Yakın dönemde ortaya çıkan tuhaf isimli gruplar kategorisine
dahil edilip biraz da şüpheci tebessümlerle dinlenilen Yüzyüzeyken Konuşuruz, zaman
içerisinde o anlamsız kategorinin dışına çıkıp kendini ve müziğini ispat etmekte
zorlanmadı. İlk iki albümleri “Evdekilere Selam” ve “Otoban Sıcağı”ndan sonra
müzikal çizgilerini başka sınırlara çeken “Akustik Travma” albümü, albüm öncesi
yayımlanan tekliler, “Sandal”, “Bodrum”, “Boş Gemiler” gibi şarkılarla hem yerinde
saymaya niyetli olmadıklarını gösterdiler hem de daha geniş bir kitlenin ilgi
alanına girdiler.
Yüzyüzeyken Konuşuruz, 2019’da “Akustik Travma”dan bir
şarkının, “Dinle Beni Bi’”nin BeeGee “rework”üyle açılış yaptı ve geçtiğimiz
günlerde de yeni teklisi “Ölsem Yeridir”i yayımladı. Sony Müzik etiketiyle
piyasaya sürülen şarkının söz ve müziği Kaan Boşnak’a ait. Prodüktörlüğünü Mert
Medeni’nin yaptığı “Ölsem Yeridir”in düzenlemesi ise grubun ortak imzasını
taşıyor.
Kaan Boşnak’ın şarkı yazarlığı, özellikle de şarkı sözleri
başından beri tartışma konusu oldu. Şarkı sözü bazen şiirli güzeldir, bazen de
şiirsiz. Edebiyat ister ya da istemez. Ne söylemek, nasıl anlatmak istediğinize
bağlı. Haliyle basitin içinden derini çıkarmak da mümkündür ki bence Boşnak tam
da bunu yapıyor kimi kez sezdirerek kimi kez de sezdirmeden. Ben kendi adıma
şikayetçi değilim.
Bu şarkı grubun başından bu yana geldiği noktayı bir kez
daha gösterirken, bundan sonra gidecekleri yeri de merak ettiriyor. Bu da hiç az
bir şey değil.
Melike Şahin üniversitede sosyoloji eğitimi alırken bir
yandan da klasik Türk müziği korosunda yer alarak ilk müzik deneyimini yaşamış.
2011’de yolu Babuzula ile kesişmiş ve 6 yıl süresince grupla birlikte
konserlere çıkmış. 2017’de Cezayir asıllı Fransız yönetmen Tony Gatlif'in Djam
adlı filminin “soundtrack” albümünde üç şarkı seslendirmiş ve aynı yıl İsrailli
grup Boom Pam ile birlikte sözleri Melike'ye ait olan "Beni Yalnız
Koma" adlı teklisi yayımlanmış. Peşi sıra da ilk solo teklisi piyasaya
sürülmüş.
2018’de iki tekli yayımlayan Melike Şahin 2019 tarihli ilk
teklisi ise geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının
sözleri Melike Şahin’e, müzik ve düzenlemesi ise Can Kandaz’a ait.
Alaturka bir makam üzerinden yürüyen, sözleri ve melodik
yapısıyla da alaturkanın sınırları içinde gezinen şarkının düzenlemesi ise
pop-alaturka sularında. Melike Şahin’in bugüne kadar yaptığı şarkılara kıyasla
daha fazla dikkat çekmesi için sadece bu bile yeterli sebep aslında. Amerika’yı
yeniden keşfetmeye gerek yok. Alaturka makamlı şarkılara uzaylı muzaylı sözler
yazıp “alternatif” diye yutturmaya da hiç gerek yok. Dosdoğru ve dürüst bir
biçimde yeni nesil alaturka şarkılar yapmanın kime ne zararı var? Melike Şahin
bunu yapmış işte. Hazır böyle de bir altyapısı varken, ben olsam buradan
yürümeye devam ederdim.
Ufak tefek prozodi sorunları dışında son derece temiz
söylenmiş, çalınmış, ilk dinleyişte kulağı yakalayan, gayet güzel bir şarkı
“Kimin Izdırabı” (Zeki Müren olsaydı “ıstırabı” derdi, o ayrı.)
