Pelin Yılmaz ilk kez ‘90’lı yılların meşhur gece kulüplerinden Kapkara’da solist olarak sahneye çıkarak adını duyurmuş. Bir dönem hem Topkapı Orkestra’sında solistlik yapan, hem de solo programlar yaparak sahne deneyimini arttıran Yılmaz, 2008 yılından itibaren İskender Paydaş’la çalışmaya başlamış ve onun birçok projesinde sesiyle yer almış. Bunlar içerisinde Lale Devri dizisinin müzikleri, hem Kolpaçino 2 filminde, hem de İskender Paydaş’ın “Zamansız Şarkılar” albümünde kullanılan “Arap Saçı” yorumu, Pelin Yılmaz adının tanınırlığını arttırmış.
Özgün farklı bir şey denemiş bu defa. Daha genç bir çizgide, daha modern bir “sound”, ve pek eğlenceli şarkı sözleri var yeni şarkısı “Öpücem”de. Söz ve müziği Onur Koç tarafından yazılan, düzenlemesi Tolga Kılıç tarafından yapılan şarkının teklisi geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
“Öpücem” mevsimlik bir şarkı ama Özgün hayranlarından ötesine ne kadar hitap eder ona emin değilim. Bugüne dek genellikle romantik hattan yürüyen Özgün’ü böylesi bıçkın ve tacizkâr bir şarkıda dinlemek belki enteresan gelebilir ama tam o noktada da yine fena halde bir Kenan Doğulu havası var ki Özgün ne yapsa bundan kurtulamayacak gibi. Yine de bir süredir ortalarda dolaşıp duran ‘doksanların kalitesi’ lafının Türk popunun 2010’lu yıllarına demode bir anlayış olarak geri dönmesinden sıkılanlar için bu şarkı doğru yerde duruyor gibi. Özellikle aranjör olarak Tolga Kılıç’a dikkat!
Gazeteci olarak tanıdığımız Onur Baştürk, Ajda’dan Levent Yüksel’e, Funda Arar’dan Ziynet Sali’ye dek popun birinci liginden isimlere verdiği şarkılarıyla, kendine bir de bestecilik kariyeri inşa etmeye başlamış gibi gözüküyordu ki bir de üzerine şarkıcığı ilave etti.
İlk kez 2007 yılında DMC etiketiyle yayımlanan “40 Aşk Şarkısı” adlı karma albümde söz ve müziği kendisine ait “Gidenlerden” adlı şarkıyı kendisi seslendiren Baştürk, ikinci şarkıcılık denemesinde bu defa bir tekliyle karşımıza çıkıyor. “Sen Yine de Gitme” adını taşıyan tekli geçtiğimiz günlerde Bomonti Müzik etiketiyle dijital platformlarda yayımlandı. Söz ve müziği Onur Baştürk’e ait şarkının düzenlemesini Daniel Taşel yapmış.
“Sen Yine de Gitme” daha önceki Baştürk şarkılarının aksine ana akım pop hattından değil, “pop-rock” bir çizgiden yürüyor ve bu kategoride değerlendirdiğinizde kulağa hiç de fena gelmiyor. Ne var ki Baştürk gibi başka alanlarda adını duyurmuşların müzikte yaptığı işler öncelikle müzisyenler ve zaman zaman da dinleyiciler tarafından daha az ciddiye alınır, hatta hafif de küçümsenir. Hakli bir tarafı vardır bu önyargının. Nitekim “no-name” besteciler prodüktörlere, aranjörlere, şarkıcılara şarkı beğendirmek için deveye hendek atlatırken, Baştürk’ün yola Ajdalarla Fundalarla çıkması bile bulunduğu konumun ve asıl işinin yazdığı şarkılardan daha fazla önemsendiği şüphesini doğurmuyor değil. Şarkıcılık deseniz, önümüzde misal Ömür Gedik gibi kötü bir örnek var. Ama önyargılarımızı bir kenara koysak, hatta kim olduğunu bilmeden dinlesek sevemeyeceğimiz bir şarkı değil “Sen de Gitme”. Kaldı ki Baştürk de (prozodi hataları da dâhil olmak üzere) basbayağı şarkıcı gibi söylüyor (en azından stüdyoda.)
Topuklu ayakkabı (çizme mi yoksa?) detayını görmezden gelirsek, kapak fotoğrafı ve klip de gayet “rock’n roll” duruyor.
