Merve Deniz’in bu yıl bahar aylarında piyasaya çıkan “Haberin
Yok” teklisine dair yazarken popun elektronik kanadına doğru yol almaya
başlamasının doğru bir hamle olduğunu söylemiştim. Her müzisyenin kendi
yeteneğini parlatabildiği bir yer var ve onu bulmak elbette zaman alabiliyor. Yeni
teklisi “Yüzyıllık Yalnızlık”, Merve Deniz’in o yeri bulduğunu gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan “Yüzyıllık
Yalnızlık”, sözleri Merve Deniz ve Arel Koray Nalbant tarafından yazılmış bir
şarkı. Bestede Merve Deniz, Arel Koray Nalbant, Can Oflaz ve Gürsel Çelik’in
ortak imzası var, düzenleme ise Gürsel Çelik’e ait. Genç müzisyenlerin Gürsel
Çelik gibi işinin ehli bir müzisyenin vizyonundan da destek alarak ortak
ürettikleri bu şarkı, güncel “sound”uyla türün dünyada yapılan örneklerinden farksız
tınlıyor.
Şarkı, Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in
en popüler romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ın ismini ödünç almış. Şarkının kitapla bir
ilgisi yok belki ama yan yana gelmiş iki kelime bazen bir kitap kadar çok şey
anlatabilir ya, “Yüzyıllık Yalnızlık” da öyle bir isim. Şarkı öylesi büyük ve
derin bir yalnızlıktan kurtulabilme ihtimalini hem umutlu hem bir o kadar umutsuz
bir aşk hikâyesine bağlarken, dinleyenin üzerinde etki yaratabilmeyi başarıyor.
Bunda Merve Deniz’in abartısız, sakin ve naif şarkıcılığının da payı var
şüphesiz.
Gökhan Türkmen dört koldan farklı işler, projelerle gündemi
sürekli sıcak tutuyor. Bu hem çalışkanlık ve üretkenlikle doğrudan ilgili bir strateji
hem de zamanın ruhu bunu istiyor belki. Daha geçtiğimiz günlerde beş şarkısının
tek bir gitarla çalınıp söylenmiş versiyonlarından oluşan “Gökhan Türkmen’le Az
Biraz” adlı kısaçalar servis edilmişti. Benzer bir konseptte Serkan Ölçer’le
birlikte yapacağı “Hemdem” konserleri de başlamıştı ki Türkmen cephesinden bir
de yeni tekli geldi.
GTR Müzik etiketiyle yayımlanan “Aşkın Enkazı”, söz ve
müziği Birkan Nasuhoğlu’na, düzenlemesi ise Ahmet Faik Dökmeci’ye ait bir
şarkı. Söz ve müziğini kendisi yazmamış olsa bile tam bir Gökhan Türkmen
şarkısı; onun yıllar içerisinde tavrını ve tarzını bulmuş, farklı arayışlardan
da sürekli beslenmiş müziğinin 2020’li yıllara bir selamı belki de. Zira bu
şarkı, on şarkıdan oluşacak yeni Türkmen albümünün de habercisiymiş
aynı zamanda.
Her şeyden önce şarkının düzenlemesi çok zengin, çok doyurucu.
Özellikle yaylıların kullanılış biçimi, kontrşanlar filan inceden bir Onno Tunç
tadı bırakıyor kulakta. Nefesliler ve vokallerin armonisi de müthiş. Bu kadar dört
başı mamur, tam tekmil kayıtlar pek az yapılır oldu artık. Ben kendi adıma ne
kadar özlediğimi fark ettim. Hep akustik, hep gitar, nereye kadar?
Şarkı için Bora Çifterler tarafından çekilen klip ise üç parçalık
bir serinin ilk kısmıymış ve hikâye üç kliple tamamlanacakmış. Klibin sonundaki
“devam edecek” ibaresi de bu sebeptenmiş. Düzenlemesinden icrasına, kaydından
klibine dek incelikli, özenli bu iş için Gökhan Türkmen’i ve emeği geçen
herkesi tebrik etmek lazım.
2012 yılından bu yana iki albüm iki de tekli yayımladı, film müzikleri yaptı ama
YouTube’daki Çakal Lezzetler adlı eğlenceli yemek programı şarkıcılığının önüne
geçti gibi. Yetenekli, yaratıcı ve komik. Müziği de öyle… Emir Yargın’ın yeni
teklisi “Mevzu Kriz” geçtiğimiz günlerde Burusvillis Company etiketiyle
piyasaya sürüldü.
