İlk kez 1983 yılında Ajda Pekkan söyledi, sonra yine Ajda, 2000 yılında farklı bir versiyonla söyledi. Ardından 2006’da Zeliha Sunal, 2010’da ise Aytekin Kurt söyledi. Sıra Mert Tünay’da. Türkçe sözleri Fikret Şeneş’e ait, orijinali İtalyanca bir şarkı olan “Düşünme Hiç”in Mert Tünay versiyonu, geçtiğimiz günlerde tekli formatında Doğulu Productions etiketiyle yayımlandı.
Şarkı, tam tabiriyle özüne dönmüş. Mert Tünay ve Deniz Doğançay tarafından yapılmış düzenleme, tamamen orijinalinin tadında, ‘80’lerden çıkıp gelmiş gibi. Elbette bugünün ses kayıt imkânları ile. Yani klasik ama modern, eski ama yeni. Çok temiz, çok sade ve müzikal tadı çok yüksek. Şarkının orijinalindeki şahane bas yürüyüşü ve gitarların fazlası var eksiği yok bu versiyonda. Ajda’nın Mina’yı neredeyse birebir taklit ederek, yırtıcı bir dişilikle söylediği şarkının ilk versiyonuna kıyasla ise bu defa tam da bugünlere ait bir erkek şarkıcının kırık dökük yorumu var. Sözün özü; beş yıldızlık bir “cover”.
Bekir Ünlüataer, adının bu şarkıyla anılmasından sıkılmadı sanırım. Söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait “Ahbap Çavuşlar”ı aslında ilk kez Cihan Okan seslendirmişti. Okan’ın 2010 yılında yayımlanan ilk solo albümünün dikkat çeken şarkılarından biriydi. Ne ki şarkı Bekir Ünlüataer’in sesinden enteresan bir şekilde tanındı. 2012 yılında Mehmet Barlas, o günlerde yaptığı televizyon programına Sezen Aksu’yu konuk etti. Ve o programı izleyenler televizyon tarihinin en saçma sekanslarından birine şahit oldular. Barlas, programın sonlarına doğru “Programımızı romantik bitirelim,” dedi ve cep telefonundan Bekir Ünlüataer’in “Ahbap Çavuşlar” kaydını açıp, Sezen Aksu’ya dinletmeye başladı. Bununla da yetinmeyip, eşlik etmesini de istedi. Aksu önce “Erkek tonu,” filan dediyse de, mecbur kaldığından bir yere kadar eşlik etmeye çalıştı.
2013 yılında Bekir Ünlüataer ve Fatih Ahıskalı’dan kurulu Eşref Vakti adlı grup henüz dağılmamıştı. Grubun o yıl piyasaya çıkan “Beyaz Sayfa” adlı albümünde bu şarkı da yer aldı.
Yıl 2015 ve Bekir Ünlüataer bu defa solo olarak yine aynı şarkıyı söylüyor. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle tekli formatında yayımlanan şarkının bu yeni düzenlemesini ise Ozan Doğulu yapmış.
You Tube’da şarkının videosunun altına birisinin yazdığı gibi, Bekir Ünlüataer’in “salon şarkıcısı” kimliğinden soyunmak ve kulüplerde, barlarda, plajlarda çalınmak gibi bir derdi var sanırım. Bu şarkıya reva görülen bu düzenlemenin başka bir açıklaması yok çünkü. İyi güzel de, neden bu şarkı? Halihazırda bilindiği için mi? İyi de bu şarkıyı bilen ve sevenlerin kulüp-bar-plaj dinleyicisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa orta yaş ve üstü meyhane müdavimi eşraf mı? Bence ikincisi. E onlar da bu şarkıyı böyle dinlemekten haz etmezler zaten. Öbür kitle ise zaten bu “Üzgünüm Leyla”lı havalarla eller havaya yapmaz. O halde amaç ne? Hedef kitle kim? Belli değil.