‘90’ların pop furyasında tanış olduğumuz genç isimlerden biriydi Nida. “Evimizin Gelini” şarkısı ile tanımıştık onu. Her ne kadar soyadını kullanmamış olsa da Türk halk müziğinin meşhur çifti Bilge ve Ömer Şan’ın oğulları olduğunu öğrenmemiz uzun sürmedi. Albümde pop bir düzenlemeyle de olsa “Ardahan” türküsünü söylemesi boşuna değildi.
Nida, 1998 yılında yayımlanan ilk albümünün arkasını nedense getirmedi. Aradan geçen yıllar boyunca başka işlerle de uğraşsa müzikle olan bağlarını da koparmamış, yurt içinde ve yurt dışında sayısız konser ve prodüksiyon yapmış ve hatta 2013 yılında Kırgızistan’da düzenlenen bir müzik yarışmasında Türkiye adına yarışıp üçüncü olmuş. Nida Şan’ın yıllar sonra yayımlanan yeni teklisi “Şansım Var”, geçtiğimiz günlerde FunOrg etiketiyle dijital platformlardaki yerini aldı.
Teklide Duygu Çınar ve Görkem Oker imzalı “Hop” ve Onur Ocaklı imzalı “İnadına Arabesk” adlı şarkılar yer alıyor. Şarkıların kayıtlarında Erdem Sökmen, Nurhat Şensesli, Metehan Köseoğlu, Bahadır Tanrıvermiş ve Onur Soydemir gibi müzisyenlerin çaldığı bilgisine de ulaştım internetten ama düzenlemeleri kimin yaptığını bulamadım (dijital teklilerin künye[sizlik] sorunsalı.)
NOT: Yazı yayımlandıktan sonra, "Hop"un düzenlemesinin Görkem Oker'e, "İnadına Arabesk"in düzenlemesinin ise Ulaş Önal'a ait olduğunu öğrendim.
İsmi sizi yanıltmasın, “Hop” zıpır bir pop şarkısı değil; aksine orta tempolu, gayet sakin bir aşk şarkısı. Aynı şekilde “İnadına Arabesk” de adı gibi arabesk havalarından çalan bir şarkı değil; bilakis Akdeniz müziğinin ritmik pop sularından ses veriyor. Her ikisi de iyi düzenlenmiş, iyi icra edilmiş ve söylenmiş temiz pop şarkıları. En azından Nida’nın bundan sonra gelecek albümü için beklenti yaratmayı başarıyorlar. E bu da az şey değil.
Burcu Güneş ve Eflatun’un 2011 yılında “Oflaya Oflaya” ile başlayan ortaklığı devam ediyor. Güneş bu defa söz ve müziği Eflatun’a ait “Aşkın Beni Baştan Yazar” adlı şarkıyı DMC etiketiyle tekli olarak yayımlandı.
Bu böyledir. Bazı bestecilerin şarkıları bazı şarkıcıların sesinde doğru tınlar, sevilir. Genellikle böylesi ortaklıklar hem bestecinin hem de şarkıcının hanesine kazanç olarak yazılır. Elbette bir Nilüfer – Kayahan, bir Sezen Aksu – Onno Tunç değiller; en azından şimdilik. Çünkü söz konusu ortaklıklar müzikte yeni yollar açan, yeni öneriler sunan, yön veren işler çıkarmıştı ortaya. Burcu Güneş ve Eflatun ortaklığı ise bırakın yeni yollar açmayı, henüz kendini bile aşabilmiş değil. Nitekim Güneş’in “Gül Kokusu” albümündeki Eflatun şarkılarını bir dinleyin, hemen ardından da bu yeni şarkıyı dinleyin; tamamen aynı güzergâhtan gittiklerini göreceksiniz. Fena mı? Hayır değil; bilakis gayet sıcak, kıvrak, kulak dolduran bir şarkı “ABBY”. Büyük bir “hit” değil belki ama sezonu kurtaracak, en azından Güneş açısından albümler arası boşluğu dolduracaktır.
Bir de şu var ki, hem görsel hem de işitsel olarak Akdeniz kadını Burcu Güneş’i, Mariah Carey Burcu Güneş’e her hal ve şartta yeğlerim ben. Nitekim dinleyici ve dahi Güneş’in kendisi de bu kanaatte olmalı ki bu şarkıda ve klipte bunun altı biraz daha kalın çizgilerle çizilmiş.
