(9 Şubat 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Fatma Turgut’un önünde iki yol var: Ya ömür boyu Model’in solisti olarak hatırlanacak ya da Model solistliği onun sadece ilk yıllarına ait bir bilgi olarak kariyerine yazılacak. Model ve Fatma Turgut ayrılalı epey oldu gerçi ama bu yol ayrımı yavaş yavaş, şimdilerde belirginleşiyor. Zira bir önceki solo teklisinde söz ve müziği Demir Demirkan’ın yanı sıra Model’in beyni Can Temiz’in de imzasını taşıyan bir şarkı seslendirmişti yine. Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan yeni şarkısı “Aşk Tadında”yı ise bu defa Demir Demirkan’la birlikte Fatma Turgut yazmış.
Şarkıyı ilk dinlediğimde ne kadar da hesaplı kitaplı, her cümlesi, her notası ticari kafayla yerine yerleştirilmiş diye düşünmüştüm. Çok safmışım zira bu zaten bir reklam şarkısı imiş, sonradan öğrendim. Haliyle de bu şarkıyı bir ürün yerleştirme malzemesi olarak düşünüp çok da ciddiye almamak lazım.
Yanlış anlaşılmasın, ürün yerleştirirken ürünün üzerine çıkmış, tek başına şarkı olarak kendini kabul ettirmiş şarkılar da var, Kenan Doğulu’nun “Aşk İle Yap”ı gibi. Ama oradan bakacak olursak “Aşk Tadında”nın ne kendi janrındaki şarkılar arasında ne de Fatma Turgut kariyerinde bir kıymeti olacağını düşünmüyorum. Zira Turgut’u başta bahsettiğim iki yoldan birincisine doğru götürmekle kalmıyor, orta halli bir Model şarkısının ortanın altında kalmış bir kopyası olmaktan öteye geçemiyor.
“Büyük büyük” “rocker”larımızdan küçük küçük şarkılar dinlemekten gına geldi, bunu da söylemezsem çatlarım.
(9 Şubat 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Geçtiğimiz haftalarda yeni bir ses daha giriş yaptı popun “teenage” kulvarına. Daha önce de yazdım; bu kulvardan ne çare ki özgün iş çıkmıyor kolay kolay. Sanırım dijital çağın götürülerinden biri de bu. Etkileşim o kadar fazla ki “kendi gibi” olabilmek, kendi farkını, bırakın göstermeyi, keşfetmek bile çok zor artık.
Melodi de bu genellemenin içinde anılabilir ilk bakışta. Dünyada “teenage” kesimin peşinden koştuğu nice şarkıcının izleri var hem şarkıcılığında, hem görünüşünde, hem de dans edişinde. Bununla birlikte iyi bir sesle ve yetenekli bir şarkıcıyla karşı karşıya olduğumuz dakika bir gol bir anlıyorsunuz şarkısını dinleyeme başladığınız zaman.
Melodi’yi Instagram’da paylaştığı “rap” videolarından keşfeden ve Antalya’dan İstanbul’a çağırıp onu sektöre kazandıran Ender Çabuker olmuş. Popüler müziğin yeniliklere çok açık, ufku geniş, vizyonu bu ülke sınırları içinde kalmayan müzisyenlerinden biri Ender Çabuker. Haliyle Ender’in Melodi gibi bir yeteneği keşfedip ona bu fırsatı sunması da tam tabiriyle “nokta atışı” olmuş.
Melodi’yi bize tanıştıran şarkı “Sadakatsiz” adını taşıyor. Söz ve müziği Batuhan Bayazıt’a ait şarkının düzenlemesinde de Ender Çabuker’in imzası var. Çabuker, şarkının videosunun yönetmenliğini de üstlenmiş ayrıca.
Hedef kitleyi yakalayabilecek her şey var şarkıda. Hepsi dozunda kullanılmış. Videonun altındaki yorumlara bakınca da yapılan iş amacına ulaşmış görünüyor. Doğru bir strateji ile Melodi, önümüzdeki süreçte adından çok söz ettirecek, o belli.