Yakın dönemde çıkmış en iyi seslerinden biri Melek Mosso.
Sadece sesten ibaret değil iyiliği; iyi de şarkı söylüyor. Bir parça denetimsiz
(iyi ki öyle), tamamen ciğerden, fevkalade samimi, hepsinden mühimi kişilikli. Kırk
metre öteden tanırsınız sesini.
YouTube kayıtlarıyla hatırı sayılır bir kitle edinen Mele
Mosso, 2018’de iki de profesyonel tekli yayımladı. Her ikisi de kendine ait
bestelerdi. 2019’da ise önce “Keklik Gibi” teklisi geldi ve “Çukur” dizisinde
yayınlanan bu kayıt dizinin de itici gücüyle epeyce ses getirdi. Bana kalırsa
Mosso türkü söylememeli, o ayrı mesele. Söylediği her şarkıyı en az türküler
kadar yanık hale getirebilen bir şarkıcının o kolaycılığa hiç ihtiyacı yok.
Geçtiğimiz günlerde ise yaklaşık bir yıl önce YouTube’a
yüklenmiş ve o zaman bu zaman 55 milyon küsur tıklanmış “Vursalar Ölemem” kaydı
Sony Müzik etiketiyle tekli olarak yayımlandı. Tabii kapak tasarımını filan
görünce önce yeni bir stüdyo kaydı yapıldığını düşündüm ama değilmiş. Birebir YouTube’daki
kayıt.
Melek Mosso olağanüstü şarkıcılığıyla şarkıyı şarkının
sahibinden, Yıldız Tilbe’den bile daha parlak, daha kulak doyurucu hale
getiriyor. Dahası kayıtta Veys Çolak gitar çalarken, ara “intro” da Melek Mosso
yan flütle ona eşlik de ediyor; öyle de bir yetenek çağanozu.
Tabii gönül isterdi ki bu şarkı Melek Mosso’nun sesinden
profesyonel bir düzenleme ve stüdyo kaydıyla arşivlere girsin. Çünkü bu
yarı-amatör akustik modasından bir süre sonra sıkılmayacağımızın ve ileride bu
kayıtları ilkel bulmayacağımızın hiçbir garantisi yok.
Yakın dönemin alternatif müziğinde adını sıklıkla duyduğumuz
bir müzisyen Can Güngör. Çok sayıda albümde prodüktör ya da aranjör olarak
gördük adını. 2014’te ilk teklisini, 2015’te ise ilk albümünü yayımladı. Aktif
olarak müziğin içinde olmasına karşın kendine pek zaman ayıramıyor olsa gerek
ki ilk albümden bu yana sadece iki tekli geldi Can Güngör cephesinden. Bir
üçüncüsü ise geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
“Dışarıda Kış” Can Güngör’ün yakında piyasaya çıkarmayı
planladığı ikinci albümü “Sular Dar”ın habercisi aslında. Şarkının söz, müzik
ve düzenlemesi Can Güngör’e ait. “Albümü bu şarkı kadar uysal beklemeyin, zira
maceralı epey şarkı var,” diye not düşmüş Can sosyal medya hesabında.
Sahiden de “uysal” bir şarkı, evet. Hatta bu uysallığıyla bana bir parça Fikret
Kızılok şarkılarının atmosferini anımsattı.
Sesin ve sözün enstrümanlardan daha ön planda olduğu bir şarkı
“Dışarıda Kış”. Dışarıda hakikaten kış var iken dinliyor olsanız bile üşütmüyor,
emin olun. Karanlık da değil, karamsar da soğuk da. Pekala bir yaz akşamına da
eşlik edebilir hatta. Ben çok sevdim.
2017’de yayımlanan “Ben adlı teklisiyle birlikte Sony Müzik’e
transfer olmuştu Berksan. Aynı yıl içinde “Yok Öyle Dünyam” adlı ikinci
teklisini de çıkardı ve her iki şarkı da hatırı sayılır derecede ilgi gördü.
