Onu Jilet grubunun solisti ve şarkı yazarı olarak
tanımıştık. Grubun ömrü pek uzun sürmedi ama Taha Gürbüz, sonrasında yoluna tek
başına devam etti ve ilk solo albümü “Manyak”ı 2017 yılında yayımladı. 2018’de “Anlamadı”
ve “Söz mü?” adlarını taşıyan iki teklisi piyasaya sürülen Taha Gürbüz, 2019 Mayıs
ayında ise “Karanlıklar” adlı teklisiyle çıkmıştı karşımıza. Aynı şarkının
akustik versiyonu ise geçtiğimiz günlerde Joker Store etiketiyle piyasaya
sürüldü.
Şarkının söz ve müziği Taha Gürbüz’e ait, düzenlemede ise Görkem
Özalp, Volkan Topakoğlu ve Taha Gürbüz’ün imzaları var. İlk versiyonu elektronik
sularda yüzen şarkı bu defa akustik bir biçimde çıkıyor karşımıza.
Taha Gürbüz aynı zamanda yaptığı işin eğitimini almış bir
müzik öğretmeni. Bir yandan müziğe gönül vermiş gençler yetiştirirken bir yandan
da kendi müziğini üretmeye ve dinleyici ile buluşturmaya devam ediyor. “Karanlıklar”
da onun müzikal birikimini ve şarkı yazarlığının derinliğini bir kez daha gösteren,
sıkı bir şarkı.
Ortalama dinleyici, sessiz sedasız, reklamsız ve tantanasız
piyasaya sürülmüş şarkıları genellikle ıskalıyor çünkü bunca kalabalıkta
gürültü koparmayana dönüp bakacak zaman bulamıyor. Taha Gürbüz’ün gerek ilk
albümü gerekse sonrasında yayımladığı şarkıları da biraz bu kategoride kalmış
gibi. Oysa uzun uzun dinlemelik ve keşfetmelik şarkılar var bu cephede. “Karanlıklar”la
işe başlayabilirsiniz.
Kırmızı “boxer”ı, beyaz fanilası, pofuduk terlikleri,
bornozu ve kışlık şapkasıyla İstiklal Caddesi’nde deliren genç adam bu defa bir
kumsalda açıyor gözlerini. Deniz, kum, güneş, dondurma, tekne, yel değirmeni, dünya
güzeli bir kız… Alabildiğine yazlık bir rüya bu. Şarkı da öyle. “İmkânı Olan
Delirsin”, nefis bir Türkçe “reggae”.
Akustikadam, “Neden?” adlı şarkısını bu yılın ilk aylarında
yayımlamıştı. Kendi hesabına yayımladığı yeni şarkısı “İmkânı Olan Delirsin” de
yukarıda bahsi geçen devam klibiyle servis edildi.
Bir önceki şarkının hem eğlenceli
ve pop, hem de alternatif “sound”u, yapısı ve kurgusu, yâni Akustikadam’ın
akustik olmayan müziğe bakış açısı bu kez bambaşka bir türün sularında kendini gösteriyor.
Şarkının söz ve müziği Akustikadam’a ait, düzenleme ise Mehmet Tan tarafından
yapılmış.
Yine hınzır sözler (“Kalbinde yokmuş yerim, ben ayakta da
giderdim”e bayıldım mesela), yine dinleyeni zapt eden bir melodik yapı, bir
miktar “auto-tune” ve “reggae”nin kışkırtıcı ritmi… Klibin sonunda dünya güzeli
kızın bir zabıta amcaya dönüşmesi biraz can sıksa da “devam edecek” ibaresi bir
sonraki şarkıyı ve klibi merak ettiriyor.
Akustikadam’ın (yâni Mert Erşahin’in)
senaryosunu da kendi yazıp yönettiği klip işin eğlencesi tabii. Aslolan müziğiyle
sunduğu öneri ve samimiyet ki o da müziğin bunca kir pas içinde kaldığı bir
dönemde ferahlık ve temizlik hissi veriyor dinleyene.