Elektronik müziğin daha melodik ve söze de dayalı tarafından
ses veriyor Emir Yargın. Sözleri Emir Yargın, müziği Emir Yargın ve Arel Koray
Nalbant imzalı “Mevzu Derin” de böyle bir şarkı. Hatta bu defa daha önce hiç
olmadığı kadar sloganlı, bir ağızdan söylemeye müsait bir şarkı yazmış ve her
zaman olduğu gibi işin eğlencesini de çıkarmış. Daha ilk dinleyişte aklınıza
takılıyor, dilinize dolanıyor.
Emir Yargın ve Arel Koray Nalbant birlikte yaptıkları film
müziği çalışmaları esnasında bu şarkının “Mevzu Kriz”in melodisini bulup bir
kenara koymuş, sonrasında da bu şarkıyı ortaya çıkarmışlar. Parçanın
prodüktörlüğünü de Arel Koray Nalbant yapmış.
Şarkının bir de klibi var ki evlere şenlik. Tanıdık
yüzlerinde yer aldığı ve adeta Flash TV tipi bir “boiler room” canlandırması
olarak tanımlanabilecek klipte Ellum Guy ve Solomun esprileri de kullanılmış.
Emir Yargın’sa yönetmenliğini de yaptığı bu klipte baştaki anons sonrasında figüran
olarak kalmayı tercih etmiş. Şarkının esprili enerjisi ve parti havası kliple de
perçinlenmiş böylece. “Trap”in “rap”in karanlık sokaklarından içimiz şişti.
Biraz eğlenelim, ne var?
Orka Orkestrası, Özgür Ordulu’nun sahibi olduğu olduğu Orka
Müzik ve Organizasyon şirketinin bünyesinde organizasyon ve etkinliklerde
sahneye çıkan bir orkestra imiş ve 2013 yılında kurulmuş. Orkestranın 12
kişiden oluştuğu bilgisini okudum ama tabii bilirsiniz etkinlik orkestraları,
etkinliklerin gerektirdiği şekilde büyüyüp küçülebilecek esneklikte olur
genellikle. Her teldeni her türden, geniş bir repertuar da şarttır ki Orka’da
da öyleymiş. “Miş” kullanıyorum çünkü ben de okuduklarımın yalancısıyım, Orka
Orkestra’sını hiç sahnede izlemedim.
Orka Orkestra’sı ilk kez 2018 yılında “Ayrıcalığın Ne?” adlı
tekliyle albüm sektörüne adım atmıştı. İkinci tekli ise geçtiğimiz günlerde DMC
etiketiyle yayımlandı. Bu defa bildik bir şarkı tercih edilmiş. Söz ve müziği
Şehrazat’a ait olan ve ilk Kenan Doğulu tarafından 2001 yılında seslendirilen “Kime
Ne?”yi 18 yıl sonra (Vay be! O kadar olmuş mu?) Orka Orkestrası’ndan dinliyoruz
bu defa.
Önümüzde bir ENBE örneği var. Kimlerden oluştuğunu hiçbir
zaman bilmediğimiz, bestecilerin, aranjörlerin ve hatta solistlerin dışarıdan
misafir olduğu albümler yapmış bir “orkestra” olarak ENBE tuhaf bir kulvar
açmıştı sektörde. Neyse ki Orka’nın en azından solistleri kendinden. Hatta
isimlerini de yazayım: Neylan Yedikel, Petek Akçakaya ve Mehmet Kılınç.
Buna karşın düzenleme Erhan Bayrak tarafından yapılmış.
Haliyle altyapıda orkestra elemanlarının çaldıklarını pek zannetmiyorum; en
azından aksi yönde bir bilgiye rastlamadım. Erhan Bayrak’ın dinamik ve güncel “sound”ların
izini süren düzenlemesi şarkıyı bugüne hakkıyla taşımış, o ayrı. Solistlerin
performansları ve enerjileri de 2019 model “Kime Ne?”yi Kenan Doğulu
versiyonuyla kıyaslamadan dinlememizi sağlıyor. Eğlenceli ve neşeli bir yeni
versiyon olmuş, ben sevdim.
Herkes onun birinci seçildiği güzellik yarışması sayesinde
şöhret olduğunu zanneder ama aslında hikâyenin başlangıcı biraz daha öncesine
dayanmaktadır. Televizyon ekranında ilk kez 1982 yılında İntibah adlı dizide
oyuncu olarak çıkar.
