Finalin ertesi haftasında Ajda ve kurmayları teker teker Paris’e uçtular.
Önce Ajda’nın terzisi Hayri, son moda kreasyonları incelemek ve final gecesi
için “görülmemiş bir Eurovision kostümü hazırlamak” maksadıyla Paris’e hareket
etti, ardından Ajda’nın ve şarkının yurt dışı tanıtımlarını üstlenmiş bulunan
Betül Mardin soluğu Paris’te aldı. Nino Varon, plak şirketi bağlantıları,
Atilla Özdemiroğlu ise parçanın düzenlemesinin çalışmaları için Türkiye’den
ayrılıp, oradan telefonla Ajda’yı gelişmelerden haberdar ederlerken, son olarak
da yarışmadan sonra bir süre dinlenmeye çekilen ve bu arada Turizm ve Tanıtma
Bakanlığı’nın organize ettiği Turizm Sezonu Açılışı gecesinde bir konser veren
Ajda Pekkan, ekibe katılmak üzere Paris’e gitti.
2012’de yayımlanan ilk albümü “Başka Bir Dünya”dan bu yana
yaptıklarını severek ve beğenerek takip ettiğim bir grup Pera. O dönemde çok
fazla genç “rock” grubu vardı ortalıkta ve hepsi bir şeyler deniyor, bir yol
arıyorlardı ama o günden bugüne gelebilen grup sayısı pek az oldu. Hatta “rock”
müziğin birinci liginde top koşturan gruplar için bile 2010’lu yılların ikinci
yarısının üretkenliğin bir hayli düşüşe geçtiği, çoğunlukla cepten yenildiği
bir dönem olduğu söylenebilir. Pera, bu genellemenin istisnalarından biri.
“Rock” müzikteki gözle görülür gerilemenin tam aksine Pera
sekiz yılda taş üstüne taş koyarak, hiç duraklamadan, takılıp düşmeden yola
devam etti. Müziğinden ve tarzından taviz vermedi, sevenlerini hayal
kırıklığına uğratmadı, istikrarını korudu.
Grubun diskografisine şöyle bir bakınca görüyorsunuz zaten. 2012-2018
arası yayımlanmış dört albüm sonrasında 2018 ve 2019’da üçer tekli çıkmış
piyasaya. 2020’de ise altı tekli. Yedinci tekli ise geçtiğimiz günlerde
piyasaya çıktı. Soundfeed Production etiketiyle yayımlanan “Bittim Ben” adlı
şarkının söz ve müziği grubun solisti de olan Gökhan Mandır’ın imzasını taşıyor
yine. Yüksek sesle dillendirmese de grubun en büyük iddiası bu aslında: Epeyce
yüklü diskografisi içerisinde bir tek “cover” var, gerisi tamamen gruba ait
şarkılar. Başından beri zor olanı seçti Pera ve kendine ait zengin bir
diskografi oluşturmayı başardı.
“Bittim Ben”i dinlerken, bundan bir önce yayımlanmış, “Dünya
Gibi”yi dinlerken (kısaca yakın dönem işlerini dinlerken diyeyim) görüyorum ve
duyuyorum ki hem beste hem düzenleme hem de icra olarak geldikleri yer, yola
çıktıkları yerden çok ileride. Bir yandan istikrarını korurken bir yandan kendi
içinde gelişme göstermiş ve bunu dinleyene hissettirebilmiş Pera.
Ne kadar melodik ve romantik bir şarkı olsa da aynı zamanda
sert bir şarkı “Bittim Ben”. Bu sertlik, elektro gitar kadar özellikle rahatsız
edici bir biçimde kullanılmış elektronik seslerin bileşimiyle hissettiriyor
kendini.
Bir küçük hatırlatma yapmalıyım sadece… Günümüzde albümlerden
bağımsız, tek tek yayımlanan şarkıları takip etmek de her birine hakkını
verebilmek de zor. Hazır “playlist”ler varken pek kendi “playlist”ini oluşturan
da kalmadı artık. Hâl böyleyken bir süreç boyunca tek tek yayımlanmış şarkıları
bir zaman sonra bir albüm başlığında bir araya getirmekte fayda var. Başından
sonuna, bir tek şarkıyı gözden kaçırmadan dinleyebilmek ve tarihe not düşmek
için.
Müziğin giderek kirlendiği, çere çöpe karıştığı bir zaman
diliminden geçerken, temiz kalmayı başarabilmiş Pera’yı tebrik etmek lazım.
“Bittim Ben” vesile olsun, ben de Pera’yı tebrik etmiş olayım.