Giderek çer çöpe dönüşen müzik piyasası gençlerden medet umuyor ummasına ama bu beklenti profesyonel prodüksiyon imkanlarını içeren bir fırsata dönüştürülmedikçe ortaya çıkan işler amatör YouTube videolarından çok da farklı olmuyor. Melodi için yapılan bu prodüksiyon, bu işin nasıl yapılması gerektiğine dair yol gösterici bir örnek olabilir.
(9 Şubat 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bugün Türkçe pop müziğin en büyük sıkıntılarından biri farklı ses renklerinin çıkmıyor olması. Biraz geriye dönüp baktığımızda Nilüfer başka bir renkti, Nükhet Duru başka bir renk, Yeliz ayrı, Zerrin apayrı. Her birini ayrı ayrı dinlemekten zevk alırdık, seslerini nerede duysak tanırdık. Şimdilerde bu niteliğe sahip şarkıcı çok az.
Zerrin Özer daha 15-16 yaşlarındayken ses rengi kadar, Allah vergisi gırtlak yapısının ona sağladığı avantajı sezgisel bir bilinçle kullandığı şarkıcılığı ile de benzersiz olduğunu göstermiş ve öyle de devam etmişti. O da tıpkı Yeliz gibi zaman zaman duygularına yenik düşse ve kariyerini iyi yönetememiş olsa da o gün bugün bir Zerrin daha gelmedi.
Zerrin’in yeni teklisi “Beni Tanıma”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle yayımlandı. Söz ve müziği Şehrazat’a ait şarkının düzenlemesi Selim Çaldıran tarafından yapılmış.
“Beni Tanıma” (ya da “Tanıma Beni”) ilk kez 1993’de Ferda Anıl Yarkın’ı bize tanıştıran ilk albümünde onun yorumuyla karşımıza çıkmıştı. Hemen ertesi sene 1994 yılında Gönül Akkor yıllar sonra yaptığı “Dönüş” adlı albümde seslendirdi bu şarkıyı. Sonrasında 2002’de Rüya Seven, 2003’de Yılmaz Morgül, 2004’de Nükhet Duru’dan dinledik. 2016’da ise Naşide Göktürk ölümünden önce yayımlanan son albümünde bu şarkıyı da seslendirmişti.
Görüldüğü üzere Türk pop müziğine sayısız klasik armağan etmiş Şehrazat’ın epeyce rağbet görmüş klasiklerinden biri bu şarkı. Rağbet görmesi boşuna değil. Sağlam bir şarkıcıya dilediğince yorum yapma şansı veren yani teknik açıdan çok elverişli bu şarkı, dokunaklı sözleri ve etkili melodisiyle de her defasında dinleyiciyi yakalamayı başarmış. Nitekim yine başarıyor. “Beni Tanıma”, bu defa Zerrin Özer’in sesinde başka bir etki yaratıyor.
Nicedir özlediğimiz Zerrin bu. Son yıllarda seslendirdiği ve pek ses getirmemiş onca şarkıdan sonra bu şarkıya nasıl sahip çıktığını ve nasıl asıldığını çok net fark ediyorsunuz dinlerken. Gerçek Zerrin’i ortaya çıkarmış nihayet. Teknik olarak pürüzsüz değil belki ama duygu olarak tam deminde bir yorum bu. Selim Çaldıran’ın düzenlemesi de şarkıya önceki tüm versiyonlarından farklı bir zenginlik, derinlik kazandırmış, bunu da söylemek lazım.
Umarım ve dilerim ki Zerrin artık böyle birinci lig şarkılar ve ileride birinci ligde anılacak yeni şarkılarla devam eder yoluna.
(9 Şubat 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Türkçe popun gelmiş geçmiş en dramatik, en etkileyici kadın seslerinden biridir Yeliz. Kendine has ses renginin yanı sıra nüanslı şarkı söyleme biçimiyle de az bulunur bir şarkıcıdır. Ne var ki çocuk kalplidir. Hiçbir zaman kariyer hesabı ve planı yapmamış, bu uğurda kimsenin gölgesine girmemiş, hep duygularıyla hareket etmiştir. O, şarkı söylemeyi sever. Hem de çok sever. Gerisi de çok umurunda değildir.