Henüz oyunculukla ilgisi yoktur aslında. Reklam filmlerinde
görünmek, fotomodellik yapmaktır niyeti. Nitekim kısa bir rolde göründüğü o
televizyon dizisi değil ama bir reklam çekimi değiştirir hayatını. Reklamcı
Nail Keçili Blendax reklam çekiminde tanıdığı bu genç kız çok beğenir. Tam da o
günlerde Keçili, Bulvar gazetesinin düzenleyeceği güzellik yarışması için Nazlı
Ilıcak’tan bir telefon alır. Ilıcak, yarışmaya katılacak “eli yüzü düzgün” genç
kızlar aramaktadır.
Hülya Avşar Bulvar gazetesinin güzellik yarışmasına böylece
katılır ve birinci olur. Ancak çok zaman geçmeden Avşar’ın evlenip boşanmış
olduğu ortaya çıkar. Bu tür yarışmalarda anlamsız bir şekilde hiç evlenmemiş
olma şartı vardır bu da kural ihlalinden dolayı Hülya’nın kraliçeliğinin
düşmesi demektir.
Düşer de… Tacı gelir alınır, yarışmada ikinci olan Dilara
Haraçcı’ya verilir. Ne gam! Bu küçük çaplı “skandal” genç kızın gazete
manşetlerine çıkmasına yetip de artmıştır bile. Teklifler ardı ardına gelir.
Öyle ki daha ilk filminin çekimlerine başlamadan İzmir Fuarı’nda sahneye çıkma
teklifini cebine koymuştur bile.
Nitekim Osman Seden’in yönetmenliğinde çekilen Haram adlı
filmin çekimleri tamamlanır tamamlanmaz soluğu İzmir’de alır. Fuar Göl Gazinosu’nda,
Muazzez Abacı’nın kadrosunda ilk kez sahneye çıkar ama şarkıcı olarak değil.
Programının
komedyenleri Uğur Böcekleri ile birlikte minik bir skeçle çıkar izleyici
karşısına. Skeçin içinde o günlerin çok popüler şarkısı “Bir Sevgi İstiyorum”u
da bir kuble okur. Maksat sahnede boy göstermektir sadece. Çünkü halk sadece “taçsız
kraliçe”yi merak etmektedir; yeteneklerini değil.
Gelgelelim sonrasında hem güzelliği hem de rol yeteneği ile sinemada
umulmadık bir başarı kazanıp, filmleri çok iyi iş yapınca sahneye çıkmak artık
kaçınılmaz olur. Sürekli gündemdedir, sürekli konuşulmaktadır ve dönemin gazinoculuk
anlayışında sahneye çıkmak için biçilmiş kaftandır. Üstelik sesi şahane olmasa
da şarkıcılık yeteneği de fena değildir. Nitekim ilk kez 1986’yı 87’ye bağlayan
yılbaşı gecesi televizyonun yılbaşı programında şarkıcı olarak izleyici
karşısına çıkarak bunu herkese gösterir.
1988 yılının şubat ayında yıllarca yasaklı kaldıktan sonra
ilk kez sahneye çıkan Bülent Ersoy’un alt kadrosunda ilk gazino sınavını verir.
Aynı yılın Kasım ayında ise bu defa Büyük Maksim Gazinosu’nda assolist olur.
İlk albümü “Her Şey Gönlünce Olsun” 1989 yılında yayımlanır. Sinemada Yeşilçam
geleneğinin star sisteminin bitme noktasına geldiği o günlerde Hülya Avşar
adının yanına “şarkıcı” sıfatını da ekleyerek geleceğini garanti altına alır
böylece.
Avşar’ın şarkıcılığı önceleri pek de ciddiye alınmaz, albümleri
meraklısından başkasına hitap etmez. 1990 yılında “Hatırlar mısın?”, 1991
yılında “Hülya Gibi”, 1993 yılında “Dost musun Düşman mısın?” adlı albümleri
yayımlanır ama hiçbiri müzik piyasasında ses getiren işler olmaz.
Ta ki 1995
yılında yayımlanan “Yarası Saklım” adlı albüme kadar. Adını Sezen Aksu’nun aynı
adlı şarkısından alan bu albümle nihayet şeytanın bacağını kırar. Bu albüm hem “hit”
şarkılar çıkarır, hem de Hülya Avşar’ın şarkıcı olarak kendini kabul
ettirmesini sağlar.