Keşke onu ilk tanıdığımızdaki o fişek gibi dans edip şarkı
söyleyen yıldız adayı haliyle kalabilseydi. Keşke bir parça “cool” durabilseydi,
kendini koruyabilseydi. Keşke malum televizyon şovunda bu kadar fazla süredir
jüri üyeliği yapıp yüzünü bu kadar eskitmeseydi. Keşke kariyerini daha doğru
yönetebilseydi…
Söz konusu Hadise ise “keşke”ler uzar gider… Evet, tüm
yanlışlarına ve hatalarına karşın bir dönemin çocuklarını yakalayıp şimdinin
gençlerinin gözdelerinden biri olabildi belki; seveni, takip edeni hiç az değil
ama ben kendi adıma onun hep potansiyelinin ve aslında konumlanabileceği yerin
altında kaldığını düşünüyorum. Tabii hayatta hiçbir şey için hiçbir zaman geç
değildir, o ayrı.
Hadise’nin 2017 çıkışlı son albümü “Şampiyon”, birden fazla “hit”
çıkararak misyonunu yerine getirdi. O günlerin Türk popu standartlarını fazla
zorlamayan, kendi meşrebince eli yüzü düzgün, derli toplu bir albümdü. Hadise, o
albümün en büyük “hit”i olan “Sıfır Tolerans”ın ekmeğini uzun süre yedi,
yetmedi 2018’de şarkının bir de akustik versiyonunu yayımladı. Yeni Hadise
şarkısı “Geliyorum Yanına” ise geçtiğimiz günlerde Fanta Music etiketiyle servis
edildi.
Firma isminden de anlaşılacağı üzere bir reklam şarkısı
aslında bu. Hadise daha önce de işbirliği yaptığı meşrubat markası Fanta ile bir
reklam kampanyasının parçası olarak seslendirmiş bu şarkıyı. “Geliyorum Yanına”nın
söz ve müziği Gülşen’in elinden çıkmış, düzenleme ise Ozan Çolakoğlu tarafından
yapılmış.
İşin içine reklam girdiği zaman durum hep biraz tatsızlaşır,
şarkıya zoraki yerleştirilmiş sloganlar filan sırıtır ya hani, neyse ki bu
şarkıda öyle olmamış. Şarkı bir reklam şarkısı gibi değil ama duyar duymaz tereddüt
etmeden “Bunu Gülşen yazmış,” diyebileceğimiz tipik bir Gülşen şarkısı. Ne var
ki bir 6-7 sene önce yazılmış gibi. "Sabahlara kadar kopmak, geceleri yakmak" filan biraz o dönemin jargonu sanki.
Herkesin bu yaz “hit” pop şarkısı çıkmadı diye dert yandığı
bir dönemde “hit” olabilmesi için bütün kriterler göz önüne alınarak yazılmış
bu şarkı o boşluğu doldurur mu bilmem. Evet, Hadise’nin doğru taşıyabileceği
bir şarkı. Evet, içine çok kolay giriyor, kolayca ezbere alıp eşlik
edebiliyorsunuz. Düzenleme gayet usta işi, gayet modern, klipteki parti havası
da şarkıyı ateşleyen bir başka unsur olmuş. Ama tüm bunların toplamında “pop
müzik kurtuldu” gibi bir sonuç çıkmıyor bence ortaya. Zaten Hadise de o cümleyi
şaka olsun diye söylemiştir muhtemelen. Öyledir, değil mi?
Gülşah Tütüncü adını ilk kez 2009 yılında Mustafa Ceceli’nin
seslendirdiği “Hastalıkta Sağlıkta” adlı şarkının söz yazarı ve bestecisi
olarak duyduk. Dakika bir gol bir bu şarkının ardından 2010 yılında bu defa
Tarlan’ın albümünde “Usta Çırak” adlı şarkıda rastladık ona bir kez daha.
Konservatuar mezunu idi, keman performans sanatçısı idi, şarkı yazıyor ve aynı
zamanda söylüyordu da. Sesini duyduğumuz ilk şarkı “Hiç Gitmesin” ise 2011’de
yayımlanan ENBE albümünde yer aldı. Derken 2012 yılında ilk teklisi “Dua
Ediyorum” geldi.
Sonrasında Sana Bir Sır vereceğim dizisi için seslendirdiği “Hazan
Vakti” adlı şarkı, Tarkan’a verdiği “Çay ve Simit”, Ayşe Hatun Önal’a verdiği “Beyaz
Atletli”, Gülşah Tütüncü cephesinden gelen diğer şarkılar oldu. Gülşah Tütüncü’nün
yeni teklisi “Sen de mi Brütüs?” ise geçtiğimiz günlerde Bemol9 Müzik
etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Gülşah Tütüncü’ye ait, düzenleme
ise Gülşah Tütüncü ve Tolga Kılıç imzası taşıyor.