Yeliz’i yakından tanıdığım için bunları yazabiliyorum tereddüt etmeden. Bugün hak ettiği yerde olmadığını yüzüne de söylemişimdir çok kez. Ama hiçbir şeyi şarkı söylemenin üzerinde tutmamasına da hak vermişimdir bir yandan. Kaldı ki ‘70’lerden bu yana aralıklarla da olsa sektörün görünen yüzünde boy gösterdiği her vakit, kendi janrında iyi işlere imza atarak varlığını ispat etmiştir.
‘70’ler popunda “Bu Ne Dünya”lar, “Yalan”lar, “Gönlüm Seninle”ler, ‘80’ler arabeskinde “Kim Bilir?”ler, “Seni Sevmek İbadet”ler, alaturkaysa “Sensiz Denizin Tadı mı Olur?” gibi bir köşe başı, ‘90’lar popuysa “Sel Suyu”, 2000’lerde “Ağla Kalbim” ve 2010’larda “Neredeydin?”, “Gidiyorum”… Her biri sağlam birer Yeliz klasiğidir.
Yeliz 2018 yılını yepyeni bir şarkıyla karşıladı. Bestesi Tamer Gürsoy’a ait “Bekle Yağmur Geliyor”un sözleri Aysel Gürel imzası taşıyor. (Evet, Aysel Gürel’in miras şarkı sözlerinden biri daha gün ışığına çıkıyor Gürsoy’un bu bestesiyle.) Yazz Müzik etiketiyle yayımlanan şarkının düzenlemesi ise Volga Tamöz’e ait.
Tam Yeliz’lik bir şarkı. Nefis sözler, etkili bir melodi ve Volga Tamöz ustalığında bir düzenleme… Yeliz cümlesine, kelimesine göre kimi kez kırgın, acılı, kimi kez asi ve hırçın bir biçimde şarkının hikâyesini dillendirirken duygusunu da iliklerine kadar hissettiriyor dinleyene. Öte yandan 26 yıl kadar sonra “Sel Suyu”na bir kardeş gelmiş gibi. Bir Yeliz klasiği de 2018 yılından yazılacak diskografisine, o şimdiden belli.
(5 Şubat 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
1966 yılında İstanbul Radyosu’na girerek müzik yaşantısına başlayan Vedat Çetinkaya, ilk 45’liğini 1969 yılında yayımlamış, ‘70’lerde de gazino sahnelerine transfer olmuştu. O yıllardan bu yana müzik çalışmalarını aralıksız devam ettirdi Çetinkaya. Çeşitli Türk müziği korolarının kurulmasına önayak oldu, koro şefliği ve eğitmenlik yaptı, dönemin tek kanallı televizyonunda ve radyoda solo programlarla dinleyici karşına çıkmaya devam ederken ayrıca bestekâr olarak da müziğe hizmet etti.
‘70’lerin en parlak Türk müziği solistlerinden biriydi. Sade ve abartısız okuyuş üslubu ve tavrıyla Zeki Müren’in ilk dönemlerini anımsatıyor ve hem dinleyici hem de müzik otoriterleri tarafından takdir ediliyordu. Ne var ki o, işin daha ticari tarafı olan plak ve gazino dünyasından ziyade eğitmenlik tarafına ağırlık verdi ve dönemdaşlarına nazaran daha az sayıda plak yaptı, magazin tarafında ise hiç boy göstermedi. Bundandır ki genç nesle ismi yabancı kalmış olsa da dönemi yaşayanların gayet iyi bildiği bir isim, bir ses. Şahsen ben bu yeni albüm elime ulaştığında, çocukluğumdan aşina olduğum sesin yıllar sonra yeni bir albümüne kavuşmanın sevinciyle mutlu oldum.
Vedat Çetinkaya’nın “Altın Şarkılar” adı verilmiş yeni albümü Selçuker Medya Yayıncılık ve EMI Müzik işbirliğiyle 2017 yılının Aralık ayında yayımlandı. Bildiğim kadarıyla (TRT tarafından 2011 yılında yayımlanmış arşiv seçkisini saymazsak) Vedat Çetinkaya yaklaşık 30 yıl aradan sonra ilk kez yeni bir albüm çıkarıyor ve bu bile tek başına bu albümü kıymetli kılıyor.