Özellikle “Ben”i yaz boyunca gittiğim her yerde duydum desem abartmış olmam.
Aslında bu teklilerle beraber yeni bir yola da girdi
Berksan. 2000’lerden bu yana süregelen bir Türkçe pop şekli var biliyorsunuz, sözler,
ritimler, melodik yürüyüşler… O aynılıktan sıkılmakla kalmamış, demode de
bulmaya başlamıştık. İşte Berksan oradan kendini sıyırıp dünyadaki güncel ritim
ve düzenleme anlayışına uygun şarkılar yapmaya başladı ve haliyle de bugünün
pop dinleyicisini yakaladı. Tabii bu başarı da düzenlemeleri yapan Turaç Berkay
Özer’in de payı büyük.
Berksan’ın yeni teklisi “Sakin”, geçtiğimiz günlerde yine
Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Berksan’a, düzenlemesi
Turaç Berkay Özer’e ait. İki kardeş yine modern bir “sound” ve ritim
anlayışında, kulağı çabuk yakalayan, hoş bir pop şarkısı yaratmışlar. İkisini
de tebrik etmek lazım.
Berklee Collage of Music performans bölümünden mezun olan
Cem Pilevneli 10 yaşında davul çalarak müziğe başlamış. 2017 yılında kendi
hesabına yayımladığı iki İngilizce tekliyle müzik piyasasına girmişti Pilevneli.
2018’de Taruk Savul’la birlikte kaydettiği “Kendimi Gecelere Veremem” Türkiye’de
yükselişe geçen bir müzikal türün popüler örneklerinden biri olarak yılın özetine
girecek şarkılardan biri oldu. Şarkının İngilizce versiyonu da Türkçe
versiyonuyla eşzamanlı olarak Sony Müzik etiketiyle yayımlanmıştı.
2018 yaz aylarında ise “Serseri” adlı yeni bir şarkıyla
dinleyici karşına çıktı Cem Pilevneli. Söz, müzik ve düzenlemesi kendisine ait
bu şarkının VALNTN tarafından yapılmış “remix”i “club edit” ve “radio edit” olarak
iki versiyonla yayımlandı geçtiğimiz günlerde.
“Serseri” ile Cem Pilevneli dünya üzerindeki güncel müziğin eğilimlerinden
yola çıkarak bu topraklara doğru ilerliyor. Vokal tekniği, sesini kullanma
biçimi ziyadesiyle yerel. Şarkı sözlerinde anlattıklarıda çok “bizden”. Bununla
birlikte “sound” olarak türün yurt dışında yapılan örneklerinden hiç de geride
değil.
Cem Pilevneli ismini bir kenara yazmakta fayda var. İleride
sıklıkla duyacağımızı tahmin ediyorum.
(22 Mart 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Daha geçenlerde yazmıştım. Artık kolay kolay ilk dinleyişte bizi etkisi altına alacak, kulağımızda doygunluk yaratacak, tekrar ve daha çok dinleme arzusu uyandıracak yeni ses pek az çıkıyor. Yani aslında yeni ses çok çıkıyor; her gün üçü beşi düşüyor internete. Kimisi ben keşfedene kadar milyon kere milyon dinlenmiş, “fan” kitlesini filan edinmiş oluyor hatta. Gelin görün ki çoğunu sonuna kadar dinleyemeden kapatıyorum. Her amatör kayıttan ve sesten etkilenecek yaşta değilim; ondandır belki. Belki de tahammül gösteremediğim şeyler vardır; bozuk Türkçe, içine kaçmış ses, melodisiz şarkılar gibi. O kadar da ukalalığım olsun.