Bugüne kadar yayımlanmış şarkılarına baktığınız zaman ilk dikkatinizi
çeken şey Gülşah Tütüncü’nün pop yelpazesi içinde farklı tür ve eğilimlerde
şarkılar yazabiliyor oluşu. Ağır romantik de olabiliyor, çok eğlenceli de, orta
yaşlı da olabiliyor, çok genç de… Bu büyük bir avantaj. “Sen de mi Brütüs?” hem
genç hem de eğlenceli bir şarkı mesela. Hem akışkan, kıvrak ve oylumlu melodik
yapısı, hem atarlı ama aynı zamanda cilveli sözleriyle şarkı Gülşah’ın teatral
şarkıcılık biçimi ve adeta ikinci bir solist gibi tınlayan kemanıyla da şenleniyor.
Tek başına 4 dakikalık bir romantik komedi filmi gibi. Keza klip de öyle. Hatta
klibi biraz ağır akıtsanız, birkaç bölümlük bir dizi çıkar sanki.
Müzik, müziği sadece para ve şöhret ve tıklanma ve beğenilme
maksadıyla yapanların eline kalmak üzereyken gerçek müzisyenlere daha çok iş
düşüyor. Gülşah Tütüncü onlardan biri. Üstelik isterse böyle hafif ve
eğlencelik, isterse gayet ağır ve oturaklı şarkılar yazabilecek bir müzisyen. Bu
yüzden daha çok sahalarda, oyunun içinde olmalı. Dilerim bu şarkı bunun
başlangıcı olur.
Son olarak şarkının ismini hem tekli kapağında hem de dijital
platformlarda doğru imlayla yazabildikleri için ve bu kadar kapsamlı, bol
fotoğraflı bir basın bülteni hazırladıkları için kimler özen ve hassasiyet gösterdiyse
onları tebrik etmek boynumun borcu. Sahiden bravo!
İzmir’de Rezzan Birol adıyla orkestra şarkıcılığı yaparken Ali
Kocatepe tarafından keşfedildi. Tıpkı filmlerdeki gibiydi her şey. Önce adını
değiştirdiler. O artık Aylin Urgal’dı. Sonra ilk 45’liği “Paran Pulun Senin
Olsun / Nerelerdeydin?” piyasaya çıktı. Takvimler 1975 yılını gösteriyordu ve özellikle
45’liğin B yüzündeki şarkı ile Aylin Urgal, adını tüm ülkeye duyurmuştu.
Farklı bir ses rengi vardı ve sağlam bir şarkıcıydı. Ali
Kocatepe gibi usta bir prodüktörle yola çıkmış olması ise büyük bir avantajdı.
Nitekim 1976 yılında “Sen Yarattın Beni / Nedir Bu Halin?” 45’liği ve “Sen
Yarattın Beni” 33’lüğü ile ilk plaktaki başarısını perçinlemişti. Bir yıldızdı
artık. Sevilen ve beğenilen bir yıldız.
Son 45’liği “Sevgili Dostum / Sakın Ağlama Ardından” 1978
yılında yayımlandı. Ali Kocatepe’den ayrılmış, Ronnex Plak’la anlaşmıştı ve bu
yeni 45’likteki şarkılar Selami Şahin imzası taşıyordu. Düzenlemeler ise Norayr Demirci tarafından yapılmıştı.
Sonrasında bir daha plak yapmadı. 1979 yılında İkiz bebek
sahibi olmuş, bir süre müzikten uzaklaştıktan sonra tekrar sahneye çıkmaya başlamıştı.
Bu dönemde eşiyle gel gitli ilişkisi onu intihar teşebbüsüne kadar
sürükleyecek, özel hayatındaki sıkıntılar kariyerini de etkileyecekti. 1985
yılında Ankara’da bir gece kulübünde çalışıyordu. Programını bitirdiği 29 Nisan
günü İstanbul’a dönmek için bindiği otobüs Bolu Dağı’nda uçuruma yuvarlandı. Kazada
hayatını kaybeden 21 kişiden biri de Aylin Urgal’dı.
