları İsmail Hakkı Koç tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Özgür Arcan’ın elinden çıkmış. Kartoneti, kapağı ve içeriği ile her bakımdan Serdar Ortaç’ın ‘90’lardaki altın günlerini çağrıştıran bu albüm onu o günlere geri döndürür mü bilinmez ama şimdiki zamanın neşesiz ve eğlencesiz günlerinde pop müziğe sığınanlara gayet iyi gelebilir.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
O günlerden geçenler eminim hatırlıyordur, ilk BBG (Biri Bizi Gözetliyor; Taxi Orange adlı yarışma formatının Türk versiyonu) Show TV’de yayınlandığı zaman kıyamet kopmuş, reyting rekorları kırmış, her bir BBG yarışmacısı büyük şöhret olmuştu. Tarık da o yarışmacılardan biriydi ve diğerlerinden farklı olarak şarkı da söylüyordu. Nitekim yarışmada birinci olamadı ama yarışma evindeyken bestelediği “Of Deli Gönül” adlı şarkı kısa sürede dillere düşünce Tarık’a evden çıkar çıkmaz albüm yapıldı ve şarkı o günlerin en büyük “hit”i oldu.
Ne var ki Tarık o ilk çıkışın arkasını getirmek konusunda pek başarılı olamadı. Bilinmez neden, iki albüm yaptıktan sonra dört yıl kadar ara verdi, sonrasında gelen üçüncü albüm pek ses getirmedi ve sonra uzunca bir süre daha gözden kayboldu. 2015’de “Hüzün Mevsimi”, 2016 Nisan ayında ise “Uçurtma” adlı şarkılarla tekrar karşımıza çıkmıştı Tarık. Bu defa arayı açmadan bir yeni tekli daha yayımladı geçtiğimiz günlerde. Taşplak etiketiyle yayımlanan tekli “Alenen” adını taşıyor.
Şarkıyı daha ilk dinleyişte Tarık yıllar sonra nihayet sesinin rengini doğru duyuracak, onu fark ettirecek iyi bir şarkı bulabilmiş diye geçirmiştim içimden. Şarkının enerjisi hissedilir derecede yüksekti üstelik. Sonra bir dönüp baktım ki “Alenen”in altında iki güçlü imza varmış meğer. Şarkının söz ve müziği Altan Çetin’e, düzenlemesi is Erhan Bayrak’a aitmiş.
İşte budur! Her eline gitar alan ya da her şarkı söyleyen illa beste yapmak zorunda değil. Yapabilir elbette ama mesele popüler müzikse, amaç listelerde yer kapmak, tıklanmak, reyting almaksa şayet, sadece tel elden çıkmış bestelerle bu amaca ulaşmak için o tek elin çok özel bir yeteneğe sahip olması gerekir. O yetenek de herkese nasip olmaz. Kasmamak lazım. Tarık iyi bir ses, yetenekli bir şarkıcı ama zayıf bir besteci idi başından beri. Bu kez o açığı kapatmış.
“Alenen” kendi kulvarında çok doğru bir şarkı olmasının yanı sıra, yukarıda da söylediğim gibi Tarık’ın sesini parlatması açısından da doğru bir tercih olmuş. Şarkının Latin esintili eğlenceli orijinal versiyonu kadar, ‘60’lı yıllara (hatta belki de Elvis’e) göz kırpan akustik versiyonu da dinlemeye değer ki ben o akustik versiyonu daha çok sevmiş bile olabilirim.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir neslin ortak hafızasına silinmez bir biçimde yer etmiş “güç bende artık” sloganını (Bknz: He-Man çizgi film serisi) bir şarkıya dönüştürmek ancak Alper Narman ve Onur Özdemir’in aklına gelirdi herhalde. Pop müziğin tam da istediği gibi, popüler kültüre bugün veya geçmişte yer etmiş ikonik her türlü imgeyi, edimi, figürü alabildiğine kıvrak bir dille şarkıya dönüştürme konusunda çok ustalar, doğruya doğru. Bu formülle yaptıkları her şarkı tutmamış olsa da, formülün doğruluğu tartışma götürmez.