Ne ki Melek Mosso’nun “Yalnız Gece” videosuna denk geldiğimde bir ergen heyecanı duymadım değil. Ne kadar geniş ve de açık bir ses, kelimeleri nasıl kalbinden çıkara çıkara söylüyor diye diye ne kadar amatör videosu varsa izledim peşi sıra. Sonra baktım, iki-üç “featuring” dışında profesyonel bir solo kaydı yoktu dijital platformlarda. Üç vakte kadar olur, olacaktır, olmalıdır diye temenni ettim. Oldu da nitekim. Melek Mosso’nun ilk teklisi “Kedi”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
Söz ve müziği Melek Mosso’ya ait şarkının düzenlemesi Cenk Erdoğan tarafından yapılmış. Hem sözleri hem melodisiyle dinleyeni kolayca kavrayacak sıcak bir şarkı “Kedi”. Bu kulvarda türeyen nice yeni şarkıcının melodisi eksik, müzikal kurgusu sallantılı hatta eksik, sözleri ölümüne depresif şarkılarının aksine kanlı canlı bir şarkı. Bir hikâyesi var ve o hikâye Mosso’nun sesinde hayat buluyor, dinleyene geçiyor. Tıpkı botokslu yüzler gibi ifadesiz, seviniyor mu üzülüyor mu, şaşırıyor mu kızıyor mu anlamadığımız, her ruh halinde aynı biçimde şarkı söyleyenlerden değil Melek Mosso. Bu da en büyük artısı oluyor. Mosso vasat bir şarkıyı bile ateşlendirebilecekken zaten ateşli bir şarkıyla etkisini ikiye katlıyor.
Pop kategorisi tamamen düzene uymuş, akıllı uslu, edepli sahtekarlığıyla düğünlere, nişanlara şarkılar üretedursun, “rakıyı döken, ağzını bozan” sevgiliye bir yandan dayılanıp, bir yandan da “beni çok üzüyorsun” diyen bu kadın sahici. Sırf “rakı” kelimesi nedeniyle şarkının radyo ve televizyonlarda yayınlanmayacağını bile bile o kelimeyi değiştirmeyecek kadar da müdanasız.
Daha çok Melek Mosso dinlemek istiyorum. Bir an önce albüm yapsın.
(19 Mart 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2008’de yayımlanan ilk albümü “Hayvanlar”la tanımıştık Yasemin Mori’yi. Dönemin müzikal çizgisi içerisinde fişek gibiydi, bambaşkaydı, yepyeniydi ve alternatifin bugünkü kadar kıymete binmediği o günlerde beklenmedik bir biçimde ilgi görmeyi de başarmıştı.
İkinci albümü “Deli Bando” daha karanlık, daha içe kapanık, üçüncü albümü “Finnari Kakaraska” ise daha yorucuydu.
Yasemin Mori’nin dört yıl aradan sonra yayımladığı yeni albümü “Estrella”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Mori bu kez ilk albümündeki parlak ve göz alıcı çizgisine geri dönmüş gibi görünüyor.
Aslında şarkı yazma biçimi başından beri hep aynı. Sözün müziğe çoğu kez çelme taktığı, müziğin sözün peşinden koştuğu engebeli alanda serbest çağrışımların, metaforların, göndermelerin havada uçuştuğu sözler, sürekli virajlı bir yoldan ilerleyen, ani değişim, dönüşümleri, deli trafikleriyle dinleyici yer yer sersem eden melodik yapılar… Bu anlamda da işlenmesi, aranje edilmesi zor şarkılar. Altından doğru bir biçimde kalkıldığında tadından yenmez ama aksi durumda dinleyeni fena halde zorlar hatta tuş eder.
Bu işin bir tarafı. Öte tarafında da ilk albümünden sonra Mori’nin şarkı söyleme biçimine hâkim olan burnu tıkanıklık hali var ki beni şahsen bir dinleyici olarak en çok zorlayan o olmuştu son iki albümde. Nefessiz kalıyordum dinlerken.
İşte bu yeni albümde bu iki handikabı da bir şekilde aşmış bir Yasemin Mori var. Bazıları bunu ana akıma göz kırpmakla açıklamış ama bu izah çok eksik ve haksız kalır. Ana akımda Mori kafasında şarkı yazacak kaç babayiğit çıktı ki bugüne dek ki Mori’yi oraya konumlandıralım? Konu albümün tüm düzenlemelerini yapan ve hep pop işlerinden bildiğimiz Gürsel Çelik’se şayet, bence Çelik bu albümde pop klişelerine mecbur kalmamanın özgürlüğünü yaşamış şöyle doya. Öyle ki Mori ve aranjörlüğün yanı sıra bazı bestelere de Mori’yle birlikte imza atan Gürsel Çelik birlikte havai fişekler patlatıyorlar bu albümde.