Aylin Urgal’ın ölümünden sonra “Sakın Ağlama Ardından”
şarkısı bir müddet onun anısına çalındı, söylendi. Plağa kaydedilmiş şarkısı
adeta bir vasiyet olmuştu. O günleri yaşayanlar ve onu tanıyanlar için bu şarkı
artık nerede, ne zaman çalınsa Aylin Urgal’ı hatırlatacaktı.
Aşağıdaki video TRT tarafından yapılmış bir çekim. Şarkının
plak versiyonu ise Fono Müzik tarafından bir süre önce dijital platformlara
yüklenmişti. İkisini arka arkaya dinlediğinizde aradaki fark çok net gözüküyor.
Plak versiyonunda tamamen kendi gibi söyleyen Aylin Urgal, TRT versiyonunda bu
defa son derece edepli, gırtlak nağmesi yapmadan, dümdüz söylüyor. Bilenler
bilir, şayet şarkıcı azıcık nağme yaparsa şarkı denetimden geçmez, radyo ve
televizyonlarda yayınlanmazdı. Belli ki Aylin Urgal da plak versiyonu denetimden
geçmeyince şarkıyı TRT için böyle seslendirmiş, hatta bir cümlesini de
değiştirmiş.
Şimdilerde de envayı çeşit tuhaflıklar oluyor müzik dünyasında; o
zamanlar da böyle şeyler olurdu işte. Buna benzer örnekler çoktur o yıllarda. Bugün
1978 yılına giderken hem bu mevzudan bahsetmek hem de Aylin Urgal’ı anmak
istedim. Ruhu şâd olsun.
Veys Çolak Malatya’da doğmuş, küçük yaşlarda önce org, sonra
gitar çalarak müzikle haşır neşir olunca Kocaeli Üniversitesi’nde Müzikoloji Bölümünde
müzik eğitimi almış. Okul yıllarında bir yandan fotoğrafçılıkla ilgilenirken, bir
yandan müzik yazarlığı yapmış. Derken kendini müziğin içinde bulmuş. Hem
sahnede hem de stüdyoda birlikte çalıştıkları arasında Peyk, Kesmeşeker ve Funk
Alaturka gibi gruplar da var.
2016 yılında yayımlanan “Ne Haldeyim” adlı ilk teklisiyle
kendi şarkılarını yayımlamaya başlayan Veys Çolak, son olarak 2019’un Mart
ayında 4 şarkılık “Ömür Yetmez” adlı kısaçaları ile dinleyici karşısına çıkmıştı.
Çolak’ın yeni teklisi “Yalansa Söyle”, geçtiğimiz günlerde Independent
etiketiyle yayımlandı.
Veys Çolak’ı şayet kendi şarkılarından tanımıyor iseniz bile,
en azından milyonlar tıklanmış Melek Mosso videolarında gitar çalan genç adam
olarak tanıyor olma ihtimaliniz var. Tesadüf, bu yazıyı kaleme aldığım gün Veys
Çolak ve Melek Mosso’nun sahnede de sürmekte olan ortaklıklarını bitirdiklerini
öğrendim. Müzikte uyumlu ve verimli ortaklıkların sona ermesi, nedenini
çoğunlukla bilmesek bile bizi üzer. Ne ki bazen sonuç bir kayıp değil; her iki
taraf için de kazanç olur, başka yollar, başka kapılar açılır. Mosso ve Çolak
için de böyle olacağını tahmin ediyorum zira her ikisi de yetenekli ve kendi renkleri
olan isimler.
Söz ve müziği Veys Çolak’a ait “Yalansa Söyle”, kemanıyla, cümbüşüyle,
ritmiyle alaturka esintili, hoş, sıcak bir parça. Özellikle Semih Çelikel
tarafından çalınan kemanın şarkıya kattığı teatral havaya bayıldım. Şarkı sonlara
doğru vokallerin de katılmasıyla bir masabaşı şarkısına dönüşüyor ve ister
istemez dinlerken sizin de eşlik edesiniz geliyor.
Albüm geleneği bitme noktasına geldiğinden şimdilerde her
müzisyenin yaptığı her işi takip etmek, o parça parça işlerden bir fikir, bir
beğeni sahibi olmak giderek zorlaşıyor dinleyici için. Belki bir dijital
platformda Veys Çolak şarkılarından bir çalma listesi yapıp, öyle dinlemekte
fayda olabilir. Belki henüz çok şahane, kusursuz bir şarkıcıyla değil ama çok
şahane bir müzisyenle karşı karşıya olduğumuz o zaman daha iyi anlaşılacaktır.