Bekir Ünlüataer iyi bir şarkıcı. Tıpkı dağılan grubunun adı gibi “eşref vakti” dinlenilecek şarkıları da iyi söylüyor; o şarkılar ona çok yakışıyor. Farklı şeyler denemek elbette iyidir ama bunu yaparken çizilecek yol da önemlidir. Burada yanlış bir yola doğru gidiş var gibi. Kim bilir, belki de ben yanılırım ve şarkı bu haliyle yaz boyu her yerde çalınır, insanlar coşar, taşar. Bekleyip görelim.
Türkiye’de mankenlik mesleği güzel bir yüze, iyi bir fiziğe sahip olmakla eşdeğer tutulur, bilirsiniz. Yani başka bir beceri ve yeteneğinizin, bir parça zekânızın filan olması gereksizdir, hatta yoktur, olamaz; öyle düşünürüz. O yüzden de mankenden şarkıcı olur mu, mankenden oyuncu olur mu, şu olur mu, bu olur mu tartışması hiç bitmez. E tabi bu önyargıda mesleğini manken olarak imlemiş ve sahiden de fiziksel güzelliği dışında bir yeteneğini, becerisini (olmadığından olsa gerek) hiç göstermemiş çoklarının da payı büyüktür.
Ece Gürsel’in de tanınırlık kariyerine Hıncal Uluç’lu bir tanıtım kampanyasıyla başladığı malum. İsteyerek ya da istemeyerek, mankenlik titrinin kaçınılmaz sonucu olarak magazinin haberlerinden payını almışlığı da vardır. Bu noktada mankenlik kariyerinin sonsuz olmadığı bilinciyle müziğe demir atanlarla aynı kefede tutulması da belki biraz da haklı önyargılarımız nedeniyle olmuştur. Ancak Gürsel’in 2011 yılında yayımlanan ilk albümü “Yarı Farkında”, hiç de meslektaşlarının yaptıklarıyla aynı kategoride değerlendirilebilecek bir iş değildi; bunu da kabul etmek lazım. Ona keza 2013’de yayımlanan “Sadece” adlı ikinci albümü de…
Yani müziğe başladığından bu yana, ana akımın dışından bir yerden, daha alternatife yakın ve kendine has bir şarkıcı oldu Ece Gürsel. Sesi hiç fena değildi üstelik ve hiç de fena şarkı söylemiyordu. Ama yaptığı müziğin alıcısı belliydi ve o alıcının onu seçmesi de (yine malum önyargılar doğrultusunda) biraz zor görünüyordu.
Ece Gürsel bunun farkına varmış olmalı ki, bu defa ana akımın tam ortasından ses veren bir şarkıyla çıkıyor karşımıza. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Aptal Olma” adlı bu şarkının sözleri Zuhal Karadeniz tarafından yazılmış, bestesi Onur Mete’ye ait. Düzenlemeyi ise Alper Gemici yapmış. Gayet akılda kalıcı, melodik, sıcak bir ana akım pop şarkısı “Aptal Olma”. Ece Gürsel değme şarkıcıya taş çıkarıyor ve bu anlamda hiçbir eksik gedik bırakmıyor. Düzenleme de şarkıyı en doğru biçimde işliyor zaten.
Tek kusur, Ece Gürsel’in önceki albümlerindeki o doğal halini bu şarkının klibinde ter yüz etmiş olması. Fazla rüküş, fazla poz kesen, fazla manken ve orta yaşlı bu görüntü, bir parça demode bir profil çiziyor. Demode, çünkü günümüz gençliğinin pop-star algısının tamamen dışında bir profil bu.