Sözleri Olcayto Önder’e, beste ve düzenlemesi Taşkın Sabah’a
ait “Bu Gece Uzun Olacak” Avşar’ın ilk büyük “hit”i olur. Şarkı hem onun
sesinin sınırları içinde çok doğru bir şarkıdır, akılda kalıcı ve eğlencelidir
hem de şarkı için en ilgisizin bile ilgisini çekecek bir klip çekilmiştir.
Nitekim şarkı kulaklarımızdan, klip de ikonik hafızamızdan uzun yıllar silinmeyecektir.
Son dönemin “gizli” yıldızlarından biri Can Ozan. “Gizli”
diyorum çünkü adını öyle her dakika bangır bangır duymuyorsunuz, alternatifin popülere
evrildiği şu zamanda bile sessiz sedasız, gürültüsüz patırtısız kendi
dinleyicisine işler sunuyor, kendine açtığı alanda görünürlüğüyle değil, müziğiyle
adım adım ilerlemeyi tercih ediyor.
Cephesini hiç boş da bırakmıyor bu arada. 2015’den bu yana
üç albüm ve çok sayıda tekliden oluşan uzun uzadıya bir diskografisi var. Alternatif
kulvardan farklı isimlerle yaptığı ortak çalışmalar da cabası.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle piyasaya sürülen
yeni teklisi de böyle bir çalışma. Can Ozan’ın Özdemir Asaf’ın şiirinden
uyarlayarak bestelediği Ve Sedef Sebüktekin’le birlikte kaydettiği “Sen Kocaman
Çöllerde” adlı bu şarkı geçtiğimiz mayıs ayında tekli olarak yayımlanmıştı. Bu
yeni teklide ise şarkının Moawk imzalı “remix” versiyonunu dinliyoruz.
“Sen Kocaman Çöllerde” birkaç melodi cümlesinden kurulu,
minimalist bir şarkı aslına bakarsanız. Can Ozan’ın böylesi şarkılarının yanı
sıra daha komplike, daha yerel ezgiler barındıran şarkıları da var ya da “Ön
Koltuk” gibi “Yaz Şarkısı” gibi daha eğlenceli ve daha “funky” şarkıları da.
Kalemiyle yarattığı dünyanın içinde farklı müzikal renklerin içinden geçmeyi
seviyor. Nitekim bu şarkı da bu düzenlemesiyle “synth-pop” sularına girmiş.
Böylesi düzenlemeleri seviyorum çünkü bana ‘80’leri
anımsatıyor. “Synthesizer”ın müziğe damgasını vurduğu o yıllarda deli gibi
dinlediğimiz grupların (popçusundan “rock”çısına hemen hepsinin) müziğinden bir
şekilde geçen o sesler, o ritimler, o elektronik “sound” şimdi bir kuşak
tarafından yeniden keşfediliyor ve haliyle bizim kuşağın da kulağına hoş
geliyor. Uzun zamandır bir Can Ozan şarkısını yazmayı planlarken bu “remix”
versiyonun çıkıp gelmesi de hoş bir sürpriz oldu. Dinleyin, seveceksiniz.
“Rock” müziğin genç kuşağından diye söze başlayacaktım neredeyse ama TNK’nin ilk kısacaları yayımlanalı neredeyse 15 yıl olacak. Sonrasında 2 albüm var, film müzikleri var, tekliler var… “Rock” furyasının tam ortasına doğup, yıllardır epeyce iş yapmış bir grup TNK. 2016’da yayımlanan “Belki de” teklisinden bu yana yeni bir şey yayımlamışlar; yani ara biraz açılmış. Geçtiğimiz aylarda “Son Bir Şans Daha” teklisi piyasaya sürüldüğünde şarkının yeni albüm habercisi olduğunu duyurmuşlardı zaten. Nitekim “Kanatlarımdan Tutma” adı verilmiş üçüncü TNK albümü, geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
Kendi tarzı ve tavrı içinde birden fazla “hit” şarkı çıkarmış, kendi kitlesini yaratmış ve başından beri hep eli yüzü düzgün işlere imza atmış bir grup TNK. “Kanatlarımdan Tutma” ise tüm bunların üzerine dem koyan, olgun bir albüm. Önceki işlerinden farklı olarak yer yer elektronik sesleri kullanmaktan kaçınmamış, bir anlamda güne ayak uydurmuşlar.