Çetinkaya’nın 1970-1979 yılları arasında Şahinler Plak etiketiyle yayımlanmış 45’liklerinden 15 şarkıyı ve iki 33’lük plağındaki bütün şarkıları şu an dijital platformlarda dinleyebilmek mümkün ama ne yazık ki ses kayıtlarının pek iyi olduğu söylenemez. 1988 yılında sadece kaset formatında yayımlanmış “İstiyorum” adlı albüm ise şimdilerde maalesef kayıp.
Buna mukabil iki disklik bu yeni albüm meraklısı için epeyce tatmin edici olabilir. Zira toplamda 20 şarkı ve 4 de enstrümantal versiyon var.
“Gizli Aşk”, “Gönül Penceresinden”, “Gözlerini Gözlerimden Ayırma Hiç” ve iki de Zeki Müren şarkısı, “Bir Demet Yasemen” ile “Şimdi Uzaklardasın” Türk müziğinin ‘60’lar-‘70’ler döneminden albüme giren şarkılar. Yanı sıra albümde beş tane de Vedat Çetinkaya bestesi var. Geriye kalan şarkılar ise daha yakın döneme, ağırlıklı olarak da ‘80’lere ait şarkılar. “Biraz Geç Kalmadın mı?”, “Sarsam Diyorum”, “Oldu mu Ya?” ve diğerleri…
Kalabalık bir müzisyen kadrosunun çaldığı albümün müzik direktörlüğü ve aranjörlüğünü albümde bir bestesi de bulunan Ahmet Kadri Rizeli yapmış. Bu güçlü ekip Türk müziği formundan ve üslubundan hiç sapmadan, tam da ustaları Vedat Çetinkaya’ya yakışır bir ince işçilikle, bu zamanda az bulunur bir albüm çıkarmışlar ortaya. Çetinkaya ise başından sonuna dek ustalığını konuşturmuş. Zamanında tavırlarını çok sevdiğimiz, ancak zaman içerisinde o tavırlarının nasıl bozulduğuna, deforme olduğuna da maalesef şahitlik ettiğimiz nice solistin aksine, Vedat Çetinkaya aynı tazeliği, aynı sadeliği ve dinleyenin içine ferahlık veren aydınlık sesiyle, aradan onca yıl hiç geçmemiş gibi kulaklarımızı dolduruyor.
Mutlaka dinlemeli, mutlaka edinmeli, arşivlere koymalı ve saklamalı. Özellikle de (ne üzücüdür ki günümüz TRT sanatçıları da dâhil) genç nesil Türk müziği solistleri ve Türk müziği söylemeye niyetlenen, heves eden tüm şarkıcılar ders niyetine alıp dinlemeli.
(22 Ocak 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Mekanikle dijital arasına sıkışıp kalmış müzik sektörü, müzik pazarlama stratejileri açısından da en dağınık günlerini yaşıyor. İleride bugünleri anlatırken albümler için “şu tarihte piyasaya çıkmıştır” gibi kesin ifadeler kullanmayacağız.
Sözgelimi What Da Funk albümünün ilk promosyonu 2017 Ağustos ayında yapıldı. Grubun Zeytinli Rock Festivali’nin açılışını yapacağı haberi albüm haberiyle birlikte servis edildi. Sonra albüm Eylül ayında Arpej Yapım etiketiyle sadece Apple nahiyesinde servis edildi. Mekanik baskı yılsonunda, albüm tanıtım gecesi ise Ocak 2018’de yapıldı. Şu an albüm bütün dijital platformlarda bulunabiliyor. Bu durumda artık “piyasaya” çıkmış olduğunu söyleyebiliriz sanırım.
What Da Funk, adındaki ironiden anlaşılabileceği üzere funk, soul ve caz ekollerini bugünün anlayışıyla harmanlayan, dünyada “neo soul” diye de adlandırılan bir türün Türkiye temsilcisi olma niyetiyle, Anıl ve Batu Şallıel kardeşler tarafından kurulmuş bir grup. Grubun kadrosu Şallıel kardeşlerin yanı sıra Koray Üsgülen, Tolga Şanlı, Deniz Beydili, Cengiz Tural, Duygu Tarhan ve Ebu Yeniyol’dan oluşuyor. Bu albümde ise tıpkı sahne performanslarında olduğu gibi What Da Funk’a geniş bir müzisyen kadrosu eşlik etmiş. Kimisi çalmış, kimisi de söylemiş.