Yasemin Mori’nin şarkı söyleme tekniğinde de gözle görülür (ya da kulakla duyulur) bir farklılık var ki yukarıda bahsettiğim o sorun ortadan kalkmış gibi.
Son dönemin gözde “rap” yıldızlarından Eypio’nun da eşlik ettiği “Estirelim mi?”, hemen ardından gelen “Çıngıraklı Dilber” ve özellikle de “Konyak” albümdeki favorilerim oldu ilk dinleyişte. “Konyak”ta da Cem Yılmaz eşlik etmiş Yasemin Mori’ye ama bana kalırsa şarkı zaten yeterince karizmatik; Cem Yılmaz olmasa da fark etmezmiş. “Tuzlu Su” da bu saydıklarımdan aşağı kalmıyor bu arada.
Her şeyden önce albümün bir bütünlüğü, kendine ait bir dünyası var. O dünyaya girersiniz, giremezsiniz, içinde kalmak istersiniz, istemezsiniz o ayrı mesele. Ama özgün ve kişilikli, çok renkli ve çok sesli. Bu da bu zamanda hiç az şey değil.
İçeriği kadar güzel ve bütünlüklü bir kapak ve kartonet tasarımı ile satışa sunulan “Estrella” ile Yasemin Mori 2018 yılından ses veriyor. Sevenler ya da henüz hiç dinlemeyip keşfetmek isteyenler için bundan iyisi can sağlığı.
(9 Şubat 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bugün Türkçe pop müziğin en büyük sıkıntılarından biri farklı ses renklerinin çıkmıyor olması. Biraz geriye dönüp baktığımızda Nilüfer başka bir renkti, Nükhet Duru başka bir renk, Yeliz ayrı, Zerrin apayrı. Her birini ayrı ayrı dinlemekten zevk alırdık, seslerini nerede duysak tanırdık. Şimdilerde bu niteliğe sahip şarkıcı çok az.
Zerrin Özer daha 15-16 yaşlarındayken ses rengi kadar, Allah vergisi gırtlak yapısının ona sağladığı avantajı sezgisel bir bilinçle kullandığı şarkıcılığı ile de benzersiz olduğunu göstermiş ve öyle de devam etmişti. O da tıpkı Yeliz gibi zaman zaman duygularına yenik düşse ve kariyerini iyi yönetememiş olsa da o gün bugün bir Zerrin daha gelmedi.
Zerrin’in yeni teklisi “Beni Tanıma”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Söz ve müziği Şehrazat’a ait şarkının düzenlemesi Selim Çaldıran tarafından yapılmış.
“Beni Tanıma” (ya da “Tanıma Beni”) ilk kez 1993’de Ferda Anıl Yarkın’ı bize tanıştıran ilk albümünde onun yorumuyla karşımıza çıkmıştı. Hemen ertesi sene 1994 yılında Gönül Akkor yıllar sonra yaptığı “Dönüş” adlı albümde seslendirdi bu şarkıyı. Sonrasında 2002’de Rüya Seven, 2003’de Yılmaz Morgül, 2004’de Nükhet Duru’dan dinledik. 2016’da ise Naşide Göktürk ölümünden önce yayımlanan son albümünde bu şarkıyı da seslendirmişti.
Görüldüğü üzere Türk pop müziğine sayısız klasik armağan etmiş Şehrazat’ın epeyce rağbet görmüş klasiklerinden biri bu şarkı. Rağbet görmesi boşuna değil. Sağlam bir şarkıcıya dilediğince yorum yapma şansı veren yani teknik açıdan çok elverişli bu şarkı, dokunaklı sözleri ve etkili melodisiyle de her defasında dinleyiciyi yakalamayı başarmış. Nitekim yine başarıyor. “Beni Tanıma”, bu defa Zerrin Özer’in sesinde başka bir etki yaratıyor.