Albümde öncesinde tekli olarak yayımlanan “Son Bir Şans Daha”nın dışında, iki bildik parça var. Birisi daha önce Garaj Stüdio YouTube kanalında da yayımlanan TNK şarkısı “Ruhum Boğaziçi”, diğeri ise bir Sertab Erener’in “Aşk” adlı şarkısının “cover”ı. Bu “cover” da daha önce grubun YouTube kanalında yayımlanmıştı. Sözleri Aysel Gürel’e, müziği Demir Demirkan’a ait bu şarkının düzenlemesi Caner Karamukluoğlu tarafından yapılmış. Albümdeki diğer bütün parçaların söz ve müzikleri Caner Karamukluoğlu imzası taşıyor, düzenlemeler ise Karamukluoğlu ve Özgür Aksüyek tarafından yapılmış.
Albümün en büyük kozu hiç şüphesiz “Aşk Savaşı”. Bu şarkının grubun “hit”leri arasına girebileceği çok açık. Yerli dizi yaylıları ve popa yakın melodisi, sözleriyle “Beni Artık Düşünme”nin dinleyiciyi çabuk yakalayacağı da bir gerçek. Müzikal şarkılarını anımsatan oyuncaklı yapısıyla “Takıntı” ve albüme çarpıcı bir açılış yapan “Kanatlarımdan Tutma” da dikkate değer şarkılar. Bütün olarak grubu ve müziğini sevenleri hayal kırıklığına uğratmayacak, memnun edecek ve dahası gruba yeni dinleyiciler kazandırabilecek bir albüm olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yani verilen uzun ara boşa gitmemiş.
Güler Tuncer’i ilk kez bu yaz Levent Yüksel’in Açık Hava konserinde
vokalist olarak görüp tanıdım. Yüksel’in pası sıklıkla vokalistlerine attığı o
konser boyunca Tuncer’in ne kadar iyi bir şarkıcı olduğuna, nasıl sağlam bir
ses olduğuna şahit oldum. Sonra eve gelip biraz kurcalayınca aylar önce
dinlediğim “Kiraz Çiçekleri” şarkısını tekrar dinleyip hatırladım. Her şarkı
her solisti hemen parlatmıyor işte, çok da dikkatimi çekmemiş. Bir süre sonra
çıkan “Havva Hanım” adlı ikinci teklisi piyasaya çıktı. Daha farklı bir
şarkıydı o. Biraz Ezginin Günlüğü sularında gezinen, hoş, naif bir şarkı.
Geçtiğimiz günlerde ise Güler Tuner’in kendi hesabına
yayımladığı yeni teklisi “Düşleri Cahil” çıktı piyasaya. Şarkının sözleri Ozan
Turgut tarafından yazılmış, bestesi Ahmet Faik Dökmeci’ye ait, düzenleme ise
Tunç Çakır imzası taşıyor.
Şarkının öncelikle düzenlemesine bayıldığımı söylemeliyim. Elektronik
seslerin çok iyi yazılmış “brass”larla birlikte yürüdüğü, güçlü ritmik yapının,
çok iyi duyulan elektro gitarın kulak doldurduğu bir düzenleme. Üstüne Güler
Tuncer’in temiz şarkıcılığı ve ustalıklı vokalleri de eklenince her şey çok
dolgun ve yerinde tınlıyor.
Şarkı bu haliyle ana akım pop müziğe bir parça uzak duruyor.
Güler Tuncer zaten başından beri böyle bir yoldan yürüyor. Bu bir tercih
elbette ama ana akım popta iyi soliste o kadar hasretiz ki, Güler Tuncer oraya
biraz yakınlaşsa bir boşluğu doldurabilmiş gibi görünüyor. Levent Yüksel
konserindeki performansından yola çıkarak bunu da not düşmek istedim.
Dijital platformların müzik pazarını domine etmesiyle
birlikte bağımsız müzisyen olmak kolaylaştı. Tam da bağımsız müzisyen sayısının
giderek arttığı da bir gerçek. Bağımsız olmak, bir şirketin çatısını altına
girmeden özgürce müzik yapmak ve kazanabiliyorsan şayet, dinleyiciye sunduğun
işin parasını kimseyle yüzde hesabına girmeden cebine koymak filan iyi hoş da…
Bağımsız müzisyenlerin adlarını duyurması da buna nispetle zorlaştı. Şayet
güçlü bir tanıtım ağınız yoksa (ki çoğunlukla yok), dinleyicinin sizi arayıp
bulması lazım.
Suzan Hacıgarip
Geçtiğimiz günlerde Gar Müzik etiketiyle piyasaya çıkan “Alternatif
Sahne” 10 bağımsız müzisyeni / grubu bir araya getiren bir proje albümü.