Bunu bir kenara koyarsak, Ece Gürsel’in ana akım pop sularında yakın vadede kendine bir yer edinebileceğine dair ilk sinyali verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
2013 Aralık ayında “Oh Be “ adlı ilk albümüyle dinleyici karşısına çıkmıştı Selen Erkmen. O albüm için yazdığım birkaç cümleyi hatırlatayım: “Selen Erkmen’in eli yüzü düzgün bir albümle, iyi bir başlangıç yaptığını söylemek mümkün. Belki biraz daha vurucu şarkılar ve kariyer stratejisi açısından biraz daha akılda kalıcı hamleler lazım. Donanım olduktan sonra, biraz daha deneyimle birlikte onlar da mutlaka kendiliğinden gelecektir zaten.”
Selen Erkmen’in yeni teklisi “Yenisine Sağlık”, geçtiğimiz günlerde DGL etiketiyle yayımlandı. Tam da ilk albümdeki eksiği gideren bir tekli bu… Vurucu bir şarkı, akılda kalıcı bir imaj ve pop kalabalığında dikkat çekmek adına ne gerekiyorsa o.
Sözleri Sıla’ya, bestesi ise Sıla ve Efe Bahadır’a ait bu şarkının düzenlemesini Mustafa Haybat yapmış. Sıla’nın hareketli, eğlenceli ve kafa tutan, dayılanan kadın şarkılarından biri bu. Aslına bakarsanız çok tipik bir Sıla şarkısı bu açıdan… Hatta Sıla’nın “Vaziyetler “klibinde gördüğümüz türden bir “erkeğe şiddet” esprisi de görüyoruz “Yenisine Sağlık”ın klibinde. Haliyle Erkmen de bu durumdan etkilenmiş; yer yer şarkı söyleme biçimiyle Sıla’yı andırıyor ister istemez. Ancak bir de iyi yanı var ki Selen Erkmen ilk albümünde gördüğümüze kıyasla çok daha pop bir şablonun içinden ses veriyor bu defa. Sesinde doğru tınlayan bir şarkı bu ve görselliği de ona paralel doğru kullanılmış; o soğuk ve mesafeli havası gitmiş. Bu durumda Sıla etkisi de es geçilebilir bir detaya dönüşüyor.
Edis’in ilk teklisi “Benim Ol”, sadece dijital formatta yayımlanmıştı. PDND Müzik etiketiyle CD formatında da yayımlanan yeni tekli, “Olmamış mı?” ise aynı adlı yeni şarkının yanı sıra “Benim Ol”un dört farklı versiyonunu da içeriyor.
Pop müzikle ilgili herkesin ortak kanaati, Edis’in önümüzdeki yılların pop yıldızı olacağı ve hatta şimdiden olduğu. Bu görüş sosyal ve “anti-sosyal” medyada yazılıp çizilmekle, söylenmekle kalmıyor, müzik kulislerinde de konuşuluyor nicedir. Bu, çok sık karşılaştığımız bir durum değil. Çünkü bu tekli yayımlanana kadar Edis’i sadece bir tek şarkısıyla dinlemiş ve tanımıştık. Ve bir şarkıcıyı bir tek şarkısıyla starlığa tayin etmek, ‘90’ları geride bıraktığımızdan bu yana alışık olduğumuz bir şey değildi. Gelin görün ki “star ışığı” denilen şey tam da böyle bir şey. Ya da eskilerin deyimiyle “şeytan tüyü” denilen şey. Nedenini niçinini açıklamak zordu ama Edis’de o ışık vardı ve kısa sürede herkesi etkisi altına kaldı.
Size Edis’in “Benim Ol”dan çok önce yayımlanmış ve pek duyulmamış bir çalışmasından da bahsedeyim yeni şarkıdan bahsetmeden önce. “Birden” adlı bu “rap” şarkısında, Pit10’a “featuring” yapıyor Edis. Bu şarkı sadece dijital formatta, iki farklı albümde yer almıştı. Birisi Pit10’un “Beni Bilmiyorsun” adlı albümünün iTunes versiyonunda, diğeri ise “İnadına T-Rap” adlı karma “rap” albümünde. Her iki albüm de Ve Medya etiketiyle 2014 yılında yayımlanmıştı. Edis hayranlarına duyurulur.