Bu arada şarkının düzenlemesinin Febyo Taşel tarafından yapıldığını da söylemeden geçmeyeyim.
Soner Sarıkabadayı en son 2013 Mayıs’ında “Kutsal Toprak”ı piyasaya sürmüş, aynı yılın Ağustos ayında da şarkının “remix”lerinden oluşan bir tekli daha yayımlamıştı. Yaz boyu her yerde çaldı şarkı. Çalıntı olduğu öne sürülen ama daha sonra telif ödenerek kopyalandığı anlaşılan klip müzik kanallarında kaç bin kez döndü bilmiyorum. Yani beğensek de beğenmesek de tuttu şarkı. Ben Sarıkabadayı’nın yazdığı şarkıları beğenenlerdenim. İstisnaları vardır tabii. Ama kendine ait bir tarz yarattığı ve o tarz üzerinden epeyce çok sayıda dile dolanan şarkı yazdığı bir gerçek.
Şarkılarını kendi söylemese de olur mu? Bence olur. Hatta iyi olur. Gelin görün ki Soner Sarıkabadayı tarzı denilen şeyin ortaya çıkmasında onun şarkı söyleme biçiminin etkisi büyük. Şarkılarını başkaları söylediğinde bile sanki o söylüyormuş gibi hissetmemiz bundan olabilir (Sertab Erener ve Kibariye hariç.)
Soner Sarıkabadayı’nın yeni teklisi “Yara Bandı”, geçtiğimiz günlerde PDND Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide söz ve müzği Sarıkabadayı’ya ait şarkının iki versiyonu var ve düzenlemeler Soner Sarıkabadayı ve Berkay Şenol tarafından yapılmış.
Çok fazla yeni şarkının ve çok iddialı işlerin ardı ardına yayımlandığı bu günlerde “Yara Bandı” listelerde başa güreşmiyor gibi gözükse de tıpkı diğer Sarıkabadayı şarkıları gibi bunun da zamanla algılanıp sonrasında bir “hit”e dönüşeceğini kestirmek zor değil. Zira şarkı buna çok müsait.
Beğenelim ya da beğenmeyelim Soner Sarıkabadayı’nın en büyük mahareti yağ gibi akan sözler yazması ve bunu yaparken de bir hikâye kurabilmesi. (Mesela Serdar Ortaç’ın sözleri de şahane akar ama bir hikâyesi, kurgusu, hatta mantığı asla yoktur.)Sözlerde hiçbir çapak, dile zor gelen bir kelime, cümle yok. Kolayca söyleniyor ve müzikle çok iyi öpüşüyor. Nitekim “Yara Bandı” da böyle bir şarkı.
“Beni son sevdiğin tarih ne sevgilim?” cümlesindeki anlamsızlığı bir kenara koyarsak hikâye belirgin, birden fazla slogan cümle var, melodi de kolay akılda kalıyor. Mesele pop müzikse bu formül her zaman işe yarar.
Popun istediği türden “bebek yüzlü” bir erkek olmamasının dezavantajını enteresan kapak tasarımları ve dikkat çekici kliplerle kapatıyor Soner Sarıkabadayı. “Yara Bandı”nda da öyle yapmış. Yıllardır bir albüm yapmayıp her yıl birer ikişer şarkıyla gündemde kalabilmesi de kabul edelim ki bir başarı. Hafife alabilir, küçümseyebilir hatta bıyık altından gülebilirsiniz bile ama bunları da görmek lazım.
Bakmayın siz basın bülteninde “Lasciate Mi Cantare” yazdığına, şarkının orijinal adı elbette bu değil; “L’italiano” ve Türkiye’de ‘80’li yılları görmüş geçirmiş kim varsa herkes bu şarkıyı ve bu şarkının (Türkçe fonetiği ile) “laşatamikantare konakitaralmano” şeklindeki ilk iki cümlesini ezbere bilir. Bir “Felicita” bir de bu şarkıyı İtalyanlardan bile çok sevmiş olabiliriz o günlerde. Yani öyle bir gönül bağımız vardır.