İçlerinde adını ilk defa duyacaklarınız da var, uzun zamandır bildikleriniz de…
Her biri kendi meşrebince, farklı janrlarda, ana akımdan uzakta müzik yapan 10
müzisyen / grup. Böylece belki de tek tek keşfetmekte, arayıp bulmakta
zorlanacağız şarkıları bir albümde, bir nevi karışık kasette ya da çalma
listesinde dinliyorsunuz. Doğrusu hiç de fena fikir değil.
Samet Serhat
Bugüne dek 4 albüm ve çok sayıda tekli yayımlamış Kent
Şarkıları ve 2001 yılından bu yana yine 4 albümü piyasaya çıkmış Yırtık Uçurtma
albümün en kıdemli grupları. Kent Şarkıları’nın pop tavrında “Bir Şarkı Demle”si
ve Yırtık Uçurtma’nın “soft-rock” şarkısı “Yalnızlığım” albüme değer katan
şarkılar.
Yırtık Uçurtma
İnternet üzerinde yayımlanmış şarkılarıyla tanınıp 2019 yılı
içerisinde piyasaya çıkan 2 teklisi ile profesyonel kulvara geçen Suzan
Hacıgarip, söz ve müziği kendisine ait “Toprağa Karışmadan”la albüme etkileyici
bir açılış yapıyor. Şarkılarını dikkate değer bulduğum genç gruplardan biri
olan Şekersiz “Evren Güzeli”yle bir kez daha dikkat çekmeyi başarıyor.
Bağımsız müzisyenleri çatısı altında toplayan On Air Müzik’in
bünyesinden bu albüme beş müzisyen / grup dâhil olmuş. Bunlardan biri yakın
dönemde bir kısaçalar yayımlayan Samet Serhat. Samet Serhat klasik rock
kalıplarına yakın duran “Unutma” adlı şarkısıyla albümün farklı renklerinden
biri oluyor. Yine genç bir müzisyen olan Erinç’in söz ve müziğini de yazdığı “Kafa
Kuşu” ise albümün en “funky”, en eğlenceli şarkısı ve benim en sevdiklerimden
biri oldu.
Daha sert “rock” sevenlerdenseniz albümün sonunda yer alan “İnsanlar
Beni Anlamıyor” tam size göre olabilir. Tıpkı Erinç ve Samet Serhat gibi On Air
Müzik bünyesinde olan Kayıp Nesil de 2019 yılı içerisinde bir kısaçalar yayımlamıştı.
İlk kısaçalarını 2019 yılında yayımlayan Kalk Yerine Yat ise “Çeyrek Kalıyor”
adını taşıyan yeni bir şarkıyla yer alıyor albümde. Retro tınılar taşıyan “Gri Kentin
Kızıl Kadını” ise yakın dönemin enteresan şarkılar yazan gruplarından biri olan
Atari Kaseti’nin bir şarkısı.
Atari Kaseti
Hem kayıt hem de icra anlamında albümün en “amatör” duran
şarkısı “Belki Rüyasın”, Elyas & Taha tarafından seslendiriliyor. Henüz çok
genç ve yolun çok başında ama umut vaat eden bir ikili Elyas & Taha.
Elyas & Taha
Toplama albümlerde orta payda her zaman müzikal benzerlik
olmayabiliyor. Bu albüm birbirinden çok farklı stillerde şarkı yazan ve çalan
müzisyen / grupların bir toplaması. En güzel tarafı kanıksanmışın dışına
çıkıyor olması. Taze bir nefes almak, yeni sesler, şarkılar keşfetmek ve ticari
kaygı taşımadan yazılmış, çalınmış, söylenmiş şarkılar dinlemek için ideal bir
albüm. Ben mesela kendi adıma bu albüm sayesinde dikkatimi çeken müzisyenlerin
daha önce yaptıkları işleri de tek tek dinlemeye başladım. Bu da bana bir
kazanç oldu. Bu kalabalığın ve hengamenin içinde böylesi albümler (örnekte
görüldüğü gibi) çok ama çok işe yarayabilir.
2016 yılında kurulan ve Bağzı Şeyler adıyla tanındıktan bir
süre sonra isim değiştiren Bağzıları, Ömer Naldemir, Emre Sargın, Hür Kır ve
İsmail Ozan’dan oluşuyor. Grup 2017’de “Bize Kalsın” ve 2018’de “Gece Lambası”
albümlerini piyasaya sürdü, 2019’da ise “Sizin Olsun Dünyalar” adını taşıyan
bir tekli yayımladı.