Nicedir özlediğimiz Zerrin bu. Son yıllarda seslendirdiği ve pek ses getirmemiş onca şarkıdan sonra bu şarkıya nasıl sahip çıktığını ve nasıl asıldığını çok net fark ediyorsunuz dinlerken. Gerçek Zerrin’i ortaya çıkarmış nihayet. Teknik olarak pürüzsüz değil belki ama duygu olarak tam deminde bir yorum bu. Selim Çaldıran’ın düzenlemesi de şarkıya önceki tüm versiyonlarından farklı bir zenginlik, derinlik kazandırmış, bunu da söylemek lazım.
Umarım ve dilerim ki Zerrin artık böyle birinci lig şarkılar ve ileride birinci ligde anılacak yeni şarkılarla devam eder yoluna.
(8 Ocak 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
2015 yılı ortalarında “Olmazsan Olmaz” adlı şarkısıyla tanış olduğumuz Güliz Ayla, ilk albümünü de aynı yıl piyasaya çıkarmıştı. O albümden birden fazla “hit” çıkardı ve müziğin genç kuşağı içerisinde adını fark ettirmeyi başaranlardan oldu. Güliz Ayla’nın yen albümü “Parla”, 2017 Kasım ayında Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
Kendi şarkılarını da yazıyor olmasına karşın ilk albümünde Sıla ve Efe Bahadır’ın desteğini almıştı Güliz Ayla. Bunun piyasaya yeni adım atan bir genç şarkıcı için bir avantaj olduğu inkâr edilemezdi ve nitekim işe de yaradı. İkinci albümde ise gemisinin dümenini eline almış bir Güliz Ayla var. Albümdeki sekiz şarkının sekizinin de söz ve müziğini kendisi yazmış. Düzenlemelerde ise İskender Paydaş ve Gürsel Çelik imzaları eşit ağırlıklı olarak yer alıyor.
İskender Paydaş ve Gürsel Çelik imzaları albümün müzikal tavrı ve tarzı konusunda başından bir fikir veriyor zaten. İlk albümdeki akustik hava tamamen dağılmış, daha genç bir pop çizgi tutturulmuş bu defa. Haliyle daha önce ucundan kıyısından hissedilen Sıla etkisi ve benzerliği de (hem “sound” hem de şarkıcılık tekniği açısından) hemen hiç kalmamış.
Nitekim albümün açılışında yer alan ve ilk klip şarkısı olarak seçilen “Bilirkişi” bu anlamda bir ters köşe. Aynı şeyi “Hodri Meydan” için de söyleyebilmek mümkün. Derli toplu sözleri olan, eğlenceli olacağım derken saçmalamayan, kıvrak melodili ve yakalayıcı ritimli şarkılar bunlar.
Güliz Ayla’yı ilk albümündeki haliyle sevenleri memnun edecek şarkılar da yok değil elbette. “Diğer Yarım” böyle bir şarkı mesela. “Öldür Beni” de öyle. Bu iki şarkı kadar “Yetmedi mi?” de albümün yavaş şarkılar kanadında etki yaratabilecek güçte.
Şayet 70’lerde yazılmış olsa kesinlikle Füsun Önal’ın söyleyeceği “Gelsin Öpsüm Kalbimi”, Güliz Ayla’nın pozitif ve enerjisi yüksek şarkıları arasında başköşeye yerleşebilir.
Albümün en zayıf halkası bir dolgu şarkısı gibi duran “Uyar Bana” olabilir. Buna karşın “Benim Adım Yalnızlık” albümünü şık bir şekilde kapatan, kalbe dokunan bir şarkı.
Bütünde son derece temiz; sözler, besteler ve düzenlemeler kadar Güliz Ayla’nın şarkıcılığı ile de ortalama pop çizgisinin çok üzerinde seyreden bir albüm bu. Başından sonuna kulağınız kirlenmeden dinleyebiliyorsunuz, evet. Ancak “Olmazsan Olmaz” gibi, “Bahsetmem Lazım” bir “hit” çıkar mı bu albümden, onu kestiremedim.