Gelelim “Olmamış mı?” teklisine…
Tıpkı “Benim Ol” gibi “Olmamış mı?” da söz ve müziği Edis’e ait bir şarkı. Her şeyden önce artık demode olmuş bir dilden ve şarkı biçiminden uzak, bugünün genç dinleyicisine doğrudan ulaşacak şarkılar yazıyor Edis. Bu ikinci şarkı ile bunu bir kez daha görüyoruz. Ozan Çolakoğlu ise tıpkı Tarkan’ın ilk döneminde yaptığı gibi, bu taze soluklu şarkıları taze soluklu düzenlemelerle cilalıyor. Üstüne Edis’in birilerinin taklidi/benzeri olmayan şarkı söyleme biçimi ve kendine has sesi, avantajlı fiziği ve dans edip şarkı söyleyebilme yeteneği de eklenince taşlar tam anlamıyla yerine oturuyor. Şu da var ki, Edis ilk şarkısının başarısının arkasına sığınıp, yine ona benzer bir şarkı yapma kolaycılığına sığınmamış ve yine dinamik ve genç ama bambaşka stilde bir şarkıyla başarısının uzun vadeli olacağını da göstermiş.
“Benim Ol”un farklı versiyonları da şarkıyı yine ve yeniden sevmek için farklı alternatifler sunuyor. Osman Çetin tarafından yapılmış akustik ve “remix” versiyonlar ve Ogün Dalka tarafından yapılmış “remix” versiyon ve orijinal Ozan Çolakoğlu düzenlemesiyle “Benim Ol”un dört farklı versiyonunun dördü de sıkılmadan dinlenilebiliyor. Özellikle “remix” versiyonlarda şarkıların bir ritim kutusuna döndürülmesini ve dans edilebilir ama dinlenilemez hale gelmesini sevmeyen bir müzik dinleyicisi olarak, bu versiyonların her birini sıkılmadan dinlediğimi ve sevdiğimi söyleyebilirim.
Teklinin kapak tasarımını Mete Özgencil yapmış, fotoğrafları ise Hüseyin Erçayhan çekmiş. Hedefi doğru yerden vuran bu tasarım ve fotoğraflara diyecek bir şey yok ama teklinin fiyat etiketinin ayrı bir etiket olarak değil de tasarımın bir parçası olarak kartonete basılmış olması tatsız olmuş. Albümleri bir müzik eseri olarak gören ve arşivleyenler için bu görüntü çok sevimsiz ve bir ressamın tablosuna fiyat etiketi yapıştırmasından farkı yok.
Bir de “Olmamış mı?” için daha iddialı bir klip beklentisi içinde olduğumu söylemeliyim. Bu klip hem bir parça karanlık, hem de zayıf kalmış. Edis artık istese de istemese de ortalamanın üzerinde olmak/kalmak zorunda; zira başta da söylediğim gibi, herkes onu öyle bir yere koydu, aksi hayal kırıklığı olur hepimiz için.
Yıllardır şöyle parlak bir “hit “çıkaramayan Mustafa Sandal, 2013 yılında yayımlanan “Tesir Altında” şarkısıyla zevahiri kurtarmıştı biraz da olsa. Sonra uzunca bir ara verdi. O ara reklamlarda filan oynadı, her reklamda oynayan pop yıldızı gibi yüklüce para kazanmayı müzikteki inandırıcılığını kaybetmeye yeğledi; haliyle yeni bir şarkı yapmaya da ihtiyaç duymadı. Ve nihayet Mustafa Sandal’ın “Ben Olsaydım” adlı yeni teklisi, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürüldü.