Alper Narman ve Onur Özdemir imzalı “Güç Bende Artık”, popun genç isimlerinden Tuğba Yurt tarafından seslendirildi ve tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Şarkının düzenlemesi ise Osman Çetin tarafından yapılmış.
Aslına bakarsanız basbayağı arabesk bir şarkı bu. Ancak düzenleme kadar Tuğba Yurt’un çapaksız ses rengi ve şarkı söyleme biçimi şarkıyı pop sularında rahat rahat yüzdürüyor. Popa arabesk sos katılacaksa illa, bu biçimde katılabilir işte pekala.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Rafet El Roman’ın desteğiyle müzik dünyasına parlak bir giriş yapan Ezo, “Kalbine Sürgün” düetinden sonra “Liman” adlı ilk albümünü yayımlamıştı. Kendi meşrebince fena bir albüm de değildi ama her nedense yeterince duyurulamadı ve arada kaynadı gitti. Bundan mıdır bilinmez ama Ezo yeni teklisini El Roman Müzik hesabına değil, Bedük’ün sahibi olduğu Audiology Records hesabına yapmış. Geçtiğimiz günlerde piyasaya sürülen tekli, “Son Kez” adını taşıyor.
Ezo cephesindeki değişiklik sadece yapım firmasından ibaret değil. Bugüne dek süregelen imajında da ciddi bir revizyona gidilmiş. Hiç görmediğimiz kadar seksi bir Ezo var bu kez. Yani (ama isteyerek ama istemeyerek bilinmez) pop müzikte genç ve güzel bir kadın şarkıcıya koşulsuz şartsız dayatılan imajdan o da nasibini almış. İyi mi olmuş, tartışılır. Zira bu yeni şarkısı kadar görüntüsüyle de ayırt edilebilirlik niteliğini kaybetmiş görünüyor.
Söz ve müziği Sezgi Keskin’e ait “Son Kez”, orta halli bir şarkı. Bedük de hiç kendini yormadan, vasat, hatta basit bir düzenlemeyle şarkıya nedense artı bir değer kat(a)mamış. Türk popunda 2000’lerden bu yana duyduğumuz nice şarkıdan farksız bir iş çıkmış sonuçta ortaya. Geriye bir tek Ezo’nun hiç de yabana atılmayacak sesi ve ses rengi kalıyor ama durumu o da kurtarmıyor.
Teklide şarkının iki farklı düzenlemesi var. Akustik versiyon da ritmik; ritmi gitarlar tutuyor sadece bu kez. Belki daha yavaş bir versiyon başka bir etki yaratabilirdi ama o şans da kaçırılmış ne çare.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bengü – Zeki Güner ortaklığı bugüne kadar hep iyi sonuç verdi. “Yaralı”, “Sahici”, “Saygımdan”, “Kapıda Yalnızlık” gibi örnekler, yakın geçmişte Bengü’ye hem ticari başarı, hem de ivme kazandırdı. Bu ortaklığın yeni ürünü ise geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Sığamıyorum” adlı şarkı oldu.
“Sığamıyorum” hedef kitleyi tam kalbinden vuracak sözleri, oyuncaklı melodisi ve Mustafa Ceceli’nin dünya popüler müziğinin eğilimlerini Türk popunun değişmez kurallarıyla buluşturduğu akıllıca düzenlemesiyle parlak bir pop şarkısı. “Hodri Meydan” gibi tatsız ve ruhsuz bir şarkıdan sonra Bengü’ye zevahiri kurtarma fırsatı vermekle kalmıyor, kariyerinin başından bu yana pek az yakalayabildiği türden bir sıcaklık ve samimiyeti de dinleyiciye/izleyiciye geçirme şansı sunuyor. Zeki Güner’in bestecilik kariyerinde de bugüne dek yaptıklarının yolundan gitmeyen, ters köşe bir şarkı olarak anılacaktır “Sığamıyorum”.