Bu arada Güliz Ayla’nın müzikal tavrındaki değişimine vurgu yapan yeni imajını ve özellikle albüm kapak fotoğrafını çok beğendiğimi de ifade etmeliyim. Ayla için bu “styling” çalışması Farnaz Salmani, Beyza Yaşar, Nuri Şekerci ve Gülüm Erzincan’dan oluşan ekip tarafından yapılmış. Albüm fotoğrafları Serhat Hayri tarafından çekilmiş. Kapak ve kartonet tasarımı ise Melek Boçoğlu imzası taşıyor.
Genç şarkıcıların hemen hepsinin, kıdemlilerin de büyük kısmının teklilerle ilerlediği bir dönemde her detayıyla profesyonel, bir bütünlük taşıyan, en önemlisi de dinleyiciye derme çatmalık hissi vermeyen bir albümle dinleyici karşısına çıkma cesaretinden dolayı Güliz Ayla’yı tebrik etmek gerekiyor.
(1 Aralık 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) O Ses Türkiye denilen ve aslında bir yarışma olup olmadığı çok su götüren televizyon şovu birincilik kazananlara pek yaramıyor ama şova yarışmacı olarak bir şekilde katılanların kariyer dökümlerine bir referans olarak yazılıyor. Gerçi onlar başarılarını çoğunlukla O Ses Türkiye’den bağımsız kazanıyorlar; İrem Derici örneğinde olduğu gibi, o ayrı.
Berrak da “O Ses Türkiye’den Sony Müzik Türkiye’ye” başlığı atılmış bir basın bülteni ile tanıtılıyor bu günlerde. Liseden itibaren keman ve piyano eğitimi almaya başlayan Berrak, sonrasında koro şarkıcılığı, caz vokal ve ses kayıt teknolojileri üzerine eğitimine devam ederek donanım kazanmış. Bu dökümün yanında O Ses Türkiye’nin lafı bile edilmez aslında ama ne çare “haber değeri” orada.
Berrak’ın Sony Müzik etiketiyle yayımlanan bu ilk teklisinde seslendirdiği “Mersi” adlı şarkının söz ve müziği Selahattin Erhan’a ait. Erhan işin prodüktörlük kısmını da üstlenmiş, şarkının düzenlemesini ise Osman Çetin yapmış.
Selahattin Erhan Türkiye’de yapılan popüler müziğin eski zamanlarını da bu zamanlarını iyi bilen, takip eden bir şarkı yazarı ve kime nasıl bir şarkı yazması gerektiğini iyi biliyor. Belli ki bu şarkı da böylesi bir “proje şarkı”. Gündelik dilin, internet dilinin ve Türkçe’nin eskiden beri kullanılan beylik deyimlerinin bir arada kullanıldığı, “atarlı” tarafıyla Demet Akalın, “efe” tarafıyla Sıla sularında gezinen bir üslubu var şarkıcının dillendirdiği hikâyenin. Bunu yer yer çok eleştiren oluyor ama pop müzikte bu formül gayet mubahtır, iş ki bir mantık çerçevesinde, bir hikâye anlatsın şarkı sözleri.
Kıvrak bir melodi, ona keza bir düzenleme şarkının asıl artıları. Ama onlardan da fazla öne çıkan Berrak’ın böylesi “piyasa işi” bir şarkıda bile fark edilebilen şarkıcılığı. Hem güçlü bir ses, hem iyi bir şarkıcı Berrak, o çok belli. Berrak’ı yakın vadede “piyasa işi” olmayan bir şarkıda da dinlemek için can atıyor olabilirim. Bu şarkı dinleyicide bu hissi yaratabilirse zaten amacına hizmet etmiş olacaktır şüphesiz.
(29 Ağustos 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Soner Arıca telefonlarımızdaki aplikasyonlar gibi; sürekli güncelliyor kendini. Tam bir önceki versiyonuna yeni alıştık derken bir bakıyoruz başka bir versiyonu çıkmış bile.