Kürkçü dükkânına geri dönmüş Sandal ve yıllar önce ona beklenmedik bir çıkış getiren “Pazara Kadar”ın bestecisi Yalçın Polat’tan yeni bir şarkı almış. “Pazara Kadar” enteresan bir biçimde Mustafa Sandal’ın çizgisine çok uymuş ve maya tutmuştu. Bu yeni şarkıda da aynı amaç güdülmüş ama “Kadere Bak” adını taşıyan bu şarkının, “Pazara Kadar”ın yarattığı türden bir etki yaratması çok zor görünüyor. Bir kere “Pazara Kadar”ın sloganı çok güçlüydü; bu şarkıda o vuruculuk yok. İkinci ve daha önemlisi, iki şarkının arasında 13 yıl var ama ikisini arka arkaya dinlediğiniz zaman bu farkı göremiyorsunuz. Haliyle de “Kadere Bak”, hoş bir Mustafa Sandal nostaljisi yaratmaktan öteye geçemiyor, bugünü yakalayamıyor.
Tekliye adını veren şarkı ise Mustafa Sandal tarafından yazılmış. İlkine göre bugünün dinleyicisini daha kolay yakalayacak bir şarkı “Ben Olsaydım”. Buna karşın, bir “hit” olur mu, ona emin değilim. Belki Sandal’ın sesini yaz boyunca yazlık mekânlarda, radyolarda filan duymamıza yarar, günü kurtarır ama yıllar sonra “Ah, ne iyi şarkıydı be!” dedirtmez gibi.
Ne güzel bir şarkı yakalamış Kenan Doğulu. Sıcak, samimi ve içten… Demek ki illa ki “hit” yapacağım diye kasmamak, zorlamamak da işe yarıyormuş bazen. Demek ki illa genç görüneceğim, genç olacağım diye ‘90’lar gençliğinin klişelerinden (“Şans Meleğim”de olduğu üzere) medet ummak şart değilmiş.
2012 yılında yayımlanmış “Aşka Türlü Şeyler” albümünü kliplerle ite kaka 2014’e kadar getiren Kenan Doğulu’nun yeni teklisi “Aşk İle Yap”, geçtiğimiz günlerde Doğulu Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. Söz ve müziği Kenan Doğulu’ya ait şarkının akustik düzenlemesini Kenan Doğulu ve Mustafa Nuri Haybat, “Club Mix”ini ise Ozan Doğulu yapmış.
Şarkının hem sözleri derli toplu ve ayakları yere basan cinsten, hem de müzikal yapısı çapaksız, temiz. Akustik versiyonun düzenlemesi gayet usta işi, ona keza “Club Mix” de Türkiye’de “remix” denilince akla gelen standart sesler ve ritimlerden azade, modern, kulak dolduran, Batı standartlarında bir “mix” olmuş.
Kenan Doğulu’nun “şımarık çocuk”luktan “olgun müzisyen”liğe evrilişinin habercisi olabilir mi bu şarkı? Umarım ve dilerim. Teklinin kapak fotoğrafında boyunun bir miktar uza(tıl)mış olmasını da görmezden gelirim, dillendirmem o vakit.
2011 çıkışlı “Farkın Bu” adlı albüm, Ajda Pekkan’ı şarkıcı olarak sevdiğimiz ve çok da özlediğimiz çizgide karşımıza çıkarmış bir albümdü. “Yakar Geçerim”le yakaladığı çıkış da Ajda kariyerinin en parlak çıkışlarından biri olmuştu nitekim. Ama sonra ne olduysa oldu ve arkası pek de iyi gelmedi. Bir yanda yanlış şarkı seçimleri, yersiz bir biçimde farklı tür denemeleri, bir yanda da Ajda’nın şarkıcılığına ‘90’ların ilk yarısında hâkim olan o tuhaf, boğuk, gırtlak nağmeli tekniğine geri dönüşü… Tamamen zaman kaybı bir alaturka albüm, tamamen anlamsız “Nikâh Masası”, “Tanrı İstemezse” yorumları, Orhan Gencebay’ın albümündeki “Severek Ayrılalım”, Kayahan albümündeki “Gönül Sayfam” fiyaskoları, çok zorlama “Ara Sıcak” ve “Ben Yanmışım” ve hatta “Harika”…
Çok bilinen bir şey ki Ajda müzikte her şeye ama en çok da alaturkaya heves ediyor, bu nedenle de pek tutarlı bir çizgi izleyemiyor. Ama biz onun, vakti zamanında ne kadar iyi alaturka söylediğini zaten duyduk, biliyoruz. Hiç yormasa kendini... Ajda gibi söylese de dinlesek olmaz mı? Olmuyor demek ki.