Bir pop şarkısının eğlenceli, ritmik ve tekerlemeli olması, onun kötü ve ucuz olmasını gerektirmez. “Sığamıyorum” buna iyi bir örnek.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Allah’ın her günü kapımı aşındıran kargoculardan biri bir koca kutu getirdi günlerden bir gün. Antalya’dan, tanımadığım bir adresten gönderilmişti kutu ve içinde taze portakallar ve reçeller vardı. Nedir ne değildir demeye kalmadı, ertesi gün gelen bir başka kutudan bu defa bir kahve kupası çıktı. Üzerinde sadece renkli ışıkların göz aldığı bir fotoğraf ve “#hoşgeldin” yazısı vardı. Aynı yazının ilk gelen kutudaki reçel kavanozlarının üzerinde de var olduğunu neden sonra fark ettim. Gönderen yine meçhuldü.
Bir gün sonra gelen üçüncü paketten şık bir çikolata ve bir USB bellek çıktı. Belleği bilgisayara taktım. Sadece iki şarkı vardı içinde. Ne bir bülten, ne başka bir bilgi. Şarkıları söyleyenin adı da yoktu ancak şarkılardan birinin adı “Hoşgeldin”di. Ardı ardına gelen üç esrarengiz paket arasındaki bağlantı böylece kurulmuş oluyordu. Ne yalan söyleyeyim, şarkıları söyleyen sesi tanımadım ilk etapta ve muhtemelen “no-name” biridir diye düşündüm. Böylesi masraflı bir promosyon yöntemi seçtiğine göre anlaşılan iddialı bir giriş yapacaktı müzik piyasasına.
Sözü fazla uzatmayayım, meğerse Erkan Güleryüz değil miymiş şarkıların sahibi? Ben hassasiyetiyle övündüğüm kulağımın faka bastığına mı yanayım, Antalya – Erkan Güleryüz bağlantısına uyanamamış olmama mı, bilemedim (bilenler bilir, Erkan Güleryüz İstanbul’da yaşamasına rağmen yıllardır Antalya’da sahne programları yapıyor.)
Sessiz ve derinden giden, pop müzikte ortalığı velveleye vermeden iyi işler yapan Erkan Güleryüz, bu defa tamamen kendine ait bir prodüksiyonla çıkıyor karşımıza. “Hoşgeldin” ve “Aramızda Kalsın” adlı iki şarkı yer alıyor, SN Müzik etiketiyle yayımlanan bu yeni teklide ve her şarkının da sözleri, müzikleri ve düzenlemeleri Güleryüz’e ait. Kayıtlar tamamen akustik olarak yapılmış. Tertemiz iki pop şarkısı, (her ne kadar ilk dinleyişte tanıyamamış olsam da) kendine has ses rengi ve şarkıcılık biçimiyle bu iki şarkıyı tertemiz seslendirmiş bir Erkan Güleryüz var bu teklide.
Aynı şekilde “Hoşgeldin” için çekilen klip de özenli ve titiz bir çalışmanın ürünü belli ki. Şarkıdaki aşk hikâyesi bir romantik film tadında klibe dönüştürülmüş. Klibin sonunda anlıyoruz ki devamı da teklideki diğer şarkı olan “Aramızda Kalsın”la getirilecek ki bu da hoş bir fikir.
Bu toz duman günlerde yeterince ses getirmeyebilir belki. Popüler kültür tüketicisi kitle, düğünlere fon müziği yapılan ilan-ı aşk şarkılarından, televizyonları boydan boya kaplayan romantik komedilerden artık çok sıkıldığı için “Hoşgeldin”i de o kategoriye koyup harcayabilir üstüne üstlük. Bu risk var ne yazık. Buna rağmen bu tekli, Erkan Güleryüz kariyerinde yüz akı işlerden biri olarak yerini alacak nitelikte.
(Bu arada ben de yazıda teklide kullanıldığı gibi kullanmış olsam da “hoş geldin” aslında ayrı yazılır, onu da söylemeden geçemeyeceğim.)