Bazı seslere zaman hiç değmiyor. Bunun ne kadarı kendini ve
sesini korumakla ilgili, ne kadarı Allah vergisi, onu bilemiyorum. Gelin görün
ki Nilgün Onatkut’un sesini, tınısını uzun yıllar sonra yeni şarkılarda, zerre
değişmemiş, hatırımda nasılsa öyle kalmış duyunca bir ürpermedim değil. Daha
ilk şarkının ilk cümlelerinde ben hooop ışınlandım ‘80’lere…
Şarkıların
bu ilk kayıtlarında, başından da kararlaştırıldığı gibi, Ajda Pekkan yoktu. Bu
yüzden, bestesini piyano eşliğinde enstrümantal olarak kaydedip, sözleri yazılı
olarak veren Şerif Yüzbaşıoğlu haricindeki diğer besteciler, stüdyoda “dublör”
şarkıcılarla çalışarak, eserlerini kaydetmişlerdi.
Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, kameraların
objektiflerinden ekranlara yansıyanlar hiçbir zaman gözün gördüklerinin yerini
alamayacak. İnsan sadece gözüyle görmüyor, kulağıyla duymuyor çünkü. Dokunarak,
koklayarak, tadarak da görüyor, duyuyor.
Müziğin geldiği yer çok a-acayip. Geldi mi yoksa gitti mi, o
da tartışılır. Şarkı/albüm servis edilen platformlarda vitrine çıkarılan her
şey şarkı mı, bunlar şarkıysa müzik ne, müzik buysa Bhrams kim, Albinoni kim
filan gibi kafamda deli sorular dönenip duruyor nicedir. Bir besteci, bir
bestecinin bulduğu bir melodi, bir armoni, bir nezaketli ince söz ve o
nezaketli ince sözü söyleyecek şarkıcı olmadan da “şarkı” yapabilmenin ve
satabilmenin, böylece maliyeti alabildiğine düşürmenin yolunu buldu global müzik
piyasası. Bir dönem elektronik dans müziği ambalajına sarıp sattılar bu ucuz
malı, şimdilerde “hip hop” ambalajıyla satıyorlar. Oysa her iki müzik türünün
de kendi içinde artistik ve teknik dinamikleri, iyi kötü bir felsefeleri vardı.
Hâlâ var ama artık pek az bir kısmında.
Geçtiğimiz şubat ayında müzik yazarı Hikmet Demirkol’un YouTube’da
yayınlanan programına konuk olmuş Onurr. Orada, Sakin döneminden “Küçük Prens”
adlı şarkıyı da söylemiş ve bu kayıt aynı kanala performans kaydı olarak da
konulmuş.
Yıl 2020, yani Sakin döneminin üzerinden neresinden baksanız
10 yıldan fazla bir zaman geçmiş. Bu süre zarfında Onur Özdemir, Onurr olarak
sayısız pop şarkısına imza atmış, “Nerdesin Aşkım?” gibi, “Çak Bir Selam” gibi
“hit”ler çıkarmış, ayrıca şarkıcı olarak da tekliler ve bir de albüm
yayımlamış.
Gelin görün ki onun hakkında internette okuyabileceğiniz on
yorumdan sekizi, “rock”çıyken popçu olması üzerine hâlâ. Hâl böyleyken yukarıda
bahsi geçen “Küçük Prens” videosunun altına yazılanlara artık sessiz kalamamış
ve şu cevabı vermiş Onur:
“Ya bir şeyi de lağım
ağzınızı açmadan izleyin, bir sevin ya. Aynı senin gibi boş aptal tipler, biz
zamanında Peyote'de çalarken yeterince ‘etnik rock’ olmadığımız için de dalga
geçerdi... O zaman da yeterince iyi değildik birileri için. Albüm çıktı, bu
sefer de fazla ‘indie’ olduğumuz için dalga yerdik. Ulan grup dağıldı başka
türlü dalgalar. Çıktık şarkı okuyoruz başka türlü. Gerçekten Allah belanızı
versin ya. Hayatta başka insanlarla dalga geçip, kendi varlığını ancak oradan
kurabilen asalak tiplersiniz. Hep dalga geçin, makara yapın e mi! Sizin gibi
denyolar yüzünden sıçıyor dünya... İki tane daha böyle mesaj okursam zaten tüm
çocuksu hevesim kaçacak; bir daha da sittin sene ne sakin dinlersin benden ne
de bi’ şey! Senin yüzünden de binlercesi de hasret kalır, mutlu olursun evinde
oturup tüm mutsuzluğunla. Ulan ufacık heveslerle giriyoruz yaptığımız her şeye
ama senin gibi merhametsiz birkaç tane tip yüzünden her şey mahvolur gider,
hayat... Neyse köpeklerimle mutluyum; dönerim hayatıma, yazarım şarkılarımı,
yaşar giderim zaten. Sana gelince: çünkü mutsuzsun!”