Ajda’nın yeni teklisi “Yakarım Canını”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürüldü. Herkes bir Gülşen ya da Serdar Ortaç şarkısı beklerken, gelen bilgiler hep o yöndeyken, ani bir karar değişikliğiyle bir Can Tanrıyar bestesini seslendirdi Ajda. Hepimizi ters köşeye yatırdı, doğruya doğru. Bu iyi mi oldu, kötü mü, o ayrı mevzu.
Can Tanrıyar adından dolayı şarkının etrafında Petek Dinçöz isminin dolaşmasını anlamsız buluyorum, onu söyleyeyim. Bu bir önyargıdır ve her önyargı gibi gereksizdir. Kaldı ki karşımızdaki Ajda. İsterse “Foolish Kazanova”yı bile öyle bir söyler ki parmaklarımızı ısırırız. Şarkıcıları şu veya bu besteciden şarkı söylesin ama bundan söylemesin diye sınırlandırmak hiç akılcı değil. Ancak şunu konuşabiliriz: Bu şarkı Ajda için doğru bir şarkı mıdır? Kendi adıma cevabım hem evet, hem de hayır.
Şöyle ki; klip için de tercih edilen ilk versiyonu dinlediğimde, her şeyiyle, “Sen İste” ve “Aynen Öyle” arasındaki dönemin havasını almıştım. Hâlâ da alıyorum. Buna Ajda’nın şarkı söyleme biçimi ve bu uzun saçlı görüntüsü de dâhil. Sanki “Cool Kadın” albümünde unutulup kalmış da yeni klip çekilmiş bir şarkı gibi. Hâl böyle olunca da heyecan vermemişti hiç. Yani en azından tekli olabilecek güçte gelmiyordu kulağa.
Buna karşın şarkının alaturka versiyonuna kelimenin tam anlamıyla bayıldım. Bunun birden fazla nedeni var. Öncelikle şarkının istediği müzikal yapı buymuş ve alaturka versiyonla ortaya çıkmış. İkincisi Volga Tamöz’ün bu düzenlemesi, o her bir alaturka sazın ince ince çalışındaki ihtişam, bütünde yakalanan o meyhane/gazino havası müthiş. Son yıllarda yayımlanmış hemen her alaturka albümü iştahla dinlemiş ama aradığını bulamamış biri olarak, bu stil bir icrayla bu teklide karşılaşmak şaşırtıcı olmadı desem yalan olur. Yanı sıra şarkının bu versiyonun canlı çalınıp söylenmiş olması da Ajda’nın yapmak istediğini daha rahat yapmasını sağlamış. Salıvermiş sesini, istediği gırtlak nağmelerini yapmış ve bu versiyonda bu hâli rahatsız edici olmamış. Ama aynı şeyi diğer versiyonlar için söylemek mümkün değil. Evet, şarkıcıya stüdyoda şarkıyı defalarca okutmak, sonra iyi yerleri kelime kelime, cümle cümle keserek birleştirmek artık olağan bir teknik ama bunun getirdiği ruhsuzluk da ayan beyan ortada. İşte alaturka versiyon o ruhsuzluktan nasibini almamış ve iyi olmuş bu yüzden.
Mesela şarkının benim gibi daha orta ve üstü yaşa hitap eden piyano versiyonunda Ajda, bildiğimiz Ajda gibi söyleseymiş dinlemelere doyulmazmış. Ama bir abartı, bir abartı… Her bir kelimeye fazladan vurgular, tonlamalar, jestler, mimikler eklemeler… Nedensiz, yersiz…
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.