“Saklı”, “Bir Yanım Gitti”, “Aşkın Saniyesi”, “Dönsen Bile” ve şimdi de “Kaçalım”… Arıca’nın 90’lardan, onu ilk tanıdığımız yıllardan bu yana değişmeyen bir tarzı var, evet ama aradan geçen 20 yılda bu istikrarla “demode” olmak da ihtimal dâhilindeyken Arıca bu ihtimale hep ustaca manevralarla çelme taktı. Nitekim “Kaçalım” bunu bir kez daha gösteriyor.
Radikal bir imaj çalışması, “sert” bir klip, kulağa dost Soner Arıca melodileri ve “romantik – isyankar” sözlerle Soner yine hem kendi gibi hem de çok farklı. Pekâla yavaş bir düzenleme de yapılabilirmiş bu şarkıya (belki öyle bir versiyon da olmalıymış) ama şarkının teklide yer alan ve işinin ehillerinin elinden çıkmış dört farklı düzenlemesi de kan kaynatan cinsten. Ardı ardına dördünü de dinleyebiliyor ve sıkılmıyorsunuz mesela ki özellikle “remix” versiyonlarda, o sırada dans etmiyor, yerinizde oturuyorsanız bu pek mümkün olmaz.
Şarkının orijinal versiyonun düzenlemesi, Arıca’nın farklı bir kimya yakaladığı genç müzisyenlerden Enver Günen tarafından yapılmış. “Remix” versiyonlar ise Suat Ateşdağlı, Kaan Gökman ve Catwork’e emanet edilmiş. Ben biraz daha “tok” sesleri, “kick”leri sevdiğim için bu işlerde, en çok Suat Ateşdağlı “remix”ine yakınlık duydum ama tercihe göre her bir versiyonun şarkıya başka bir değer kattığı söylenebilir.
Henüz “buralardan kaçmak için” (hangimiz istemiyoruz ki?) gerekli şartlar hazır değilse, en azından şarkıya bağır çağır eşlik edip kolay yoldan bir terapi seansı yapabilirsiniz ki bu da şarkıyı müzikal içeriği ve niteliğinden bağımsız olarak sevmek için bir başka sebep olabilir.
(24 Temmuz 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Esin İris ilk albümü “Yine Mavi”yi 2014 yılında yayımlamıştı. Esin’in hayli dolu ve renkli müzikal geçmişinin doğal sonucu olarak türler arasında gezinen, tam yolunu bulamamış, biraz “ortaya karışık” bir albümdü o. Mesela çıkış şarkısı “Bu Gece”yi bir Aydilge şarkısı da sanabilirdiniz, bir Gökçe hatta Yıldız Tilbe şarkısı da.
Esin İris’in yeni teklisi “Bir Aşk Yok”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Sözleri Esin İris’e ait olan şarkının bestesinde İris’in yanı sıra Orhun Ozan ve Affan Özgür Aksüyek’in de imzası var. Düzenleme ise İskender Paydaş tarafından yapılmış.
Bir romantik komedi şarkısı “Bir Aşk Yok”. Ya da bir genç kız, genç kadın şarkısı. Şarkının klibi de bunun alını çiziyor zaten. Şarkı şu zamanların ruhunu tam da yerinden yakalamış, çok etkili ve dinleyen her beş kişiden dördünün hak vereceği, onay vereceği bir tek cümleye “bir aşk yok uğruna ölecek”e yaslanıyor. Nakaratta sadece bu cümlenin tekrar edilip durması boşuna değil; alt metin “fazla söze ne hacet” diyor besbelli. Olur mu? Neden olmasın? İlla laf kalabalığı şart değil.
Güzel, ferah bir melodi, güzel, oyuncaklı bir düzenleme, bu defa karakteristiğini çok daha açık gösterebilmiş bir Esin İris. Ben çok sevdim bu şarkıyı. Bakmayın dertli sözlerine, “bir aşk yok uğruna ölecek” diye tekrar edip dururken, bir anda “amaaan yoksa da yok ne yapayım yani?” diyebilirsiniz pekala. Öyle de iç açıcı bir tarafı var zira.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.