Bu bakımdan albüm ilk bakışta epeyce iddialı görünüyor. Buray, Simge Sağın, İrem Derici, İrfan Özata gibi yakın dönemin popüler isimleri, yanı sıra Bedükler, Gülçin Ergüller, Gökçeler, Ferman Akgüller ve üstüne üstlük ölümünden önce yapılmış son kayıtlarından biri ile Harun Kolçak gibi isimleri görünce beklenti bir hayli yükseliyor. Dahası da var. Seçilen şarkıların büyük kısmı da pop tarihinin “hit” olmuş şarkıları. Kızılok’un “Yeter ki”sini, Sezen Aksu’nun “Adem Olan Anlar”ını, Moğollar’ın “Dinleyiverin Gari”sini filan farklı solistlerden ve “funk” kafasında dinlemek neden ilgi çekici olmasın ki?
Buraya kadar her şey tamam. Yani un var, yağ var, şeker var durumu. Mahmut Tuncer çıkıp sorsa yeri: “Ne duruyorsun? Helva yapsana!”
İşte nedenini bilemediğim bir şekilde o helva olmamış, olamamış. Bunun sebebini çok düşündüm, albümü tekrar tekrar dinledim ama bulamadım. Hem grubu oluşturan hem de gruba eşlik eden müzisyenlerin müzisyenlik vasıfları şüphe götürmüyor. Seçilen şarkılar ve hatta daha önce duymadığımız yeni şarkılar da hiç kötü değil. Ama başından sonuna dek albümü dinlerken bir an bile beni heyecanlandıran, yerimden kaldıran, “Vay!” dedirten bir şey olmadı. Her şey çok tekdüze akıyor, zaman zaman tempo iyiden iyiye düşüyor. Benzer bir şey, yıllar önce benzer bir konseptte yapılmış bir yeni nesil caz albümünü dinlerken de olmuştu.
Sanırım temel sorun, ister istemez parça parça, enstrüman enstrüman yapılan stüdyo kaydında grubun ve bu tarz müziğin sahnede yarattığı enerjinin albüme yansıtılamaması. Bu hem kayıt teknolojileriyle ilgili bir şey, hem de şarkıların düzenlemeleriyle. Misal, Barış Manço’nun “Aman Yavaş Aheste”si çok daha “funk”tır orijinal kaydında. Ona keza “Seyyah Oldum (Bir Dost Bulamadım)”ın Garo Mafyan düzenlemesiyle Ajda Pekkan versiyonu çok daha caz. Örnekler çoğaltılabilir.
Ben kendi adıma “İyisin”i, “Mecbursun”u, “Adem Olan Anlar”ı bu halleriyle duymak istemezdim. Buna karşın Harun Kolçak’ın artık sonsuzluktan yankılanan sesiyle albümü açan “İstersin”i, Buray’ın seslendirdiği “Yeter ki” ve gruba ait yeni üç şarkıdan biri olan “Kimliksizim”, albümün nispeten iyileri.
Popüler müzikte tekdüzeliğin hepimizi yeterince sıktığı bir dönemde neresinden baksanız farklı bu denemeyi her şeye rağmen önemsemek lazım. Bu albüm, konsepti itibarıyla da grubun adını duyurma işlevini yerine getirirse, eminim ki What Da Funk çok daha iyi işler yaparak yoluna devam edecektir.
(15 Ocak 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) Biri ’92 kışı, diğeri ’93 baharında çıkmış iki albüm yirmili yaşlarımın ilk yarısına damga vurmuştu handiyse. Ne kadar dinledim, ne kadar sevdim, anlatmakla bitmez. Yeni Türkü’nün “Aşk Yeniden”i ile Oya – Bora’nın “Seni Bana Yazmışlar”ı. O günlerde beni çok mutlu etmiş, ruh halime çok iyi gelmiş olmaları bir yana, müzik adına da çok ilham vermişlerdir bana.