Özellikle ikinci albümüyle kendi kulvarında yerini sağlamlaştıran Bağzıları cephesinden geçtiğimiz günlerde yeni bir tekli
daha geldi. “Hayaletler”, Garaj Müzik etiketiyle dijital platformlarda yerini
aldı.
Canlı ve enerjik bir tavrın belirgin olarak ön plana
çıktığı, melodik şarkılarıyla günümüz gruplarının çoğuna hâkim olan koyu kıvam “indie”
havadan ayrılıyor Bağzıları. Kolay ezber edilebilir, eşlik edilebilir, ruhu ve
dili genç şarkıları var ve bu bir avantaj. “Hayaletler” de bu genellemeye
rahatlıkla dâhil edilebilir bir şarkı. Söz, müzik ve düzenlemesi grubun solisti
de olan Ömer Naldemir’e ait şarkıyı daha ilk dinlediğinizde bir Bağzıları
konserinde çalınırken eşlik ettiğinizi hayal edebiliyorsunuz.
Yıllardır müziğin mutfağında olmakla beraber son iki yıldır
kendi sesinden şarkılar da yayımlamaya başlayan Emrah Demiralp’in yeni teklisi “Güzel
Kadın”, Demiralp’in sahibi olduğu Müzikal İşler Production firmasının etiketiyle
geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
Emrah Demiralp daha önce Burcu Küngürlü ile birlikte “Sorma”,
Yaprak Çamlıca ile birlikte “Yalandan”, solo olarak da “Bu Acı Geçiyor mu?” ve “Dokunmayın”
teklilerine imza attı. Bunların her biri akustik kayıtlardı. “Güzel Kadın” ise
bir “cover”. Söz ve müziği Turgut Raviş’e ait şarkı ilk kez 2015 yılında Raviş
grubunun aynı adlı teklisinde yer almıştı. Şarkı yayımlandığı dönemde sevilmiş
ve epeyce dile düşmüştü. Dört yıl sonra aynı şarkıyı bu defa Emrah Demiralp’in
yorumuyla dinliyoruz.
Bu versiyon orijinalinden daha “soft”, daha ritim yürüyüşü
daha farklı, Samim Sakaryalı tarafından yazılmış yaylı kompozisyonu ise şarkının
ruhuna çok uygun bir romantizm getirmiş. Emrah Demiralp’in yorumu da öyle.
Şarkıyı zaten sevenlerdenseniz, bu versiyonu da çok seveceksiniz; bilmiyorsanız
da keşfetmenin tam sırası.
1970 yılında İstanbul Karagümrük’de doğan Sibel Can,
müzisyen olan babasından etkilenerek küçük yaşlardan itibaren dans etmek ve
şarkı söylemekten başka bir şey düşünmez. Nitekim henüz 14 yaşındayken İstanbul’da
Halikarnas Gazinosu’nda sahneye çıkmaya başlar. Hemen dikkat çeker ve teklifler
ardı ardına gelir. Bir gecede altı ayrı yerde dans eder o dönemde. Hem iyi para
kazanmaya hem de basında fotoğrafları, haberleri çıkmaya başlamıştır.
Gazeteci Melih Aşık, 1986 yılında Milliyet gazetesindeki
Açık Pencere adlı köşesi için o günlerin gözde dansözü Sibel Can’la kısa bir
röportaj yapar:
_Hani şu para
yapıştırılıyor ya alına, göbeğe filan…O paraları ne yapıyorsunuz?
_Eğer orkestra yoksa para bana kalıyor. Varsa onlarla paylaşıyoruz.
Çoğunu onlara veriyorum.
_Hoşunuza gidiyor mu
paraların takılması?
_Gıdıklanıyorum vallahi…
_Böyle hep dans mı
edeceksiniz?
_Türk müziği dersi alıyorum. İleride şarkı söyleyeceğim.
Derken Astoria Kulüp’te bir gece onu Fahrettin Aslan izler
ve hemen orada ona ertesi gün ofisine gelmesini söyler. Gittiğinde Nükhet Duru
da oradadır. Gazinocular Kralı Onu Nükhet Duru’ya emanet eder. Saçından
giyeceklerine dek her şeyiyle Nükhet Duru ilgilenir ve Sibel Can, Maksim
Gazinosu’nda dansöz olarak sahneye çıkmaya başlar.