(4 Ağustos 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
İşim gereği bazı albümlerin fikir aşamasından itibaren adım adım hayata geçirilişine şahitlik etme şansım oluyor. “Çocuk Diskosu” da bu albümlerden biri. Hakan Eren uzun zaman önce bana aklında böyle bir proje olduğundan bahsetmişti. Fikir neresinden baksanız şahaneydi. Çocuk şarkılarının bulunduğu albümler yıllardır satılır durur memlekette ama çoğunun “sound”ları, kayıtları çok kötü, çok “çocukça”dır, bilen bilir. Buna karşılık çocuklar, çocuk şarkılarından çok güncel pop şarkılarını sever ve ezber ederler. Madem öyle, çocuk şarkıları neden güncel pop şarkılarının matematiği ile yeniden seslendirilmesin? Seslendirenler de neden güncel pop şarkıcıları olmasın?
İşte bu mantık üzerine kurulu “Çocuk Diskosu” proje albümü geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı. Albümde hemen hepimizin bir şekilde bildiği 12 çocuk şarkısı, Serdar Ayyıldız ve Selami Bilgiç tarafından yapılmış düzenlemelerle ve farklı şarkıcıların sesleriyle karşımıza çıkıyor. Atiye, Aynur Aydın, İrfan Özata, Beyza Durmaz, Tuğba Özerk ve Kendi günümüz pop müziğinin tanıdık sesleri. Onlardan nispeten daha kıdemli Zeliha Sunal, Soner Arıca ve Yeşim Salkım’ın yanı sıra sürpriz isimler de var albümde. Yıllar sonra yepyeni bir albümle müziğe geri dönen Işıl Yücesoy, “Çocuk Diskosu” albümünde de yer alarak sürprizin büyüğünü yapıyor. Oyuncu Hande Ataizi ve memleketin sayılı “talk-show”cularından Mesut Yar da albümün diğer sürprizleri. Bir de konuklar var: Yeşim Salkım’in kızı Ada Eratik Salkım ile “acapella” grubu Vocavoice.
Görüldüğü üzere kadro renkli. Daha da renkli olabilirdi elbette. Her proje albümünde olduğu gibi bu albümde de öneri götürülen kimi isimler öneriye cevap bile vermezken, kimileri bir türlü karar veremedi, kimileri son dakikada caydı, kimileri ise bütün şarkıları kendisinin söylemesini şart koştu. Hepsine yakından şahidim. O isimlerin kimler olduğunu merak edenler Hakan Eren’e sorabilir.
Albümün yapım sürecinde karşılaşılan bir başka sıkıntının da şarkıların izinlerinin alınması sırasında ortaya çıktığını söylemem lazım. Genellikle anonim zannedilen ve bugüne dek yayımlanmış birçok albümde “anonim” olarak geçen çocuk şarkılarının çoğunun aslında birer söz yazarı ve bestecisi vardı elbette ve bunların tek tek bulunması hiç kolay değildi. Bazı besteciler ya da varisleri izin vermek için akıl almaz talepler öne sürünce, kimi şarkılar kullanılamadı. Sözgelimi bir “Ali Baba’nın Çiftliği” bu albümde mutlaka olmalıydı (hatta kaydı bile yapılmıştı) ama olamadı ne çare.
Sonuç itibariyle elimizdeki albüm epeyce yoğun bir uğraştan sonra ortaya çıkarılmış ve her şeye rağmen amacına ulaşmış bir çalışma. Keşke şu da olsaydı, bu da olsaydı, şu şarkı da olsaydı, bu şarkı mutlaka olmalıydı demek hariçten gazel okumak olur.
Serdar Ayyıldız ve Selami Bilgiç’in düzenlemeleri, albümdeki her bir şarkıyı başka bir güncel “sound”un, müzikal akımın, eğilimin içinden geçiriyor. Öyle ki diskolarda rahatlıkla çalınabilir (tabii artık disko denmiyor “club” deniyor, o ayrı.) Zira her biri sadece küçükleri değil, büyükleri de dans ettirebilecek, eğlendirebilecek nitelikte. Kaldı ki şarkıların hepsi birer klasik ve yaşlı, genç, ergen ya da çocuk, hepimizin hayatlarında izi olan şarkılar.