Bir nesil onu Çağan Irmak’ın yönettiği Issız Adam filminde Hakan
Eren’in önerisiyle kullanılan “Anlamazdın” adlı şarkısı ile tanıdı. Filmin
vizyona girdiği 2008 yılı Kasım ayından itibaren her yerde “Anlamazdın” çalınıyor,
şarkı dilden dile dolaşıyor, kıyametler kopuyor, tanımayanlarsa birbirine
soruyordu: Kimdi bu billur sesin sahibi?.. Kimdi bu Ayla Dikmen?..
Ayla Dikmen ölümünden tam 18 yıl sonra yeniden popüler
olmuştu. Bir süre sonra yeğeni Meltem Çelebioğlu’nun da çabalarıyla diğer şarkıları
da yeniden gündeme geldi, CD formatında basıldı ve dahası anısına bir de albüm
yapıldı. Giden geri gelmedi elbette ama en azından yeni nesiller Ayla Dikmen’i böylece
tanımış oldu.
Özenli ve tertemiz Türkçe telaffuzu, tartımlı ve pürüzsüz
şarkıcılık tekniği ile adeta Zeki Müren’in dişi versiyonuydu Ayla Dikmen. ‘60’larda
halk müziği söyleyerek başladığı şarkıcılık serüveni, Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanışması
sayesinde farklı bir dönemece girmiş, bir süre Parla Nur takma adını kullanarak
orkestra şarkıcılığı yapmıştı.
Bu orkestrayla katıldığı Boğaziçi Müzik Festivali’nde
“en başarılı şantöz” ödülünü kazandı. Sonrasında Balkan Melodileri Festivali’ne
Milli Orkestra ile birlikte katılması için seçilen üç solistten biri oldu ve bu
festival ve festivalde seslendirdiği “Niksar’ın Fidanları” türküsü adının ülke
çapında duyulmasını sağladı.
1970 yılından itibaren o artık ülkenin gözde şarkıcılarından
biriydi. ‘80’lere kadar çok parlak bir dönem geçirdi. Bu dönemde hem o günlerin
popüler söz yazarları Fikret Şeneş ve Ülkü Aker’le çalışıp aranjman şarkılar
söyledi hem de Mustafa Alpagut, Ziya Azbazdar gibi yerli bestecilerin
şarkılarını seslendirdi. Statlarda söylenecek kadar popüler olan “Al Yanaklım”
başta olmak üzere, “Olacak Olacak”, “Onu Bunu Bilmem Kararlıyım”, “Anlamazdın”,
“Aşk Defteri” gibi şarkıları dillerde dolaştı. Sesi ve şarkıcılığı kadar zarif
ve naif kişiliği ile de ayrı bir yerde durdu.
Son plağı 1979 yılında yayımlandı, sonrasında daha az
sıklıkla televizyonda ve basında görünür oldu. Hayatı boyunca tek bir adam
sevdi; Enis Erge’yle dillere destan aşkı ölümüne dek devam etti. O kadar ki Enis
Erge o öldükten sonra tek birini bile atmadığı sahne kostümlerini, ona ait her
şeyi İzmir’deki evinde saklamaya devam etti.
Ayla Dikmen’i 20 Ağustos 1990 tarihinde kaybetmiştik. Henüz
46 yaşındaydı. Hastalığını gizlemiş, bu yüzden de ölümü beklenmedik bir haber
olarak basına düşmüş ve hikâyesi sessiz sedasız bitivermişti. Kaderin cilvesinin
ona 18 yıl sonra ikinci kez şöhreti getireceğini ise o günlerde kimse
bilmiyordu.
Bugün onu bence en güzel şarkılarından biriyle anmak
istedim. Yabancı bir şarkıya Ülkü Aker tarafından yazılmış Türkçe sözlerle
oluşturulmuş ve ilk kez 1978 yılında 45’lik plak olarak yayımlanmış “İlk Ve Son
Aşkım Sen Olacaksın” sanki biraz da Ayla Dikmen’i anlatır gibi çünkü. Yarım
kalmış bir aşk hikayesi ve “Bu dünyaya bir daha gelirsem, ilk ve son aşkım sen
olacaksın”, diyen âşık bir kadın. Ruhu şâd olsun.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.