Bu kadar sevilmesine karşın Türkçe’ye adapte edilmemiş “L’italiano”yu bunca yıl sonra bambaşka bir biçimde duymak doğrusu şaşırtıcı oldu benim için. Türkçe sözleri Zeki Güner yazmış, düzenlemeyi Onur Betin yapmış ve Tuğba Özerk de söylemiş. Şarkının üç farklı versiyonla yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Bu şarkıyı kullanmak neresinden baksanız iyi fikir çünkü melodi çok sıcak ve dahi şarkı otuz yıldır “hit” değerini yitirmemiş (en azından bizim kuşak için.) Hem sözler hem de düzenleme şarkıyı otuz yıl öncesinden bugüne getirmeyi de başarmış üstelik. Sonuçta ortaya Tuğba Özerk’in kariyeri boyunca yakaladığı en iddialı şarkı çıkmış. Ah o “yeniiiiiden” ve “aaaaaçık”lar (prozodi hataları) da olmasaymış ne iyi olacakmış.
Ben en çok şarkının yine Onur Betin tarafından yapılmış tango esintili akustik düzenlemesini sevdim. Tabii radyolar orijinal versiyonu, kulüpler de Suat Ateşdağlı imzalı “remix” versiyonu tercih edecektir, o ayrı. Keşke şarkının orijinal versiyonuna selam duran bir ‘80’ler versiyonu da olsaymış diye geçirdim içimden ister istemez.
Şarkı ile birlikte üzerinde çalışılmış yeni bir Tuğba Özerk imajı da servis ediliyor bir yandan. Kapak tasarımı ve klip de bunun altını çiziyor. Ben başından beri hep olması gerektiğinden (taşıyabildiğinden) fazla frapan buldum Özerk’i. Bu yeni imaj da fikrimi değiştirecek gibi görünmüyor, onu da söyleyeyim.
2009 yılında ilk albümünü yayımlayan Nazlı ve bir süredir çeşitli albümler için yaptığı “remix”lerle adını daha sık duymaya başladığımız Cemre Burak el ele vermiş ve 1998 yılında Hülya Avşar’ın seslendirdiği Serdar Ortaç bestesi “Aradın mı?”yla bu aralar memleket pop sularının can simidi haline gelmiş “featuring” olayına girmişler. Şarkının iki versiyonunun yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı.
Her iki isim için de bu teklinin bir anlamı var. “Nil Burak’ın oğlu” olarak girdiği müzik piyasasında zaman içerisinde yaptığı işlerle kendi kariyer çizgisini çizen Cemre Burak’ın adıyla sanıyla yayımlanan ilk teklisi bu… Nazlı içinse müzik piyasasına girişinde hem bir şarkısını vererek, hem de onu konserlerinde sahneye çıkararak epeyce destek olan Serdar Ortaç’ın (ki Ortaç’a eskiden beri büyük hayran olduğunu da gizlememişti o dönemde) yıllar sonra bir şarkısını daha seslendirmiş olmak gibi bir özel durumu var bu teklinin.
Nazlı’nın hem ilk albümünde hem de ondan sonra yayımlanan üç teklisinde seslendirdiği şarkılarla tutturduğu müzikal çizgi ve Cemre Burak’ın “dj” olarak bugüne dek imza attığı işleri yan yana koyduğunuzda, ikilinin doğru şartlarda bir araya geldiği zaten görülüyor ki yapılan iş de beklentiyi boşa çıkarmıyor. Şarkı deseniz, Serdar Ortaç’ın her yazdığı şarkının “hit” olduğu bir döneme ait en nadide eserlerden biri. Hani “ulan bu ne demek, bu ne saçma söz” filan deyip deyip sonra hep beraber elleri kolları havada sallaya sallaya ezberden söylediğimiz Ortaç şarkılarından. Neresinden baksanız 15 yıldan fazla olmuş ama hâlâ “aradın mı seni yar diye koynuma saklarken?” cümlesinde ne sorulduğunu anlamak mümkün değil mesela ama eşlik etmesi, bir ağızdan söylemesi hâlâ pek eğlenceli (eski 45’lik şarkıları gibi bunlar da klasikleşirse zaman içerisinde, kimse şaşırmasın.)
Cemre Burak şarkıyı hakkını vererek bugünün ritmine uydurmuş, Nazlı da Hülya Avşar’ı aratmamış. Üstelik teklinin kapağı için de birlikte fotoğraf çektirmiş, Photoshop’a itibar etmemişler. E daha ne olsun?
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.