O günlerde bu çok sevdiğim iki ayrı grubun iki ayrı müzisyeninin sonraki yıllarda bir başka grupta bir araya geleceklerini tahmin edemezdim elbette. Cengiz Onural ve Bora Ebeoğlu’ndan bahsediyorum. Ve İncesaz’dan…
Tabii bu, işin duygusal tarafı benim için. Öte yanda ise sevdiğim o diğer iki gruba da benzemeyen, aslına bakarsanız emsali de olmayan bir grup, bir oluşum olarak İncesaz 1997 yılından beri hayatımızda. İncesaz’ın 2017’nin Aralık ayında Kalan Müzik etiketiyle yayımlanan “Peşindeyim” ise grubun dokuzuncu albümü.
1997’de Cengiz Onural, Murat Aydemir ve Derya Türkan işbirliğiyle kurulan İncesaz, sonrasında yavaş yavaş kadrosunu genişletti, albümlerinde ve sahnede kimi zaman konuk müzisyenler de çaldı. Grubun bugünkü kadrosunu ise Onural ve Aydemir’in yanı sıra Taner Sayacıoğlu, Emre Erdal, Türker Çolak, Volkan Hürsever ve solist olarak da Ezgi Köker Aldemir ile Bora Ebeoğlu oluşturuyor. Bu albümde ayrıca konuk müzisyen olarak Hakkı Öztürk, Evrim Güvenli ve de Rezonans Korosu yer almış.
Klasik Türk müziği makam ve formlarının olağanüstü bir incelik ve ustalıkla kullanıldığı, ağırlıklı olarak özgün bestelere dayanan İncesaz müziği bu albümde de yeni on bir şarkıyla ihtişamını bir kez daha gösteriyor. Yani İncesaz yine hem bir geleneğin devamı olmayı, hem de o geleneği güncellemeyi sürdürüyor. Albümde beş Cengiz Onural, dört Murat Aydemir bestesi var. Bir şarkıyı Murat Aydemir ve Bora Ebeoğlu ortak bestelemiş, bir şarkı ise Haris Alexiu’nun bir bestesinin Onural’ın yazdığı sözlerle Türkçe adaptasyonu. Şarkı sözlerinde ise Cengiz Onural ve Bora Ebeoğlu’nun yanı sıra İncesaz’ın daha önceki albümlerinde de birlikte çalıştığı Mustafa Cem Pehlivan’ın imzasını görüyoruz.
İncesaz’ın enstrümantal eserlerinde nasıl ki söz kendini aratmıyor ve besteler kendi hikayesini anlatıveriyorsa, sözlü eserlerinde de sözler besteleri, besteler sözleri eşliyor, besliyor, büyütüyor.
Eminönü’nden tramvaya binip tıngır mıngır Bebek’e gidiyorsunuz erguvan moru bir akşamüstü, bir “İstanbul hanfendisi” geçiveriyor “Cumbalı Yalı”nın önünden, radyonun “buğulu sesi” saba makamından çalıyor, “lalezar” kokulu bir rüzgâr esiyor Emirgan sırtlarından, derken “eski saat” tıkırdıyor “duvarda yankılar” bırakarak…
Kitaplarda, filmlerde, şarkılarda kalmış bir yaşamın, bir zamanın, bir dünyanın izlerini sürerken, bugünün gerçeğine susmaktan başka bir şey gelmiyor elinizden. Bir de “bir sabır ver zalime karşı duran” diye dua etmekten başka…
Her bir müzisyenin çok iyi çaldığı, solistlerin hakkıyla, duygusuyla, tadıyla söylediği, her bir şarkının kalbe dokunduğu, kulağı doyurduğu tepeden tırnağa buram buram İncesaz bir albüm bu. Uzun uzun, uzun yıllar boyu dinlemelik.
(10 Ocak 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ferhat Göçer “yuvaya” döndü. 2005 yılında ilk kez DMC ile çıkmıştı albüm yolculuğuna. İlk beş yılın sonunda Emre Müzik’le devam etmiş, ikinci beş yılına ise Erol Köse ile başlamıştı. Ferhat Göçer’in yeni albümü “Bu Kalp İçinde Teksin”, 2017 yılının Aralık ayında DMC etiketi ile yayımlandı.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.