Albümde ben en çok Aynur Aydın’lı “Yağ Satarım Bal Satarım” ve İrfan Özata’lı “Baltalar Elimizde”yi sevdim. “Bak Postacı Geliyor”da Ada Eratik Salkım’a hayran oldum (belli ki bir şarkıcı yetişiyor), Işıl Yücesoy’un “Fış Fış Kayıkçı”sından bir anneanne ya da babaannenin torunu ayağında sallayarak uyuturken mırıldandığı ninninin tadını, sıcaklığını aldım. “Tin Tin Tini Mini Hanım” ancak Soner Arıca’ya bu kadar yakışabilirdi diye düşündüm. ‘80’lerde Pippo Franco’nun sesiyle ortalığı yıkıp geçmiş “Ki Ki Ki Ko Ko Ko”yu Soner Arıca’nın yazdığı Türkçe sözlerle yıllar sonra yeniden, bu defa Atiye’nin sesinden dinlemekse beni çok eğlendirdi. Bu şarkıda ayrıca popüler radyoculardan oluşan bir vokal grubunun da Atiye’ye eşlik ettiğini söylemeliyim.
Özlem Semiz tarafından yapılmış eğlenceli ve renkli kartonet tasarımı ile servis edilen albümün bütün şarkıları için de ayrı ayrı klip çekilmiş. Klipler albüm çıktığından bu yana teker teker servis ediliyor. Güncel pop kliplerinin çocuk saflığına ve hayal gücüne verebileceği zarar düşünüldüğünde, bu albümün şarkılarına Gökhan Özdemir tarafından çekilen cıvıl cıvıl, saf, temiz ve masum klipleri çocuklara izlettirmek çok doğru bir tercih olabilir.
Yaşınız kaç olursa olsun, dinlerken bir sebeple mutlu olacağınız bir albüm bu. Bir nevi antidepresan. Alın, koyun bir köşeye, bulunsun.
"Şöhretin insanı tırmıklayan kısımlarını ben hiçbir zaman hayatımın içine sokmadım. Kızımla pazara da gidiyorum, alışverişe de gidiyorum, lunaparka da. Her şeyi yaptığım için Nazlı şöhretin zararlı bir şey olmadığını düşünüyor."
"Ben gece yatarken “Yarın mutlaka gazetelerde olmalıyım, bir gündem yaratmalıyım,” diyecek bir kadına benziyor muyum? Ne hayat duruşum öyle, ne de müzikal ahlakım. Ben yaptığım işle anılarak, sağlıklı bir zeminde var olmak derdindeyim."
"Şimdi Aleyna (Tilki) diye bir kız çocuğunun 16 yaşında
sahneye çıkması tartışılıyormuş, geçenlerde haberim oldu. O yıllarda beni yasal
olarak durdurdular mesela. Sibel Can’la benim resmimi yan yana koyup bunlar 18
yaşından küçük, çalışma izinleri yok diye haber yaptılar. Okuldan uzaklaştırma
aldım."
"Bir yere gidiyorum, bir bakıyorum herkesin elinde bir telefon, kimse
birbiriyle konuşmuyor. Bunlar konserlerimize de taşındı. Tuhaf bir şeye
dönüştü, ben oradayım kanlı canlı ama bana bakmıyor, telefonuna bakıyor. O
zaman sahneye de hologram koyun, ben de gelmeyeyim bitsin gitsin."
Eski şarkılarını düetlerle yeniden seslendirdiği ve iki
yıldır üzerinde çalıştığı yeni albümünü tamamladığı günlerde septik şok
teşhisiyle hastaneye yatırıldı Harun Kolçak. Bir aydan uzun bir süre yoğun
bakımda kaldı, birçok operasyon geçirdi. Sevenleri yüreği ağzında, ondan
gelecek iyi haberleri bekledi uzun süre. Üç ayın sonunda hastaneden taburcu
olmasına birkaç gün kala, nihayet toparlanabilmiş Harun Kolçak’la “Çeyrek Asır”
adı verilmiş yeni albümünü konuşmak üzere hastane odasında bir araya geldik. Röportajın tamamını bu cümlenin üzerini tıklayarak okuyabilirsiniz.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.