Ne var ki Maksim’deki bu ilk çalışması sadece altı gün
sürer. Gazetelerde çıkan haberler nedeniyle henüz 16 yaşında fark edilince
polis devreye girer ve sahneye çıkması yasaklanır. Mahkeme kararıyla yaşı 22’ye
çıkartılır ve bütün bu haberler onun daha da fazla tanınmasına neden olur.
Gençliği, güzelliği ve dans yeteneğiyle günün en popüler
dansözlerinden biridir artık. Fahrettin Aslan’la beş yıllık mukavelesi vardır ama
onun gönlünde yatan aslan şarkı söylemektir aslında. Şarkıcılık yoluna ilk adım
atışı ise kendi türünün en parlak isimlerinden gelen destekle gerçekleşir. Vedat
Yıldırımbora, Özer Şenay ve Osman İşmen’in düzenleme ve müzik yönetmenliğine
imza attığı ilk albümü “Günah Bize”, Orhan Gencebay’ın müzik firması Kervan
plak etiketiyle 1987 yılı yaz aylarında yayımlanır. 33’lük plak ve kaset olarak
piyasaya sürülen bu albüm herkesin dikkatini çeker. Bu dansöz kızın sesi ve
şarkıcılığı hiç de yabana atılacak gibi değildir.
Nitekim kaseti dinleyen Fahrettin Aslan o dakika kararını
verir. “Hazır olunca bana bildirin, onu sahneye assolist olarak çıkaracağım,”
talimatını verir çevresindekilere. İki üç ay gibi kadar bir sürede
assolistliğin bütün raconunu öğrenen Sibel Can, 29 Ekim 1987 gecesi Maksim’in en yeni ve en genç assolisti olarak ilk kez dinleyici karşısına çıkar.
Aynı yılın yılbaşı gecesi ise TRT’nin yılbaşı özel programında,
Maksim sahnesinde yapılan çekimler ekrana gelir. Önce dansını izleriz, sonra da
bir şarkısını.
Beyaz kostümü, yaşından beklenmeyecek denli ağır tavırları, Emel
Sayın’ı anımsatan hareketleri, mikrofon tutuşu, duruşu, arkasındaki büyük saz
heyeti ve dahi “korist”lerine (alaturka solistlerinin vokalistlerine “korist”
denirdi) varıncaya kadar gerçekten de tam bir assolisttir Sibel Can. Ekran
başında izleyenler bunun farkına varır, kabul eder ve bu genç assolisti bağrına
basar.
Sonrasını aşağı yukarı biliyorsunuz zaten. Gazino dünyasının
son assolistlerinden biri olacak ve kariyerini uzun yıllar boyu sürdürecek
Sibel Can’ın Yeşilçam filmlerini aratmayacak hikâyesi böyle başlar.
Dönelim tekrar ilk albüme… 11 şarkıdan oluşan “Günah Bize” 33’lüğünde
ağırlıklı olarak arabesk, birkaç tane de sanat müziği formunda şarkı vardır.
Vedat Yıldırımbora’nın üç bestesi, “Günah Bize,” Yalan” ve “Silemediler” başı
çekse de, Orhan Gencebay’ın daha önce kendi seslendirdiği “Diyemedim ki” ve “Dünya
Dönüyor” adlı besteleri de albümün ağır toplarıdır. “Gözünde bir Damla”, “Şarkı
Sunan Diller”, “Gece Her Yer” ve “Yetti Bu Ayrılık” albümün alaturka kanadını
oluşturur.
Özer Şenay’ın iki bestesi ile de repertuar tamamlanır. Bu iki
besteden biri olan ve sözleri Şakir Askan tarafından yazılan “Cilveler”, Sibel
Can’ın kendi kendini yere göğe sığdıramadığı sözleriyle dikkat çeker:
“İnan yok bu dünyada
benim gibi bir dilber
Kimde var böyle endam,
bu bakışlar bu gözler…”
Diye başlar şarkı ve öyle de gider…
Yıllanmış koca koca assolistlerin sahnesine çıkmak, sahnesinde
olmak için türlü ayak oyunları çevirdiği Maksim’e 17 yaşında assolist
olacaksın, her sene ekrana acaba kim çıkacak kim çıkmayacak tartışmalarının
yaşandığı TRT yılbaşı programının baş köşesine konacaksın ve üstelik halka kendini
sevdirecek, bu sevgiyi yıllarca sıcak tutacaksın. Elbette bunu sadece
güzelliğiyle başarmadı ama yine de güzelliğini metheden bu şarkıyı ne kadar
söylese hakkı vardı. Keşke hep bu kadar masum kalabilseydi… Ama hangimiz kalabildik
ki?
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.