Biraz hırçın bir cevap mı? Belki evet ama hak vermemek de
elde değil. Bu internetteki yorum terörü ayrı ve uzun bir tartışma, hatta
araştırma konusu, onu geçiyorum. Onur’un canı istemiş, kulvar değiştirmiş,
üstelik koştuğu yeni kulvarda da başarısız olmamış. Ha siz beğenmezsiniz,
dinlemezsiniz, o tür size hitap etmez ya da değiştirdiği kulvarda o kadar
başarısız olmuştur ki söylenmekte beis görmezsiniz o ayrı. Ama aradan geçen
onca yıla, bu kulvarda yapılmış onca iyi işe rağmen hâlâ “Ya senin cidden
'artistim benim' diye şarkın mı var yaa” diyerek yorum yapmak da zorbalık artık.
Onur bir süredir “Onurr aka Onur Özdemir” adını verdiği
YouTube kanalında çeşitli “demo” ve konser kayıtlarını yayınlıyor. Bunların
arasında Sakin’in konser kayıtları da var, İzel’e, İrem Derici’ye verdiği
şarkıların “demo” kayıtları da. Meraklısı için gayet eğlenceli. Bu yakınlarda
ise aynı kanalda iki yeni şarkı servis etti ve bu şarkıları diğer dijital
platformlarda da kendi hesabına yayımladı.
Şarkılarla ilgili detayı Onur’un video altı açıklamasından
öğreniyoruz:
“Kenarda kalmış bazı şarkılarımı, arkadaşlarımla söyleyip,
evde kaydedip, el-yapımı kliplerle burada paylaşacağım :) Genelde dört başı
mamur lansman hazırlıkları bende yüksek anksiyeteye sebep olduğundan, bir süre
böyle low-profile takılıp, müziğin keyfini sürerken, beni duymak isteyen
insanları da kendimden mahrum bırakmamış olacağım. Umarım seversiniz.”
Bu şarkılardan ilki “rap”çi INS’in de eşlik ettiği “Erken
Final”. Söz, müzik, düzenleme ve video prodüksiyonu Onurr tarafından yapılmış.
Bir hafta arayla yayımlanan ikinci şarkı da her şeyiyle Onurr’un elinden çıkmış
ve “Son Gecemiz Gibi” adını taşıyor.
Her iki şarkı da hiç “low-profile” hissi yaratmayan, gayet
profesyonel kaydedilmiş işler, onu söyleyeyim. O hissi yaratan ama ciddi ciddi
firmaların etiketiyle çıkmış nice şarkı var ortalıkta. Bunun da ötesinde her
ikisi de güçlü kuvvetli, tertemiz pop şarkıları. Ben daha ziyade “Erken Final”i
sevdim ve nicedir arayıp da bulamadığım, eğlenceli, akılda kalıcı, eşlik
ettiren ve hatta dans ettiren bir pop şarkısı bulmaktan gayet memnun kaldım.
Zaten içimiz daralmış aylardır pandemi mandemi derken… Öte yandan ülke
gündeminin sinir bozuculuğu… Bir de bir süredir üzerimize boca edilip duran, en
popçumuzun bile fasulye gibi nimetten sayıp can simidi gibi sarıldığı “arabesk
trap” kafalardan ikrah etmişiz. Hakikaten şarkıdaki gibi “biri gelip bizi
kurtarsın” yani.
Ha bu arada şarkıda geçen İngilizce cümleyi dinlerken hiçbir
şekilde anlamadım. Ta ki sözlerine bakana kadar. O vakte dek “Ay em kulum deme
bana” ne demek diye dolandım durdum ki meğerse “I’m cooler than ever” diyormuş
Onurr orada.
Diğer şarkı “Son Gecemiz Gibi” ise yine günü yakalamış
“sound”u, yüksek temposu, dile kolay gelen sözleriyle ama en çok da
düzenlemesinin incelikli girdi çıktısıyla kulağı dolduruyor.
“Artistim Benim”
diye şarkı mı olur lan diye vır vırlanana kadar oturup Onurr’un bugüne dek
yaptığı işleri, en çok da 2017 yılında yayımlanan “Bir Kahramanlık Hikâyesi”
adlı albümünü dinleyin. Dikkatle kulak verirseniz, Türkçe pop kulvarında nasıl
zekice, ne kadar sınırların dışında işler yaptığını fark edeceksiniz zaten,
benim söylememe gerek yok.
“Daha
önceden asil listedeki bestecilerin eserlerini hiç söylediniz mi? Şarkı
siparişi verilecek bestecilerin adları belli olduğunda İstanbul Radyosu’nda
bekleyen gazetecilerin Ajda’ya sordukları ilk soru buydu. Ajda’nın cevabı kısa
ve netti: “Hayır. İlk kez onların bestelerini söyleyeceğim.”
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.